113 research outputs found
Vallisneria spiralis (Linneaus 1753)’in Değişik Besin Ortamlarında Yetiştiricilik Çalışmaları
In this study it was aimed to produce a commercial aquatic plant Vallisneria spiralis in a controlled- aquaculture system. In order to determine the potential of the plant to utilize different nutrient resources relative growth rate depends on biomass yield and individual plant number and length composition of V. spiralis cultivated in semi-shadow and non-shadow conditions were determined. Results of the present work showed that V. spiralis utilized different nutrient resources effectively such as cow, lamb, chicken and commercial fertilizer TSP in cultivation conditions and increased its weight and individual number compare to the control group where nutrient addition is not applied. In semi-shadow condition V. spiralis fresh biomass yield and plant number increase were the highest in cow group and found to be 1.52%±0.03 g.day-1 and 1.80%±0.05 individual.day-1 respectively. The mean length of V. spiralis was found to be the highest (83.56±26.14 cm) in lamb fertilizer group. In non-shadow conditions V. spiralis fresh biomass yield and plant number increase were the highest in cow group and found to be 2.73%±0.07 g.day-1 and 2.52%±0.6 individual.day-1 respectively. The mean length of V. spiralis was found to be the highest (92.74±27.93 cm) in cow fertilizer group as well
Systematic Review and Meta-Analysis of Unconventional Perfusion Flaps in Clinical Practice
Background: Although unconventional perfusion flaps have been in clinical use since 1975, many surgeons are still deterred from using them, because of some reports of high necrosis rates.
Methods: The authors performed a systematic review and meta-analysis of all articles written in English, French, German, Spanish, and Portuguese on the clinical use of unconventional perfusion flaps and indexed to PubMed from 1975 until July 15, 2015.
Results: A total of 134 studies and 1445 patients were analyzed. The estimated survival rate of unconventional perfusion flaps was 89.5 percent (95 percent CI, 87.3 to 91.3 percent; p < 0.001). Ninety-two percent of unconventional perfusion flaps (95 percent CI, 89.9 to 93.7 percent; p < 0.001) presented complete or nearly complete survival. Most defects mandating unconventional perfusion flap reconstruction were caused by trauma (63.6 percent), especially of the hand and fingers (75.1 percent). The main complication of all types of flaps was a variable degree of necrosis (7.5 percent of all unconventional perfusion flaps presented marginal necrosis; 9.2 percent and 5.5 percent had significant and complete necrosis, respectively). There was a positive correlation between the rate of postoperative infection and the need for a new flap (Pearson coefficient, 0.405; p = 0.001). Flaps used to reconstruct the upper limb showed better survival than those transferred to the head and neck or to the lower limb (p < 0.001).
Conclusion: Unconventional perfusion flaps show high survival rates and should probably be used more liberally, particularly in the realm of upper limb reconstruction.
Clinical question/level of evidence: Therapeutic, V.info:eu-repo/semantics/publishedVersio
Turkey - European Union relations on migration and asylum: A legal approach to the Syrian migrant crisis
Konjonktürel dönüşüme bağlı olarak göç olgusu, günümüzde zorla yerinden edilme kavramıyla ilişkilendirilmekte ve uluslararası aktörlerin sürece müdahil olduğu çok boyutlu bir dinamizme işaret etmektedir. Bu dinamizmin en güncel örneğini ise Ortadoğu kaynaklı kitlesel akınlar oluşturmaktadır. Bu bakımdan Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarında yükselen kaos, öngörülemeyen yeni bir göç trendini tetikleyerek uluslararası toplumu kontrol altına alınması zor bir krizle daha karşı karşıya bırakmıştır. Sonuçları itibarıyla küresel nitelik arz eden göçmen krizi, göç yönetişimi olgusunu gündeme getirerek kolektif işbirliği çabalarına hız kazandırmış ve bu yönüyle kurumsallaşan işbirliği modellerini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda çalışmada, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında katılım müzakereleri süreciyle temelleri atılan, göçmen kriziyle birlikte ise kurumsallaşma eğilimi gösteren işbirliği süreci ele alınmakta; bu yönüyle taraflar nezdinde tesis edilen ortak iltica rejiminin nitelik ve sürdürülebilirliğine ilişkin değerlendirmeler ortaya konmaktadır. Bu bakımdan Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi Diyaloğu gibi çeşitli mekanizmalar aracılığıyla kurumsallaşan bu işbirliği forumu, uluslararası toplum nezdinde somut çıktılar üreten dinamik bir süreç olarak ön plana çıkmaktadır. Bu angajman ayrıca, AB açısından krizin kontrol altına alınarak tampon bölgelerde çözüme kavuşturulması; Türkiye açısındansa sorumluluk ve külfet paylaşımı beklentisini simgelerken, bu yönüyle, tarafların çıkar konfigürasyonları doğrultusunda şekillenen bir oydaşmaya işaret etmektedir. Günümüzde askıya alınan diyalog süreci, ikili ilişkilerde kısa vadede telafi edilemeyecek bir güvensizliği beraberinde getirmektedir. İlişkilerdeki bu durağanlaşma, kriz yönetimine dair çabalara ket vururken; aynı zamanda, uzun vadede üstesinden gelinemeyecek bir sorumluluk altına giren Türkiye’nin sonu öngörülemeyen bir çıkmaza sürüklenmesine sebebiyet vermektedir. Bu çerçevede Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak ve krize ilişkin insani bir yaklaşım geliştirmek adına uluslararası toplumun desteğine duyulan ihtiyaç, BM ve AB gibi kilit aktörlerin kriz çözümünde çok daha etkin rol üstlenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır.Due to the conjunctural transformation, the phenomenon of migration is now associated with the concept of forced displacement and points to a multidimensional dynamism where international actors are involved. The most recent example of this dynamism is the mass influx of the Middle East. In this respect, the rising chaos in the territory of the Syrian Arab Republic triggered a new trend of migration, which was unpredictable, and left the international community facing a crisis that is difficult to take under control. The Migration Crisis, which has a global nature due to its consequences, has accelerated the collective cooperation efforts by introducing the phenomenon of migration governance. In this context, cooperation process between Turkey and European Union, which started at the process of accession negotiations and showed the institutionalization trend with the migrant crisis, is dicussed. In this respect, evaluations on the quality and sustainability of the common asylum regime established by the parties are put forward. This cooperation forum, which is institutionalized through various mechanisms such as the Readmission Agreement and the Visa Freedom Dialogue, stands out as a dynamic process that produces solid outputs in the eyes of the international community. This engagement also allows the EU to take control of the crisis in buffer zones while symbolizing the expectations of Turkey in regards of sharing the responsibility and burden. In this respect, it refers to a consensus formed in accordance with the mutual interests of the parties. Today, the suspended dialogue process brings a distrust that cannot be compensated in the short term. This stagnation hinders efforts in crisis management, at the same time, Turkey has come under a great burden that can not be overcome in the long term causing an unpredictable dead end (ben buraya for Turkey eklemek istiyorum çünkü cümle öyle tamamlanıyor ama o zaman cümlede iki Turkey oluyor. O yüzden böyle bırakıyorum). In this context, the need for the support of the international community to develop a humanitarian approach to break the deadlock for Turkey and in regards of the crisis, reveals the necessity for key actors such as the UN and the EU to play a much more effective role in crisis resolution
Venous flap
Kliniğimizde 1991-1994 tarihleri arasında aksial yapı içeren pediküllü venöz flep ve serbest arterialize venöz flep aktanmlannm gerçekleştirildiği olgular gözden geçirildi. Bu olguların ameliyat sonrası gözlemleri, komplikasyonlar, flep yaşam yüzdeleri değerlendirildi ve literatür verileri ile kıyaslandı. Arterialize venöz flep uygulamalarında % 77, aksial yapı içeren pediküllü venöz flep uygulamalarında % 86 oranında flep canlılığı gözlendi. Bu olgular arasında arterialize serbest duysal venöz flep, arterialize serbest fasial venöz flep, arterialize serbest aynı taraf pediküllü venöz flep, aksial yapı içeren pediküllü venöz flep tipleri daha önce literatürde bildirilmemiş venöz flep tipleridir. Ayrıca el parmağı proksimal falanks sırtı yeni bir verici alan olarak bir serbest venöz flep aktarımında kullanılmıştır. Venöz Heplerin yaşam mekanizmaları üzerine olan teoriler kendi hipotezlerimiz ile birlikte tartışıldı. Klinik deneyimimiz ve literatür verileri birlikte değerlendirilerek; venöz Heplerin sınıflaması yapıldı. Venöz Heplerin plastik cerrahideki endikasyon sınırlarının belirlenmesine çalışıldı
Organik tarımda bitki besleme ve toprak düzenleyici olarak kullanılan girdilerin kimyasal özelliklerinin incelenmesi
Organik gübrelerin toprağın kimyasal özelliğini etkileyerek bitki besin maddesi kapsamlarını arttırdığı, aynı zamanda da toprakların fiziksel ve biyolojik özellikleri üzerine önemli ve olumlu etkide bulunduğu bilinmektedir. Organik maddenin ayrışması ile toprağın makro ve mikro bitki besin maddelerince zenginleşmesi yanı sıra su tutma kapasitesi de yükselir. Toprakların organik madde kapsamlarını korumak ve uygun duruma getirmek için organik gübreler kullanılır. Bu amaçla organik ürün piyasasında yetkili kuruluşlar tarafından sertifikalanmış olan bitki besleme preparatları; organik gübreler; Kompost Edilmiş Katı Hayvan Gübresi, Kompost Edilmiş Sıvı Hayvan Gübresi, Tavuk Gübresi, NK’ lu sıvı Organomineral gübre formları, toprak düzenleyicileri; Leonardit (Hümik Asit), klinoptilolit (zeolit), deniz yosunu, tarım kireci, alüminyum silikat unu, sıvı fülvik asit ve amino asit karışımları, ve yapısı zenginleştirilmiş toprak düzenleyicileri olmak üzere üç grup altında toplanmaktadır. Bu çalışmanın amacı organik tarımda kullanılan girdilerin henüz tam olarak belirlenmemiş olan sınıflandırmasını tam olarak belirlemek ve kullanılan materyallerin organik tarımda önemli bir kriter olan ağır metal içeriği ile etiket değerlerinin ortaya konmasıdır
- …