Enhancement of Heat Transfer Performance of a Heat Pipe by Using Calcium Magnesium Carbonate-Ethylene Glycol/Water Nanofluid with Sodium Dodecylbenzene Sulfonate

In this paper, the effect of using CaMg(CO3)2/Ethylene Glycol-water (50:50%) as a working fluid on the thermal performance of thermosyphon heat pipe was experimentally studied. Nanofluid was prepared by two-step method using 2% concentration of CaMg(CO3)2 nanoparticle and 0.05% surfactant (Sodium dodecylbenzene sulfonate). For the experimental set-up, a straight copper pipe of one-meter length was used. The inner diameter of the pipe is 13 mm, and the outer diameter is 15 mm. Experiments were conducted at three different cooling water mass flow rates (5, 7.5, and 10 g/s) and different heating powers (200, 300, 400 W) to test heat pipe performance. It was observed that the CaMg(CO3)2 nanofluid reduced the average wall temperature of the heat pipe according to the base fluid. Furthermore, the efficiency and thermal resistance of the heat pipe were investigated separately for EG/water and CaMg(CO3)2 nanofluid. The maximum heat transfer enhancement was obtained as 9.55% under 400 W heating power and 10 g/s cooling water mass flow rate conditions and the maximum improvement in thermal resistance was observed as 21% at 200 W and 10 g/s cooling mass flow rate. Viscosity and specific heat of base fluid and CaMg(CO3)2 nanofluid were also determined and compared to each other

SARS-CoV-2’ye Karşı Doğal Terapötiklerin Potansiyeli: Fenolik Bileşikler ve Terpenler

2019 yılının sonlarında Çin’de ortaya çıkan şiddetli, koronavirüs akut solunum yolu sendromu-koronavirüs-2’nin (SARS-CoV-2) neden olduğu koronavirüs hastalığı-2019, insan yaşamının hemen hemen her sektörünü etkileyen ve dünya ekonomisine büyük zarar veren benzeri görülmemiş bir küresel sağlık krizi meydana getirmiştir. SARS-CoV-2, yalnızca üst solunum yolu enfeksiyonuna neden olmakla kalmayıp aynı zamanda alt solunum yolu mukozası tutulumu da yapabilen ve bu sebeple pnömoniye neden olarak bazı hastalarda ölüme yol açan viral bir solunum yolu virüsüdür. Şu anda SARS-CoV-2 tedavisi için kanıtlanmış bir ilaç olmaması ile birlikte, tedavi için birçok kimyasal ve doğal aktif bileşik araştırmacılar tarafından test edilmiştir. Bu bitkisel bazlı antiviraller, daha az toksik oldukları ve enfeksiyöz mikroorganizmalar tarafından direnç geliştirilmesi daha düşük olasılıklı olduğu için birçok araştırmanın konusu olmuştur. Doğal terapötiklerin viral replikasyonu engellediği de birçok çalışmada bildirilmiştir. Bu derlemede, antiviral aktiviteye sahip olduğu bilinen doğal terapötikler olan fenolik bileşikler ve terpenler, SARS-CoV-2 tedavisinde kullanım potansiyelleri açısından ele alınmıştır

Uçucu Külün Yapı Malzemelerinin Mukavemeti ve Bağlayıcılığına Etkisinin Araştırılması

Dünyada yaşanılan iklim değişikli nedeniyle enerji temini gibi hafif yapı malzemelerinin kullanımına yönelik araştırmalar son yıllarda hız kazanmıştır. Tasarım uygulamalarının birçoğu iklimi de dolaylı olarak etkileyecek nitelikte olduğundan yapılan araştırmalar, fosil yakıtlara bağlı olmaksızın, düşük karbonlu bir geleceği teşvik etmeye yardımcı olacaktır. Yapı malzemelerinde aranan özellikler; ekonomiklik, dayanım, insan sağlığına ve çevreye olumsuz etkisinin bulunmamasıdır. Türkiye’de kömür yakıtlı termik santrallerde 2017 yılında 63 milyon ton linyit elektrik üretimi amacıyla tüketilmiştir. Yakılan kömürlerden elde edilen uçucu küller, depolama alanlarında depolanmakta rüzgar, yer altı ve yer üstü suyu ile taşınarak çevre ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çalışmada, puzolan özellik gösteren, kireç oranı yüksek ve atık malzeme nitelendiğinde Yatağan Termik Santrali uçucu külü kullanılmıştır. Standart bağlayıcı malzemeler olarak bilinen çimento, kireç ve alçı yerine kullanılabileceği düşünülen uçucu külün bağlayıcı özelliği ve malzemenin mukavemeti üzerine araştırma yapılmıştır. Deneysel çalışmalarda üretilen 4x4x16 cm ebatlarındaki numunelere basınç ve eğilme deneyleri uygulanarak mekanik dayanımları belirlenmiştir. Deneyler sonucunda 4.4 nolu numunede en yüksek eğilme dayanımı 2,39 MPa, 3.1 nolu numunede en yüksek basınç dayanımı 10,03 MPa olarak bulunmuştur. Yapılan çalışmalar sonucunda puzolan özelliğe sahip uçucu küllerin bağlayıcı etkisi görülmüş ve dolgu malzemesi olarak mekanik dayanımda artış sağladığı tespit edilmiştir

Biofuels and thermal barrier:a review on compression ignition engine performance, combustion and exhaust gas emission

The performance of an internal combustion engine is affected when renewable biofuels are used instead of fossil fuels in an unmodified engine. Various engine modifications were experimented by the researchers to optimise the biofuels operated engine performance. Thermal barrier coating is one of the techniques used to improve the biofuels operated engine performance and combustion characteristics by reducing the heat loss from the combustion chamber. In this study, engine tests results on performance, combustion and exhaust emission characteristics of the biofuels operated thermal barrier coated engines were collated and reviewed. The results found in the literature were reviewed in three scenarios: (i) uncoated versus coated engine for fossil diesel fuel application, (ii) uncoated versus coated engine for biofuels (and blends) application, and (iii) fossil diesel use on uncoated engine versus biofuel (and blends) use on coated engine. Effects of injection timing, injection pressure and fuel properties on thermal barrier coatings were also discussed. The material type, thickness and properties of the coating materials used by the research community were presented. The effectiveness and durability of the coating layer depends on two key properties: low thermal conductivity and high thermal expansion coefficient. The current study showed that thermal barrier coatings could potentially offset the performance drop due to use of biofuels in the compression ignition engines. Improvements of up to 4.6% in torque, 7.8% in power output, 13.4% in brake specific fuel consumption, 15.4% in brake specific energy consumption and 10.7% in brake thermal efficiency were reported when biofuels or biofuel blends were used in the thermal barrier coated engines as compared to the uncoated engines. In coated engines, peak cylinder pressure and exhaust gas temperature were increased by up to 16.3 bar and 14% respectively as compared to uncoated condition. However, changes in the heat release rates were reported to be between −27% and +13.8% as compared to uncoated standard engine. Reductions of CO, CO2, HC and smoke emissions were reported by up to 3.8%, 11.1%, 90.9% and 63% respectively as compared to uncoated engines. Significant decreases in the PM emissions were also reported due to use of thermal barrier coatings in the combustion chamber. In contrast, at high speed and at high load operation, increase in the CO and CO2 emissions were also reported in coated engines. Coated engines gave higher NOx emissions by about 4–62.9% as compared to uncoated engines. Combined effects of thermal barrier coatings and optimisation of fuel properties and injection parameters produced further performance and emissions advantages compared to only thermal barrier coated engines. Overall, current review study showed that application of thermal barrier coatings in compression ignition engines could be beneficial when biofuels or biofuel blends are used instead of standard fossil diesel. However, more research is needed combining coatings, types of biofuels and other engine modifications to establish a concrete conclusion on the effectiveness of the thermal barrier when biofuels are used in the compression ignition engine. Reduction of NOx emissions is another important R & D area

The Clınıcal Sıgnıfıcance Of Carboxyhemoglobın, Methemoglobın And Lactate Levels In Blood Gas Analysıs On Patıents Wıth Systemıc Inflammatory Response Syndrome

Sistemik İnflamatuar Yanıt Sendromu (SIRS), sık rastlanan, şiddetli bir inflamatuar tablodur. Bu tablo sepsis, şiddetli sepsis, septik şok ve çoklu organ yetmezliği sendromu tanımlarının temelini oluşturur. SIRS ın erken tanısı adına acil servis hekimleri önemli bir noktada yer alırlar. Öte yandan birçok veriyi dakikalar içinde sunabilen bir kan gazı analizi ile birçok tanıya daha erken gidilebilmektedir. Bu araştırmada kan gazı analizinde bulunan karboksihemoglobin (COHb) ve methemoglobin (MetHb) oranları ile Laktat değerlerinin, SIRS hastalarının prognozu ve mortalitesi hakkında bir değeri olup olmadığını ortaya koymak amaçlanmıştır. Araştırma kapsamına üçüncü basamak bir üniversite hastanesinin acil servisinde, ilk vital değerler ve laboratuvar sonuçları ile SIRS tanımına uyan ve klinisyenin kendi planı dahilinde, ilk tetkikler içinde kan gazı analizine başvurduğu hastalar alınmıştır. Alınan bu ilk kan gazı analizindeki COHb ve MetHb oranları ile laktat değerlerinin, hastaların hastanede kalış süresi ve bir aylık mortalite oranları ile ilişkili olup olmadığı incelenmiştir. Araştırma verilerine göre; incelenen hastaların COHb ve MetHb oranları, hastanede kalış süresi ve mortalite oranları ile ilişkisiz bulunmuş; diğer taraftan laktat değerlerinin yine hastanede kalış süresi ile ilişkisi bulunmazken, bir aylık mortaliteleri ile ilişkili olduğu görülmüştür. SIRS hastalarında; başvuru COHb ve MetHb oranları, prognoz ve mortalite hakkında bir öngörü sağlamaz; ancak laktat daha başvuru anında bile SIRS mortalitesini tahmin etmede acil servis klinisyenleri için kullanışlı bir belirteçtirSystemic Inflammatory Response Syndrome (SIRS), is a severe inflammatory process, which is commonly seen. This syndrome provides basis of sepsis, severe sepsis, septic shock and multiple organ dysfunction syndrome. On behalf of early detection of SIRS, emergency room physicians have an important role. Also, many diagnoses can be made in a few minutes, by blood gas analysis. In this study, we aimed to reveal if there is a predictive value of carboxyhemoglobin (COHb), methemoglobin (MetHb) and lactate levels, about the prognosis and mortality of patients with SIRS. We included the patients that have taken diagnosis of SIRS with the initial vital values and laboratory results, and independently, a blood gas analysis was evaluated, in the emergency department of a tertiary hospital. According to the results of the study; COHb and MetHb rates, are not correlated with neither the length of stay in hospital nor the mortality. Lactate levels has also no correlation with length of stay in hospital, but associated with one month mortality rates.COHb and MetHb do not provide a prediction about prognosis or mortality; but lactate is a useful marker for emergency physicians on admission, to estimate the mortality of patients with SIR

A medıa selectıon model for a broadcastıng perıod usıng the alternatıves determıned by ahp

Medya sektörünün her geçen gün büyümesi, medya planlama probleminin gittikçe daha zor ve karmaşık niteliğe sahip olmasına yol açmaktadır. Özellikle rekabetin çok yoğun olduğu medya sektöründe izleyici ve okuyucu sayıları sürekli olarak değişkenlik göstermektedir. Bu çalışmada, belirli koşullarda bütçenin en etkin şekilde kullanılarak hedef kitleye en az bir yayın türüyle ulaşabilen medya planlama problemi çözülmektedir. Söz konusu çalışma, daha önce pazarlama alanında, genellikle reklam seçimi konusunda çözülen medya planlama problemini, alternatif olarak bir televizyon kanalında program seçimi şeklinde çözerken; izleyici tiplerini, program süre ve izlenme oranlarını dikkate almaktadır. Modelleme için uygun alternatifler AHP ile bulunmuştur. Oluşturulan model doğrusal programlama temelli olup, 0-1 tamsayılı karar problemlerine optimum çözüm üreten LINGO 12.0 ile çözülmüş, elde edilen sonuçlar doğrultusunda kanal için bir yayın kuşağı oluşturulmuştur.The introduction of new technologies and a steep growth of the media sector are making the media planning more difficult and complex than ever. In the media where the competition is fierce the readership is uncontrollably variable. This study focuses on modeling of media planning to provide efficient allocation of the budgeted funds to reach one type of audience by least one programme when there are known variables. This study offers an alternate problem that is solved in a TV channel to the classical media planning problem which generally focuses on choosing advertisement in marketing. The share of programmes, the durations and the type of audiences are considered in the problem. The suitable alternatives for modelling is found by AHP. The model is based on linear programming. According to LINGO 12.0 solution of the decision problem, a timetable of broadcasting is formed for a TV channel

Evaluation of Biodiesel Production, Engine Performance, and Emissions

Nowadays, to decrease environmental pollution and dependence on fossil-based fuels, research on alternative renewable energy sources has been increasing. One such renewable energy source is biodiesel, which is used as an alternative fuel for diesel engines. Biodiesel is renewable, nontoxic, biodegradable, and environmentally friendly. Biodiesel is domestically produced from vegetable?oil (edible or nonedible), animal fat, and used cooking oils. In the biodiesel production process, oil or fat undergoes transesterification reaction through use of simple alcohols such as methanol, ethanol, propanol, butanol, etc. Use of methanol is most feasible because of its low cost, and physical and chemical advantages. Acid catalysis, alkali catalysis, and enzyme catalysis are usually used to improve the reaction rate and yield. Glycerol is a byproduct of the reaction and can be used as an industrial raw material. In this study, biodiesel production methods (direct use, pyrolysis, microemulsion, transesterification, supercritical processes, ultrasound-assisted, and microwave-assisted) and types of catalyst (homogeneous, heterogeneous, and enzyme) have been evaluated and compared. In addition, the effects of biodiesel and its blends on diesel engine performance and exhaust emissions are described and reviewed. © 2016, The Minerals, Metals & Materials Society

Energy Optimization of a Plug in Electric Vehicle Along a Fixed Path

Energy Optimization of a Plug in Electric Vehicle Along aFixed PathGiven an origin-destination pair and a fixed path between them, we consider theproblem of determining the speed of a plug-in electric vehicle on each roadsegment along the path, the charging stations the vehicle will stop by, and howmuch to recharge at each stop so as to minimize the total amount energyconsumption of the vehicle. We assume that there is a speedlimit on each road segment which cannot be violated by the vehicle. Moreover, it is assumed thatthe vehicle has to arrive at the destination on or before a given time-limit. Wepropose a mixed-integer second order cone programming formulation for theproblem and evaluate its performance. Effects of some valid inequalities are alsoinvestigated