9 research outputs found
13-year experience with penetrating trauma patients
Amaç: Toraks travmalarının tüm travmalar içindeki oranı %25-30'dur. Bunun %70'i künt, %30'u penetran travmalardır. Bu çalışmada son 13 yıldaki penetran toraks travmalı olgularımızı, klinik deneyimlerimizi sunduk ve literatür eşliğinde irdeledik. Hastalar ve Yöntemler: Kliniğimizde, Ocak 1995 - Haziran 2008 tarihleri arasında penetran toraks travması tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 200 hasta (184 erkek (%92), 16 kadın (%8); ort. yaş 27.4; dağılım 11-80) retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Penetran travmaların en sık nedeni kesici delici alet yaralanması 153 (%76.5) ve ateşli silah yaralanması 47 (%23.5) idi. 174 hastada (%87) intraplevral patoloji, dokuz hastada ekstratorasik organ yaralanması mevcuttu. Hastaların 173'ü (%86.5) tüp torakostomi, 27'si (%13.5) diğer konservatif yöntemlerle tedavi edildi. Otuz dokuz (%19.5) hastaya torakotomi uygulandı. Morbidite %7.5 (15 olgu) mortalite, %0.5 (bir olgu) olarak gerçekleşti. Sonuç: Penetran toraks travmalarının acil torakotomi gerektirenleri hariç, büyük çoğunluğu tüp torakostomi veya konservatif yöntemlerle tedavi edilebilir. Eşlik eden intratorasik organ yaralanmaları mortalite ve mobiditeyi artıran nedenlerdir; multidisipliner hızlı ve iyi değerlendirme gerektirir.Objectives: Thoracic injuries occur in approximately 25-30% of all trauma cases. Among these, 70% is blunt trauma and 30% is penetrating trauma. We presented our clinical experience with penetrating thoracic trauma patients in the last 13 years. Patients and Methods: We retrospectively assessed 200 cases of penetrating thoracic trauma (184 males (%92), 16 females (%8); mean age 27.4 years; range 11 to 80 years) urgently hospitalized at our clinic between 1995-2008. Results: In 153 (76.5%) cases sharp penetrating trauma and in 47 (23.5%) patients gunshot wounds were seen. Intrapleural pathology was found in 174 (87%) cases and extrathoracic organ injury was found in nine cases. Surgical treatment included chest tube thoracostomy in 173 (86.5%) cases and other conservative treatment methods were applied in 27 (13.5%) cases. Thoracotomy was required in 39 (19.5%) of the cases. The morbidity rate was 7.5% and mortality rate was 0.5%. Conclusion: In penetrating thoracic trauma cases, except emergency thoracotomy patients, conservative treatment methods are applied in most of the patients. Trauma with intrathoracic organ injury increases the mortality and morbidity, and requires fast and well-organized multidisciplinary approach
The new tnm stagıng system on operable non-small cell lung cancer for survıval
Tıpta Uzmanlık TeziÇalışmamızda küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı ile ameliyat edilen olgular 7. tümör boyutu ve yerleşimi, lenf nodu tutulumu ve metastaz evreleme sistemi ile evrelenerek, yeni ve eski tümör boyutu ve yerleşimi, lenf nodu tutulumu ve metastaz evreleme sisteminin sağkalım ilişkisi açısından irdelenmiştir. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı'nda 1 Ocak 2000 ile 1 Ocak 2010 tarihleri arasında küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı ile ameliyat edilen 136 olgu çalışmaya alındı. Çalışma grubunu oluşturan 136 olgunun; dokuzu kadın (%6,62), 127'si (%93.38) ise erkekti. Olguların yaş aralığı 30?76 yıl ve yaş ortalaması 59,4 yıldı. Histopatolojik incelemede olguların 88'inde yassı hücreli karsinoma (%64,8), 41'inde adenokarsinoma (%30,2), dördünde adenoskuamöz hücreli karsinoma (%2,9), birinde bronkoalveoler karsinoma (%0,7), ikisinde de büyük hücreli karsinoma (%1,4) tespit edildi. Mortalite ile tümör tipi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olmadığı görüldü (p=0,184). Yedinci basım tümör boyutu ve yerleşimi, lenf nodu tutulumu ve metastaz evreleme sistemine göre olguların 18'i (%13,2) Evre IA, 40'ı (%29,4) Evre IB, 22'si (%16,2) Evre IIA, 33'ü (%24,3) Evre IIB, 23'ü ise (%16,9) Evre IIIA'ydı. Bizim çalışmamızda mortalite ile tümör evresi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu görüldü (p=0,028). 6. basım tümör boyutu ve yerleşimi, lenf nodu tutulumu ve metastaz evreleme sistemine göre evrelendirildiğinde de mortalite ile tümör evresi arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki olduğu görüldü (p=0,017). Alt gruplar arasındaki sağkalım evre ilişkisine bakıldığında ise gruplar arasında hem eski evreleme sisteminde hem de yeni evreleme sisteminde sağkalım açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak çalışma grubumuzda sağkalımı etkileyen en önemli faktör evre olarak ortaya çıkmıştır. Eski ve yeni evreleme sistemi karşılaştırıldığında alt gruplar ile sağkalım arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık ortaya çıkmamıştır. Ancak çalışma grubunun diğer çalışma gruplarına göre küçük ve takip süresinin kısa olması bizim çalışmamızın dezavantajıdır. Bu nedenle yeni evreleme sisteminin sağkalıma etkisinin araştırıldığı, daha çok hastayı kapsayan, daha uzun süreli çalışmalara ihtiyaç vardır.AbstractIn our study, the cases that have been operated due to the diagnosis of non-small cell carcinoma of lung were staged by the 7th edition of the TNM staging system and analyzed with compare to the survival association between previous and new TNM systems. Between January 1, 2000 and January 1, 2010, 136 patients operated with diagnosis of non-small cell carcinoma at Trakya University, Medical Faculty, Department of Thoracic Surgery. The 136 cases composing the study group included 9 female (6,62%) and 127 male (93,38%) cases. The age range was 30-76 years with a median age of 59,4 years. Histopathological examination revealed squamous cell carcinoma, adenocarcinoma, adenosquamous cell carcinoma, bronchioalveolar carcinoma and large cell carcinoma in 88 (64,8%), 41 (30,2%), 4 (2,9%), 1 (0,7%) and 2 (1,4%) cases, respectively. There is no statistically significant difference between mortality and tumor type (p=0,184). According to the seventh edition of the TNM staging system, of the cases; 18 (13,2%), 40 (29,4%), 22 (16,2%), 33 (24,3%) and 23 (16,9%) were Stage IA, Stage IB, Stage IIA, Stage IIB and Stage IIIA, respectively. A statistically significant difference was found between mortality and tumor stage in our study (p=0,028). Also, a statistically significant difference between mortality and tumor stage (p=0,017) was revealed with the sixth edition of TNM. There is no statistically significant difference between the subgroups survivalcomparing 6th edition of TNM and 7th editon of TNM. As a conclusion, tumor stage was found the most important factor affecting survival in our study group. There is no statistically significant difference between the subgroups comparing previous and new staging systems. However, smaller size cases and shorter follow-up period of the study group than the others were disadvantage. Therefore, further studies are needed to asses new staging systems on survival including more cases within longer follow-up periods
Diatom assemblages from inland saline lakes in the Central part of Turkey - Their application for quantitative reconstructions of paleosalinity changes during the Late Quaternary
International audienc
Kronecker products and spectral decomposition in a network flow problem
This paper begins with review of algebras related to Kronecker products and spectral decomposition, and deals with these algebras which have several applications in a network flow problem. It is shown that result obtained for the matrix A can be also applied to the submatrix M, where A is the coefficient matrix of the problem and M is a particular submatrix of A.</p
HİPOFİZ ADENOMLARINDA HORMON EKSPRESYONLARININ İMMUNOHİSTOKİMYASAL OLARAK ARAŞTIRILMASI
Hipofiz adenomları kafa içi neoplazilerinin % 10- 25' ini oluşturur
Reconstruction of climatic changes during the late Pleistocene, based on sediment records from the Konya basin (Central Anatolia, Turkey)
Climatic changes during the last climatic cycle have been studied using three sediment cores from the Konya plain, a now dry, closed and semi-arid lacustrine basin at 1000 m altitude in central Anatolia, Turkey. The reconstruction of regional climatic characteristics and evolution is based on mineral, diatom, pollen and molluscan content of sediments. Correlations are made between cores using 14C and U-Th ages, stratigraphy and drought levels shown by changes in mineral contents. Environmental responses to local and regional climatic changes are traced by trends in authigenic carbonates, evaporites, detrital mineral content and by diatom-inferred salinity levels. Our data have shown that, during the period covering the end of the previous Glacial (Termination II)and the last Interglacial (between c. 150 and 117 ka), peat and freshwater shallow lakes expanded. From 117 to 66 ka, the plain was occupied by lakes, the salinity and existence of which varied in time and space. Specific events are marked by mineralogic and stratigraphic signals at (i) c. 101 ka and (ii) 66 ka. From 66 ka to 30 ka, desiccation of the lake is marked by a hiatus. At c. 27 ka, milder climtic conditions led to the extension of freshwater marshes and lakes in the central depressions while palaeosols developed on the emerged parts of the plain. From 25 to 20.5 ka 14C cal., the sediments of a freshwater to brackish lake are present in one core only. From 20.5 14C cal. onwards, strong evaporitic conditions occurred, the lake edges being transformed into playas. Upper parts of the sequences registered other lacustrine short phases, both before the Younger Dryas and during the Holocene. (Résumé d'auteur