21 research outputs found
Does Plantar Pressure Distribution Influence the Lumbar Multifidus Muscle Thickness in Asymptomatic Individuals? A Preliminary Study
Background: Atrophy can occur in the lumbar multifidus (LM) muscle quickly as a result of various musculoskeletal problems. Knowing factors influencing muscle thickness of the LM will provide important clues about lumbopelvic stability. Objectives: Although there are several studies in the literature investigating the adverse effects of foot–ankle postural disorders on the lumbopelvic region, to our knowledge there has been no investigation of plantar pressure distribution (PPD) as a factor influencing muscle thickness of the LM. The aim of this study was to determine whether PPD could affect LM muscle thickness. Methods: This observational study consisted of 25 asymptomatic individuals. Ultrasonographic imaging was used to determine the thickness of the LM. All participants were subjected to PPD analysis using the Digital Biometry Scanning System and Milletrix software in 9 different plantar pressure zones. The Pearson product-moment correlation coefficients were used to examine the correlations between the LM muscle thickness and other variables. Stepwise multiple linear regression analysis was used to determine the variables with the greatest influence on LM muscle thickness. Results: Peak pressures of medial and lateral zones of the heel were the significant and independent factors influencing static LM thickness, with 39.5% of the variance; moreover, the peak pressures of heel medial and fourth metatarsal bone were the significant and independent factors influencing dynamic LM thickness, with 38.7% of the variance. Conclusions: Plantar pressure distribution could be an important factor influencing LM thickness, although further research is required. Examining foot–ankle biomechanics may provide information about the stability of the LM. © 202
Short foot exercises have additional effects on knee pain, foot biomechanics, and lower extremity muscle strength in patients with patellofemoral pain.
BACKGROUND: Patellofemoral pain (PFP) is a common knee problem. The foot posture in a relaxed stance is reported as a distal factor of PFP. However, the effects of short foot exercise (SFE) on the knee and functional factors have not yet been investigated in patients with PFP. OBJECTIVE: This study aimed to investigate the additional effects of SFE on knee pain, foot biomechanics, and lower extremity muscle strength in patients with PFP following a standard exercise program. METHODS: Thirty patients with a ‘weak and pronated’ foot subgroup of PFP were randomized into a control group (ConG, n= 15) and a short foot exercise group (SFEG, n= 15) with concealed allocation and blinded to the group assignment. The program of ConG consisted of hip and knee strengthening and stretching exercises. SFEG program consisted of additional SFE. Both groups performed the supervised training protocol two times per week for 6 weeks. Assessment measures were pain visual analog scale (pVAS), Kujala Patellofemoral Score (KPS), navicular drop test (NDT), rearfoot angle (RA), foot posture index (FPI), and strength tests of the lower extremity muscles. RESULTS: Both groups displayed decreases in pVAS scores, but it was only significant in favor of SFEG. NDT, RA, and FPI scores decreased in SFEG whereas they increased in ConG. There was a significant group-by-time interaction effect in hip extensor strength and between-group difference was found to be significantly in favor of SFEG. CONCLUSIONS: An intervention program consisting of additional SFE had positive effects on knee pain, navicular position, and rearfoot posture. An increase in the strength of the hip extensors may also be associated with improved stabilization by SFE
ASSESSMENT OF GAIT AND QUALITY OF LIFE IN WOMEN WITH HALLUX VALGUS DEFORMITY
Amaç: Bu çalışma, halluks valgus deformitesi olan kadınlarda yürüme ve yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Yöntemler: Çalışmaya yaşları 18-55 yıl arasında değişen, Manchester skalasına göre deformite derecesi 2 ve üstünde olan halluks valgus tanısı konulmuş 30 gönüllü (deney grubu) ve 30 sağlıklı birey (kontrol grubu) alınmıştır. Bireyler, demografik özellikler, yürüyüş ve yaşam kalitesi açısından değerlendirilmiştir. Yürüyüşün değerlendirilmesinde ayak izi yöntemi, yaşam kalitesinin değerlendirilmesinde ise SF-36 kullanılmıştır. Sonuçlar: Yürüyüşün zaman-mesafe karakteristikleri açısından gruplar karşılaştırıldığında, adım genişliği, ayak açısı, yürüyüş temposu ve yürüme hızı açısından kontrol grubu lehine fark olduğu görülmüştür (p0,05). Yaşam kalitesi açısından bireylere bakıldığında, SF-36 yaşam kalitesi anketinin fiziksel fonksiyon, fiziksel rol, ağrı, zindelik/yorgunluk, sosyal fonksiyon, emosyonel rol, fiziksel bölüm özeti ve mental bölüm özeti parametreleri açısından deney grubunda olumsuz etkilenme olduğu saptanmıştır (p0.05). Tartışma: Çalışmadan elde edilen sonuçlar ışığında, halluks valgus deformitesinin kadınlarda yürüyüş ve yaşam kalitesini olumsuz etkilediği görüşüne varılmıştır.Purpose: This study was conducted to evaluate gait and quality of life in women with the hallux valgus deformity. Methods: To study, ranging between 18-55 years of age, according to the Manchester Scaledeformation degree 2 and on, 30 volunteers who have been diagnosed with hallux valgus (experimental group) and 30 healthy subjects (control group) were included. Individuals were evaluated in terms of demographic charecteristics, gait and quality of life. Evaluation of gait used method of foot print, evaluation of quality of life used SF-36.Results: When time-distance characteristics of gait were compared, the difference in favor of control group was observed about step width, foot angle, cadance, gait speed (p<0,05). When viewed in terms of individual for quality of life, in the experimental group was found to be adversely affected in terms of parameters of physical functionning, physical role, bodily pain, vitality, social functionning, emotional role, physical parts summary, emotional parts summary of the SF-36 quality of life questionnaire (p<0,05).Discussion: In the light of the results obtained from the study, it has been concluded, hallux valgus deformity has negative impact on gait and quality of life in women
Fizyolojik Pes Planus Görülen Çocuklarda Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi ile Alt Ekstremite Biyomekaniksel Özellikleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi – Pilot Çalışma
Amaç:Bu pilot çalışmanın amacı, fizyolojik pes planus görülen çocukların, sağlıkla ilgili yaşam kaliteleri ile alt ekstremitenin biyomekaniksel karakteristikleri arasında ilişkinin araştırılmasıydı. Gereç ve Yöntemler:Bu çalışma kapsamında, yaşları ortalama 8,47±2,94 yıl olan, 8 kız ve 8 erkek olmak üzere 16 fizyolojik pes planusu olan çocuğun 32 alt ekstremitesi incelendi. Olguların alt ekstremitelerine ait biyomekaniksel özelliklerinin ortaya konabilmesi amacıyla, metatarsal esneklik (ME), ağırlıklı topuk-bacak açısı (TBA-WB), navikular düşme testi (NDT), Ayak Postür İndeksi (FPI), ayak bileği plantar fleksor kas kısalığı, popliteal açı (PA) ve Beighton Skoru (BS) değerlendirildi. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin değerlendirmesinde, Çocuklar için Yaşam Kalitesi Ölçeği ÇİYKÖ-Çocuk Formu kullanıldı. Çalışma kapsamında ayrıca, ebeveynlerin çocuklarının sağlıkla ilgili yaşam kalitelerine bakış açısını değerlendiren ÇİYKÖ-Ebeveyn Formu uygulandı. Bulgular:Olguların ÇİYKÖ-Çocuk formunun fiziksel, sosyal, emosyonel, okul, psikososyal sağlık özet skoru ve toplam skorlar ile ME, TBA-WB, FPI, plantar fleksor kas kısalığı, PA ve BS verileri arasında anlamlı ilişki bulunmadı (p>0,05). ÇİYKÖ-Ebeveyn formuna göre ise, fiziksel skor ile sağ alt ekstremite PA (r= 0,535; p= 0,048), sosyal skoru ile sol PA (r= 0,537; p= 0,048) ve ÇİYKÖ toplam skoru ile sol PA verileri arasında pozitif ve anlamlı ilişki bulundu (r= 0,702; p= 0,005). Sonuç:Fizyolojik pes planus görülen çocukların, sağlıkla ilgili yaşam kaliteleri ile alt ekstremitenin biyomekaniksel karakteristikleri arasındaki ilişkiyi araştırdığımız pilot çalışmamızın sonuçlarına göre, çalışma içinde değerlendirilen parametreler açısından klinik öneme sahip herhangi bir ilişkiyi işaret etmemiştir. Daha fazla sayıda ve farklı şiddetlerdeki patolojilere göre gruplanmış olgu sayısının dahil edildiği, görülen patolojilerin bireyin yaşam kalitesine etkisini kendi algısı ve ebeveyn algının karşılaştırıldığı çalışmalara gereksinim duyulmaktadır
COMPARİSON OF PLANTAR SENSİTİVİTY, POSTURAL SWAY AND FEAR OF FALL İN OLDERS WİTH AND WİTHOUT FALLİNG STORY
Amaç: Bu çalışmanın amacı, düşme öyküsü olan ve olmayan yaşlılar arasında plantar duyu, postural salınım, düşme korkusu açısından fark olup olmadığını araştırmaktır. Yöntemler: Çalışmaya 21 kadın, 19 erkek olmak üzere 65 yaş üstü 40 birey dahil edildi. Bireyler düşme öyküsü olanlar (n=14) ve olmayanlar (n=26) olarak ikiye ayrıldı. Olguların plantar hafif dokunma-basınç ve statik iki nokta ayrımı duyuları ölçüldü; vücut kütle merkezinin (centre of mass-COM) anteroposterior ve mediolateral yönlerdeki salınım miktar ve hızları, WinTrack® Pedobarografi cihazı ile statik ayakta duruşta, gözler açık ve kapalı olarak kaydedildi. Düşme korkusu ise Düşme Etkinlik Ölçeği ile değerlendirildi. Sonuçlar: Ölçülen plantar duyu ve postural salınım parametreleri açısından düşme öyküsü olan ve olmayan yaşlılar arasında anlamlı bir fark olmadığı (p>0,05), düşme korkusunun ise düşme öyküsü olan yaşlılarda olmayanlara göre yüksek olduğu (p=0,007) bulundu. Tartışma: 65 yaş üstü bireylerin %33'ünden fazlasının yılda en az bir kez düştüğü ve düşme korkusunun ev dışı aktiviteleri limitleyerek yaşam kalitesinde azalmaya neden olduğu bilinmektedir. Literatürde, birinci parmak ve birinci metatarsofalangeal eklemdeki taktil duyu kaybının ve postural salınımdaki artışın düşmelerle ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Bizim çalışmamız, düşme öyküsü olan ve olmayan yaşlılar arasında plantar duyu ve postural salınım açısından fark olmadığını ancak, düşme korkusunun düşme öyküsü olanlarda daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yaşlı bireylerde düşme riskinin azaltılmasına dönük tedavi hedefleri arasında düşme korkusunun azaltılması da yer almalıdırPurpose: The aim of this study is to investigate differences between olders with and without falling story in terms of plantar sensitivity, postural sway and fear of fall.Methods: Fourty subjects consisting of 21 women and 19 men, and over 65 years of age included in this study. Subjects were divided into two groups as with (n=14) and without falling story (n=26). Plantar light touch-tactile and static two point discrimination sensitivity were measured; anteroposterior and mediolateral deviation quantity and speed of the center of mass (COM) were recorded by WinTrack® Pedobarograph under eyes-open and eyes-closed conditions. Fear of fall were evaluated by Falls Efficacy Scale. Results: There were no significant differences between olders with and without falling story in terms of plantar sensitivity and postural sway parameters (p>0.05); fear of fall was higher in olders with falling story according to those without falling story (p=0.007).Discussion: More than 33% of individuals over 65 years fall more than once a year and fear of falling causes decreased quality of life by limiting outdoor activities. There are studies showing that tactile sensory loss in first toe and first metatarsophalangeal joint and increase in postural sway are related to falls. Our study found no difference between olders with and without falling story in terms of plantar sensitivity and postural sway, but higher fear of falling in those with falling story. Reducing fear of falling should take place among treatment targets for reducing the risk of falls in older
AN INVESTIGATION OF THE EFFECTS OF PES PLANUS ON DISTAL AND PROXIMAL LOWER EXTREMITY BIOMECHANICAL PARAMETERS AND LOW BACK PAIN
Amaç: Bu çalışmanın amacı, pes planusu olan ve olmayan genç sedanter bireylerde, alt ekstremitenin biyomekanik özelliklerini, ayağın yapı ve fonksiyonunu ve bel ağrısını karşılaştırmaktı. Yöntem: Çalışma 30 kadın, 30 erkek olmak üzere toplam 60 sedanter bireyin katılımı ile gerçekleştirildi. Bireyler naviküler düşme testi değerlerine göre pes planusu olan ve olmayan olarak iki gruba ayrıldı. Bireylerin ayak fonksiyonunu değerlendirmek için Amerikan Ortopedik Ayak- Ayak Bileği Derneği skorlaması ile Vizüel Analog Skalası-Ayak ve Ayak Bileği Ölçekleri kullanıldı. Belirlenen kaslara kısalık testleri ve kas kuvvet ölçümleri, Q açısı ölçümü ve pelvik inklinasyon açısı ölçümü yapıldı. Bel ağrısını değerlendirmek için Oswestry Özürlülük İndeksi kullanıldı. Pes planusu olan ve olmayan bireylerin değerleri karşılaştırıldı. Sonuçlar: Pes planusu olan ve olmayan bireyler arasında tibialis posterior ve peroneal kas kuvveti, gastroknemius, soleus ve hamstring kas kısalıkları, Q açısı, Amerikan Ortopedik Ayak-Ayak Bileği Derneği skorlaması ile Vizüel Analog Skalası Ayak ve Ayak Bileği skorlarında anlamlı bir fark yoktu (p>0,05). Pes planusu olan bireylerde olmayanlara göre, dominant olmayan tarafta pelvik inklinasyon açısının daha fazla (p=0,042) ve Oswestry Özürlülük İndeksi skorunun daha yüksek (p=0,001) olduğu bulundu. Tartışma: Sonuçlarımız, genç sedanter bireylerde, pes planusun pelvik inklinasyonu artırabildiğini ve bel ağrısına neden olabildiğini göstermekle birlikte, alt ekstremite kas kuvveti, kas kısalığı ve ayak fonksiyonunun bu durumdan etkilenmediğini ortaya koymuştur.Purpose: The objective of the study was to compare the biomechanical features of the lower extremity, foot structure, and function and low back pain in young sedentary subjects with and without pes planus. Methods: The study was conducted with the participation of 60 sedentary subjects consisting of 30 women and 30 men. The subjects were assigned to two groups as with or without pes planus according to navicular drop test results. The American Orthopaedic Foot and Ankle Society score and Visual Analogue Scale Foot and Ankle Scales were used to evaluate the foot function of the subjects. Muscle shortness and strength tests of the selected muscles, Q angle, and pelvic inclination angle measurements were performed. Oswestry Disability Index was used to evaluate low back pain. The subjects with and without pes planus were compared. Results: There were no significant differences between the subjects with and without pes planus regarding tibialis posterior and peroneal muscle strength, gastrocnemius, soleus and hamstring muscle shortness, Q angle, American Orthopaedic Foot and Ankle Society score, and Visual Analogue Scale Foot and Ankle score (p>0.05). The pelvic inclination angle of the non-dominant side was higher (p=0.042), and Oswestry Disability Index score was higher (p=0.001) in subjects with pes planus compared to those without pes planus. Conclusion: Our results indicated that pes planus may increase pelvic inclination and may cause low back pain, while lower extremity muscle strength, muscle shortness, and foot function were not affected from this case in young sedentary subjects
Tibialis posterior tendon transferi uygulanmış düşük ayak hastalarında geç dönem fizyoterapi uygulamalarının sonuçları
Amaç: Bu çalışma periferik sinir yaralanması sonrasında düşük ayak gelişmiş bireylerde uygulanan tibialis posterior tendon transferlerinde, geç dönemde meydana gelen biyomekanik sorunlar ve bu sorunların tedavisi için uygulanan, geç dönem fizyoterapinin etkinliğini belirlemek amacıyla planlandı. Yöntem: Çalışmaya tendon transferi yapılmış ve 6 ay ve üzeri süreyi doldurmuş olan 22 birey dahil edildi. Bireylerle ilgili demografik bilgi ve komplikasyonlar kayıt edilerek, ayak bileği kas kuvveti, eklem hareket açıklığı ölçüldü. Ayrıca bireylerde eklem pozisyon hissi, denge ve yaşam kalitesi değerlendirildi. Cerrahi sonrası başarı için Stanmore Sistem Sorgulaması kullanıldı. Olgulara genel olarak, ısı modaliteleri, nöromuskuler elektrik stimülasyonu, egzersiz, bantlama ve ortezlemeyi içeren, bireylerin spesifik gereksinimleri gözetilerek planlanan fizyoterapi programı uygulandı. Tedavilere 6 hafta süreyle haftada 3 gün olmak üzere devam edildi. Tedavi öncesi yapılan değerlendirmeler, 4., 6. haftalarda ve 3 ayda tekrar edildi. Bulgular: Çalışma süresi içerisinde bireylerin ayak bileği kas kuvveti, her iki ayakta da arttı. Bunlara ek olarak, propriyosepsiyon ve dengede olumlu gelişmeler meydana geldi. Tüm bu gelişmeler sayesinde, olguların yaşam kalitesi de pozitif yönde etkilendi. Sonuç: Çalışma sonucunda, tendon transferi sonrası geç dönemde uygulanan fizyoterapi programının, geç dönemde olgularda görülen problemler üzerinde etkin olduğu gösterildi. Detaylı değerlendirme ile planlanan fizyoterapi programının, hasta memnuniyetini ve cerrahi başarıyı arttırdığı belirlendi. Anahtar Kelimeler: Düşük ayak, Tendon transferi, Tibialis posterior, Rehabilitasyon, Yaşam kalitesi
Effects Of Hallux Valgus Deformity On Rear Foot Position, Pain, Function, And Quality Of Life Of Women
[Purpose] To investigate the relationship between hallux valgus (HV) deformity and the position of rearfoot joints, and its effects on the quality of life, pain, and related functional status of women with bilateral hallux valgus (HV). [Subjects and Methods] The subjects were 27 right-dominant women. Demographic data, HV angle, weight-bearing and non-weight-bearing subtalar pronation (SP), and navicular height were recorded. Visual Analog Pain Scale, Foot Function Index (FFI), and the American Orthopaedic Foot and Ankle Society (AOFAS) first metatarsophalangeal- interphalangeal (MTP-IP) and AOFAS Mid foot (MF) Scales, and SF-36 were also used. [Results] HV angle, weight-bearing SP, and pain intensity of the left foot were higher. HV angle of left foot was correlated with all sub-scales of FFI, the pain parameter of AOFAS MTP-IP, and pain and total scores of AOFAS-MF Scale. HV angle of the left foot correlated with physical role, pain, and social function sub-domains of SF-36. Right HV angles were correlated with right foot pain and non-weight-bearing SP. [Conclusion] Increasing HV angle and pathomechanical changes in the rear foot are correlated, resulting in increasing pain and thus decreasing functional status as well as decreasing quality of life. Although all the participants were right-dominant, their left foot problems were more prominent.PubMedWoSScopu
Are Biomechanical Features of the Foot and Ankle Related to Lumbopelvic Motor Control?
Background: Any pathomechanical change in the foot or ankle is expected to cause adverse biomechanical effects on the lumbopelvic region. However, no objective data can be found in the literature regarding the effects of musculus transversus abdominis (mTrA) and musculus lumbar multifidus (mLM), which are effective muscles in lumbopelvic motor control, or regarding the extent of their effects.Methods: Sixty-four healthy young adults were assessed by a physiotherapist (C.K.) experienced in treating feet and a radiologist (Y.D.) specialized in muscular imaging. In the determination of biomechanical properties of the foot, the navicular drop test (NDT), Foot Posture Index (FPI), pedobarographic plantar pressure analysis, and isokinetic strength dynamometer measurements were used in determining the strength of the muscles around the ankle. Ultrasonographic imaging was used to determine mTrA and mLM thicknesses.Results: Significant correlation was found between NDT results and mTrA and mLM thicknesses (P < .05) and between FPI results and mTrA thicknesses (P < .05). As the peak pressure of the foot medial line increased, mTrA and mLM thicknesses decreased (P < .05). Although dorsiflexion muscle strength was also effective, mTrA and mLM thicknesses were found to increase especially as plantarflexion muscle strength increased (P < .05).Conclusions: These results show that the biomechanical and musculoskeletal properties of the foot-ankle are associated with lumbopelvic stability