17 research outputs found

    Adli Tıpta Radyolojinin Öneminin Araştırılması

    No full text
    Radyoloji modern tıbbın en önemli branşlarından biridir. Post-mortem görüntüleme, radyoloji ve adli tıp arasında bir köprü kurulmasına neden olmuştur. Adli radyoloji, adli bilimler içerisinde yeni bir alandır. Çocuk istismarı, ateşli silah yaralanmaları, biyolojik yaş tayini, dental inceleme ya da kimliklendirme gibi adli çalışmalarda radyolojik verilerden yararlanılmaktadır. Geleneksel otopsinin yerini alacağı ya da tamamlayıcısı olacağı tartışma konusu olan radyolojik metodlar, adli araştırmalarda önemli bir rol oynayabilir. Bu çalışmanın amacı adli tıpta görüntüleme tekniklerinin önemini araştırmaktır. Bu çalışmada literatür tarama yöntemi kullanılmıştır. Yapılan araştırmalara ulaşmak için PubMed, Google Scholar ve Ulakbim veri tabanları taranmıştır. Tarama yapılırken ‘’adli radyoloji’’, ‘’postmortem görüntüleme’’, ‘’virtopsi’’ ve ‘’adli diş hekimliği’’ anahtar sözcükleri Türkçe ve İngilizce olarak kullanılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda 54 çalışmanın dahil edilme kriterlerine uygun olduğu belirlenmiştir. Yapılan literatür incelemesine göre, adli bilimlerde görüntüleme tekniklerinin kullanımı ve gelişmesinin son beş yılda arttığı görülmüştür. Bugün sıklıkla başvurulan post-mortem görüntüleme teknolojilerinin bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans (MR) ve üç boyutlu görüntüleme (3D) olduğu tespit edilmiştir. Ancak belirtilen görüntüleme tekniklerinin pahalı olması, uygulamalarındaki sınırlamalar ve sonuçlarının değerlendirilmesi için deneyimli radyoloğa ihtiyaç duyulması gibi nedenlerden dolayı adli çalışmalarda çok fazla kullanılamadığı tespit edilmiştir. Radyolojik yöntemlerin adli tıp uygulamaları açısından yeri ve öneminin uzun bir süre daha tartışılmaya devam edeceği ve buna bağlı olarak geliştirilecek görüntüleme teknolojilerinin adli incelemelere önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir

    Raman Sinyalinin Güçlendirilmesine Yönelik Nanoyapılı Sensör Yüzeyinin Hazırlanması

    No full text
    Raman spectroscopy is a fast and highly sensitive analysis method which provides information about molecular structure. However, Raman scattering is an extremely weak process. Therefore, the Raman signal intensity should be increased. Within the thesis, metallic nanostructured substrates have been prepared to enhance Raman signal intensity. Simple and low cost solutions were taken into account in the material selection and development method. Anodic alumina with porous structure and large surface area has been developed as the base material by the anodization method. The anodic alumina layer with nanometer size pores was formed by applying voltage to the aluminum surface in oxalic acid solution. The change in parameters such as the anodizing time, the number of anodizing treatments have been effected pore diameter, pore density and thickness of layer. These results were determined by SEM analysis. Gold particles was deposited by different chemical methods on the porous structures. Alloy structures with flower-shaped, composed of tin, silver and gold, were developed on the surface by the electroless plating method and these structures were characterized by SEM and EDX analyzes. The anodic alumina surface was examined for its interaction with chloroauric acid (HAuCl4). Here, it can be said that the pitting corrosion mechanism is effective. The gold particles were deposited on the anodic alumina layer while aluminum acts as a reducing agent. Gold structures were observed as repeated clusters on the surface. Surface roughness was determined by AFM. Hydrophobicity of the surface was investigated by making contact angle measurements. It was observed with the SEM analysis that the change in the anodizing time affects the size and the area of the gold clusters deposited on the surface. In this context, surface optimization was performed by determining the most suitable experimental parameters for surface enhanced Raman spectroscopy (SERS) analysis. As another method, a colloidal gold solution was synthesized by chemical reduction method, the size and shape of the gold particles were determined by TEM images. The synthesized colloidal gold solution was dropped onto the surfaces and dried. In the SERS analysis on these surfaces, it was determined that gold nanoparticles show a higher Raman signal intensity in the presence of citrate ions. Whereas, Raman signal intensity have decreased when gold particles are washed away and citrate ions are removed. SERS analyzes performed for aqueous solutions of ammonium nitrate on anodic alumina surfaces coated with gold particles. Among the developed surfaces, the highest Raman signal intensity was observed in the anodic alumina surface prepared by immersing it in 1,25 mM HAuCl4 solution for one hour time. On this surface, SERS study was carried out to determine nitrate in drinking water and calibration graph was created. The R2 value was calculated as 0,992, the lowest detection limit being 1,06 ppm. The Raman signal enhancement factor was found to be 1,25 x104. It has been shown that the anodic alumina surface, which was deposited gold particles by the electroless plating method, can be a versatile substrate for SERS analysis.İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET i ABSTRACT iii TEŞEKKÜR v İÇİNDEKİLER vi ÇİZELGELER viii ŞEKİLLER ix SİMGELER VE KISALTMALAR xii 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 6 2.1. Raman Saçılması 6 2.2. Yüzeyde Güçlendirilmiş Raman Saçılması 11 2.3. Raman Sinyali Güçlendirme Mekanizmaları 12 2.3.1. Tek Molekül YGRS ve Güçlendirme Mekanizması 13 2.4. YGRS Güçlendirme Faktörü Hesaplaması 15 2.4.1. Analitik YGRS Güçlendirme Faktörü 16 2.4.2. Ortalama YGRS Güçlendirme Faktörü 16 2.4.3. Tek Molekül YGRS Güçlendirme Faktörü 17 2.5. YGRS Aktif Yüzeyler ve Özellikleri 18 2.6. YGRS Yüzeyi Hazırlama Yöntemleri 18 2.6.1. Nanogözenekli Anodik Alümina (NAA) Üretimi ve YGRS Uygulamaları 19 2.6.2. Akımsız Metal Biriktirme Metodu İle Yüzeylerin Hazırlanması ve YGRS Uygulamaları 24 2.6.3. Nanopartikül Sentezi ve YGRS Uygulamaları 32 2.7. YGRS Yüzeyinde Analitin Dağılımı. 34 2.8. İçme Suyunda Nitrat Tespiti İçin YGRS Uygulamaları 35 3. MATERYAL VE METOT 38 3.1. Materyaller 38 3.1.1. Kimyasal Materyaller 38 3.1.2. Ölçüm Sistemleri ve Kullanılan Teçhizat 38 3.2. Metot 39 3.2.1. Nanogözenekli Anodik Alüminanın Hazırlanması 39 3.2.2. Akımsız Metal Biriktirme Yöntemi İle Anodik Alümina Yüzeyde Metal Nanoyapıların Biriktirilmesi ve YGRS Uygulamaları 41 3.2.3. Kloroaurik Asit (HAuCl4) Çözeltisi İle Yüzeylerin Hazırlanması, Karakterizasyonu ve YGRS Ölçümleri 42 3.2.4. Altın Nanopartikül Sentezi, Karakterizasyonu ve YGRS Ölçümleri 43 3.2.5. Geliştirilen Yüzeylerde Güçlendirme Faktörü Hesaplanması 45 4. BULGULAR VE TARTIŞMA 48 4.1. Nanogözenekli Anodik Alümina Yüzeylerin Hazırlanması, Karakterizasyonu ve YGRS Uygulamaları 48 4.2. Akımsız Kaplama Yöntemi İle Anodik Alümina Yüzeyde Gümüş ve Altın Nanoyapıların Hazırlanması, Karakterizasyonu ve YGRS Ölçümleri 56 4.3. Kloroaurik Asit (HAuCl4) Çözeltisi İle Yüzeylerin Hazırlanması, Karakterizasyonu ve YGRS Uygulamaları 59 4.3.1. UV-Görünür Bölge Absorbans Ölçümleri 60 4.3.2. Yüzeylerin 20 kat Büyütmeli Mikroskop Görüntüleri 61 4.3.3. Taramalı Elektron Mikroskop (SEM) Analizi 64 4.3.4. Atomik Kuvvet Mikroskobu (AFM) Analizi 69 4.3.5. Kloroaurik Asit (HAuCl4) Çözeltisi İle Hazırlanan Yüzeylerde YGRS Analizleri 71 4.3.6. Temas Açısı Ölçümleri 73 4.4. Altın Nanopartikül Sentezi, Yüzeyde Biriktirilmesi, Karakterizasyonu ve YGRS Ölçümleri 75 4.5. YGRS Güçlendirme Faktörü Hesaplaması 83 4.6. Kloroaurik Asit (HAuCl4) Çözeltisi İle Hazırlanan Yüzeylerde İçme suyu İçinde Nitrat Tespiti için YGRS Analizleri 84 5. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 88 KAYNAKLAR 92 EKLER 102 ÖZGEÇMİŞ 105Bu tez kapsamında; moleküler yapı hakkında bilgi vermesi, hızlı ve yüksek hassasiyette analiz imkânı sunması gibi avantajlara sahip olan Raman spektroskopisi yönteminin düşük sinyal problemi ele alınmış ve sinyal şiddetini artırmak maksadıyla metalik nanoyapılı sensör yüzeyleri hazırlanmıştır. Malzeme seçimlerinde ve geliştirme yönteminde, basit ve maliyeti düşük çözümler dikkate alınmıştır. Taban malzemesi olarak, anotlama yöntemi ile gözenekli yapıya ve geniş yüzey alanına sahip anodik alümina geliştirilmiştir. Alüminyum yüzeye oksalik asit ortamında gerilim uygulanarak nanometre boyutunda düzenli gözeneklere sahip anodik alümina tabakası oluşturulmuştur. Anotlama süresindeki değişimin, gözenek çapı, gözenek yoğunluğu ve tabaka kalınlığına etkisi SEM analizleri ile incelenmiştir. Geliştirilen gözenekli yapı üzerinde, farklı kimyasal metotlar ile altın biriktirilmiştir. Akımsız kaplama metodu ile yüzeyde çiçek şeklinde, kompozisyonu kalay, gümüş ve altından oluşan yapılar geliştirilmiş ve bu metalik yapılar SEM ve EDX analizleri ile karakterize edilmiştir. Anodik alümina yüzeyin, kloroaurik asit (HAuCl4) ile etkileşimi incelenmiştir. Burada klor iyonlarının etkisiyle çukur korozyon mekanizmasının etkili olduğu, alüminyumun indirgeyici ajan olarak davranarak anodik alümina yüzeyde altının noktasal olarak biriktiği, birbirini tekrar eden öbekler halinde konumlandığı SEM analizleri ile gözlenmiştir. AFM ile yüzey pürüzlülüğü belirlenmiştir. Temas açısı ölçümleri yapılarak yüzeyin hidrofobikliği incelenmiştir. Anotlama süresindeki değişimin, yüzeyde biriken altın öbeklerin boyutlarını ve kapladığı alanı etkilediği SEM analizleri ile gözlenmiştir. Bu kapsamda, yüzeyde güçlendirilmiş Raman spektroskopisi (YGRS) analizi için en uygun parametreler belirlenerek yüzey optimize edilmiştir. Bir diğer yöntem olarak, kimyasal indirgenme yöntemi ile kolloidal altın çözeltisi sentezlenmiş, altın partiküllerin boyutu ve şekli TEM görüntüleri ile belirlenmiştir. Sentezlenen kolloidal altın çözeltisi, yüzey üzerine damlatılıp kurutularak yüzey hazırlanmıştır. YGRS analizinde, altın nanopartiküllerin sitrat iyonlarının varlığında daha yüksek sinyal şiddeti gösterdiği, altın partiküllerin yıkanarak sitrat iyonlarının uzaklaştırıldığı durumda sinyal şiddetinin azaldığı tespit edilmiştir. Farklı kimyasal yöntemler ile altın biriktirilen anodik alümina yüzeylerde, amonyum nitratın sulu çözeltileri için YGRS analizleri yapılmıştır. Geliştirilen yüzeyler arasında en yüksek sinyal şiddeti, 1,25 mM HAuCl4 çözeltisinde, 1 saat süreyle bekletilen anodik alümina yüzeyde elde edilmiştir. Bu yüzeyde, içme suyunda nitrat tespitine yönelik YGRS çalışması yapılmış, kalibrasyon grafiği oluşturulmuştur. R2 değeri 0,992, en düşük tespit limiti 1,06 ppm olarak hesaplanmıştır. Raman sinyali güçlendirme faktörü 1,25x104 olarak bulunmuştur. Akımsız kaplama metodu ile altın biriktiren anodik alümina yüzeyin, YGRS analizi için özgün bir substrat olabileceği gösterilmiştir

    Comparison of education problems in terms of the east-west dilemma in Halide Edib Adıvar's novels named Vurun Kahpeye, Sinekli Bakkal, Tatarcık and Peyami Safa's novels named Sözde Kızlar, Cumbadan Rumbaya, Yalnızız

    No full text
    Edebiyat eserlerinin bizlere, yazıldığı ve konu edildiği dönem hakkında toplumsal, kültürel ve tarihi açıdan oldukça zengin malzemeler sağladığı açıktır. Yanlış Batılılaşma da dönem yazarlarınca en çok kaleme alınan, dikkat çekilmek istenen konu haline gelir. Özellikle Tanzimat'tan itibaren Türk romanının temel meselesini oluşturan yanlış Batılılaşmanın sebep olduğu kültür ve kimlik karmaşası, bu duruma kayıtsız kalamayan dönem yazarlarının eserlerinde birincil konu olarak karşımıza çıkar. Tanzimat'tan başlayarak Batı gerçeğinin Türkiye'de gereği gibi anlaşılamadığı görüşünde olan yazarlarımızın başında Halide Edib Adıvar ve Peyami Safa gelmektedir. Batıyı bütün yönleriyle bir bütün olarak kavrayamama ve onu sadece biçimsel ve yüzeysel olarak algılamanın körü körüne bir Batı taklitçiliğine yol açtığını; bunun sonucunda da manevî, ahlâkî ve millî değerlerimizin göz ardı edildiğini söyleyen yazarlarımız, Doğu-Batı sentezinden yana olduklarını her fırsatta dile getirirler. Aynı hassasiyeti eğitim konusunda da gösteren sanatçılarımız, uygulanan eğitim sistemine yaptıkları eleştiri ve bu sorunlara getirdikleri çözüm önerileriyle de dikkat çekerler. Çalışmamda, bu iki yazarın seçilen romanlarında Doğu-Batı ikilemi ve bu çatışmanın eğitimde yarattığı problemleri ele alış biçimleri karşılaştırılacaktır. Anahtar Sözcükler: Halide Edib Adıvar, Peyami Safa, Doğu-Batı ikilemi, eğitim.It is clear that the literary works provide us with substantial material in terms of societal, cultural and historical aspects of the period they are written in and are written about. Wrong Westernization comes out to be the subject which is the most frequently written about and which is tried to draw attention to by the authors of that period. Especially, the culture and identity confusion caused by the wrong Westernization, being the key issue of Turkish novels as from the Tanzimat reform era, appears to be the primary subject in the works of the term authors who could not be unconcerned with that conjuncture. Halide Edib Adıvar and Peyami Safa are our leading novelists who have the opinion that as of the Tanzimat reform era, the Western reality couldn?t be understood properly in Turkey. These writers who told that not to be able to comprehend the West as a whole in all its aspects and to perceive it merely as stylistically and superficially lead to a blind imitation of the West and that as a result, our moral, ethical and national values were neglected, declared on all occasions that they were on the side of the synthesis of East and West. Displaying the same sensitivity on the subject of education, the aforementioned writers also stand out with their criticism they make about the applied education system and with the solutions they offer for these problems. In this study, the East-West dilemma in the selected novels of these two writers is explored and the ways they handle the problems that this conflict caused in education are compared. Key Words: Halide Edib Adıvar, Peyami Safa, the East-West dilemma, education

    High-sensitivity SERS based sensing on the labeling side of glass slides using low branched gold nanoparticles prepared with surfactant-free synthesis

    No full text
    Surface-enhanced Raman scattering (SERS) has become a more attractive tool for biological and chemical sensing due to having a great detection potential to extremely low concentrations of analyte. Here, we report high-sensitivity SERS detection of low branched gold nanoparticles which are produced by a surfactant-free synthesis method. The effects of the size and branches of nanoparticles on the SERS signal intensity were also investigated. Among the prepared nanoparticles, a new type of nanoparticle with small protrusions produced by using a very low concentration of silver ions (2 μM in final solution) achieved the best enhancement factor of ∼4 × 105 for DTNB used as a probe molecule. SERS measurements were performed on the labeling side of microscope glass slides for the first time. The substrate exhibited a good reproducible SERS signal with a relative standard deviation (RSD) of 1.7%. SERS signal intensity obtained using the labelling side was three times larger compared to that obtained using bare glass. To validate the sensing platform, dopamine, an important modulatory neurotransmitter in the brain, was tested. The reported platform was able to achieve label-free detection of dopamine at picomolar and nanomolar concentration level in aqueous and fetal bovine serum (FBS) solution at pH 8.5 respectively. Due to its surfactant-free preparation and enhanced SERS-based sensing features, our reported platform represents a strong alternative to be used in SERS-based sensing applications

    Nevşehir ilindeki hemodiyaliz hastalarında nazal metisilin dirençli Staphylococcus aureus ve koagülaz negatif stafilokok taşıyıcılığının çeşitli yöntemlerle araştırılması

    Get PDF
    Hemodiyaliz hastalarında enfeksiyon, morbidite ve mortaliteyi etkileyen önemli faktörlerdendir. Diyalize giriş yolu, sık hospitalizasyon ve sağlık personeli ile temas enfeksiyon riskini artırmaktadır. Nazal Staphylococcus aureus ve diğer stafilokoklar, taşıyıcı hasta ve personel aracılığıyla vasküler giriş yolu enfeksiyonlarına neden olabilmektedirler. Bu çalışmada, hemodiyaliz hastalarında ve personelinde nazal S. aureus ve koagülaz negatif Staphylococcus (KNS) taşıyıcılığı tespit edilerek, izolatlarda metisilin direnci çeşitli yöntemlerle araştırılmıştır. Bu sayede, nozokomiyal enfeksiyon riskinin değerlendirilmesine katkıda bulunulması amaçlanmıştır. Çalışmaya Kasım 2019- Mart 2020 tarihleri arasında Nevşehir Devlet Hastanesi, H. Mustafa ve Türkan Öbekli Diyaliz Merkezi’nde tedavi alan 41'i kadın 52'si erkek 93 hemodiyaliz hastası ile 15 diyaliz personeli dahil edilmiştir. Aydınlatılmış onam formu imzalatıldıktan sonra nazal sürüntü örnekleri alınmıştır. Örneklerden izole edilen stafilokoklardaki metisilin direnci, Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi, PBP-2a lateks aglütinasyon (LA) testi ve gerçek zamanlı polimeraz zincir tepkimesi (RT-PCR) ile incelenmiştir. Hasta örneklerinin (n=93) 18’inde (%19.3) S. aureus, 11’inde (%11.8) KNS; personel örneklerinin (n=15) üçünde KNS (%20.0) ve birinde (%6.6) S. aureus izole edilmiştir. Disk difüzyon yöntemiyle hastalardan elde edilen S. aureus izolatlarından sadece birinin metisiline dirençli (%1), geri kalanının (%18.2) ve tüm KNS’lerin (%11.8) metisiline duyarlı olduğu saptanmıştır. Personel örneklerindeki KNS’lerin (%20.0) tümü metisiline duyarlı iken, izole edilen tek S. aureus dirençli bulunmuştur (%6.6). Tüm S. aureus izolatlarına (n=19), PBP-2a LA ve RT-PCR yapılmış; disk difüzyon ile metisilin dirençli S. aureus olarak tanımlanan iki izolatta da LA testi ve mecA geni pozitif bulunmuştur. Sonuç olarak, hemodiyaliz ünitelerindeki enfeksiyonların kontrolü için, portör taramalarının düzenli olarak yapılması gerekmektedir. İzole edilen mikroorganizmaların direnç profillerini saptayacak alternatif yöntemler, sağlık kuruluşunun ihtiyaçlarına ve donanımına göre tercih edilebilir

    Hemodiyaliz hastalarında nazal metisilin dirençli stafilokok taşıyıcılığının araştırılması

    No full text
    Amaç: Metisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) tüm dünyada mortalitesi yüksek hastane kökenli enfeksiyon- lara yol açan bir bakteridir1. MRSA enfeksiyonlarının kaynağı sıklıkla hastane, bakımevleri ve diyaliz merkezleri gibi sağlık kuruluşlarında bulunan MRSA ile enfekte hastalar ve MRSA taşıyıcısı sağlık çalışanlarıdır2. Bu çalış- manın amacı, Nevşehir Devlet Hastanesi Hemodiyaliz ünitesinde tedavi alan hastalarda ve personelde nazal MRSA taşıyıcılığının araştırılması ve diğer Stafikokal kolonizasyonların saptanmasıdır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 41’i kadın 52 ‘si erkek 93 hemodiyaliz hastası ve 15 diyaliz personeli dahil edildi. Hastaların ve per- sonelin her iki burun mukozasından steril % 0,9 ‘luk serum fizyolojik ile ıslatılmış eküvyonlar yardımıyla sürüntü örnekleri alındı. Örnekler Columbia Kanlı Agar besiyerine ekilerek 35°C de 24 saat inkübe edildi. Altın sarısı ve porselen beyazı renkte, S tipi, beta-hemoliz zonlu kolonilerden Staphylococcus Chromogenic Agar (SCA)a pasaj alındı, plazma koagülaz testleri yapıldı. Plazma koagülazı pozitif ve SCA’da eflatun renkte üremiş koloniler S.aureus olarak, yeşil/yeşil-mavi koloni oluşturup koagülazı negatif olanlar Koagülaz negatif Stafilokok (KNS ) olarak tanımlandı. S.aureus ve KNS izolatlarında, Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemiyle metisilin direnci araştı- rıldı . EUCAST değerlendirmelerine göre Sefoksitin (30 μg) zon çapı < 22 mm olan suşlar metisilin dirençli ola- rak raporlandı. Bu izolatlardaki metisilin direncinin fenotipik ve genotipik olarak tanımlanması amacıyla PBP2a lateks aglütinasyon testi (LA)(Oxoid, İngiltere) yapıldı ve mecA geni varlığı Rt-PCR (Biotium, USA) ile araştırıldı. Bulgular ve Sonuçlar: Çalışılan hasta örneklerinden bir MRSA (%1,1), 17 (%18,2)MSSA ve 11 (%11,8) Metisiline duyarlı KNS izole edildi (Tablo 1). Metisilin direncinin konvansiyonel yöntemler dışında moleküler metodlarla araştırılması amacıyla KNS suşlarına PBP2a (LA) yapıldı ve tüm KNS’larda metisilin direnci saptanmadı. Ayrıca 15 diyaliz personelinden alı- nan örneklerin birinde MRSA (%6,6), üçünde KNS (%20) saptanmış, bu izotların PBP2a LA testi sonuçları MRSA izolatında pozitif, KNS’lerde negatif olarak belirlenmiştir. Hasta ve personele ait toplam iki MRSA izolatının mecA geni pozitif bulunmuştur. MRSA enfeksiyonları önemli bir nozokomiyal enfeksiyon etkeni olup; hemodiyaliz ünitelerinde ciddi tehdit un- surudur. Hasta ve personelin MRSA taşıyıcılığı yönünden taranması ve klasik metodların yanısıra altın stan- dart metod olan moleküler tekniklerin kullanılması, hastane enfeksiyonlarını önlemede fayda sağlayacaktır3. Çalışmamızda santral venöz kateterli bir hastada MRSA saptanması ve aynı hastaya bakım yapan diyaliz hemşi- resinde de MRSA izole edilmesi; rutin taramaların ve kontrol önlemlerinin gerekliliğini ortaya koymuştur

    The involvement of miRNAs in CYP450 gene expression: A brief review of the literature

    No full text
    Drug biotransformation is a critical process in metabolic elimination of drugs. It occurs mainly in the liver as well as in other tissues such as kidney and small intestine and consists of three stages: Phase I, Phase II and Phase III. Drugs are converted to a more polar and hydrophilic metabolites during Phase I and Phase II, which are excreted by a variety of membrane transporters such as P-glycoprotein and Multidrug Resistance Protein 1 in Phase III. Cytochrome P450 enzyme isoforms achieve 80% of Phase I metabolism. It is well described that there is inter-individual drug response variability such as adverse drug reactions or reduced drug efficacy and that genetic variation within the sequence of biotransformation-related genes affects these different therapeutic outcomes observed between individuals. However, genetic factors cannot completely explain inter-individual differences. Recent studies have shown that epigenetic factors such as histone modification, DNA methylation and non-coding miRNAs heavily influence drug biotransformation through post-transcriptional regulation of metabolism gene expression. It is important to understand the causes of alterations in drug metabolism since varied biotransformation may lead to adverse drug effects or a loss of efficacy. Therefore, in this review, the effects of miRNAs in CYP450 gene expression will be discussed briefly in the light of recent studies

    EXPRESSION PROFILES OF PTEN AND POGZ GENES IN TURKISH PATIENTS WITH AUTISM

    No full text
    Amaç: Otizm spektrum bozukluğu (OSB), karmaşık davranışsal fenotiplerle karakterize, heterojen bir grup nörogelişimsel bozukluktur. Uzun yıllar boyunca yapılan kapsamlı çalışmalara rağmen, OSB'nin nedenleri hala bilinmemektedir. PTEN ve POGZ genleri, OSB fenotipinden sorumlu olabilecek aday genler olarak gösterilmiştir. Otistik hastalarda PTEN ve POGZ genlerinin ekspresyon düzeylerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: OSB tanılı 50 hastada ve yaş-cinsiyet uyumlu 50 sağlıklı kontrolde PTEN ve POGZ gen ekspresyonları araştırıldı. Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Genom ve Kök Hücre Merkezi'nde (GENKÖK) yapılmıştır. Bulgular: POGZ geninin hastalarda kontrollere göre daha fazla eksprese olduğu ve otistik erkek hastalarda bu genin ekspresyonunun anlamlı olduğu bulundu. PTEN gen ekspresyonu istatistiksel olarak anlamlı değildi ancak hastalarda kontrollere göre daha düşük bulundu. Bu genlerin ekspresyonu ile bilişsel gerilik arasındaki ilişki ise anlamlı değildi. Sonuç: Daha büyük hasta grupları ile diğer olası aday genlerin araştırılmasını ve sonuçların farklı ek klinik belirtilerle hastalarda karşılaştırılmasını önermekteyiz

    Benzimidazolium salts bearing the trifluoromethyl group as organofluorine compounds: Synthesis, characterization, crystal structure, in silico study, and inhibitory profiles against acetylcholinesterase and alpha-glycosidase

    No full text
    Here, we report the synthesis, characterization, and biological activities of a series of benzimidazolium salts bearing the trifluoromethylbenzyl group. All benzimidazolium salts were characterized by using nuclear magnetic resonance (NMR) (H-1 NMR and C-13 NMR), Fourier transform-infrared spectroscopy, and elemental analysis techniques. The crystal structures of some of these compounds were obtained by the single-crystal X-ray diffraction method. Furthermore, the acetylcholinesterase (AChE) and alpha-glycosidase (alpha-Gly) enzyme inhibition activities of these compounds were investigated. The obtained results revealed that 2e, with K-i value of 1.36 +/- 0.34 mu M against AChE and 3d with K-i value of 91.37 +/- 10.38 mu M against alpha-Gly, were the most potent compounds against both assigned enzymes. It should be noted that most of the synthesized compounds were more potent than standard inhibitor tacrine (TAC) against AChE. In silico studies, we focused on compound 2e, 3d, 3e, and 3f as potent inhibitors of AChE and alpha-Gly, the compound 2e showed good binding energy (-10.23 kcal/mol), among the three selected compounds and positive control (-10.18, -10.08, and -7.37 kcal/mol for 3d, 3f, and TAC, respectively). Likewise, as a result of the same compounds against the alpha-Gly enzyme, the compound 3d had the highest binding affinity (-8.39 kcal/mol) between the four selected compounds and the positive control (-8.27, -8.10, -8.06, and -7.53 kcal/mol for 3f, 3e, 2e, and acarbose, respectively). From the absorption, distribution, metabolism, excretion, and toxicity analyses, it can be concluded that the compounds under consideration exhibited more drug-likeness properties in the prediction studies compared to positive controls
    corecore