A Pre-Merger Stage Galaxy Cluster: Abell 3733

The galaxy cluster Abell 3733 (A3733) is a very suitable candidate in addressing dynamical processes throughout galaxy cluster mergers. This study shows structural analysis results of A3733 (z = 0.038) based on X-ray and optical data. According to X-ray luminosity map, A3733 hosts two sub-structures separated in the sky by $\sim$ 0.25 Mpc, and the two distinct clumps are located in the East (A3733E) and the West (A3733W) directions. Both sub-structures are centred on two different brightest cluster galaxies (BCGs), and the X-ray and optical centroids of both BCGs substantially coincide with each other. The intracluster medium (ICM) temperatures of the sub-structures are estimated to be 2.79 keV for A3733E and 3.28 keV for A3733W. Both sub-structures are found to be hosting cool central gas (kT $\sim$ 1.5-2.5 keV) surrounded by hotter gas (kT $\sim$ 3.0-3.5 keV). Besides, the X-ray concentration parameters are found to be c $\sim$ 0.3 for each sub-structure. These results indicate the existence of cool centres for both sub-structures. The optical density map reveals a crowded galaxy population within the vicinity of A3733W. The high probable (% 88.2) dynamical binding model of A3733 suggests that the cores of sub-structures have a 3D separation of 0.27 Mpc and will collide in 0.14 Gyr with the relative in-falling velocity of 1936 km s$^{-1}$. As a conclusion, this study demonstrates some evidence suggesting that the A3733 system is in the pre-merger state.Comment: 9 pages, 7 Figures, published by MNRA

Using complementary and alternative medicine in patients with breast cancer diagnosis at Afyon Kocatepe University

AMAÇ: Bu çalışmada Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde meme kanseri nedeniyle takip edilmekte olan hastalarda tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) kullanım sıklığının ve TAT ile ilgili uygulamaların belirlenmesi ve incelenmesi amaçlanmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Polikliniği ile Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’na başvuran toplam 70 meme kanserli hasta dahil edilmiştir. Hastaların sosoyodemografik özellikleri ile, kullanılan TAT yöntemlerine yönelik sorgulamayı içeren 44 soruluk bir form doldurulmuştur. BULGULAR: Ortalama yaşları 57.5 ± 11.2 yıl olan hastaların en az bir TAT yöntemi kullanma oranı %85.7 (60 kişi) olarak belirlenmiştir. TAT yöntemi olarak en çok dua etmenin (%85.7) ve bitkilerin (%30) tercih edildiği saptanmıştır. TAT yöntemi kullanan meme kanserli hastaların %55’i TAT kullanmaya kendisi karar verirken, %13.3’ü ailesinin etkisiyle TAT kullanmaya başlamış. Çalışmamızda TAT kullanan hastaların sadece %35’inin bu konuda doktoruna bilgi verdiği görülmüştür. TAT kullanan hastaların %32.9’u çok fayda gördüğünü belirtirken, bu hastaların %44.3’ü tanı aldıktan hemen sonra tedavi süreci başlamadan bu yöntemlere başvurduğunu ifade etmiştir. SONUÇ: Hastalarımızın TAT yöntemlerini sık olarak kullandıkları, çoğunlukla da dua ve bitkisel yöntemleri tercih ettikleri saptanmıştır. Ayrıca meme kanserli kadınların TAT kullanımı ile ilgili sağlık çalışanlarına bilgi vermediği, özellikle kemoterapi, radyoterapi/ hormon tedavisi devam edenlerin büyük çoğunluğunun beraberinde TAT kullandığı belirlenmiştir. Ayrıca; sağlık çalışanlarının hastaları TAT kullanma yönünden sorgulamaları, böylelikle bu yöntemlerin kullanımı ile ilgili oluşabilecek yan etkilerin önlenmesine de yardımcı olunabileceğini düşünmekteyiz.OBJECTIVE: We aimed to determine the frequency of complementary and alternative therapy (CAM) usage and CAM related applications in patients with breast cancer at Afyon Kocatepe University. MATERIAL AND METHODS: Our study included a total of 70 patients with breast cancer who applied to the Afyon Kocatepe University Medical Faculty Hospital, Medical Oncology and Physical Medicine and Rehabilitation outpatient clinics. A 44-question form including questionnaires on the sociodemographic characteristics of the patients and the CAM methods used were filled out. RESULTS: Patients with a mean age of 57.5 ± 11.2 years were assigned at least one CAM method as 85.7% (60 people). It was determined that; praying (85.7%) and plants (30%) were as the most preferred CAM method. While 55% of breast cancer patients using the CAM method decided to use oneself, 13.3% of them started to use CAM due to the influence of their family. In our study, only 35% of the patients using CAM were informed about this issue by their doctor. While 32.9% of patients using CAM indicated that they were very beneficial, 44.3% of the patients stated that they applied to these methods immediately after the diagnosis was started. CONCLUSIONS: It has been determined that our patients use CAM methods frequently, mostly they prefer prayer and herbal methods. In addition, breast cancer patients do not inform health workers about the use of CAM, especially the majority of those continuing with chemotherapy, radiotherapy / hormone therapy were using CAM together. As a result; we also think that health professionals can also interrogate patients in terms of using CAM so that they can also help prevent side effects from using these methods

GENESIS: Co-location of Geodetic Techniques in Space

Improving and homogenizing time and space reference systems on Earth and, more directly, realizing the Terrestrial Reference Frame (TRF) with an accuracy of 1mm and a long-term stability of 0.1mm/year are relevant for many scientific and societal endeavors. The knowledge of the TRF is fundamental for Earth and navigation sciences. For instance, quantifying sea level change strongly depends on an accurate determination of the geocenter motion but also of the positions of continental and island reference stations, as well as the ground stations of tracking networks. Also, numerous applications in geophysics require absolute millimeter precision from the reference frame, as for example monitoring tectonic motion or crustal deformation for predicting natural hazards. The TRF accuracy to be achieved represents the consensus of various authorities which has enunciated geodesy requirements for Earth sciences. Today we are still far from these ambitious accuracy and stability goals for the realization of the TRF. However, a combination and co-location of all four space geodetic techniques on one satellite platform can significantly contribute to achieving these goals. This is the purpose of the GENESIS mission, proposed as a component of the FutureNAV program of the European Space Agency. The GENESIS platform will be a dynamic space geodetic observatory carrying all the geodetic instruments referenced to one another through carefully calibrated space ties. The co-location of the techniques in space will solve the inconsistencies and biases between the different geodetic techniques in order to reach the TRF accuracy and stability goals endorsed by the various international authorities and the scientific community. The purpose of this white paper is to review the state-of-the-art and explain the benefits of the GENESIS mission in Earth sciences, navigation sciences and metrology.Comment: 31 pages, 9 figures, submitted to Earth, Planets and Space (EPS

The production of sodium metaborate (NaBO2) by using colemanite, ulexite, trona, lime and the creation of control methods on this period

Bu tez çalışmasında, kolemanit (Ca2B6O11.5H2O) ve üleksitten (NaCaB5O9.8H2O), trona (Na3HCO3.CO3.2H2O) ile kireç (CaO) kullanarak sodyum metaboratın (NaBO2) değişik sıcaklıklardaki (30 oC, 40 oC, 50 oC, 60 oC, 70 oC, 80 oC) ve değişik sürelerdeki (2, 4, 6, 8, 10 saat) özütlenme miktarları araştırılmış ve bor minerallerinin içerdiği safsızlıkların giderilip giderilmediği incelenmiştir. Kolemanit ve üleksitin ayrı ayrı trona ve kireç ile yapılan çalışmaları sonucunda, kolemanitteki borun tamamına yakın kısmı 60 oC ve üzeri sıcaklıklarda 8 saatte, üleksitteki borun tamamına yakın kısmı ise 50 oC ve üzeri sıcaklıklarda 4 saatte yüksek saflıkta özütlenmiştir. Kolemanit veya üleksitin, trona ve kireçle tepkimesi sonucu oluşan ürünlerin ve kolemanit veya üleksitin, trona ile tepkimesinden elde edilen sodyum tetraborat dekahidratın sodyum hidroksit ile tepkimesi sonucu oluşan ürünlerin karakterizasyonu, TG-DTG ve XRD analizleri ile yapılmıştır. Sonuç olarak, elde edilen ürünlerin, sodyum metaborat dihidrat (NaBO2.2H2O) olduğu belirlenmiştir. Tepkimeye girenlerle (kolemanit, üleksit ve trona) ürünlerin arsenik içerikleri, HG-AAS (Hidrür Oluşturmalı-AAS) yöntemi ile tayin edilmiş ve ürünlere geçen arsenik miktarının çok düşük olduğu tespit edilmiştir. Ek olarak, ürünlerin yüzde saflıkları kondüktometrik yöntemle tayin edilmiştir. Kolemanit veya üleksitin trona ile tepkimesinden oluşan sodyum tetraborat üzerinden elde edilen ürünlerin yüzde saflıkları birbiriyle aynı (% 91) olduğu bulunmuştur. Ayrıca, kolemanit veya üleksitin trona ve kireçle tepkimelerinden elde edilen ürünlerin yüzde saflıkları, sırasıyla, % 95 ve % 96 olarak belirlenmiştir

Fen Eğitimi Kapsamında Sekizinci Sınıf Öğrencilerinin Ortaöğretime Geçiş Sınav Sistemi Değişiklikleri Hakkındaki Görüşleri

Bu çalışmanın amacı, ortaöğretim sınav sistemine geçiş değişikliğin sekizinci sınıf öğrencilerinin fen bilgisi dersi için kaygı, motivasyon ve başarı düzeylerini nasıl etkilediğini, öğrencilerin fen bilimleri ders başarısının ölçülmesinde hangi soru türünü tercih ettiği ve ortaöğretime geçiş sisteminin öğrencilere göre nasıl olması gerektiğini belirlemektir. Araştırmanın amacına uygun olarak kullanılan yöntem betimsel tarama modelidir. Araştırma, İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde bulunan alt, orta ve üst sosyoekonomik çevrede yer alan beş resmî ilköğretim okulunda öğrenim gören 607 sekizinci sınıf öğrencisi ile yürütülmüştür. Veriler açık uçlu soruların yer aldığı görüş belirleme formu ile toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analiz tekniği ile çözümlenmiştir. Araştırma sonucunda ortaöğretime geçiş sınav sistemindeki değişikliğin öğrencilerin %62.8’i fen bilimlerine yönelik kaygısını arttırdığını, %57.7’si fen bilimlerine yönelik motivasyonunu ve %48.6’sı başarısını düşürdüğünü belirtmiştir. Buna karşın ortaöğretime geçiş sınav sistemindeki değişikliğin öğrencilerim kaygı, motivasyon ve başarı düzeylerini olumlu yönde etkilediğini ifade eden öğrencilerin oranı %10’u geçmemektedir. Fen dersi başarılarının ölçülmesinde, ilköğretimdeki sekizinci sınıf öğrencilerinin %90.6’sı çoktan seçmeli, %6.3 açık uçlu ve %3.1 çoktan seçmeli ve açık uçlu soru kullanmayı tercih edeceklerini belirtmiştir. Yeni sınav sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda öğrencilerden elde edilen sonuçlara göre, en yüksek oranın TEOG sistemine sahip olmak, çoktan seçmeli sorulara sahip olmak, düzeltme faktörüne sahip olmamak, not ortalamasına sahip olmak ve merkezî sınav olmak olduğu belirlenmiştir

MOFCA: Multi-objective fuzzy clustering algorithm for wireless sensor networks

This study introduces a new clustering approach which is not only energy-efficient but also distribution-independent for wireless sensor networks (WSNs). Clustering is used as a means of efficient data gathering technique in terms of energy consumption. In clustered networks, each node transmits acquired data to a cluster-head which the nodes belong to. After a cluster-head collects all the data from all member nodes, it transmits the data to the base station (sink) either in a compressed or uncompressed manner. This data transmission occurs via other cluster-heads in a multi-hop network environment. As a result of this situation, cluster-heads close to the sink tend to die earlier because of the heavy inter-cluster relay. This problem is named as the hotspots problem. To solve this problem, some unequal clustering approaches have already been introduced in the literature. Unequal clustering techniques generate clusters in smaller sizes when approaching the sink in order to decrease intra-cluster relay. In addition to the hotspots problem, the energy hole problem may also occur because of the changes in the node deployment locations. Although a number of previous studies have focused on energy-efficiency in clustering, to the best of our knowledge, none considers both problems in uniformly and non-uniformly distributed networks. Therefore, we propose a multi-objective solution for these problems. In this study, we introduce a multi-objective fuzzy clustering algorithm (MOFCA) that addresses both hotspots and energy hole problems in stationary and evolving networks. Performance analysis and evaluations are done with popular clustering algorithms and obtained experimental results show that MOFCA outperforms the existing algorithms in the same set up in terms of efficiency metrics, which are First Node Dies (FND), Half of the Nodes Alive (HNA), and Total Remaining Energy (TRE) used for estimating the lifetime of the WSNs and efficiency of protocols

Recent Advances in the Reduction of Nitro Compounds by Heterogenous Catalysts

WOS: 000400558100004Amines which are organic molecules can be employed in several significant syntheses such as the synthesis of biologically active molecules, polymers, drugs, dyes and pharmaceutical products. The critical issue in the synthesis of amines is to choose the most efficient heteregenous catalyst in order to obtain the best catalytic activity, reusability and durability. For this purpose, up to know, many studies have been performed on the reduction of nitro compounds to synthesize amines in the presence of various heteregenous catalysts. Addressed herein, recent developments have been gathered on the production of amines by the help of heteregenous catalysts such as platinum-, gold-, palladium-, silver-, nickel-, iron-, copper-, ruthenium-, iridium-, rhodium-, ionic liquid- and carbon-based monometallic, bimetallic and multimetallic heterogenous catalysts. Those catalysts have showed superior characteristics in terms of the amount, recoverability, reusability and the structural integrity of catalyst during the reaction. Thus, the main goal of this study is to enlighten the scientists and to discuss (review) the critical investigations on the reduction of nitro groups by heterogenous catalysts in last years.Duzce UniversityDuzce University [2015.05.03.333, 2014.05.03.243]; Dumlupinar University Research FundDumlupinar University [2014-05, 2015-35, 2015-50]; Science Academy; FABEDThe authors would like to thank to Duzce University (grant no. 2015.05.03.333 and 2014.05.03.243) and Dumlupinar University Research Fund (2014-05, 2015-35 and 2015-50). The partial support by the Science Academy and FABED is gratefully acknowledged

A novel triple-responsive hydrogels based on 2-(dimethylamino) ethyl methacrylate by copolymerization with 2-(N-morpholino) ethyl methacrylate

A novel triple responsive copolymer hydrogels composed of 2-(dimethylamino) ethyl methacrylate and 2-(N-morpholino) ethyl methacrylate monomers were prepared through free radical polymerization. The structure and morphology of the hydrogels were examined by using infrared spectroscopy (ATR-IR) and scanning electron microscopy (SEM). It was found that poly (DMAEMA-co-MEMA) hydrogels exhibited pH-dependent smart swelling and shrinking behavior in buffer solutions which is ascribed to the protonation/deprotonation of the tertiary amine pendant groups of both monomers. The copolymerization of more hydrophobic MEMA monomer with hydrophilic DMAEMA monomer created associated micro domain in the hydrogel structure which is able to induce reversible phase transition of the hydrogel. Therefore, poly (DMAEMA-co-MEMA) hydrogels displayed rapidly responses to the increasing temperature and divalent salt effects by shrink-type behavior. Such a multi-responsive network structure would be very beneficial for biomedical applications. © 2015 Copyright © Taylor & Francis Group, LLC.2013/MF012Us¸ak University (UU) is thanked for financial support. This work was supported by the Commission of Scientific Research Projects of UU (2013/MF012)