The usage of carbon black (CB) obtained from agricultural wastes in the manufacture of bicycle tires and the examination of the physico-mechanical properties of the manufactured material

Dünya nüfusundaki hızlı artış ve buna bağlı olarak tüketim oranlarının yükselmesi, lastik endüstrisini sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler aramaya yönlendirmiştir. Atık ürünlerin çevreye verdiği zararların artan farkındalığıyla lastik üreticileri ve araştırmacılar doğal atık malzemelerin kauçuk karışımlarında kullanımını incelemeye başlamıştır. Karbon siyahının alternatif doğal malzemelerle ikamesi, atık malzemelerin geri dönüşümünü teşvik ederek karbon ayak izini azaltmak için umut verici bir çözüm sunmaktadır. Bu doğrultuda, tarımsal atıklar, gıda kabukları ve selüloz gibi yenilenemeyen biyolojik atıklarla ilgili geri dönüşüm çalışmaları önemli ölçüde artmıştır. Tarımsal bir atık ürün olan fındık kabukları, düşük maliyetleri, yüksek karbon içerikleri ve çeşitli endüstriyel uygulamalardaki çok yönlülükleri nedeniyle geri dönüşüm çalışmalarında sıklıkla tercih edilmektedir. Bu çalışmada, bisiklet lastiği üretiminde bir katkı maddesi olarak fındık kabuğundan elde edilen karbonun (FK) kullanımı potansiyeli araştırılmıştır. FK'nin lastik karışımlarında kullanılabilirliği, bisiklet lastiği formülasyonlarında yaygın olarak kullanılan karbon siyahı (CB) ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Bisiklet lastiği formülasyonları, toplam karbon dolgu içeriği sabit tutularak 28 phr seviyesinde hazırlanmıştır. Başlangıçta, 28 phr ticari karbon siyahı ve 0 phr FK kullanılmıştır. Daha sonraki formülasyonlarda, karbon siyahı içeriği sırasıyla 21, 14, 7 ve son olarak 0 phr'ye düşürülmüş; buna karşılık FK içeriği sırasıyla 7, 14, 21 ve 28 phr'ye çıkarılarak azalan ticari karbon siyahının yerini almıştır. Hazırlanan beş farklı formülasyon, Mooney Viscosity (MV), Mooney Scorch (MS), reolojik testler, fizikomekanik testler, FTIR (Fourier Transform Infrared Spectroscopy), SEM (Scanning Electron Microscopy), TGA (Thermogravimetric Analysis), payne etkisi, plunger testi ve yol mukavemet testi gibi çeşitli analitik teknikler kullanılarak karakterize edilmiştir. Tüm formülasyonlarla lastikler başarılı bir şekilde üretilmiştir. 7 phr FK-21 phr CB içeren formülasyon hem fiziksel hem de dinamik özellikler bakımından tatmin edici sonuçlar sunmuştur. Bisiklet lastiklerinin kompozisyonlarında FK miktarının artmasının mekanik performansı azalttığını, ancak yine de bisiklet lastiği uygulamaları için gereken performans gerekliliklerini karşıladığını göstermektedir. Bu çalışmanın bulguları, FK'nin CB yerine kullanılmasının sürdürülebilir bir alternatif olduğunu ortaya koymuştur.The rapid increase in the world population and corresponding rise in consumption rates have driven the tire industry to seek sustainable and environmentally friendly solutions. With growing awareness of the harm that waste products inflict on the environment, tire manufacturers and researchers have begun to investigate the use of natural waste materials in rubber compounds. The substitution of carbon black with alternative natural materials offers a promising solution for reducing carbon footprints by promoting the recycling of waste streams. In this context, recycling studies on biological wastes such as agricultural residues, food husks, and cellulose have grown substantially. Hazelnut shells, an agricultural waste product, are frequently preferred in recycling studies due to their low cost, high carbon content, and versatility in various industrial applications. In this study, the potential of using carbon obtained from hazelnut shells (HSC) as an additive in bicycle tire production was investigated. The usability of HSC in tire compounds was evaluated by comparing it with Carbon Black (CB), a commonly used filler in bicycle tire formulations. Bicycle tire formulations were prepared by maintaining a constant total carbon filler content of 28 parts per hundred rubber (phr). Initially, 28 phr of commercial carbon black and 0 phr of HSC were used. In subsequent formulations, the carbon black content was progressively reduced to 21, 14, 7, and finally 0 phr, while the HSC content was correspondingly increased to 7, 14, 21, and 28 phr to replace the reduced commercial carbon black. The five different formulations were characterized using various analytical techniques, including Mooney Viscosity (MV), Mooney Scorch (MS), rheological tests, physical-mechanical tests, Fourier Transform Infrared Spectroscopy (FTIR), Scanning Electron Microscopy (SEM), Thermogravimetric Analysis (TGA), payne effect measurements, plunger tests, and rolling resistance tests. Tires have been successfully produced with all formulations. The formulation containing 7 phr HSC and 21 phr CB exhibited satisfactory results in both physical and dynamic properties. The results indicate that increasing the HSC content in bicycle tire compositions reduces mechanical performance, yet still meets the performance requirements for bicycle tire applications. The findings of this study demonstrate that HSC can serve as a sustainable alternative to CB

GROTESK İMGE ÜZERİNE YAPIT ÇÖZÜMLEMELERİ

Bu araştırma, insanlık tarihi boyunca sanatta kendisine yer bulmuş bir kavrama, groteks olana odaklanmaktadır. Tek bir tanımlama, tek bir tarihsel süreç, tek bir üslube indirgenmeyen, insana özgü olan her durum ve zamanda anlam bulan groteks kavramı özellikle tekinsizlik, bulanıklık, iğrençlik, araftalık gibi adlandırmalar ve tanımlamalarla girift bir yapıda kendisini var kılarak, sanatta temsile dökülmektedir. Bu araştırma geçmişten günümüze grotesk kavramını, örnek yapıtlar üzerinden açıklama üzerine kurulmuştur. Birinci bölümde grotesk kavramı, etimolojik olarak tanımlanmış ardından örnek resimler üzerinden grotesk yapının resim sanatında nasıl inşa edildiği çözümlenmeye çalışılmıştır. İkinci bölüm ise çağdaş sanatta grotesk yapıyla ilişkilendirilebilecek ağırlıklı olarak fotoğraf sanatından seçilmiş eserler üzerinden ilerlemiştir. Her iki bölümde de psikoanalitik söylemde Sigmund Freud’un tekinsizlik, Julia Kristeva'nın igrenç, Michail Bakhtin’in grotesk, Kayser’in absürd tanımlamaları eşliğinde, eserlerde grotesk yapıyı oluşturan unsurlar, betimsel araştırma yöntemine göre literatür taraması yapılarak irdelenmeye çalışılmıştır

Does Discourse Define the Action?: Ecocritical Discourse in Narla İncire Gazel

Yirminci yüzyılla birlikte insanlığın yeni bir dönemecin eşiğinden geçtiği son derece açıktır. Gerek teknolojik ilerleme gerekse sosyal ve kültürel çözünme bağlamında değerlendirilsin bugünün dünyasında en fazla zarar gören alan, içinde var olduğumuz doğa ve onun tamamlayıcı unsurlarıdır. Bu durum, tüm alanlarda olduğu gibi sanat ve edebiyat çevreleri tarafından da anlamlandırılmaya çalışılmaktadır. Posthümanizm, transhümanizm, ekoeleştiri, ekofeminizm, hayvan çalışmaları gibi alanlar üzerinden anlaşılmaya çalışılan bu yeni dünya düzeninde edebiyat, kurgusal düzlemde söylem ve eylem ilişkisine odaklanır. Bu bağlamda edebiyat ve ekoloji ilişkisinden yola çıkan ekoeleştirel söylemin kaynakları ve bu yaklaşımı besleyen diğer yaklaşımlar çevre sorunlarının ele alınması noktasında öne çıkmaktadır. Ekoeleştiri üzerinden, içinde bulunulan dünya düzeninin sebep olduğu çevresel sorunların edebiyat düzleminde nasıl görüldüğünden hareketle insan merkezli eril dünyada doğaya ilişkin kalıpyargılara ve “sorunlara” odaklanılır. Bu çalışmada, Bilge Karasu’nun kendine has söylemiyle güçlendirdiği Narla İncire Gazel adlı eserine ekoeleştirel söylem bağlamında doğa-insan, insan-hayvan, insan-çevre ilişkilerine odaklanılarak söylemin ekoeleştirel yaklaşım bağlamında nerede durduğu tartışılmıştır. Karasu’nun ortaya koyduğu yaklaşımın esasen bugün ne derece anlamlı olduğu üzerinden hareketle, edebi metinlere yansıyan ekoeleştirel duyarlık etrafında bir değerlendirme alanı oluşturulmuştur. Edebi metnin taşıdığı söylem ve anlam yükünün belirli bir odağa yönelmesi dolayısıyla Karasu’nun bilinçli bir tavır geliştirdiği düşünülerek Narla İncire Gazel adlı eser, bu çalışmanın konusu olmuştur.It is very clear that humanity is at the edge of a new turning point in the 20th century. Both in the context of technological progress and social and cultural dissolution, the most damaged area in today's world is the nature we exist in and its complementary elements. This situation is tried to be understood by art and literature circles, as in all fields. In this new world order, which is tried to be understood through fields such as posthumanism, transhumanism, ecocriticism, ecofeminism and animal studies, literature focuses on the relationship between discourse and action on a fictional area. In this context, the sources of ecocritical discourse based on the relationship between literature and ecology and other approaches that nourish this approach come to the fore in addressing environmental problems. Through ecocriticism, it focuses on the "problems" related to nature in the human-centered masculine world, based on how the environmental problems caused by the current world order are seen on the literary level. This study, Bilge Karasu's work Narla İncire Gazel, which he strengthened with his unique discourse, will focus on nature-human, human-animal, human-environment relations in the context of ecocritical discourse, and where the discourse stands in the context of ecocritical approach will be discussed. Based on how meaningful the approach put forward by Karasu is today, an evaluation area has been created around the ecocritical sensitivity reflected in literary texts. The work called Narla İncire Gazel has been the subject of this study, considering that Karasu developed a conscious attitude because the discourse and semantic load of the literary text is directed to a certain focus

Investigation of the effect of BİLSEM attendance level on LGS exam success and the factors determining BİLSEM attendance status

Bu çalışma, Düzce ilinde Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM) öğrencilerinin devam durumlarını etkileyen faktörleri ve bu durumun Liseye Geçiş Sınavı (LGS) başarısı üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, karma yöntem deseninde gerçekleştirilmiş ve hem nicel hem de nitel veriler kullanılmıştır. Nicel veri olarak LGS puanları, devamsızlık oranları ve demografik bilgiler toplanmıştır. Nitel veriler ise yarı yapılandırılmış görüşme formu yardımıyla toplanmıştır. Nicel verilerin analizinde ilişkiler incelenmiş, nitel verilerin analizinde ise tematik analiz yöntemine başvurulmuştur. Araştırma sonuçları, öğrencilerin devamsızlık oranları ile LGS puanları arasında anlamlı ve negatif bir ilişki olduğunu göstermiştir. Ayrıca, devamsızlık oranlarının LGS başarısını %11,8 oranında yordadığı tespit edilmiştir. 450 ve üzeri LGS puanı alan öğrencilerin devamsızlık yüzdeleri, 450 puanın altında kalan öğrencilerden belirgin şekilde farklılaşmıştır. Görüşmelerden elde edilen bulgular, devamsızlık nedenlerinin ailevi, kişisel ve akademik sebeplerden kaynaklandığını ortaya koymuştur. Bu çalışma, BİLSEM öğrencilerinin akademik başarılarını artırmak için devamlılık düzeyini etkileyen faktörlere yönelik müdahalelerin önemini vurgulamaktadır. Eğitim politikalarının geliştirilmesi ve özel yetenekli öğrenciler için daha etkili stratejiler oluşturulmasına rehberlik edecek özgün bulgular sunmaktadır. Anahtar Sözcükler: Özel Yetenekli Öğrenciler, BİLSEM Eğitim Programları, Akademik Başarı, Eğitime Devamsızlık, Liseye Geçiş SınavıThis study aims to examine the factors affecting the attendance of Science and Art Center (SAC) students in Düzce province and the impact of this attendance on their success in the High School Entrance Examination (HSEE) . The research was conducted using a mixed-methods design, incorporating both quantitative and qualitative data. Quantitative data were obtained from SAC archival records and analyzed based on LGS scores, attendance rates, and demographic information. Qualitative data were collected through semi-structured interview forms and analyzed using the thematic analysis method. The results of the study revealed a significant negative correlation between students' attendance rates and their HSEE scores. Additionally, it was found that attendance rates predicted HSEE success at a rate of 11.8%. The attendance percentages of students scoring 450 and above on the HSEE differed significantly from those scoring below 450. Findings from the interviews indicated that the reasons for absenteeism stemmed from familial, personal, and academic factors. This study highlights the importance of interventions targeting the factors influencing attendance levels to improve the academic performance of SAC students. It provides unique findings that can guide the development of educational policies and the creation of more effective strategies for gifted students

Influence of oscillating fiber laser welding process parameters on the fatigue response and mechanical performance of butt-jointed TWIP980 steels

In this study, the effect of laser power, welding speed, linear heat inputs on the mechanical performance of TWIP980 steels joined by oscillating fiber laser welding in butt welding configuration was investigated. Oscillating fiber laser welding were changed: laser power from 1.2 to 1.6?kW, welding speed from 20 to 30?mm?s?1, linear heat input from 40 to 80?J?mm?1. The tensile, hardness and fatigue tests were carried out to determine mechanical performance. A significant improvement in weld penetration, fatigue performance and mechanical properties was detected at linear heat inputs above 53.33?J?mm?1. The best mechanical properties were obtained at 1.6?kW laser power and 25?mm?s?1 welding speed. The study reveals that linear heat inputs, laser power, and welding speed have significant effects on mechanical performance and weld geometry. Furthermore, the results demonstrate that oscillating fiber laser welding enables good weldability even at low laser power

A Handover Decision Optimization Method Based on Data-Driven MLP in 5G Ultra-Dense Small Cell HetNets

Deploying Ultra-Dense Small Cells (UDSCs) in Heterogeneous Networks (HetNets) introduces advantages such as increased capacity and expanded coverage over conventional HetNets. However, these advantages come at the expense of some challenges during the Handover (HO) process. Radio Link Failure (RLF) and Unnecessary Handover (UHO) are severe among these challenges. To address these issues, accurate setting and optimization of Handover Control Parameters (HCPs), including Handover Margin (HOM) and Time-To-Trigger (TTT), are necessary. Inaccurate adjustment and optimization of HCPs in live networks may lead to underperformance. Thus, this paper proposes a method that optimizes the obtained dataset by developing an algorithm that adjusts HOM and TTT based on related metrics such as RLF and UHO. The optimized dataset is then applied to a Multi-Layer Perception (MLP) model within a developed HO decision algorithm to predict both HOM and TTT, considering user speed, Reference Signal Received Power (RSRP), Signal to Interference plus Noise Ratio (SINR), and cell load. Simulation results showed that the proposed method outperforms the well-known A3 method in terms of Handover Rate (HOR), Handover Failure (HOF), Handover Ping-Pong (HOPP) and RLF by approximately 90.9%, 76.6%, 79.8% and 75%, respectively.Scientific and Technological Research Council of Turkiye (TUBITAK)Open access funding provided by the Scientific and Technological Research Council of Turkiye (TUBITAK). The authors did not receive support from any organization for the submitted work

Some new fractal Milne-type inequalities for generalized convexity with applications

Fractals are of immense importance across various branches of mathematics, science, and integral inequalities, as their intricate, self-similar structures can model complex natural phenomena and enhance the precision of mathematical descriptions. In this article, we explore generalized Milne-type integral inequalities within the framework of generalized m-convex functions on fractal sets. To achieve this, we introduce a novel fractal integral identity involving differentiable generalized functions. Utilizing this new identity, we derive several contemporary fractal Milne-type integral inequalities and provide specific inequalities for bounded functions. Additionally, we offer illustrative examples and applications, including additional inequalities for generalized special means and various error estimates for the generalized Milne-type quadrature formula

Assessment of 40-year Al Deposition in some Exotic Conifer Species in the Urban Air of Düzce, Türkiye

Heavy metal (HM) pollution in urban air, a global dilemma, has increased drastically in the last century. Aluminum (Al) is one of the HMs and a neurotoxic element that can be absorbed into human tissues through digestion, breathing, and skin. Al accumulation in humans can cause diseases and even cause death. Due to the risks it poses to human and environmental health, it is vital to track the Al contamination shifts in the airborne and decrease them. In this study, 40-year Al concentration differences in Pseudotsuga menziesii, Cedrus atlantica, Picea orientalis, Cupressus arizonica, and Pinus pinaster grown in D & uuml;zce, T & uuml;rkiye, the fifth most polluted European town, in terms of direction, tree species, and tissue type were assessed. As a result, Al accumulation in the tissues generally varies as outer bark > inner bark > wood. Whole species can accumulate Al significantly, and Al transfer between adjacent cells in the wood part is limited. In conclusion, all species can be used as biomonitors to track temporal Al pollution changes. However, the highest concentrations, especially in the wood part, were observed in Cedrus atlantica, Picea orientalis, and Cupressus arizonica, and these species were chosen to be the most suitable species to be used in phytoremediation studies.Dzce niversitesi'Not applicable

Technical analysis review using fuzzy logic method in investment instruments

Bu çalışma, finansal piyasalarda yatırım kararlarının daha etkin bir şekilde alınabilmesi için teknik analiz yöntemleri ile Bulanık Mantık Yöntemi'nin entegrasyonunu incelemeyi amaçlamaktadır. Finansal piyasalarda belirsizliklerin ve risklerin azaltılmasına yönelik bir çerçeve sunmayı hedefleyen bu araştırma, yatırımcıların karar alma süreçlerine hem teorik hem de pratik anlamda katkılar sağlamayı amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında, Borsa İstanbul'un (BIST50) endeksine dahil hisse senetleri, 2015-2024 dönemindeki fiyat hareketleri ve teknik analiz göstergeleri temel alınarak analiz edilmiştir. Araştırmada, hisse senetlerinin geçmiş fiyat hareketlerini inceleyen teknik analiz yöntemi, Bulanık Mantık'ın esnek ve yorumlamaya dayalı analitik yaklaşımıyla birleştirilmiştir. Teknik analiz göstergeleri arasında hareketli ortalamalar (HO), Göreceli Güç Endeksi (RSI), Bollinger Bantları, Stokastik RSI ve Emtia Kanal Endeksi (CCI) kullanılmıştır. Bu göstergeler, hisse senetlerinin trendlerini ve fiyat hareketlerindeki dönüş noktalarını belirlemek için üyelik fonksiyonları ve bulanık kurallar çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın bulguları, Bulanık Mantık ve teknik analiz yöntemlerinin entegrasyonunun, yatırım kararlarının doğruluğunu artırdığını ve risk-getiri analizlerine farklı bir bakış açısı kazandırdığını göstermektedir. Bu araştırma, yalnızca finansal analiz yöntemleriyle ilgili literatürdeki bir boşluğu doldurmakla kalmamış, aynı zamanda yatırımcılara sektörel düzeyde daha bilinçli kararlar alabilmeleri için bir rehber sunmuştur.This study aims to examine the integration of technical analysis methods with the Fuzzy Logic Method to enhance the effectiveness of investment decision-making in financial markets. By offering a framework to mitigate uncertainties and risks in financial markets, this research seeks to contribute to the decision-making processes of investors both theoretically and practically. The study focuses on the analysis of stocks included in the Borsa Istanbul (BIST50) index, utilizing price movements and technical analysis indicators from the 2015–2024 period. In the research, technical analysis, which evaluates the historical price movements of stocks, is combined with the flexible and interpretation-based analytical approach of Fuzzy Logic. Technical indicators such as Moving Averages (MA), Relative Strength Index (RSI), Bollinger Bands, Stochastic RSI, and Commodity Channel Index (CCI) were utilized. These indicators were evaluated using membership functions and fuzzy rules to identify stock trends and turning points in price movements. The findings reveal that the integration of Fuzzy Logic with technical analysis improves the accuracy of investment decisions and provides a new perspective on risk-return analyses. This research not only addresses a gap in the literature regarding financial analysis methods but also offers a practical guide for investors to make more informed decisions on a sectoral level

Aydınlık Üçlü İle Karanlık Üçlü Arasındaki İlişkinin Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi

This study aimed to examine the relationship between the Light Triad (Humanism, Kantianism, Faith in Humanity) and the Dark Triad (Machiavellianism, Narcissism, Psychopathy) personality traits concerning various demographic variables. Data were collected via an online survey from 495 adult participants (216 males and 279 females) aged 18 to 56. The study employed t-tests, ANOVA, and Pearson Correlation Analysis to analyze the data. Findings revealed positive correlations among the Light Triad dimensions, with significant associations between Kantianism, Humanism, and Faith in Humanity. In contrast, the Light Triad and Dark Triad showed negative correlations, particularly between Humanism and both Machiavellianism and Psychopathy. Regarding gender differences, women scored higher in Humanism, whereas men had higher scores in Narcissism and Psychopathy. Additionally, single participants reported higher levels of Narcissism compared to married participants. The results suggest that the Light Triad is associated with prosocial tendencies and moral values, whereas the Dark Triad is linked to manipulation, selfishness, and strategic social advantage-seeking. These findings contribute to the understanding of how personality traits influence social behaviors and emphasize the need for further research, particularly in exploring the role of the Light Triad as a counterbalance to dark personality traits.Bu çalışma, Aydınlık Üçlü (Hümanizm, Kantçılık, İnsanlığa İnanç) ve Karanlık Üçlü (Makyavelizm, Narsisizm, Psikopati) kişilik özellikleri arasındaki ilişkiyi çeşitli demografik değişkenler açısından incelemeyi amaçlamıştır. Veriler, 495 yetişkin katılımcıdan çevrimiçi anket yöntemiyle toplanmıştır. Verilerin analizinde T-testi, ANOVA ve Pearson Korelasyon Analizi kullanılmıştır. Bulgular, Aydınlık Üçlü boyutları arasında pozitif korelasyonlar olduğunu ve özellikle Kantçılık, Hümanizm ve İnsanlığa İnanç arasında anlamlı ilişkiler bulunduğunu göstermiştir. Buna karşılık, Aydınlık Üçlü ile Karanlık Üçlü genel olarak negatif korelasyon göstermiş, özellikle Hümanizm’in Makyavelizm ve Psikopati ile negatif ilişkili olduğu belirlenmiştir. Cinsiyet farklılıkları açısından, kadınlar Hümanizm boyutunda daha yüksek puan alırken, erkekler Narsisizm ve Psikopati boyutlarında daha yüksek puan elde etmiştir. Ayrıca, bekar katılımcıların Narsisizm düzeylerinin evli katılımcılara kıyasla daha yüksek olduğu bulunmuştur. Sonuçlar, Aydınlık Üçlü’nün prososyal eğilimler ve ahlaki değerlerle ilişkili olduğunu, Karanlık Üçlü’nün ise manipülasyon, bencillik ve stratejik sosyal avantaj arayışı ile bağlantılı olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, kişilik özelliklerinin sosyal davranışlar üzerindeki etkilerini anlamaya katkı sağlamakta ve özellikle Aydınlık Üçlü’nün karanlık kişilik özelliklerine karşı dengeleyici bir unsur olarak rolünü inceleyen gelecekteki araştırmaların gerekliliğini vurgulamaktadır