50 research outputs found

    Zonguldak Bölgesinde kömür madeni işçilerinde leptospiroz seroprevalansı

    Get PDF
    Amaç: Leptospiroz, dünya çapında en yaygın görülen zoonotik hastalıklardan birisidir. İnsanlara çoğunlukla fare dışkısı ve idrarıyla kontamine olan su ve toprakla temas sonucu mikroorganizmanın bütünlüğü bozulmuş deriden veya mukozadan vücuda girmesiyle bulaşır. Çiftçiler, çeltik işinde çalışanlar, kanalizasyon işçileri, maden işçileri, avcılar, askeri personel, gemiciler, çobanlar, süt sağıcıları, mezbaha işçileri, kasaplar, veteriner hekimler ve laboratuvar çalışanları leptospiroz açısından riskli meslek gruplarıdır. Bu çalışmada Zonguldak bölgesinde kömür madeni işçilerinde leptospiroz seroprevalansının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntemler: Zonguldak ve Bartın illerindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı 5 farklı kömür madeninde çalışan toplam 185 gönüllü maden işçisinden, 2013 Haziran-Temmuz aylarında kan örnekleri alınmıştır. Serum örnekleri -80°C’de saklanmıştır. Ayrıca maden işçilerinin yaş, yerleşim bölgesi, madende çalışma süresi, başka mesleklerle uğraşma, madende fare ve/veya fare pisliği görme, madende farelerin eşya ve/veya yiyecek içecekle temasını tespit etme ve madende el hijyeni gibi demografik ve epidemiyolojik verileri için anket yapılmıştır. Leptospiroz seroepidemiyolojik çalışmalarında referans test yöntemi olarak kullanılan mikroskopik aglütinasyon testi (MAT) Ankara Etlik Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Spiroket Hastalıkları Teşhis Laboratuvarı’nda Haziran 2014’te yapılmıştır. MAT ile 8 ayrı serotip için (Leptospira grippotyphosa Moskva V, L. australis Bratislava Jez Bratislava, L. canicola Hund Utrech IV, L. hardjo Hardjoprajitno, L. pomona Pomona, L. icterohaemorrÖzgün hagiae Ictero 1, L. hebdomadis Hebdomadis ve L. patoc Patoc 1) anti-Leptospira antikor düzeyleri araştırılmıştır. Bulgular: Tamamı erkek olan işçilerin yaş ortalamaları 36±6 yıl idi. Madende yeraltında çalışma süresi ortalama 11±6 yıl, yeraltında haftalık çalışma süresi ortalama 44±6 saat olarak saptandı. İşçilerin %18.9’u köyde, %50.3’ü ilçede, %30.8’i il merkezinde ikamet etmekteydi. İşçilerin %7.0’si çiftçilik, %2.7’si avcılık, %0.5’i gemicilik ve %0.5’i besicilik de yapmaktaydı. İşçilerin %82.7’si maden içerisinde her gün fare gördüklerini, %35.7’si madende fare pisliği gördüklerini ifade ettiler. İşçilerin %68.1’i madende kullandıkları giyeceklerde ve yiyecek-içecek kaplarında fare yeniği gördüklerini belirtiler. İşçilerin %91.9’u madene götürdükleri yiyecekleri yemek vaktine kadar poşet/kese kâğıdı içerisinde sakladıklarını bildirdiler. Madende işçilerin %76.2’sinin el temizliği yaptığı, bunların da %94.3’ünün sadece suyla el temizliği yaptığı saptandı. Leptospiroz açısından riskli bir ortam tanımlanmasına rağmen maden işçilerinin hiçbirinin serum örneğinde MAT ile seropozitiflik saptanmadı. Sonuçlar: Madenciler tarafından leptospiroz bulaşması açısından riskli bir ortam ve davranış modelleri tanımlanmakla birlikte, Zonguldak bölgesinde kömür madencilerinden toplanan 185 serum örneklerinde leptospiroz seropozitifliği saptanmadı

    Sağlık personelinde kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve suçiçeği seroprevalansının değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Sağlık personeli, infeksiyon hastalıkları açısından toplum geneline göre artmış bir risk altındadır. Sağlık personelinin bağışıklanması, hem personelin korunmasını sağlayacak hem de sağlık hizmeti verilen ortamlarda ve toplumda hastalıkların yayılımını önleyecektir. Bu çalışmada, hastanemizin sağlık personelinde aşıyla önlenebilir hastalıklardan olan kızamık, kızamıkçık, kabakulak (KKK) ve suçiçeği antikorlarının belirlenerek etkin bir bağışıklama programı oluşturulması ve serolojik taramanın maliyet etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Bu çalışma 10 Mart 2014-10 Ocak 2015 tarihleri arasında Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yapıldı. Katılımcıların yaş, cinsiyet, meslek, bölüm, çalışma süreleri, çocukluklarının geçtiği yerleşim birimleri, hastalık geçirme öyküleri ve aşılanma durumları bir anket formuyla sorgulandı. Spesifik IgG antikorları “enzyme-linked immunosorbent assay” yöntemiyle araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya toplam 384 gönüllü sağlık personeli dahil edilmiş olup katılanların %61.2’si kadın, %38.8’i erkek, yaş ortalaması 32.43±6.4 idi. Serolojik test sonuçları değerlendirildiğinde seropozitiflik düzeylerinin kızamık için %92.2, kızamıkçık için %98.2, kabakulak için %94 ve suçiçeği için %94.3 olduğu belirlendi. Sağlık personelinde hastalık geçirme öyküsünün duyarlılığı kabakulak ve kızamık için yüksek değerlerde bulunurken (sırasıyla %81.6 ve %80.5), kızamıkçık için %43.4 olduğu bulundu. Hastalığı geçirme öyküsü için pozitif prediktif değerler, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve suçiçeği için sırasıyla %95.6, %98.9, %97.5 ve %96.9 olarak saptandı. Maliyet etkinlik çalışması sonucunda, gerek KKK gerekse suçiçeği için serolojik tarama yapılarak aşılama uygulanması lehine sırasıyla 1432 TL ve 18 253 TL gibi bir maliyet farkı saptandı. Özellikle suçiçeği için aşılama öncesi öykü negatifliğinin veya seronegatifliğin gösterilmesinin maliyet etkin olduğu belirlendi. Sonuçlar: Özellikle riskli bölümlerde çalışan sağlık personelinin bağışıklık durumunun serolojik testlerle taranması ve duyarlı sağlık personelinin aşılanması gerektiği sonucuna varılmıştır

    A global experiment on motivating social distancing during the COVID-19 pandemic

    Get PDF
    Finding communication strategies that effectively motivate social distancing continues to be a global public health priority during the COVID-19 pandemic. This cross-country, preregistered experiment (n = 25,718 from 89 countries) tested hypotheses concerning generalizable positive and negative outcomes of social distancing messages that promoted personal agency and reflective choices (i.e., an autonomy-supportive message) or were restrictive and shaming (i.e., a controlling message) compared with no message at all. Results partially supported experimental hypotheses in that the controlling message increased controlled motivation (a poorly internalized form of motivation relying on shame, guilt, and fear of social consequences) relative to no message. On the other hand, the autonomy-supportive message lowered feelings of defiance compared with the controlling message, but the controlling message did not differ from receiving no message at all. Unexpectedly, messages did not influence autonomous motivation (a highly internalized form of motivation relying on one’s core values) or behavioral intentions. Results supported hypothesized associations between people’s existing autonomous and controlled motivations and self-reported behavioral intentions to engage in social distancing. Controlled motivation was associated with more defiance and less long-term behavioral intention to engage in social distancing, whereas autonomous motivation was associated with less defiance and more short- and long-term intentions to social distance. Overall, this work highlights the potential harm of using shaming and pressuring language in public health communication, with implications for the current and future global health challenges

    A multi-country test of brief reappraisal interventions on emotions during the COVID-19 pandemic.

    Get PDF
    The COVID-19 pandemic has increased negative emotions and decreased positive emotions globally. Left unchecked, these emotional changes might have a wide array of adverse impacts. To reduce negative emotions and increase positive emotions, we tested the effectiveness of reappraisal, an emotion-regulation strategy that modifies how one thinks about a situation. Participants from 87 countries and regions (n = 21,644) were randomly assigned to one of two brief reappraisal interventions (reconstrual or repurposing) or one of two control conditions (active or passive). Results revealed that both reappraisal interventions (vesus both control conditions) consistently reduced negative emotions and increased positive emotions across different measures. Reconstrual and repurposing interventions had similar effects. Importantly, planned exploratory analyses indicated that reappraisal interventions did not reduce intentions to practice preventive health behaviours. The findings demonstrate the viability of creating scalable, low-cost interventions for use around the world

    ALCALIGENES XYLOSOXIDANS BACTEREMIA IN A PATIENT WITH ACUTE LYMPHOBLASTIC LEUKEMIA

    No full text
    Alcaligenes xylosoxidans which is an aerobic, non-fermentative gram-negative bacillus found in aqueous environments and human flora, can lead to opportunistic infections. It causes infections in elderly, immunocompromised patients, patients with chronic disorders or premature infants. In this report, a case of A.xylosoxidans bacteremia that developed in a child with acute lymphoblastic leukemia (ALL) was presented. Four years old male patient under ALL induction therapy was admitted with symptoms of lethargy, headache, somnolence, and fever (39 degrees C). Cerebrospinal fluid, blood, throat and urine cultures were taken from the patient and empirical treatment with sulbactam cefoperazon and amikacin was initiated. Blood cultures in BacT Alert 3D (Bio Merieux, France) revealed the growth of a gram-negative coccobacillus. The agent which was non-fermentative, indol and H(2)S negative, was identified as A.xylosoxidans by AN 20 NE (Bio Merieux, France). Since fever continued under the current antibiotic treatment, the therapy was switched to imipenem (90 mg/kg 3x/day) and the patient's condition improved markedly after 24 hours. Disc diffusion susceptibility testing of the isolate revealed that it was resistant to ampicillin, cephalothin, cefuroxime, cefoxitin, cefotaxime, amikacin, netilmicin and gentamicin; susceptible to amoxicillin clavulanate, piperacillin tazobactam, seftazidime, cefepime, imipenem and ciprofloxacin. Following 14 days of imipenem therapy, the patient recovered and discharged from the hospital on routine follow-up. It is important to consider A.xylosoxidans as a possible causative agent particularly in the infections that develop in high risk patients at oncology, dialysis and neonatal intensive care units
    corecore