284 research outputs found
Klimatolojik/meteorolojik ve hidrolojik afetler ve sigortacılık sektörü
Climate change is a continual fact during the Earth’s history. There had been many significant changes in the Earth’s climate during its evolutionary history and a lot of ecosystems had been affected by these changes. Especially the industrialization process showing rapid movement after industrial revolution has put serious pressure on the present and future climate. Human activities such as increased fossil fuel usage with the industrialization process, land-use changes, industrial processes and deforestation have increased atmospheric accumulation up of the various greenhouse gases such as carbon dioxide (CO2), methane (CH4), nitrous oxide (N2O). On the other hand, increase in frequency and severity of natural disasters can be explained mostly by the increase of the probability of extreme events due to the climate change. Increased numbers of people have been affected by climatological and meteorological catastrophes in every year. Various actions and activities such as disaster preparedness, mitigation, reduction and prevention of the impacts and early warnings are considerable with respect to the insurance sector. These activities and actions should be implemented in the frame of contemporary and comprehensive disaster management planes. Scope of the natural disaster should be expanded particularly in the countries and regions that are vulnerable to the impacts of the climate change and variability including drought events and/or natural disasters. Moreover, drought events should also be accepted as one of the severe natural disasters, and sustainable and applicable drought management plans should be developed in order to mitigate these disasters. In this context, main purpose of the study is to classify and shortly assess the climatological and meteorological disasters, and to attract attention necessity of a new disaster insurance system containing these disasters.İklim değişikliği Yerküre tarihi boyunca süregelen bir olgudur. Yerküre’nin evrimsel tarihi boyunca iklimde birçok önemli değişiklik olmuş ve bu değişikliklerden birçok ekosistem etkilenmiştir. Özellikle, sanayi devriminden sonra hızla artış gösteren enerji üretimi ve sanayileşme günümüzdeki ve gelecekteki iklim üzerinde büyük baskı uygulamaktadır. Sanayileşme süreciyle artan fosil yakıt kullanımı, arazi kullanım değişikliği, sanayi süreçleri ve ormansızlaşma gibi insan etkinlikleri atmosferdeki karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazotmonoksit (N2O) gibi çeşitli sera gazı birikimlerini arttırmıştır. Öte yandan, doğal afetlerin frekansındaki ve şiddetindeki artışlar da, çoğunlukla iklim değişikliğine bağlı ekstrem olayların gerçekleşme olasılığındaki artışlarla açıklanabilir. Her geçen yıl artan sayıda insan klimatolojik ve meteorolojik afetlerden etkilenmektedir. Çağdaş ve geniş kapsamlı bir afet yönetimi planlaması çerçevesinde, afete hazırlık, etkilerin azaltılması, karşı önlemler ve erken uyarılar gibi eylem ve etkinlikler sigortacılık sektörü açısından önemlidir. Özellikle iklim değişikliği ve kuraklık olaylarını da içeren iklimsel değişebilirliğe ve/ya doğal afetlere karşı hassas (etkilenebilirliği yüksek) olan ülke ve bölgelerde, afet kapsamı genişletilmelidir. Ayrıca, kuraklık olayları da şiddetli doğal afetlerden biri olarak kabul edilmeli ve kuraklık afetiyle savaşmak için uygulanabilir ve sürdürülebilir yönetim planları geliştirilmelidir. Bu bağlamda, çalışmanın başlıca amacı, klimatolojik ve meteorolojik afetleri sınıflandırarak kısa bir değerlendirmesini yapmak ve bu afetleri de kapsayan yeni bir afet sigortacılığı sistemine olan gereksinime dikkat çekmektir
Mukopolisakkaridoz hastalarındaki otolarengolojik bulgular
Bu derleme makalede MPS hastalarındaki otolarengolojik sorunları raporladık. Mukopolisakkaridozlar (MPS'ler) her biri mukopolisakkaritlerin parçalanmasında rol alan ve şimdilerde glikozaminoglikanlar denilen (GAG'ler) kalıtsal bir enzim eksikliği nedeniyle oluşan bir lizozom depo hastalıkları grubudur. Mukopolisakkaridozlar, mukopolisakkaridoz tip 1-VII diye bilinen 7 metabolizma hastalığı grubunu oluştururlar. Grupların tümünde klinik ve otolaringolojik belirtiler görülür. Mukopolisakkaridoz hastalarında sık görülen otolarengolojik bulgular olarak üst hava yolu obstrüksiyonu, obstrüktif uyku apnesi, ağız açmanın kısıtlanması, orta kulak efüzyonu, işitme ve soluma sorunları vb. bildirilmektedir. KBB uzmanları arasında MPS'ler konusunda farkındalığın artırılması çocuk doktorundan ziyade bir KBB uzmanına giden MPS'den kuşkulanılan hastalar için yaşam kurtarıcı bir çaba olacaktır. Mukopolisakkaridoz hastalarında kısa boyun nedeniyle trakeotomi yapmak zorlaşabilir. Ağız açmanın kısıtlanması nedeniyle tonsillektomi ve adsenoidektomi ameliyatlarından önce hastalar dikkatle değerlendirilmelidir. Anesteziden önce hava yolu sorunları değerlendirilmelidir. Tüm KBB uzmanlarının bu sorunların farkınnda olmaları konusunda dikkati çekilmelidir.In this review paper, we reported otolaryngological problems in patients with mucopolysaccharidoses (MPSs). Mucopolysaccharidoses are a group of lysosomal storage diseases, each of which is produced by an inherited deficiency of an enzyme involved in the degradation of acid mucopolysaccharides, now called glycosaminoglycans (GAGs). The mucopolysaccharidoses consist of a group of 7 metabolic disorders, known as mucopolysaccharidoses types I-VII. In all groups, there are clinical and otolaryngological manifestations. In MPS patients, upper airway obstruction, obstructive sleep apnea, restriction of mouth opening, middle ear effusion, hearing and breathing problems, etc. are reported as common otolaryngological findings. Increasing awareness of MPS's among ENT doctors will be a life saving attempt for MPS suspected patients who admit an ENT doctor rather than a pediatrician. In MPS patients, tracheotomy may be difficult due to short neck. Due to mouth opening restriction, patients should be evaluated carefully before tonsillectomy and adenoidectomy operations. Airway problems must be evaluated before anesthesia. All ENT doctors should be noticed to be aware of these problems
Direct Health Expenditure Analysis Related to Hearing Loss in Individuals Using Hearing Aids and Cochlear Implants
Objective:This study aimed to investigate the expenditures related to hearing devices and compare the differences in expenditures in child and adult users.Methods:A preliminary questionnaire was developed and conducted amongst hearing aid and cochlear implant users. A total of 178 patients (57.3% were hearing aid users, 42.7% were cochlear implant users) were included in the study and grouped as adults (first group, 50 patients), and children 1< (second group, 123 patients).Results:The results of the study showed that individuals used approximately 4.5% of their annual income as health expenditure related to hearing loss. This rate was over 5% for child users, and about 2.7% for adult users. Moreover, the expenditure made by adult users was below the amount of expenditure made for children in all health expenditure indicators.Conclusion:Supporting the family budget for hearing loss expenditures not covered by the public health insurance will minimize the financial problems caused by the disability
Association of Serum Adropin Levels with Nutritional Status and Lipid Profile in Patients with Kidney Failure with Replacement Therapy
Objective. This study aimed to determine serum adropin levels and to examine the relationship of serum adropin levels with nutritional status and lipid profile in patients with kidney failure with replacement therapy (KFRT).
Methods. The study consisted of 88 subjects, including 30 patients treated with hemodialysis (HD), 29 patients treated with peritoneal dialysis (PD), and 29 patients who had undergone kidney transplantation (TX). The study included assessing anthropometric measurements, handgrip strength, bioelectrical impedance analysis, malnutrition-inflammation score, dietary intake, resting energy expenditure, and biochemical parameters. The patients’ food consumption was recorded for three days. The malnutrition-inflammation score (MIS) was calculated to assess the patients’ nutritional status. Blood samples were collected for serum adropin and other biochemical parameters.
Results. Adropin levels were significantly higher in the TX group when compared to the HD group. Patients with low adropin levels had higher MIS, serum ferritin, and lower low-density lipoprotein-cholesterol (LDL-C) and total cholesterol (total-C) levels. Serum adropin levels were negatively correlated with the MIS and positively correlated with total-C, LDL-C, and HDL-C levels. Multiple linear regression analyses showed that the MIS (β=-0.25 p=0.038) and LDL-C level (β=0.29, p=0.007) were associated with serum adropin.
Conclusions. Adropin may be considered as a new marker of nutritional status and possibly plays a role in the pathophysiological mechanisms and complications of patients with KFRT
Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon Pratiği
Transplantasyon; Temel Tıbbi Bilimler, Moleküler Tıp, Genetik ve İmmünolojiden klinik uygulamalardan destek alan multidisipliner bir tıp dalıdır. Temel bilimlerdeki başarılı çalışmaların kliniğe uygulanması, klinikte karşılaşılan sorunların da, oluşturulan deneysel hayvan modellerinde irdelenmesi, elde edilen bilgilerin klinik uygulamalara aktarılması; diğer deyişle tecrübelerin “Translational” özellikli olması günümüz transplantasyon çalışmalarında bir gerekliliktir. İmmün sistemin bileşenlerinin ve reaksiyonlarının iyi bilinmesi, hücreler arası ilişkilerde greftin reddi ya da kabul edilmesinin şartlarını doğru anlamak ve uygun laboratuvar yöntemleri ile klinik durumun aydınlatılması transplantasyonda stratejik önemdedir. Bu nedenle, klinik transplantasyon çalışmaları yapanlar temel bilimler bilgileri ile de donanımlı olmalıdırlar. Multidisipliner bir dal olma bilinci ile yapılan klinik transplantasyon çalışmalarında başarı yakalanmaktadır. Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon kitabımızda tüm yönleri ile transplantasyonun organizmaya etkileri ve bunların klinik sonuçlarını, çalışmalarımızın ışığında sunmayı ve tartışmayı hedefledik. Editör: Prof.Dr. Mesut İzzet TİTİZ Yardımcı Editör: Doç.Dr. Pınar AT
Recommended from our members
The genetic history of the Southern Arc: a bridge between West Asia and Europe
By sequencing 727 ancient individuals from the Southern Arc (Anatolia and its neighbors in Southeastern Europe and West Asia) over 10,000 years, we contextualize its Chalcolithic period and Bronze Age (about 5000 to 1000 BCE), when extensive gene flow entangled it with the Eurasian steppe. Two streams of migration transmitted Caucasus and Anatolian/Levantine ancestry northward, and the Yamnaya pastoralists, formed on the steppe, then spread southward into the Balkans and across the Caucasus into Armenia, where they left numerous patrilineal descendants. Anatolia was transformed by intra–West Asian gene flow, with negligible impact of the later Yamnaya migrations. This contrasts with all other regions where Indo-European languages were spoken, suggesting that the homeland of the Indo-Anatolian language family was in West Asia, with only secondary dispersals of non-Anatolian Indo-Europeans from the steppe
Behaviour and strength of reinforced concrete beams strengthened with steel plates and cfrp fabric
Betonarme kirişlerin güçlendirilmesinde sıklıkla kullanılan malzemelerden biri de karbon kumaşlardır. Bugüne kadar karbon kumaşlarla ilgili birçok deneysel
ve analitik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda karbon kumaşlarla yapılmış güçlendirmelerde genellikle hedeflenen dayanımlara ulaşılabildiği ancak önemli
süneklik problemlerinin olduğu görülmüştür. Çalışmaların birçoğunda karbon kumaşlarla güçlendirilmiş kirişlerin son derece gevrek bir şekilde ve birçok durumda da herhangi bir belirti göstermeksizin kırıldığı görülmüştür. Bu çalışmanın esas amacı karbon kumaşlarla güçlendirilmiş kirişlerin davranışını sünekleştirmenin yollarını araştırmaktır. Bunun için karbon kumaş ve çelik levhalardan bir çeşit kompozit malzeme oluşturularak bunun kiriş davranışı
üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Karbon kumaşlara göre çok daha sünek davranabilen çelik levhaların, karbon kumaşların süneklik davranışı üzerinde
olumlu etkileri olabileceği düşünülmüştür. Deneysel çalışmada birisi yalın, ikisi referans ve sekizi güçlendirilmiş olmak üzere toplam onbir deney elemanı tek düze yükler altında denenmiştir. Çalışmada karbon kumaş katman sayısı, çelik levha sayısı ve alanı, kirişe yapışma yüzeyi, katmanların sıralaması değişken
olarak ele alınmıştır. Deney sonuçları; dayanım, süneklik, enerji tüketimi ve rijitlik bakımından irdelenmiş ve karşılaştırılmıştır. Deneylerde karbon kumaşların çelik levhalar ile birlikte kullanılması güçlendirme için adeta bir sigorta görevi görmüştür. Eleman karbon kumaşın kopmasından sonra çelik levhaların etkisi ile bir miktar yük almış ve süneklik oranı önemli ölçüde artmıştır.One of the materials which often uses in the reinforcement of concrete beams are carbon fabric. So far, many experimental and analytical studies about carbon fabric have been done. The studies of reinforcement with carbon fabric generally achieved the targeted strength, but some important problems were always found in ductility. Many of the studies shows that the beams which reinforced with carbon fabric were broken extremely brittle and in many cases the fracture happened without showing any symptoms. The main purpose of this study is to investigate the ways to ductile behavior of the reinforced beams with carbon fabric. Therefore, a kind of composite material from carbon fabric and steel plate designed and its effects on behavior of the beam has been studied. Steel plates which are more ductile then carbon fabrics, are expected to have a positive effect on ductility behavior of carbon fabrics. In this experiment, a total of eleven experiment beams, including one is lean, two are references and eight reinforced elements were tested under uniform loads. In this study the number of layers of carbon fabric, the number and area of steel sheet, adhesion to the beam and order of the layer are considered as variables. Experiment results; strength, ductility, has been analyzed and compared in terms of energy consumption and stiffness. In the experiment, using of carbon fabrics with steel sheets together almost behaves as an insurance for the reinforcement. Breaking off carbon fabric of the element in fibers was provided and after the complete broke of carbon fabric, by influence of the steel plates the element carried a number of load and ductility ratio increased significantly
Kişilik hakkı ihlallerinde cevap ve düzeltme hakkı
TEZ İ
Kişilik haklarının korunmasında kullanılan en önemli araçlardan birisi cevap ve düzeltme hakkıdır. Anayasa’mızın 32. maddesinde düzenlenen ‘’Düzeltme Ve Cevap Hakkı’’ kişileri şeref ve haysiyetlerine dokunan veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlara karşı korumak amacıyla tanınan ve kanunla düzenlenmesi öngörülen Anayasal bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Cevap ve düzeltme hakkının kişilik haklarını ve kamunun doğru, gerçek haber alma hakkını koruma fonksiyonu yanında basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engelleme fonksiyonu da bulunmaktadır.
Cevap ve düzeltme hakkı kişilik haklarının korunması ve basın özgürlüğünün kötüye kullanımını önlemek amacıyla, ilgili kişi ve kuruluşlara aynı araçlardan yararlanarak, düşünce açıklama, kendilerini savunma, yanlış açıklamaları düzeltme imkânı tanıyan bir haktır. Hukukumuzda cevap ve düzeltme hakkı bir bütün olarak ele alınmış ve tekzip kavramını da bünyesinde barındırmıştır.
Bu çalışmada kişilik hakkı, cevap ve düzeltme hakkı, basın özgürlüğü kavramları ve hukuki nitelikleri açıklandıktan sonra uluslararası ve ulusal mevzuatta cevap ve düzeltme hakkına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
İkinci bölümde uluslararası mevzuatta cevap ve düzeltme hakkı, uluslararası sözleşmelerden olan Uluslararası Düzeltme Hakkı Sözleşmesi, Avrupa Birliği Yönergeleri ve Avrupa Konseyi düzenlemelerinden olan Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi, İlke ve Tavsiye Kararları kapsamında incelenerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuya ilişkin kararına yer verilmiştir.
Üçüncü bölümde ulusal mevzuatta cevap ve düzeltme hakkı, kitle iletişim aracına göre yazılı basın, görsel-işitsel basın ve internet ortamında yapılan yayınlar yönünden ayrı ayrı incelenmiştir.
Bu çalışmada ulusal mevzuatta cevap ve düzeltme hakkının düzenlendiği yasalar arasındaki farklılıklar yargı kararları ile birlikte irdelenmiş, uluslararası mevzuata uyumun sağlanması ve ‘’cevap ve düzeltme hakkının’’ daha etkin kullanılması için mevzuatta yapılması gereken değişiklikler öneri olarak sunulmuştur.
THESIS ABSTRACT
One of the most important means employed in the protection of personal rights is the right to controvert and rebut. “Right to Controvert and Rebut” regulated in article 32 of our Constitution confronts us as a Constitutional right given and predicted to be enacted with the purpose of protecting people against publications affecting their honor and self-respect or false publications concerning them. The right to controvert and rebut has the function of preventing the abuse of press freedom besides function of protecting the personal rights and public’s right of correct and true information.
In this study, the concepts and legal qualities of personal right, right to controvert and rebut, press freedom are explained and regulations related to the right to controvert and rebut in the international and national legislation are included.
In the second chapter, the right to controvert and rebut in the international legislation, International Convention of Right To Rebut, which is an international convention studied in the scope of European Union Directives and Principles and Recommendations of European Cross-Border Television Convention, an European Council regulation, and the decision of European Court of Human Rights related to the matter is included.
In the third chapter, the right to controvert and rebut in the national legislation is studied separately from the aspect of print media, audio-visual media and internet media according to mass communication means.
In this study, differences between the laws where the right to controvert and rebut is regulated in the national legislation are considered in length by the court decisions, and the changes to be made in the legislation for compliance with the international legislation and more effective use of “right to controvert and rebut” are presented as proposals
- …