62 research outputs found
Element behaviour during combustion in coal-fired Orhaneli power plant, Bursa-Turkey
This study focuses on element behaviour during combustion in the Orhaneli thermal power plant (a 210 MW unit, Bursa-Turkey). A total of 51 samples, feed coals (FCs), fly ashes (FAs) and bottom ashes (BAs), which were systematically collected over an eight-week period, have been analysed for major, minor and trace elements (Al, Ca, Fe, K, Mg, Na, S, As, B, Ba, Be, Bi, Cd, Co, Cr, Cs, Cu, Ga, Ge, Hf, Hg, Li, Mn, Mo, Nb, Ni, P, Pb, Rb, Sb, Sc, Se, Sn, Sr, Ta, Th, Ti, Tl, U, V, W, Y, Zn, Zr and REEs). This study shows that FCs on an airdried basis have high moisture (av. 9%), high volatile matter (av. 33%), very high ash yield (av. 53%), relatively high sulfur content (av. 2.14%) and low gross calorific value (av. 1775 kcal/kg). Proximate analyses of combustion residues imply that BAs have higher contents of unburned carbonaceous matter than FAs. Mean values of trace element concentrations in FCs fall within the ranges of most world coals, except for Cr, Cs, Ni and U which occur in concentrations slightly higher than those determined for most of world coals. Some elements such as S, Hg, As, B, Bi, Cd, Cs, Ge, K, Pb, Rb, Sb, Se, Sn, Tl, and Zn are indicating enrichments in FAs. The remaining elements investigated in this study have no clear segregation between FAs and BAs. The mass balance calculations point to Ca content of feed coal controlling the partitioning of elements in this power plant, producing a high removal efficiency for highly volatile elements such as Hg, B and Se, and a high retention of As, Bi, Cd, Cs, Ge, Pb, Rb, Sb, Sn, Tl and Zn in FAs. However, the high enrichment in trace elements of FAs can increase the hazardous potential of this coal by-product
Prenatal ultrasound and postmortem histologic evaluation of tooth germs: an observational, transversal study
Introduction: Hypodontia is the most frequent developmental anomaly of the orofacial complex, and its detection in prenatal ultrasound may indicate the presence of congenital malformations, genetic syndromes and chromosomal abnormalities.To date, only a few studies have evaluated the histological relationship of human tooth germs identified by two-dimensional (2D) ultrasonography. In order to analyze whether two-dimensional ultrasonography of tooth germs may be successfully used for identifying genetic syndromes, prenatal ultrasound images of fetal tooth germs obtained from a Portuguese population sample were compared with histological images obtained from fetal autopsies.Methods: Observational, descriptive, transversal study. The study protocol followed the ethical principles outlined by the Helsinki Declaration and was approved by the Ethics Committee of the School of Dental Medicine, University of Porto (FMDUP, Porto, Portugal) and of the Centro Hospitalar de Vila Nova de Gaia/Espinho (CHVNG/EPE, Porto, Portugal) as well as by the CGC Genetics Embryofetal Pathology Laboratory. Eighty-five fetuses examined by prenatal ultrasound screening from May 2011 to August 2012 had an indication for autopsy following spontaneous fetal death or medical termination of pregnancy. Of the 85 fetuses, 37 (43.5%) were randomly selected for tooth germ evaluation by routine histopathological analysis. Fetuses who were up to 30 weeks of gestation, and whose histological pieces were not representative of all maxillary tooth germs was excluded. Twenty four fetus between the 13th and 30th weeks of gestation fulfilled the parameters to autopsy.Results: Twenty four fetuses were submitted to histological evaluation and were determined the exact number, morphology, and mineralization of their tooth germs. All tooth germs were identifiable with ultrasonography as early as the 13th week of gestation. Of the fetuses autopsied, 41.7% had hypodontia (29.1% maxillary hypodontia and 20.9% mandibular hypodontia).Conclusions: This results indicateinfo:eu-repo/semantics/publishedVersio
Analysis of the US Navy's Aviation DLR workload forecasting.
This thesis examines the repair workload forecasting for depot level repairables (DLR's) managed by the Aviation Supply Office (ASO) and overhauled by Navy Aviation Depots (NADEPs).
ASO was visited to gather actual and forecasted data on DLR repair workloads. Data was also obtained from the Navy Aviation Depot Operations Center. An analysis of policies and procedures used by ASO in preparing workload forecasts was conducted.
Recommendations are made to improve the management of depot level repairables.http://archive.org/details/analysisofusnavy00esenMajor, Turkish Air ForceApproved for public release; distribution is unlimited
Plastik enjeksiyon kalıpçılığında karşılaşılan sorunlar ve çözüm
ÖZETPlastik içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli malzemelerinden biri olup değişik kullanım fonksiyonlarıyla hayatımızda önemli bir yer teşkil etmektedir. Bunun nedeni plastiklerin hafif, kolay işlenebilir, korozyona dayanıklı, iyi elektrik ve ısı yalıtkanlığına sahip olmalarıdır.Plastikleri üretim yöntemlerinden en önemlisi enjeksiyon kalıplama işlemidir. Bu tezde enjeksiyon kalıpçılığında karşılaşılan problemler araştırılmış ve çözümler önerilmiştir.Bunun için ilk önce plastikler tanıtılmış ve özellikleri anlatılmış daha sonra enjeksiyon makineleri ve özellikleri tanıtılmış, enjeksiyon işleminin en önemlisi olan kalıp incelenmiş ve sonunda da ürün hataları üzerinde durulmuş, nedenleri araştırılmış ve çözüm önerileri sunulmuştur.Yapılan Çalışma konu ile ilgilenenlere sınırlıda olsa bir kaynak teşkil edebilir. İçinde bulunan bölümlerin hemen hemen hepsi teorik ve pratik deneyimler üzerinde kurulmuşlardır. Konu ile ilgilenenlerin daha kapsamlı bir inceleme yapabilmeleri için çalışma sonunda verilmiş olan kaynaklar yararlı olacaktır. ABSTRACTToday , we meet plastics, are one of the most İmportant materials of the century, in almost every field of life. The reason for their importance is that plastics are light and durable to corrosion and not only plastics are processed easily but also they are isolated to electric and heat. The most important method of producing plastics is enjection molding. Problems which are faced in injection molding is researched and solutions are offered in this thesisFirstly , plastics and their characteristics are introduced as well as injektion machines. Mold that is the most significant element of injection process is presented in the last chapter , the reasons for production errors and solutions are offered.This work is likely to be a source for those who are interested in the subject ,and almost every chapter of which is based on theoretical and practical experiences. For those who are interested in the subject , sources offered in the end would be useful
Nasoalveolar molding uygulanan unilateral dudak damak yarıklı bebeklerde ark boyutlarının ve ark asimetrisinin değerlendirilmesi
Amaç: Bu retrospektif çalışmanın amacı unilateral total dudak damak yarıklı bebeklerde nazoalveoler molding sonrası maksiller ark parametrelerindeki ve simetrideki değişiklikleri incelemektir. Materyal ve Metod: Bu amaçla çalışmaya daha önce nazoalveoler molding tedavisi görmüş; 5 kız, 10 erkek bebek 5-75 günlük dahil edilmiştir. Tüm bebeklere nazoalveoler molding apareyi ve strip bantlar uygulanmıştır. Yarık segmentler birleşinceye kadar bebekler her hafta kontrol edilmiştir. Başlangıç ve nazoalveoler molding sonrası model ve fotoğrafları elde edilmiştir. Modeller üzerinde, başlangıç ve molding sonrası yarık ve transversal yarık uzaklığı miktarları, anterior ve posterior bölge ark genişlikleri, anterior ve total ark uzunlukları ve asimetri indeksi hesaplanmıştır. Başlangıç ve bitiş ortalama değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olup olmadığı Bağımlı t testiyle araştırılırken, ortanca değerler yönünden farkın önemliliği Wilcoxon işaret testiyle incelenmiştir. Bulgular: Yarık hattı tüm vakalarda küçültülmüş ve segmentler birbirine tamamen yaklaştırılmıştır. Anterior bölge ark genişliği önemli bir değişiklik göstermezken, posterior bölge ark genişliği istatistiksel olarak önemli ölçüde artış göstermiştir 2 mm . Anterior ar
Braket ve ark teli tiplerinin anterior çapraşıklığın tedavisinde bireylerin ağrı seviyelerine olan etkilerinin incelenmesi
Uluslararası Hipokrat Tıp ve Sağlık Bilimleri Kongresi (4 : 2020 : Antalya)Amaç: Ortodontik tedavilerde kullanılan kendinden bağlanan braketlerin son dönemde gelişen teknolojiyle birlikte farklı modifikasyonları üretilmiştir. Çalışmamız ortodontik tedavinin ilk aşaması olan seviyeleme aşamasındaki hız iddiaları olan Speed System braket ve sistemin ark teli olan Supercable ile maksiller ve mandibular anterior dişlerin seviyelenmesi aşamasında bireylerin hissettiği ağrı seviyelerinin geleneksel ark teli ve braket sistemiyle karşılaştırmalı olarak incelenmesidir. Yöntem: Çalışmamıza orta seviye çapraşıklığı olan 65 Sınıf I maloklüzyonu olan birey dahil edilmiştir.
Bireyler, Speed braket-Supercable (16 birey; 8 erkek, 8 kız), Speed braket- Niti ark teli (15 birey; 4 erkek, 11 kız), Obey I braket-Supercable (15 birey; 3 erkek, 12 kız), Obey I braket-Niti ark teli (19 birey; 4 erkek, 15 kız) olarak dört grupta değerlendirilmiştir. Ortodontik tedavinin ilk İki ayında 0,016" ve 3.ve 4. ayında ise 0,018" Supercable ve NiTi ark telleri uygulanmıştır. Hastaların tedavi başladıktan sonra ağrı değerleri 4 saat, 24 saat, 3 gün, 7 gün ve 1 ay sonra VAS (visiual analogue scale) ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tüm gruplarda ve tüm zaman dilimlerinde ağrı skorlarında istatistiksel olarak anlamlı değişiklikler bulunmuştur. Ağrı ölçümlerinde en yüksek değerler Tv2’de (24.saatte) meydana gelmiştir. Tv2- Tv3, Tv3-Tv4, Tv4-Tv5 zaman dilimlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişimler meydana gelmiştir (p<0,001, p<0,004 ve p<0,018). 1. grupta yapılan ölçümlerle meydana gelen ağrı skorlarındaki değişimler ortalama olarak Tv1’de 1.38, Tv2’de 2.88, Tv2-Tv5 arasında ise 0 olup diğer gruplarla yapılan karşılaştırmalarda istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmiştir. (p<0,001). Sonuç: Speed System braket ve Supercable ark teli gruplarında ortodontik tedavide geleneksel gruplarla karşılaştırıldığında ağrı seviyesi daha az bulunmuştur.No sponso
Comparison of the change in inferior sclera exposure after maxillary protraction with or without skeletal anchorage
Aim: The aim of this retrospective study was to evaluate the change in inferiorsclera exposition after maxillary protraction with or without skeletal anchorage in patients with maxillary retrognathia.Materials and Methods: Fifteen patients (Group 1) who applied maxillary protraction with teeth‑supported appliance and fifteen patients who applied maxillary protraction with skeletal anchorage (Group 2) were compared in order to investigate the effect of different maxillary protraction methods on the visibility of sclera. The patients in both groups had dental and skeletal Class III malocclusion with maxillary retrusion (ANB <0; SNA <80), increased vertical growth pattern (SnGoGn >32) (long face), increased sclera exposure, and no congenital anomalies and dentofacial deformities. Pre‑ and posttreatment records were used to assess the amount of visible sclera on facial photographs using Adobe Photoshop CS6 program and the change in the movement of maxilla on cephalometric film. The pretreatment and after maxillary protraction values were compared statistically by the Wilcoxon signed‑rank test (level of significance, P < 0.05).Results: The amount of inferior sclera exposure to eye height decreased in the right and left eyes of the 30 patients with maxillary protraction. The amount of inferior sclera exposure to eye height of the right and left eyes decreased from 3.59 to 3.5 and from 3.44 to 3.39, respectively, in Group I (P = 0.001 and P < 0.001, respectively). The amount of inferior sclera exposure to eye height of the right and left eyes decreased from 4.17 to 3.93 and from 3.86 to 3.68, respectively, in Group II (P = 0.001 and P < 0.001, respectively).Conclusion: There were important results in both of the two methods. Although more improvement was obtained in the skeletal anchorage group, statistically no significant differences were found between the groups.Keywords: Maxillary protraction, sclera exposure, skeletal anchorag
- …