Afyon Kocatepe University

Afyon Kocatepe Üniversitesi Açık Erişim Sistemi
Not a member yet
    8290 research outputs found

    Ergonomic measurements in different positions of cats

    No full text
    Bu tez çalışmasında evcil hayvan sektörünün faydalanabileceği, endüstri ve veteriner hekimlik alanında kedilere özgü ergonomik nesneler geliştirilmesine yardımcı olmak için Bursa yöresinde bulunan yerli ve yabancı kedi ırklarının farklı duruş ve pozisyonlarında morfometrik verilerinin paylaşılması amaçlandı. Çalışmada farklı ırklardan 40 adet kedi kullanıldı. Her kedi üç farklı pozisyonda ve üç ayrı yönden toplam dokuz kez fotoğraflandı. Bu şekilde, ayakta duruş, oturur ve yatar pozisyonlarında, yandan, önden ve arkadan fotoğraflar çekildi. Ayrıca kedilerin canlı ağırlıkları da kaydedildi. Fotoğraflar üzerinden ImageJ programı yardımıyla kedilerin morfometrik vücut ölçümleri alındı. Kedilerden alınan morfometrik ölçümler, öncelikle ırk özelliklerine göre gruplandırma yapılarak, sonra da tüm kediler yavru ve yetişkin olmak üzere gruplandırılarak çizelgelerde sunuldu. Kedilerin genelinde aynı morfometrik ölçümlerin farklı pozisyonlarında farklılıklar gösterdiği tespit edildi. Sonuç olarak; bu çalışmanın verileri dikkate alındığında, kedilere yönelik yaşam alanları, taşıma kutuları, yatak, medikal eşyalar vb. beden büyüklüğü ve şekliyle doğrudan ilişkili tasarımlar planlanırken canlı ağırlık ve yerli ve yabancı ırk özellikleri yanında, hayvanların farklı pozisyonlardaki duruşları ve vücudun farklı bölümlerinden alınacak morfometrik değerlendirmelerle elde edilecek tüm verilerin sonuçlarından faydalanılmasının önemi ortaya çıktı.In this thesis study, cats in the field of industry can benefit from. In order to help the development of specıfıc ergonomic objects, the diffirent postures and behaviors of domestic and foreıgn cat breeds in Bursa region. It is aimed to share morphometric data at positions. 40 cats of different breeds were used in the study. There each cat ıt was photographed nine times in total from three different positions and three different directions. In this way, standing, sitting and lying positions, side, front and back photos taken. The live weights of the cats were also recorded. The morphometric body measurements of the cats were taken with the help of Imagej program on the photographs. Morphometric measurements taken from cats are primarily based on breed characteristics. By grouping, and then all cats as kittens and adults, grouped and presented in tables. The same morphometric measurements across cats ıt has been found that there are differences in different positions. As a result; considering the data of this study, life for cats areas, transport boxes, beds, medical goods, etc. directly with body. Size and shape when planning related designs, besides live weight and domestic and foreign breed characterictics, different animals should be taken into consideration. Their postures in diffirent positions and morphometric measurements from different parts of the body. The results of all data to be obtained through evaluations should be utılized

    Estimation of variance components in body and ultrasound carcass traits and associations between these traits and some snp’s in plag1, ncapg, lcorl, and hmga2 genes of anatolian water buffaloes in Afyonkarahisar province

    No full text
    Bu çalışmada; Afyonkarahisar ilinde halk elinde yetiştirilen Anadolu Mandalarında büyüme, beden ölçüleri ve ultrasonik karkas özelliklerini etkileyen çevresel faktörlerin tespiti, bu özelliklere ilişkin varyans bileşenleri ile genetik ve fenotipik parametrelerin tahmini ve literatürde büyüme ve beden ölçüleri ile ilişkilendirilen PLAG1, NCAPG, LCORL ve HMGA2 genlerindeki bazı tek nükleotid polimorfizmlerinin (Single Nucleotide Polymorphism, SNP) mandalarda etkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma; Tarım ve Orman Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) koordinasyonunda gerçekleştirilen “Anadolu Mandasının Halk Elinde Islahı” kapsamında Afyonkarahisar ilinde yürütülen alt projede yer alan 118 işletmede 2019 yılında doğan malaklar üzerinden yürütülmüştür. Verisi alınan 740 malaktan yaşanan karantina (COVID-19) önlemlerinin izin verdiği ölçüde, bir yaş değerleri kaydedilmiş ve incelenen özelliğe göre 102 ile 309 arasında değişen bireylerin verileri analizlerde kullanılmıştır. Büyüme, beden ölçüleri ve ultrasonik karkas özelliklerini işletme, doğum mevsimi, cinsiyet, ana yaşı ve doğum ağırlığı gibi çevre faktörlerinin önemli (P<0,05) düzeyde etkileyebileceği ortaya konulmuştur. Malakların büyüme özelliklerinden doğum, altıncı ay ve bir yaş canlı ağırlıklarına ilişkin en küçük kareler ortalamaları sırasıyla 32,70 ± 0,28; 101,80 ± 1,20 ve 175,41 ± 2,06 kg olarak tespit edilmiştir. Bir yaş değerleri tespit edilen beden ölçülerinden cidago yüksekliği, sağrı yüksekliği, beden uzunluğu, ön göğüs genişliği, ön sağrı genişliği, göğüs çevresi ve incik çevresine ilişkin en küçük kareler ortalamaları sırasıyla 108,35 ± 0,34; 111,85 ± 0,37; 103,74 ± 0,41; 33,93 ± 0,23; 30,56 ± 0,23; 135,18 ± 0,60 ve 15,69 ± 0,08 cm bulunmuştur. Bir yaş değerleri tespit edilen ultrasonik karkas özelliklerinden longissimus (Musculus longissimus dorsi) kası alanı, longissimus kası derinliği ve deri altı yağ kalınlığına ilişkin en küçük kareler ortalamaları ise sırasıyla 19,36 ± 0,45 cm2; 3,086 ± 0,028 cm ve 0,655 ± 0,006 cm saptanmıştır. Doğum, altıncı ay ve bir yaş canlı ağırlıklarına ilişkin doğrudan kalıtım dereceleri sırasıyla 0,224 ± 0,019; 0,298 ± 0,025 ve 0,334 ± 0,032; anasal kalıtım dereceleri sırasıyla 0,003 ± 0,337; 0,525 ± 0,316 ve 0,646 ± 0,291 ve toplam kalıtım dereceleri sırasıyla 0,226 ± 0,169; 0,560 ± 0,154 ve 0,656 ± 0,140 bulunmuştur. Beden ölçülerinden cidago yüksekliği, sağrı yüksekliği, beden uzunluğu, ön göğüs genişliği, ön sağrı genişliği, göğüs çevresi ve incik çevresine ilişkin doğrudan kalıtım dereceleri sırasıyla 0,483 ± 0,044; 0,473 ± 0,043; 0,441 ± 0,041; 0,364 ± 0,034; 0,432 ± 0,040; 0,435 ± 0,040 ve 0,226 ± 0,021; anasal kalıtım dereceleri sırasıyla 0,000 ± 0,355; 0,035 ± 0,351; 0,292 ± 0,338; 0,235 ± 0,351; 0,256 ± 0,352; 0,416 ± 0,325 ve 0,761 ± 0,276 ve toplam kalıtım dereceleri sırasıyla 0,483 ± 0,178; 0,491 ± 0,175; 0,587 ± 0,166; 0,481 ± 0,173; 0,560 ± 0,173; 0,643 ± 0,159 ve 0,606 ± 0,133 saptanmıştır. Ultrasonik karkas özelliklerinden longissimus kası alanı, longissimus kası derinliği ve deri altı yağ kalınlığına ilişkin doğrudan kalıtım dereceleri sırasıyla 0,0001 ± 0,000; 0,300 ± 0,026 ve 0,539 ± 0,046; anasal kalıtım dereceleri sırasıyla 0,000 ± 0,704; 0,496 ± 0,326 ve 0,315 ± 0,277 ve toplam kalıtım dereceleri sırasıyla 0,001 ± 0,351; 0,547 ± 0,159 ve 0,697 ± 0,137 tespit edilmiştir. Bir yaş değerleri tespit edilen canlı ağırlık, beden ölçüleri ve ultrasonik karkas özellikleri arasındaki genetik ve fenotipik korelasyonlar 0,02 – 0,90 arasında değişmekte olup, ön göğüs genişliği ile ön sağrı genişliği dışında tüm özellikler arasındaki korelasyonlar önemli (P<0,01) bulunmuştur. Bu çalışmada belirlenen genetik ve fenotipik korelasyonlar 0,02 ile 0,90 aralığında değişmektedir. PLAG1 ve NCAPG genlerindeki SNP’lerin bu hayvan grubunda monomorfik oldukları belirlenmiştir. LCORL ve HMGA2 genlerindeki SNP’lerin ise özellikleri önemli düzeyde etkilemedikleri ancak en küçük kareler ortalamalarının bazı eğilimler gösterdikleri tespit edilmiştir. Sonuç olarak; büyüme, beden ölçüleri ve ultrasonik karkas özelliklerinin çeşitli çevre faktörlerinden önemli düzeyde etkilenebildiği ve bu özelliklerde tahmin edilen kalıtım dereceleri ile aralarındaki genetik ve fenotipik korelasyonların seleksiyon programlarında yararlı olacağı kanaatine varılmıştır.The goals of the study were to determine the environmental factors affecting growth, body measurement, and ultrasound carcass traits, estimate genetic and phenotypic parameters, and detect associations with some single nucleotide polymorphisms (SNP) in PLAG1, NCAPG, LCORL, and HMGA2 genes in Anatolian Buffaloes maintained at private farms of Afyonkarahisar province. The research was carried out on the buffalo calves born in 2019 at 118 farm operations registered to the "Community Based Buffalo Improvement Project" governed by the General Directorate of Agricultural Research and Policies (GDAR) of the Ministry of Agriculture and Forestry. The data was collected from 740 buffalo calves. Only animals with at least two records used to predict the value at one year of age were used in the study. Thus, the number of analysed animals ranged from 102 to 309 according to traits examined and considering pandemic (COVID-19) precautions limiting personnel movement. It has been revealed that environmental factors such as farm, birth season, sex, maternal age, and birth weight could affect growth, body measurements, and ultrasound carcass traits at a significant (P<0.05) level. The least-squares means for body weights at birth, six and twelve months of age were 32.70 ± 0.28, 101.80 ± 1.20, and 175.41 ± 2.06 kg, respectively. The means for wither height, rump height, body length, chest width, hip width, chest circumference, and cannon-bone circumference in yearling calves were 108.35 ± 0.34, 111.85 ± 0.37, 103.74 ± 0.41, 33.93 ± 0.23, 30.56 ± 0.23, 135.18 ± 0.60 and 15.69 ± 0.08 cm, respectively. The means for longissimus muscle area, longissimus muscle depth, and subcutaneous fat thickness in yearling calves were 19.36 ± 0.45 cm2, 3.086 ± 0.028, and 0.655 ± 0.006 cm, respectively. Direct, maternal, and total heritabilities for body weights at birth, six and twelve months of age were 0.224 ± 0.019, 0.298 ± 0.025, and 0.334 ± 0.032; 0.003 ± 0.337, 0.525 ± 0.316, and 0.646 ± 0.291, and 0.226 ± 0.169, 0.560 ± 0.154, and 0.656 ± 0.140, respectively. The same parameter estimates for wither height, rump height, body length, chest width, hip width, chest circumference, and cannon-bone circumference were 0.483 ± 0.044, 0.473 ± 0.043; 0.441 ± 0.041; 0.364 ± 0.034; 0.432 ± 0.040; 0.435 ± 0.040, and 0.226 ± 0.021; 0.000 ± 0.355, 0.035 ± 0.351; 0.292 ± 0.338; 0.235 ± 0.351; 0.256 ± 0.352; 0.416 ± 0.325, and 0.761 ± 0.276, and 0.483 ± 0.178, 0.491 ± 0.175; 0.587 ± 0.166; 0.481 ± 0.173; 0.560 ± 0.173; 0.643 ± 0.159, and 0.606 ± 0.133, respectively. Direct, maternal, and total heritabilities for longissimus muscle area and depth, and subcutaneous fat thickness were 0.0001 ± 0.000, 0.300 ± 0.026, and 0.539 ± 0.046; 0.000 ± 0.704, 0.496 ± 0.326, and 0.315 ± 0.277, and 0.001 ± 0.351, 0.547 ± 0.159, and 0.697 ± 0.137, respectively. All the genetic and phenotypic correlations among body weight, body measurements, and ultrasound carcass traits at twelve months of age were significant (P<0.01) except for the genetic correlation between chest and hip widths. The genetic and phenotypic correlations predicted in this study were ranged from 0.02 to 0.90. SNPs in PLAG1 and NCAPG genes were monomorphic in this population. Additionally, SNPs in the LCORL and HMGA2 genes were not to be found significant but showed some tendencies in the aspects of least-squares means. As a result, it was concluded that various environmental factors affecting growth, body size, and ultrasound carcass traits, as well as inheritance and genetic relationships between these traits, should be considered in buffalo selection programs.Bu tez çalışması; Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Proje Araştırmaları Koordinasyon Birimi (BAPK) Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: “20.SAĞ.BİL.22

    Student feedback on anatomy education in the process of distance education

    No full text
    Çalışmamızda anatomi eğitiminde uzaktan eğitim sürecinin eğitim sürecine etkisinin ve dersin verimliliği hakkında bu dersi alan öğrenci görüşlerini sorgulayan bir anket çalışmasının yapılmasını ve bu sürecin değerlendirilmesini amaçladık. Araştırmamıza Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik 2.sınıf 50 kişi, Tıp Fakültesi 3. Sınıf 50 kişi ve Afyon Kocatepe Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi 2.sınıf 50 kişi olmak üzere toplamda 150 öğrenci katılmıştır. Öğrencilere 35 soruluk bir anket uygulanmıştır. İstatiksel karşılaştırma için SPSS çapraz tablo, Ki- kare ve regresyon analizleri kullanılmıştır. Anket sonucuna göre; ankete katılan öğrencilerin uzaktan eğitimi, anatomi dersinin öğrenme tekniği açısından uygun buldukları ve uzaktan eğitim ile anatomi dersinin verimli geçtiği görüşlerine ulaşılmıştır. Uzaktan eğitim döneminde yapılan anatomi sınavlarının belirleyici ve adil olduğu ile ilgili de öğrencilerden olumlu geri dönüşler elde edilmiştir. Ancak öğrencilerin kısıtlı imkanlar ve kaynaklar doğrultusunda uzaktan eğitimde anatomi derslerinin takibinde sıkıntı yaşadıkları görüşü de ortaya çıkmaktadır. Anatomi dersini uzaktan eğitim ile almış öğrencilerin katılımlarıyla yapılan bu çalışmanın sonuçlarının, uygulamalı eğitim olan anatomi dersine öğrenci gözüyle bakılmasını sağladığından, uzaktan eğitim uygulamasının verimliliğine ve uygulanabilirliğine farklı bir bakış açısı kazandırılacağı düşünülerek, eğitime olumlu katkıları olabileceği düşüncesindeyiz.In our study, we aimed to conduct a survey that questioned the views of the students who took this course about the effect of the distance education process on the education process and the efficiency of the course in anatomy education, and to evaluate this process. A total of 150 students, including 50 students from the Faculty of Health Sciences, Nursing 2nd class, 50 3rd class students from the Faculty of Medicine, and 50 2nd class students from Afyon Kocatepe University Faculty of Veterinary Medicine, participated in our research. A survey of 35 questions was applied to the students. SPSS crosstab, Chi-square and regression analyzes were used for statistical comparison. According to the results of the survey; It was concluded that the students who participated in the survey found the distance education appropriate in terms of the learning technique of the anatomy course and that the distance education and anatomy course were productive. Positive feedback was obtained from the students about the determination and fairness of the anatomy exams held during the distance education period. However, there is also the opinion that students have difficulties in following anatomy lessons in distance education in line with limited opportunities and resources. We think that the results of this study, which was conducted with the participation of students who took the anatomy course through distance education, may contribute positively to education, considering that a different perspective will be gained on the efficiency and applicability of the distance education application, as it allows the anatomy course, which is applied education, to be viewed from the perspective of students

    Traditional economists or third worldists? the effect of intellectual property rights on economic growth in developing countries

    Get PDF
    This study investigates the effect of Intellectual Property Rights (IPRs) on economic growth in 76 developing countries using panel data analysis over the period of 2008-2019. IPRs and the economic growth relationship have been discussed in the empirical literature. On the other hand, Third World Approach to International Law (TWAIL) scholars promote the idea that international law is a hegemonic tool of developed countries, and IPRs may be subjected to their arguments due to the Trade-Related Aspects of Intellectual Property Agreements (TRIPs). Results provide that IPRs positively and significantly affect economic growth in developing countries, whereas there is no U-Shaped relationship between them. The study suggests that IPRs protection should be highlighted in developing countries to achieve greater economic growth, and approves the perspective of traditional economists’ approach over TWAILers

    Evaluation of oxidative stress and antioxidant levels in cats with mammary tumors of different histopathological grades

    No full text
    Bu çalışmada, Kuğulu Veteriner Polikliniği’ne teşhis ve tedavi amaçlı getirilen kedilere ait meme tümörü operasyon malzemelerine ait parafin doku kesitlerinde tümör mikro çevresi, immunohistokimyasal yöntemle belirlenerek oksidatif stresle ilişkisi araştırıldı. Organizmanın antioksidan cevap değerlendirildi ve bu sonuçların her bir derece tümörle ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Bu amaçla tümör mikro çevresi CD3, nükleer faktör kappa beta (NF-Kß), CD31, vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), indüklenebilir nitrik oksit sentaz (iNOS), hipoksi ile indüklenebilir faktör 1 alfa (HIF-1α), tümör nekrotik faktör alfa (TNF-α) ve 8 hidroksiguanozin (8OHdG) antikorları kullanılarak immunohistokimyasal metot ile değerlendirilirken, total antioksadan statü (TAS), total oksidan statü (TOS), oksidatif stres indeksi (OSI), redükte glutatyon (GSH), melondialdehit (MDA), nitrik oksit (NO) ve katalaz (CAT) analizleri kan serumundan biyokimyasal olarak yapıldı. Çalışmaya 17 meme tümörlü kedi dahil edildi. Kedilerin 6’sı derece 1, 5’i derece 2 ve 6’sı derece 3 tümör olarak teşhis edildi. Tümörlerin 11’i tubuler adenokarsinom, 3’ü tubulopapillar karsinom, 1’i papillar karsinom, 2’si solid karsinom olarak teşhis edildi. Vakaların yaş oratalamsı 10,7 olup, en çok etkilenen ırk tekirdi (n=12). İmmunohistokimyasal analizlerde tüm antikorlar derece 3 tümörlerde daha yoğun olarak boyandı. Bu antikorların birbirleriyle olan ilişkileri derece 3 tümörlerde belirgin şekilde ortaya konuldu. Her bir antikor için derece 1 ve 2 tümörler arasında yoğun bir farklılık görülmedi. CD31 hariç diğer antikorlar açısından ise derece 3 ve 1 tümörler arasında boyanma yoğunluğu açısından önemli farklılık olduğu belirlendi. CD31 ise tüm kesitlerde hemen hemen eşit derecede boyandı. Biyokimyasal analizlerde oksidatif stres belirteçleri sadece NO değerinde kontrol grubu ile tümör grupları arasında fark görülmezken, TOS, OSI ve MDA değerlerinde gruplar arasında fark belirlendi. MDA analizinde kontrol grubu ile derece 3 tümörler arasında belirgin fark olduğu görüldü. Organizmanın oksidatif stresle savaşma sistemi olan antioksidanlar açısından ise CAT, GSH ve TAS analizlerinde total antioksidan kapasitesinin kontrol grubu ile derece 3 tümörler, CAT analizinde kontrol grubu ile derece 1 tümörler arasında fark bulundu. GSH analizinde gruplar arasında fark olmadığı görüldü. Kimyasal analizlerde parametrelerin dereceler arasında anlamlı değişkenlik göstermediği bulundu. Çalışma, oksidatif stresin tümör ve tümör mikro çevresini etkilemesi, tümör ve tümör mikro çevresinde birbiri ile ilişkili parametrelerin değerlendirilmesi açısından önemlidir. Çalışmada bakılan parametrelerin daha malign tümörlerde daha yoğun boyandığı belirlenmiştir. Bu çalışma Türkiye’de kedi meme tümörü ve tümör mikro çevresi ile ilgili yapılan en kapsamlı çalışmalardan biridir. Değerlendirilen parametrelerin artışı kötü prognozla ilişkili olmakla birlikte, bu parametreler kedi meme tümörlerinde hastalığa henüz tam olarak entegre edilememiştir. Hastalığın prognozu ve tedavi seçeneklerini etkilemeleri açısından çok daha geniş örneklem büyüklükleri ile çalışılmalı ve bu hastaların hepsi operasyon sonrasında da takip edilmelidir.In this study, the tumor microenvironment was determined by immunohistochemical method in paraffin tissue sections of mammary tumor operation materials belonging to cats brought to Kuğulu Veterinary Outpatient Clinic for diagnostic and therapeutic purposes and its relationship with oxidative stress was investigated. The antioxidant response of the organism was evaluated and it was aimed to investigate the relationship of these results with each degree of tumor. For this purpose, the tumor microenvironment was evaluated by immunohistochemical method using CD3, nuclear factor kappa beta (NF-Kß), CD31, vascular endothelial growth factor (VEGF), inducible nitric oxide synthase (iNOS), hypoxia-inducible factor 1 alpha (HIF-1α), tumor necrotic factor alpha (TNF-α) and 8 hydroxyguanosine (8OHdG) antibodies, while the total antioxidant status (TAS), total oxidative status (TOS), oxidative stress index (OSI), reduced glutathione (GSH), melondialdehyde (MDA), nitric oxide (NO) and catalase (CAT) analyses were performed biochemically from blood serum. Seventeen cats with mammary tumor were included in the study. Six of the cats were diagnosed as grade 1, 5 as grade 2 and 6 as grade 3 tumors. Eleven of the tumors were diagnosed as tubular adenocarcinoma, 3 as tubulopapillary carcinoma, 1 as papillary carcinoma, 2 as solid carcinoma. The avarage age of the cases was 10.7 and the most affected breed was tekir (n=12). In immunohistochemical analyses, all antibodies were stained more intensively in grade 3 tumors. The relationships of these antibodies to each other were clearly revealed in grade 3 tumors. There was no significant difference between grade 1 and 2 tumors for each antibody. In terms of antibodies other than CD31, it was determined that there was a significant difference in staining intensity between grade 3 and 1 tumors. CD31, on the other hand, was painted almost equally in all sections. In biochemical analyzes, there was no difference between the control and tumor groups in oxidative stress markers only in NO values, but there was a difference between the groups in TOS, OSI and MDA values. In MDA analysis, there was a significant difference between the control group and grade 3 tumors. In terms of antioxidants, which are the body's system for fighting oxidative stress, a difference was found between the control group and grade 3 tumors of total antioxidant capacity in CAT, GSH and TAS analyses, and between the control group and grade 1 tumors in CAT analysis. There was no difference between the groups in GSH analysis. In chemical analysis, it was found that the parameters did not show significant variability between grades. The study is important in terms of the effect of oxidative stress on the tumor and tumor microenvironment, and the evaluation of interrelated parameters in the tumor and tumor microenvironment. It was determined that the parameters examined in the study were stained more intensely in more malignant tumors. This study is one of the most comprehensive studies on feline mammary tumors and tumor microenvironment in Turkey. Although increased parameters evaluated are associated with poor prognosis, these parameters have not yet been fully integrated into the disease in feline mammary tumors. They should be studied with much larger sample sizes in terms of their impact on the prognosis of the disease and treatment options, and all of these patients should be followed up after the operation.Bu tez çalışması; Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi (BAPK) Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: 20.SAĞ.BİL.1

    Uluslararası hukukun üç yüzü: Eleştirel bir yaklaşım

    Get PDF
    Bu çalışma, uluslararası hukukun neden var olduğu ve uluslararası ilişkilerde ne işe yaradığı tartışmalarını incelemeyi amaçlamaktadır. Modern uluslararası hukukun ortaya çıkışı doktrinde 16. yüzyılda haklı savaş ve deniz ticaretinin düzenlenmesi konularıyla ilişkilendirilmektedir. Ancak ortaya çıkışından bugüne uluslararası hukukun varlık sebebi ve neye hizmet ettiği tartışılmaktadır. Farklı bakış açılarına göre değişik yorumlamalara gebe olan uluslararası hukuk, barışın sağlanması aracı, ulusal çıkarların optimizasyon mekanizması ya da hegemonyanın silahı olarak adlandırılmıştır. Bu birbirinden farklı değerlendirmeler sırasıyla liberal ve realist teoriler ile Uluslararası Hukuka Üçüncü Dünya Yaklaşımları (Third World Approaches to International Law - TWAIL) perspektifinden yapılmaktadır. Eldeki çalışma, bu üç bakış açısı üzerinden uluslararası hukukun varlık sebebini açıklamaya çalışacaktır. Bu anlamda öncelikle liberal teoriye odaklanılacak ve uluslararası hukukun barışa aracılık ettiği/edebileceği iddiaları tartışılacaktır. Sonrasında realist perspektiften uluslararası hukukun işlevi sorgulanacak ve ulusal çıkarlarla yaşadığı çatışma irdelenecektir. Son olarak ise TWAIL üzerinden uluslararası hukukun Üçüncü Dünya halklarına ve devletlerine nasıl bir hegemonya aracı olarak dikte edildiği incelenecektir. Bu üç argüman üzerinden çalışma, uluslararası hukuka ilişkin farklı Uluslararası İlişkiler teorilerinin nasıl anlamlar yüklediğini tartışmakta ve bu bağlamda uluslararası hukuka eleştirel bir değerlendirme sunmaktadır

    Comparison of effects on blood gases, hemogram, biochemical and anesthetic consumption of isoflorane anesthesia applied with laryngeal mask airway (lma) and endotrakeal intubation (ete) in dogs

    No full text
    anestezik madde tüketimi üzerine etkilerinin karşılaştırılması Kliniğimize ortopedik operasyon için getirilen 20 farklı yaş, kilo ve cinsiyet ayrımı yapılmayan Köpek iki gruba ayrılarak, bir grup ETE (n=10) ile diğer grup LMA (n=10) ile İzofloran anestezisi uygulanarak kan gazları (pH, pO2, pCO2, HCO3, BE, Anyon Açığı), biyokimyasal (Glikoz, Üre, Kreatinin, ALT, AST, Total Protein, Na+, K+; Cl-, Mg++) hemogram (WBC, RBC, Hb, Hct, MCV, PLT), vital (Solunum Frekansı, Nabız, Sistolik Kan Basıncı, Diastolik Kan Basıncı, Ortalama Arteriyal Kan Basıncı Vücut Isısı, İzo %), Oksidatif Stres (Kortizol, MDA, AOA), tüketilen anestezik madde parametreleri yönüyle karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada LMA ve ETE gruplarında, 0, 15, 30, 45, 60, post. operatif 60. dk. larda Oksidatif Stres yönünden önemli bir parametre olan Kortizol sonuçlarının istatistiksel analizleri yapılmış ve LMA grubunda sırasıyla; 7.551±2.493, 6.380±2.71, 6.380±2.71, 6.111±1.18, 6.118±1.72, 5.649±1.56, ng/ml; ETE grubunda ortalama Kortizol ölçüm değerleri sırasıyla; 18.021±11.40, 15.456±12.60, 12.048±13.03, 6.368±2.74, 6.368±2.74, 5.451±2.45 ng/ml belirlenerek kaydedilmiştir. Gruplar arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında 0, 15, dk. lar düşük olacak şekilde istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. (p˂0,05). Gruplar içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak LMA-Kortizol değeri açısından zaman içerisnde düşüşü anlamlı bulunmuştur (p˂0,05). Malondialdehit (MDA) sonuçları LMA grubunda sırasıyla; 5.230±0.42, 4.903±0.66, 4.752±0.28, 4.676±0.44, 4.530±0.36, 4.339±0.42 nmol/ml olarak kaydedilmiştir. ETE grubunda sırasıyla; 5.838±0.96, 5.401±0.52, 5.331±0.72, 4.998±0.53, 4.803±0.42, 4.687±0.32 nmol/ml belirlenmiştir. Gruplar arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Grup içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak LMA’da, ETE’ye göre MDA değerinin zaman içerisindeki düşüşü anlamlı bulunmuştur. (p˂0,05). LMA grubunda ortalama Antioksidant Aktivite (AOA) ölçüm değerleri sırasıyla; 9.436±0.57, 9.411±0.57, 9.569±0.54, 9.455±0.63, 9.518±0.65, 10.000±0.60 mmol/l olarak kaydedilmiştir. ETE grubunda ortalama AOA ölçüm değerleri sırasıyla; 8.734±0.47, 8.709±0.48, 8.779±0.29, 8.696±0.46, 8.812±0.37, 9.009±0.21 mmol/l belirlenerek kaydedilmiştir. Grup arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında LMA, ETE 0, 15, 30, 45, 60, post. operatif 60. dk. larda anlamlı bulunmuştur.LMA ilk zaman diliminden itibaren ETE değerine göre yüksek çıkmış ve değeri sabit olarak aralarında çok büyük fark olmasa bile yükselerek devam etmiştir.(p˂0,05). Grup içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). AST (U/L) sonuçları LMA grubunda sırasıyla; 31.800±18.34, 29.333±17.49, 30.444±18.28, 31.000±17.62, 29.000±19.24, 39.800±24.62 U/L olarak kaydedilmiştir. ETE grubunda ise sırasıyla; 29.320±14.71, 29.111±11.95, 26.900±12.23, 27.300±11.70, 28.800±12.66, 30.500±11.68 IU/L belirlenerek kaydedilmiştir. Gruplar arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Grup içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Üre (mg/dl) sonuçları LMA grubunda sırasıyla; 20.160±7.28, 19.878±6.67, 20.889±5.28, 17.065±8.11, 18.488±4.97, 19.560±6.14 mg/dl olarak kaydedilmiştir. ETE grubunda ise sırasıyla; 23.890±7.95, 23.578±8.88, 23.240±9.04, 23.000±8.76, 23.660±9.65, 23.460±9.20 mg/dl belirlenerek kaydedilmiştir. Gruplar arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Grup içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Kreatinin sonuçları LMA grubunda sırasıyla; 0.731±0.30, 0.654±0.31, 0.656±0.28, 0.702±0.26, 0.668±0.28, 0.652±0.23 mg/dl olarak kaydedilmiştir. ETE grubunda ise sırasıyla; 0.698±0.15, 0.673±0.15, 0.651±0.15, 0.655±0.13, 0.650±0.14, 0.656±0.12 mg/dl belirlenerek kaydedilmiştir. Gruplar arasında zamana göre elde edilen bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamsız bulunmuştur (p>0,05). Grup içinde elde edilen bulgular istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Ülkemizde ve dünyada, köpeklerde supraglottik hava yolu yönetimi ve uygulanması açısından LMA’nın daha hızlı ve pratik uygulama kolaylığı sağladığı ve biyokimyasal, hemogram, kan gazları ve vital değerler üzerine etkilerini araştıran çalışma sayısı çok azdır. Aynı zamanda bu çalışma, köpeklerde uygulanan LMA’nın ETE’ye göre hemogram, kan gazı, vital değerlerin karşılaştırılması, kullanılan anestezik madde tüketimi ve biyokimyasal parametrelerden bazılarına olan etkilerini araştırması ile ilk orijinal bir çalışmadır. Sonuç olarak, LMA ve ETE’nin kardiyovasküler sistem başta olmak üzere, solunum sistemi fonksiyonlarını çok fazla etkilemediği, ancak ETE’nin LMA’dan daha fazla hipotansif olduğu tespit edildi. Her iki uygulamanın kan gazı, bazı hemogram ve biyokimyasal parametrelerde önemli bir değişikliğe neden olmadığı belirlendi. Bu açıdan, köpeklerde LMA’nın güvenirliğini ortaya koyan daha fazla çalışmanın yapılmasının, supraglottik hava yolu yönetiminin insanlarda olduğu gibi yaygın kullanımının sağlanması, klinisyen olan meslektaşlarımızın ilgi ile karşılacağı ve bilime katkısı bulunması yönünden önemli olduğu düşünülmektedir.Twenty different age, weight and sexless dogs brought to our clinic for orthopedic operation were divided into two groups, one group was ETE (n=10) and the other group was LMA (n=10) and Isofloran anesthesia was administered and blood gases (pH, pO2, pCO2, HCO3 , BE, Anion Gap), biochemical (Glucose, Urea, Creatinine, ALT, AST, Total Protein, Na+, K+, Cl-, Mg++) hemogram (WBC, RBC, Hb, Hct, MCV, PLT), vital (Respiratory Frequency) , Pulse, Systolic Blood Pressure, Diastolic Blood Pressure, Mean Arterial Blood Pressure, Body Temperature, Iso %), Oxidative Stress (Cortisol, MDA, AOA) were compared in terms of consumed anesthetic substance parameters. In this study, in LMA and ETE groups, 0, 15, 30, 45, 60, post. operative 60. min. Statistical analyzes of Cortisol results, which is an important parameter in terms of Oxidative Stress, were performed in the past and in the LMA group; 7.551±2.493, 6.380±2.71, 6.380±2.71, 6.111±1.18, 6.118±1.72, 5.649±1.56, ng/ml; Mean Cortisol measurement values in the ETE group, respectively; It was recorded as 18.021±11.40, 15.456±12.60, 12.048±13.03, 6.368±2.74, 6.368±2.74, 5.451±2.45 ng/ml. When the findings obtained between the groups according to time were compared statistically, 0, 15, min. s were found to be statistically significant, being low. (p˂0.05). The findings obtained within the groups were statistically significant in terms of LMA-Cortisol value decreasing over time (p˂0.05). Malondialdehyde (MDA) results in the LMA group, respectively; It was recorded as 5.230±0.42, 4.903±0.66, 4.752±0.28, 4.676±0.44, 4.530±0.36, 4.339±0.42 nmol/ml. In the ETE group, respectively; 5.838±0.96, 5.401±0.52, 5.331±0.72, 4.998±0.53, 4.803±0.42, 4.687±0.32 nmol/ml were determined. When the results obtained between the groups according to time were compared statistically, it was not found significant (p>0.05). The findings obtained within the group were statistically significant in LMA, and the decrease in MDA value over time compared to ETE was found to be significant. (p˂0.05). Antioxidant Activity (AOA) measurement values are respectively; It was recorded as 9.436±0.57, 9.411±0.57, 9.569±0.54, 9.455±0.63, 9.518±0.65, 10.000±0.60 mmol/l. Mean AOA measurement values in the ETE group, respectively; It was recorded as 8.734±0.47, 8.709±0.48, 8.779±0.29, 8.696±0.46, 8.812±0.37, 9.009±0.21 mmol/l. When the findings obtained between the groups according to time were compared statistically, LMA, ETE 0, 15, 30, 45, 60, post. operative 60. min. LMA was found to be higher than the ETE value from the first time period and its value continued to increase even if there was not a big difference between them (p˂0.05). The findings obtained within the group were not found to be statistically significant (p>0.05). AST (U/L) results in the LMA group, respectively; It was recorded as 31.800±18.34, 29.333±17.49, 30.444±18.28, 31.000±17.62, 29.000±19.24, 39.800±24.62 U/L. In the ETE group, respectively; It was recorded as 29.320±14.71, 29.111±11.95, 26.900±12.23, 27.300±11.70, 28.800±12.66, 30.500±11.68 IU/L. When the results obtained between the groups according to time were compared statistically, it was not found significant (p>0.05). The findings obtained within the group were not found to be statistically significant (p>0.05). The creatinine results in the LMA group, respectively; It was recorded as 0.731±0.30, 0.654±0.31, 0.656±0.28, 0.702±0.26, 0.668±0.28, 0.652±0.23 mg/dl. In the ETE group, respectively; It was recorded as 0.698±0.15, 0.673±0.15, 0.651±0.15, 0.655±0.13, 0.650±0.14, 0.656±0.12 mg/dl. When the findings obtained according to time within the Urea (mg/dl) results in the LMA group, respectively; It was recorded as 20.160±7.28, 19.878±6.67, 20.889±5.28, 17.065±8.11, 18.488±4.97, 19.560±6.14 mg/dl. In the ETE group, respectively; It was recorded as 23.890±7.95, 23.578±8.88, 23.240±9.04, 23,000±8.76, 23.660±9.65, 23.460±9.20 mg/dl. When the results obtained between the groups according to time were compared statistically, it was not found significant (p>0.05). The findings obtained within the group were not found to be statistically significant (p>0.05). groups were compared statistically, it was found to be statistically insignificant (p>0.05). The findings between the groups were not statistically significant (p>0.05). In our country and in the world, there are very few studies that reveal the effects of LMA on organs and provide faster and more practical application in terms of supraglottic airway management and application in dogs. At the same time, this study is the first to evaluate the effects of LMA applied in dogs on hemogram, blood gas, comparison of vital values, consumption of anesthetic used and some biochemical parameters according to ETE. As a result, it was determined that LMA and ETE did not affect respiratory system functions, especially cardiovascular system, but ETE was more hypotensive than LMA. It was determined that both applications did not cause a significant change in blood gas, some hemogram and biochemical parameters. In this respect, we believe that further studies demonstrating the safety of LMA in dogs will enable the widespread use of supraglottic airway management as in humans, expand its use by our clinical colleagues, and also make significant contributions to science.Bu tez çalışması; Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Proje Araştırmaları Koordinasyon Birimi (BAPK) Tarafından Desteklenmiştir. Proje No:AKÜ BAPK 20.Sağ.Bil.40

    Replacement of soybean meal with varying inclusions of black soldier fly larvae in albino wistar rats as a model for monogastric animals

    Get PDF
    Dünya genelinde gıda yetersizliği ve gıda güvenliği dikkate alındığında alternatif yem kaynakları pazarın önde gelen tercihlerindendir. Kara Asker Sineği ise uygun maliyeti, ekolojik olması, sürdürülebilirliği ayrıca iş gücü ve arazi ihtiyacının düşük olması sebebiyle son derece dikkat çeken bir üründür. Kara Asker Sineği larvalarının getirdiği kazanımlar hayvan sağlığının sürdürülebilirliği açısından da bir gereklilik haline gelmiştir. AB, bu ürünün kümes hayvanları, balıklar, domuzlar, kediler, köpekler, bıldırcınlar, ördekler, sürüngenler, kuşlar ve laboratuvar hayvanlarını beslemek için kullanımına müsaade vermiştir. Kara Asker Sineği larvası, hayvan beslemenin yanı sıra tarımda da kullanılarak biyolojik atıkların oluşumunu azaltmakta, organik gübre ve biyoyakıt ihtiyacını karşılamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Wistar albino ratların beslenmesinde farkli duzeylerde soya küspesinin yerine kullanilan Kara Asker Sineği larvalarının performans, kan parametreleri ve histopatolojik parametrelere etkilerini tespit etmek için yapılmıştır. Bu çalışmada yarısı dişi yarısı erkek olmak üzere toplam 80 rat kullanılmıştır. Tüm ratlar 5 farklı deney grubuna ayrılıp her deney grubu 8 erkek ve 8 dişi olmak üzere toplam 16 rattan oluşmaktadır. Alt gruplar her birinde 2 rat olacak şekilde ayrı kafeslere alınmışlardır. Ratların rasyonundaki soya küspesi, %0 (kontrol), %5, %10, %15 ve %20 oranlarında Kara Asker Sineği larvası unu ile değiştirilmiştir. Kara Asker Sineği larvasının canlı ağırlık artışı, ortalama yem tüketimi, hematolojik ve serum biyokimya parametreleri, doku ve serum oksidatif stres parametreleri ve histopatolojik bulgular araştırılmıştır. Çalışma sonunda tüm ratlardan kan ve doku örnekleri alınarak hematoloji ve serum biyokimya parametreleri analiz edildi. Kan ve doku (karaciğer, böbrek ve kalp) örneklerinin bir kısmı biyokimya laboratuvarında serum oksidatif parametrelerinin analizi için -18 °C'de saklandı. Karaciğer, böbrek, kalp, testisler, yumurtalıklar, uterus ve duodenum gibi dokular formalin içeren steril kavanozlara alındı ve histopatolojik inceleme için analiz edildi. Çalışmada kullanılan yemler, soya küspesi ve Kara Asker Sineği larvasından alınan örnekler besin madde profili analizi için Tübitak Marmara Araştırma Merkezi'ne gönderilmiştir. Yem örnekleri ilgili laboratuvarda kuru madde, ham kül, ham protein, ham yağ, ham lif, yağ asidi bileşimi ve amino asit bileşimi açısından analiz edilmiştir. İstatistiksel analizlerden önce değerler üzerinde normallik testi yapılmış, veriler deney grupları arasındaki farkı analiz etmek için IBM SPSS (V. 24.0) programı tarafından gerçekleştirilen “Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA)” ve “Kruskal Wallis Testi” kullanılarak analiz edilmiştir. Korelasyon analizi için ise “Pearson Testi” uygulanmıştır. İstatistik sonuçlarına bakıldığında, kontrol grubu ile kıyaslanan deney grupları için ağırlık artışı ve ortalama yem tüketiminde önemlilik bulunmamıştır (p > 0.05). Ayrıca yapılan analizlerde kontrol grubu ile kıyaslandığında, MCHC, PDW, MPV, P-LCR, ürik asit, ALT, ALP, LDL, HDL, total kolesterol, karaciğer ve böbrek MDA ve GSH ve doku TOS ve TAS parametrelerinde erkek ve dişi ratlar da cinsiyet dikkate alınmaksızın beraber değerlendirildiğinde önemli düzeyde farklılıklar görülmüştür (p < 0.05). Bununla beraber cinsiyete özgü etki olarak MCV, MCHC, PLT, RDW-CV, LDL, HDL, ALP erkek ratlarda, total kolesterol, lenfosit, PDW, PCT, kreatinin, total protein, ALT, kalsiyum, fosfor, OSI, GSH (kalp) ise dişi ratlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p < 0.05). Ayrıca serumda, ürik asit, TOS ve TAS; böbrek ve karaciğerde MDA ve GSH; bağırsaklarda ise villus uzunluğu hem erkek hem de dişi ratlarda önemli düzeyde farklılıklar oluşmuşken histopatolojik bulgular açısından önemli farklılıklar görülmemiştir. Sonuç olarak, rasyona soya küspesinin yerine %20'ye kadar Kara Asker Sineği larvasının dâhil edilmesinin, ratlarda olumsuz bir etkisinin olmadığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte kan biyokimya parametreleri, sindirim sistem parametreleri ve oksidatif parametreler açısından bakıldığında %20'ye kadar Kara Asker Sineği kullanımı ratlar için tavsiye edilebilir.Regarding universal food and feed security, alternate feed resources are the leading market stance. Black Soldier Fly (BSF) is the most well-reputed because of its cost-effectiveness, ecological, sustainability, and less labor and land intensive. Subsequently, the payback of BSF larvae for health sustainability has become a great necessity. EU has legalized it to feed poultry, fish, pigs, cats, dogs, quails, ducks, reptiles, birds, and laboratory animals. BSF larvae farming helps to reduce organic waste removal and in return it provides animal feeding, organic fertilizer and biodiesel as end products. The objective of this study was to evaluate the effect of feeding varying inclusions of BSF larvae to Wistar albino rats as a replacement to soybean meal on blood chemistry, oxidative biomarkers and tissue histopathology parameters. The number of total rats was 80 in this study. Half of the rats were male, and half of them were female. All rats were divided into five groups; each group contained eight subgroups, of which the first four contained male rats and the following four included female rats. In this way, each group had 16 total rats, 8 male and 8 female, and each subgroup consisted of two rats in one cage. The rats were fed with 0, 5, 10, 15, and 20% inclusions of BSF larvae meal as replacement to soybean meal. The effect of BSF larvae on body weight gain, average feed intake, hematological and serum biochemical parameters, tissue and serum oxidative stress parameters, and histopathological findings were seen. At the end of the study, the blood and tissue samples were collected from all rats. The blood samples were immediately analysed for hematological and serum biochemical parameters. Some of the blood and tissue (liver, kidney, and heart) samples were stored at -18 °C for serum oxidative parameters analysis which was performed at the Biochemistry lab. Tissues including liver, kidney, heart, testis, ovaries, uterus and duodenum were collected in sterile jars containing formalin and were analysed for histopathalogical analaysis. The experimental feeds, soybean and BSF larvae samples were sent to the TUBITAK Marmara Research Centre for their nutritional profile analysis. The feed samples were analysed for dry matter, crude ash, crude protein, crude fat, crude fiber, fatty acid and amino acid composition. The statistical analysis showed weight gain and average feed intake to be non-significant (p > 0.05) for all experimental groups compared to control. For statistical analysis, first of all, the normality test of the data was performed by descriptive statistics. On the basis of the normality test, the data was further analysed by One way Analysis of Variance (ANOVA) or Kruskal Wallis test (KWH) which were performed by IBM SPSS (V. 24.0) to analyse the difference between experimental groups. For Correlational analysis Pearson’s test was performed. The statistical analysis showed that MCHC, PDW, MPV, P-LCR, uric acid, ALT, ALP, LDL, HDL, cholesterol total, liver, and kidney MDA and GSH, and tissue TOS and TAS were significant (p < 0.05) compared to the control as the male and female combined effect. However, as a gender-specific effect, MCV, MCHC, PLT, RDW-CV, LDL, non-HDL, ALP and cholesterol total in male rats and lymphocytes, PDW, PCT, creatinine, protein total, ALT, calcium, phosphorous, OSI, GSH (heart) in female rats were statistically significant (p < 0.05) compared to the control. Moreover, uric acid, TOS and TAS in serum, MDA and GSH in kidney and liver, and villus length were significant in both male and female rats and there were not any considerable histopathological changes. Convincingly, up to 20% inclusion of BSF larvae as replacement to soybean meal is effective for feeding rats without causing any negative effect on health and nutrient absorption. An improvement in blood chemistry, intestinal histopathology and oxidative parameters in response to partial inclusion of BSFL up to 20% is recommend for use in lab animals.This thesis was supported by Afyon kocatepe University Scientific Research Project Coordination Unit (BAPK) with the project number “21. SAĞ.BIL.15

    Population genetics and detection of anthelmintic resistance of gastro- intestinal nematode species in small ruminants in Turkey

    No full text
    Bu çalışma, Türkiye'de küçük ruminantlarda mide bağırsak nematodu türlerinin popülasyon genetiği ve antelmentik direnç durumunun tespiti amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla, 2019 yılı Eylül-Aralık aylarında Afyonkarahisar, Konya, Antalya, Aydın, Balıkesir, Batman, Bitlis, Çanakkale, Denizli, Erzurum, Kars, Kütahya, Maraş, Ordu, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Urfa, Uşak olmak üzere Türkiye’nin 7 farklı bölgesinde 19 farklı ilden 1108 koyun, Antalya, Afyon, Konya, Kars olmak üzere 4 farklı bölgesinden 4 farklı ilden 200 keçiden tekniğine uygun olarak dışkı örneği toplanmıştır. Toplanan dışkılar Fulleborn doymuş tuzlu su flotasyon yöntemi ile mikroskobik olarak parazitolojik yönden muayene edilmiştir. Dışkı muayenesi yapılan koyunların 813’ü (%81,3), keçilerin 159’u (%79,50) çeşitli parazit yumurta ve/veya ookistleri yönünden pozitif bulunmuştur. Buna göre koyunlarda Trichostrongylidae spp.. (%73,20), Eimeria spp.. (%27,7), Nematodirus spp.. (%26,80), ile Moniezia spp. (%20,70), Marshallagia spp. (%11,10), Trichuris ovis (%5,60) tespit edilirken, keçilerde Trichostrongylidae spp. (%77), Eimeria spp. (%40), Nematodirus spp. (%24,50), Marshallagia spp. (%15,50), Moniezia spp. (%8,5), Trichuris ovis (%4) en yaygın görülen parazitler olmuştur. Şuhut, İhsaniye ve Çayırbağ’da her birinde 12 koyun bulunan 3 farklı koyun çiftliğinde albendazol, ivermektin ve kontrol grubu için dışkıda yumurta sayısı azalım testi (FECRT) yapılmıştır. Buna göre albendazole olan duyarlılık Şuhut’da %85,9, İhsaniye’de %72,6, Çayırbağ’da %77,6, ivermektine olan duyarlılık Şuhut’da %80,1, İhsaniye’de %69,8, Çayırbağ’da %82,4 olarak hesaplanmıştır. Bu çalışma ile Türkiye’de ilk defa koyunlarda üçüncü dönem trichostrongylid tip larvadan (L3) Proteinaz K enzimi ile elde edilen DNA kullanılarak PZR ile tür tiplendirmeleri yapılmış, tür teşhisi yapılamayan larvalar için sekanslama uygulanmıştır. Çalışmamızda H. contortus PZR yöntemiyle koyunlarda en yüksek Antalya ve Sakarya’da (%100), en düşük Rize’de (%2,12), keçilerde ise en yüksek Afyonkarahisar’da %92,55, en düşük Kars’ta %1,06 oranında tespit edilmiştir. Teladorsagia circumcincta koyunlarda en yüksek Erzurum’da (%89,36), en düşük Kars’ta (%1.06), keçilerde ise en yüksek Konya’da (%54,25), en düşük Kars’ta (%4,25) tespit edilmiştir. Ostertagia leptospicularis Çanakkale’de koyunlarda %1,06 oranında tespit edilmiş ve Türkiye’de ilk bildirim olmuştur. Trichostrongylus axei koyunlarda en yüksek Bitlis’te (%55,31), en düşük Afyonkarahisar, Kütahya ve Çanakkale’de (%1,06), keçilerde en yüksek Kars’ta (%63,82), en düşük Konya’da (%13,82), T. vitrinus koyunlarda en yüksek Uşak’ta (%7,63), en düşük Rize’de (%1,06), keçilerde sadece Afyonkarahisar’da (%1,06), T. colubriformis koyunlarda en yüksek Kars’ta (%27,65), en düşük Balıkesir ve Erzurum’da (%1.06), keçilerde en yüksek Kars’ta (%30,85), en düşük Antalya’da (%1,06) tespit edilmiştir. Chabertia ovina koyunlarda en yüksek Rize’de (%23,40), en düşük Denizli ve Çanakkale’de (%1,06) tespit edilmiştir. Oesophagostomum venulosum koyunlarda en yüksek Çanakkale’de (%25,53), en düşük Denizli’de (%1,06), keçilerde ise en yüksek Konya’da (%29,75) ve en düşük Antalya’da (%5,31) tespit edilmiştir. Bunostomum trigonocephalum’a sadece Kars’ta (%1,06), Marshallagia marshalli’ye Denizli’de (%1,06), Cooperia curticei Konya’da (%1,06) rastlanmıştır. Allel-spesifik PZR yöntemiyle, koyunlarda Teladorsagia circumcincta popülasyonunda Afyonkarahisar, Rize, Uşak ve Erzurum’da benzimidazol karşı direnç geliştiği tespit edilmiştir. Koyunlarda H. contortus popülasyonunda Batman, Sakarya, Afyonkarahisar, Antalya, Tekirdağ, Şanlıurfa, Ordu, Balıkesir’de, keçilerde ise Afyonkarahisar ve Antalya’da, benzimidazole karşı direnç geliştiği tespit edilmiştir. Bu çalışma ile Türkiye’de ilk defa H. contortus ve T. circumcincta popülasyonları üzerinde allel-spesifik PZR yöntemiyle benzimidazol direnci tespit edilmiştir. Populasyon genetiği çalışması amacıyla; T. circumcincta 3. dönem larvaları için Mtg15, Mtg68, Tc13604, Tc7989, Tc2066, H. contortus 3. dönem larvaları için Hc22193, Hc2884, Hc3086, Hc53265, Hc22c03 mikrosatellite primerleri kullanılmıştır. Analizler sonucunda; Türkiye'de H. contortus ve T. circumcincta popülasyonlarında yüksek popülasyon içi varyasyon, düşük popülasyon genetik farklılaşması ve yüksek gen akışı tespit edilmiştir. Bu çalışma ile Türkiye’de ilk kez H. contortus ve T. circumcincta popülasyonları üzerinde mikrosatellit markerleri kullanılarak popülasyon genetiği analizi yapılmıştır. Sonuç olarak bu çalışma ile Türkiye’de ilk kez koyun ve keçilerde T. circumcincta’nın ve çalışma illerinde H. contortus’un moleküler prevalansı belirlenmiş, genetik karakterizasyonu yapılmıştır. Araştırma yapılan illerde T. circumcincta ve H. contortus popülasyonlarında benzimidazol dirençliliği moleküler olarak ortaya konmuş, homozigot duyarlı, heterozigot duyarlı ve homozigot dirençli aleller belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda, dirençli H. contortus ve T. circumcincta popülasyonu açısından veteriner hekim ve yetiştiricilerde antelmentik direnç hakkında farkındalığın arttırılması, tedavi ve ilaçlama yöntemlerinin gözden geçirilmesi, alternatif stratejilerin oluşturulmasının gerekli olduğu kanaatine varılmıştır.This study was carried out to determine the population genetics and anthelmintic resistance of gastrointestinal nematode species in small ruminants in Turkey. Fecal samples were collected from 1108 sheep from 19 provinces in 7 geographically distinct regions of Turkey, namely Afyonkarahisar, Konya, Antalya, Aydın, Balıkesir, Batman, Bitlis, Çanakkale, Denizli, Erzurum, Kars, Kütahya, Maraş, Ordu, Rize, Sakarya, Tekirdağ, Urfa, Uşak and 200 goats from 4 provinces in 4 geographically distinct regions, namely Antalya, Afyon, Konya and Kars in accordance with the technique between September-December 2019. The collected feces were examined microscopically in terms of parasitology with Fulleborn saturated salt flotation method. 813 (81,3%) of the sheep and 159 (79,50%) of the goats were found positive for various parasite eggs and/or oocysts. In sheep, Trichostrongylidae spp. (73,20%), Eimeria spp. (27,7%), Nematodirus spp. (26,80%), Moniezia spp. (20,70%), Marshallagia spp. (11,10%), Trichuris ovis (%) 5,60), while in goats Trichostrongylidae spp. (77%), Eimeria spp. (40%), Nematodirus spp. (24,50%), Marshallagia spp. (15,50%), Moniezia spp. (8,5%), Trichuris ovis (4%) was the most common parasites. Fecal egg count reduction test (FECRT) was performed for albendazole, ivermectin and control group with 12 sheep in each of 3 different sheep farms in Şuhut, İhsaniye and Çayırbağ provinces. Accordingly, susceptibility to albendazole was 85,9% in Şuhut, 72,6% in İhsaniye, 77,6% in Çayırbağ, susceptibility to ivermectin was 80,1% in Şuhut, 69,8% in İhsaniye, and 82,4% in Çayırbağ. In this study, species identification was carried out with PCR using DNA obtained from third stage trichostrongylid type larvae (L3) with Proteinase K enzyme in sheep for the first time in Turkey. Sequencing was used for larvae that could not be identified. H. contortus was detected at the highest prevalance in Antalya and Sakarya (100%) and the lowest in Rize (2,12%) in sheep, and, the highest prevalance in Afyonkarahisar, 92,55%, and the lowest prevalance 1,06% in Kars in goats. Teladorsagia circumcincta was detected at the highest prevalence in Erzurum (89,36%) and the lowest in Kars (1,06%) in sheep, and the highest prevalance in Konya (54,25%) and the lowest in Kars (4,25%) in goats. Ostertagia leptospicularis was detected as 1,06% in Çanakkale in sheep and was the first report in Turkey. Trichostrongylus axei was detected at the highest prevalance in Bitlis (55,31%), and lowest in Afyonkarahisar, Kütahya and Çanakkale (1,06%) in sheep, and highest prevalence in Kars (63,82%), and the lowest in Konya ( 13,82%) in goats, T. vitrinus was highest in Uşak (7,63%), lowest in Rize (1,06%) in sheep, in goats only in Afyonkarahisar (1,06%), T. colubriformis was the highest in Kars (27,65%), and the lowest in Balıkesir and Erzurum (1,06%) in sheep, and the highest in Kars (30,85%), and lowest in Antalya (1,06%) in goats. Chabertia ovina was found highest in Rize (23,40%) and lowest in Denizli and Çanakkale (1,06%) in sheep. Oesophagostomum venulosum was detected at highest prevalance in Çanakkale (25,53%), and the lowest in Denizli (1,06%) in sheep, and the highest in Konya (29,75%) and lowest in Antalya (5,31) in goats. Bunostomum trigonocephalum was found only in Kars (1,06%), Marshallagia marshalli in Denizli (1,06%), Cooperia curticei in Konya (1,06%). Benzimidazole resistance was determined in Teladorsagia circumcincta populations of sheep in Afyonkarahisar, Rize, Uşak and Erzurum with allele-specific PCR method. It was determined that benzimidazole resistance developed in H. contortus populations in Batman, Sakarya, Afyonkarahisar, Antalya, Tekirdağ, Şanlıurfa, Ordu, Balıkesir in sheep and in Afyonkarahisar and Antalya in goats. In this study, benzimidazole resistance was detected for the first time in Turkey by allele-specific PCR method on H. contortus and T. circumcincta populations. For population genetics study, Mtg15, Mtg68, Tc13604, Tc7989, Tc2066 microsatellite primers were used for third stage larvae of T. circumcincta, and Hc22193, Hc2884, Hc3086, Hc53265, Hc22c03 microsatellite primers were used for third stage larvae of H. contortus. As a result of the analysis, high within-population variation, low population genetic differentiation and high gene flow were detected in H. contortus and T. circumcincta populations in Turkey. In this study, population genetic analysis was carried out on H. contortus and T. circumcincta populations using microsatellite markers for the first time in Turkey. As a result, with this study, the molecular prevalence of T. circumcincta was carried out first time in Turkey and the molecular prevalence of H. contortus in the study provinces were determined for the first time in Turkey, and genetic characterization was carried out. Benzimidazole resistance was detected molecularly in T. circumcincta and H. contortus populations in the study provinces and homozygous susceptibility, heterozygous susceptibility and homozygous resistant alleles were determined. It has been concluded that it is necessary to increase awareness of anthelmentic resistance in veterinarians and breeders in terms of resistant H. contortus and T. circumcincta populations, and review current control ve treatment methods, and creating alternative strategies in Turkey

    Investigation of the effect of snps in stat5a gene on milk production in anatolian buffaloes

    No full text
    STAT5A genleri meme bezi gelişimi, süt proteini sentezi, meme glandüler hücre proliferasyonu ve süt-protein gen ekspresyonunun düzenlenmesi, PRL ve GH sinyallerine atmekde, döllenme ve embriyonik gelişim süreçlerinde önemli rol oynamaktadır. Meme bezi oluşumunda ve laktasyonda önemli rollere sahip olan STAT5A geni özellikle süt üreten hayvanlarda araştırılmaya aday genler arasında bulunmaktadır. Bu çalışmada Afyonkarahisar bölgesinde bulunan 192 adet Anadolu mandasından kıl örnekleri alınmış ve DNA Dizi Analizi işlemi uygulanmıştır. Elde edilen bulgulara süt verimleri eklenerek polimorfik bölgelerle süt verimi arasındaki ilişki tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmada STAT5A geninin 6-9. ekzonları arasındaki 1720 bp uzunluğundaki alan incelenmiştir. DNA Dizi Analizi sonucunda 7. intronda 5, 8. intronda 7 ve 8. ekzonda 1 adet olmak üzere toplamda 13 adet polimorfizm tespit edilmiştir. Düzeltilmiş süt verim ortalamaları eklenerek Minitab istatistik programı yardımıyla ilişkilendirme analizi yapılmış ve 8. ekzonda yer alan SNP12237 C>T polimorfizminin süt verimiyle arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Belirlenen SNP’lerde genotip frekansı, toplam allel sayısı, allel frekansları ve heterozigotluk değerleri R dili kullanılarak geliştirilmiş Genetics paketi ile hesaplanmıştır. Haplogrupların oluşturulmasında Haploview programı kullanılmıştır. Sonuç olarak, SNP12237' nin manda ıslah çalışmalarında süt verimini artırmak amacıyla kullanılabileceği kanaatine varılmış olup, mandaların ıslahı için STAT5A geninin daha kapsamlı araştırılmasında fayda vardır.STAT5 genes play an important role in mammary gland development, milk protein synthesis, mammary glandular cell proliferation and regulation of milk-protein gene expression, mediating PRL and GH signals, fertilization and embryonic development. The STAT5A gene, which has important roles in mammary gland formation and lactation, is among the candidate genes to be investigated, especially in milk-producing animals. In this study, hairs samples were taken from 192 Anatolian buffaloes in Afyonkarahisar region and DNA Sequence Analysis process was applied. By adding milk yields to the findings obtained, the relationship between polymorphic regions and milk yield was tried to be determined. In the study, the 1720 bp long area between the 6-9 exons of the STAT5A gene was examined. As a result of DNA Sequence Analysis, a total of 13 polymorphisms were detected, 5 in the 7th intron, 7 in the 8th intron and 1 in the 8th exon. Correlation analysis was performed with the help of Minitab statistical program by adding corrected milk yield averages and it was determined that there is a statistically significant relationship between SNP12237 C>T polymorphism in the 8th exon and milk yield. Genotype frequency, total number of alleles, allele frequencies and heterozygosity values of the determined SNPs were calculated with the Genetics package developed using the R language. Haploview program was used to create haplogroups. As a result, it has been concluded that SNP12237 can be used in buffalo breeding studies to increase milk yield, and it would be beneficial to investigate the STAT5A gene more comprehensively for breeding buffaloes.Bu tez çalışması; Afyon Kocatepe Üniversitesi Bilimsel Proje Araştırmaları Koordinasyon Birimi (BAPK) Tarafından Desteklenmiştir. Proje No: “19.SAĞ.BİL.24

    1,815

    full texts

    3,723

    metadata records
    Updated in last 30 days.
    Afyon Kocatepe Üniversitesi Açık Erişim Sistemi is based in Türkiye
    Access Repository Dashboard
    Do you manage Open Research Online? Become a CORE Member to access insider analytics, issue reports and manage access to outputs from your repository in the CORE Repository Dashboard! 👇