17 research outputs found

    Prostat Kanserli Hastalarda Primer Evrelemede Ve Nüks Hastalığın Saptanmasında 68ga-Psma Pet-Bt’nin Yeri

    No full text
    ABSTRACT Elif Neslihan Akdemir, The diagnostic value of PET/CT imaging with the 68Ga-labelled PSMA ligand HBED-CC in primer staging and recurrence of prostate cancer, Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Nuclear Medicine, Ankara 2017. Prostate-specific membrane antigen (PSMA) is a cell surface protein which shows high expression in prostate carcinoma cells. Recently introduced 68Ga labelled PSMA ligands has made tremendous advances in prostate cancer imaging. The aim of this study was to analyse clinical variables that could influence the diagnostic accuracy of 68Ga-PSMA PET/CT and investigate the clinical impact of this imaging modality on patients’ management.We performed a prospective analysis in 170 patients suffering from prostate cancer (49 staging, 121 restaging-biochemical reccurence) who underwent 68Ga-PSMA-ligand PET/CT between July 2014 to June 2016 at our department. Influence of clinical variables like prostate-specific antigen (PSA) level, PSA kinetics (dobling time (dt), velocity(v)), Gleason score (GSC), and androgen deprivation therapy (ADT) on the results of 68Ga-PSMA PET-CT were investigated. In multivariate analysis correlation between clinical features(GSC, PSA, PSA kinetics) and quantitative parameters of PET imaging (maximum lesion size (MLS), SUVmax, metabolic tumor volume (MTV), tumor index (TI)) were evaluated. Finally, we analyzed clinical impact of PSMA-imaging on the patient management. In patients with biochemical recurrence, PSA level, PSA kinetics and GSC were significantly different between PET-positive patients and PET-negative patients. PET-positive patients had higher PSA,GSC,PSAv and lower PSAdt in this patient group. There was no difference between the two groups in patients referred for staging. Patients who received ADT had higher rate of PET positivity (p:0.001). In multivariate analysis, SUVmax, MLS, MTV, TI was correlated with PSA, PSAv and GSC in patients with biochemical recurrence. In staging group, there was a significant correlation between GSC, PSA and SUVmax, MTV and TI. Disease extent was positively correlated with PSAv in patients with biochemical recurrence(p:0,01) and with GSC in newly diagnosed group (p: 0.002). ROC analysis showed that PSA 0.5 ng/mL, PSAdt 8.65 months and PSAv 2.25 ng/mL/yr were optimal cut-off values in patients with biochemical recurrence.68Ga-PSMA-ligand PET/CT detected additional vii lesions in 43 (87,7 %) of primer staging group and 72 (59,5 %) of patients with biochemical recurrencewho would have been missed using conventional morphological criteria. In 60 patient (35.2 %) therapy was changed based on 68Ga-PSMA-PET examination. In conclusion, 68Ga-PSMA-ligand PET/CT has been found to be more accurate than conventional imaging for diagnosis & follow-up of prostate cancer and significantly influenced patient management. The success of the modality was influenced by PSA kinetics, GSC and ADT. Keywords: PET/CT, prostate cancer, PSMA, biochemical recurrence, androgen deprivation therapy, PSA, PSA kinetics.ÖZET Elif Neslihan Akdemir, Prostat Kanserli Hastalarda Primer Evrelemede ve Nüks Hastalığın Saptanmasında Ga-68 PSMA PET-BT’ nin Yeri Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Uzmanlık Tezi, Ankara, 2017. Prostat- spesifik membran antijeni (PSMA) prostat kanserli hücrelerde yüksek düzeyde sentezlenen bir yüzey proteinidir. Son dönemde PSMA ligandının 68Ga ile işaretlenerek ajanın PET görüntülemede kullanılmasıyla prostat kanserinin tanısında ve takibinde önemli bir yol alınmıştır. Bu çalışmada 68Ga-PSMA PET-BT’ nin, başarısını etkileyen klinik değişkenler ve tetkiğin tedavi kararı üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Çalışmamızda, Temmuz 2014 – Haziran 2016 tarihleri arasında primer ya da nüks prostat kanseri nedeniyle 68Ga- PSMA PET-BT çekimi gerçekleştirilen 170 prostat kanserli hastanın (49 primer evreleme, 121 yeniden evreleme-biyokimyasal nüks) verileri prospektif olarak incelendi. 68Ga-PSMA PET-BT sonuçlarına triger PSA, PSA kinetikleri (ikilenme zamanı (PSAdt), hızı (PSAv)), Gleason skoru (GS) ve Androjen blokaj tedavisi (ABT) gibi faktörlerin etkileri incelendi. Çok değişkenli analizde klinik parametreler (GS, PSA, PSA kinetikleri) ile PET görüntülemenin kantitatif parametreleri (maksimum boyut (MB), SUVmaks, metabolik tümör hacmi (MTV) ve tümör indeksi (Tİ)) arasındaki korelasyona bakıldı. Son olarak 68Ga- PSMA PET-BT ile görüntülemenin tedavi kararındaki etkisi incelendi. Yeniden evreleme hastalarında, PET tutulumu olan ve olmayan hasta grupları arasında, PSA seviyesi, PSA kinetikleri ve GS açısından anlamlı farklılık gözlenirken, evreleme hastalarında iki grup arasında farklılık izlenmedi. Yeniden evreleme hastalarında PET’de pozitif bulgu saptama oranları, yüksek triger PSA, PSAv & GS ve düşük PSAdt olanlarda daha yüksek olarak bulundu. ABT alan hastalarda deteksiyon oranı anlamlı olarak yüksekti (p:0,001). Çok değişkenli analizde, yeniden evreleme hastalarında PET görüntülemeden elde edilen kantitatif parametreler ile PSA, PSA kinetikleri ve GS ile anlamlı korelasyon elde edildi. Evreleme grubunda ise GS ve PSA ile SUVmaks, MTV ve TI arasında anlamlı korelasyon vardı. Yeniden evreleme hastalarında, hastalık yaygınlığı PSAv ile anlamlı ilişkili bulunurken (p:0,01), evreleme hastalarında GS ile anlamlı ilişkisi olduğu görüldü (p: 0,002). ROC analizlerinde PSA, PSAdt ve PSAv için kesim değerleri sırasıyla 0,5 ng/ml, 8,65 ay, 2,25 ng/ml/yıl olarak bulundu. v Evreleme hastalarının 43’ ünde (%87,7) ve nüks hastalarının 72’ sinde (% 59,5) 68Ga-PSMA PET-BT’ de konvansiyonel görüntülemede saptanmayan lezyon saptadı. Hastaların 60’ ında (% 35.2), 68Ga- PSMA PET-BT görüntülemenin ardından tedavi değişikliğine gidildiği, görüldü. Sonuç olarak çalışmamız 68Ga- PSMA PET-BT’nin prostat kanseri tanı ve takibinde konvansiyonel yöntemlere kıyasla tedavi kararını etkileyen, etkin bir yöntem olduğunu ve başarısının PSA kinetikleri, gleason skor ve aldığı hormon tedavisi ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Anahtar kelimeler: PET-BT, prostat kanseri, PSMA, biyokimyasal rekürrens, androjen baskılayıcı tedavi, PSA, PSA kinetikler

    1990 Sonrası Alman Çocuk Ve Gençlik Edebiyatında “Türk Çocukları” Motifi

    No full text
    Türken und ihre Kinder, die die größte ausländische Mehrheit in Deutschland bilden, sind an einigen Romanen und Geschichten im Bereich der Literatur beteiligt. In dieser Studie werden die Arbeiten türkischer und deutscher Autoren, die in Deutschland leben und ihre Werke im Kontext von Kinder- und Jugendschriften verfasst haben, historisch vergleichend untersucht. Heute wird die türkische und die deutsche Literatur, die häufiger als Migranteliteratur bezeichnet wird, in Perioden unterteilt, die ihren Merkmalen entsprechen, drei Werke werden entsprechend jeder Periode ausgewählt und die Werke, die sie schreiben, werden nach ihren Eigenschaften bewertet. Die zu untersuchenden Arbeiten werden zwischen 1990 und 2020 chronologisch sortiert und sollen verkörpern, was sich in der Kinder- und Jugendliteratur verändert hat.Almanya’da en büyük yabancı çoğunluğu oluşturan Türkler ve onların çocukları edebiyat alanında bazı roman ve hikâyelerde yer almaktadır. Bu çalışmada, Almanya’da yaşayan, çocuk ve gençlik yazını bağlamında eserlerini kaleme alan Türk kökenli ve Alman yazarların eserleri tarihsel olarak karşılaştırmalı bir biçimde incelenecektir. Günümüzde daha çok göçmen edebiyatı olarak adlandırılan Türk – Alman edebiyatı kendi içerisinde taşıdıkları özellikler doğrultusunda dönemlere ayrıştırılarak, her bir döneme denk gelecek üç tane eser seçilecek ve yazdıkları eserler özelliklerine göre değerlendirilecektir. İncelenecek eserler 1990-2020 yılları arasında kronolojik olarak sıralanarak çocuk ve gençlik edebiyatında nasıl bir değişim oluştuğu somutlaştırılmaya çalışılacaktır

    Widerspiegelungen Von Migrationshintergründen Im Literarischen Schaffen Türkeistaemmiger Autoren. Erörterungen Am Beispiel Der Autoren Yüksel Pazarkaya Und Feridun Zaimoğlu

    No full text
    Das deutsch-türkische Abkommen, welches vor 53 Jahren am 30. Oktober 1961 unterzeichnet wurde, eröffnete eine neue Ära zwischen der Türkei und Deutschland. Zu dieser Zeit konnten weder Deutschland noch die Türkei vermuten, dass die Zahl der in Deutschland lebenden Mitbürger steigen würde. Heute leben mittlerweile ca. 1,7 Millionen türkische Staatsbürger in der Bundesrepublik Deutschland. Insgesamt leben fast 3 Millionen türkeistämmige Menschen in Deutschland. Die Mehrheit der Türken sind für eine bestimmte Zeit nach Deutschland ausgewandert und plante eines Tages ihr Leben in der Türkei weiterzuführen. Doch, da die Kinder in Deutschland auf die Welt kamen und dort auf die Schule gingen und sich für Deutschland entschieden, wurden die türkischen Gastarbeiter in Deutschland ansässig. Einige der Hinterbliebenen wurden in der Wirtschaft, Politik, Kunst, Kino, Sport, Wissenschaft, Medien und in vielen anderen Bereichen sehr erfolgreich und wurden als Erfolgsbeispiele akzeptiert.Almanya-Türkiye arasında 53 yıl önce, 30 Ekim 1961 tarihinde imzalanan Türk-Alman İşgücü Anlaşması Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir sayfa açmıştır. O tarihlerde ne Almanya ne de Türkiye, Almanya'daki vatandaşlarımızın sayısının artacağını tahmin edebilmiştir. Bugün Almanya Federal Cumhuriyetinde yaklaşık 1,7 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır. Toplam 3 milyona yakın Almanya Türkü hayatlarını Almanya'da sürdürmektedir. Aslında Türklerin çoğunluğu Almanya'ya sınırlı bir süre için gitmiş ve yaşamlarını günün birinde Türkiye'de sürdürmeye yönelik planlamışlardır. Ancak çocuklarının Almanya'da doğması, orada eğitim görmeleri ve Almanya'yı tercih etmelerinden dolayı, Türk "misafir işçiler" misafir olmaktan çıkmışlar ve Almanya'da kalıcı olmuşlardır. Kalanların bir kısmı çok başarılı olmuş; ekonomi, siyaset, sanat, sinema, spor, bilim, medya ve diğer birçok alanda başarı örneği olarak kendilerini kabul ettirmiştir

    Okul müdürlerinin dönüşümcü liderlik stilleri üzerine bir alan araştırması: Bornova ilçesi örneği

    No full text
    <p><span>Liderlik kavramının tarihi insanlık tarihine kadar dayanır. Liderlik bir örgütün işleyişinin etkinliği ve devamlılığı bakımından son derece önem taşımaktadır. Liderlik kavramı bütünsel bir tanımlamadan çok dönemsel ve dinamik bir yapı içinde ele alınmaktadır. Literatür incelendiğinde çok sayıda liderlik stillerine rastlanmaktadır. Benimsenen liderlik stilleri liderlik kavramını tanımlamada yol gösterici bir nitelik barındırır. Dönüşümcü liderlik stili liderlik özeliklerini, davranışlarını ve sonuçlarını bir bütün haliyle değerlendirmesi yönü ile liderlik kavramının tanımlanması ve yapılacak araştırmalar bakımından uygun bir kavramsal çerçeve sunabilir. Bu araştırmada okul müdürlerinin benimsediği liderlik anlayışının dönüşümcü liderlik kapsamında öğretmen görüşlerine göre değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla öğretmenlerin birlikte çalışmakta oldukları okul müdürlerinin yönetimde dönüşümcü liderlik özelliklerini taşıma durumları 408 öğretmenin katılımıyla tarama yöntemi kullanılarak değerlendirilmiş, elde edilen bulgular analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Araştırmada, </span><span>öğretmenlerin cinsiyet ve kıdemlerine göre lise müdürlerinin dönüşümcü liderlik tarzının farklılık gösterdiği görülmektedir. Bunun yanı sıra öğretmenlerin </span><span>mevcut yönetici ile çalışma süresi ile </span><span>lise müdürlerinin dönüşümcü liderlik tarzı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir.</span></p&gt

    Türkiye karikatüründe ekonominin işlenişi (1923-1960)

    No full text
    Ankara : İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, 2012.This work is a student project of the The Department of History, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, İhsan Doğramacı Bilkent University.by Harun Yeni.Yeni, Harun. HIST 200-05YENİ HIST 200-05/A 2011-1

    Increased P wave dispersion in hypothyroidism: a sign of risk of atrial fibrillation

    No full text
    Bilir, Cemil/0000-0002-1372-4791WOS: 000271094700020Aim: As in hyperthyroidism, cardiac arrhythmias can be seen in hypothyroidism. In this study, we measured P wave dispersion among hypothyroid patients to evaluate atrial fibrillation risk. Methods: 75 patients who received first time diagnosis of hypothyroidism and 40 normal control patients were included in this study. Each patient had echocardiographic and electrocardiographic studies were carried out. Groups were compared for statistically significant difference in P wave dispersion, minimum P wave duration and maximum P wave duration. Results: The groups were similar in echocardiographic and electrocardiograpic features. P wave dispersion was significantly higher in the hypothyroid group compared to normal controls (31.9 +/- 9.3 ms vs. 26.5 +/- 9.4 ms, p = 0.003). Minimum P wave duration was significantly shorter in the hypothyroid group compared to controls (63.8 +/- 9.2 ms vs 68 +/- 9.2ms, p = 0.026). Maximum P wave duration was not significantly different between groups (95.4 +/- 12.3 ms vs. 94.7 +/- 8.7 ms, p.0, 74). Conclusion: P wave dispersion was increased in the first time diagnosed clinical hypothyroid patients. This is the first study to evaluate P wave dispersion in clinical hypothyroid patients. We believe that our findings have clinically important implications and provide insight into possible mechanisms of this morbid condition

    Increased P wave dispersion in hypothyroidism: a sign of risk of atrial fibrillation

    No full text
    Bilir, Cemil/0000-0002-1372-4791WOS: 000271094700020Aim: As in hyperthyroidism, cardiac arrhythmias can be seen in hypothyroidism. In this study, we measured P wave dispersion among hypothyroid patients to evaluate atrial fibrillation risk. Methods: 75 patients who received first time diagnosis of hypothyroidism and 40 normal control patients were included in this study. Each patient had echocardiographic and electrocardiographic studies were carried out. Groups were compared for statistically significant difference in P wave dispersion, minimum P wave duration and maximum P wave duration. Results: The groups were similar in echocardiographic and electrocardiograpic features. P wave dispersion was significantly higher in the hypothyroid group compared to normal controls (31.9 +/- 9.3 ms vs. 26.5 +/- 9.4 ms, p = 0.003). Minimum P wave duration was significantly shorter in the hypothyroid group compared to controls (63.8 +/- 9.2 ms vs 68 +/- 9.2ms, p = 0.026). Maximum P wave duration was not significantly different between groups (95.4 +/- 12.3 ms vs. 94.7 +/- 8.7 ms, p.0, 74). Conclusion: P wave dispersion was increased in the first time diagnosed clinical hypothyroid patients. This is the first study to evaluate P wave dispersion in clinical hypothyroid patients. We believe that our findings have clinically important implications and provide insight into possible mechanisms of this morbid condition

    Relationship between primary restless legs syndrome and migraine with aura

    Get PDF
    In this study, the prevalence and characteristics of definite migraine in primary restless legs syndrome (pRLS) patients and matched control patients (CPs) were investigated. We evaluated 63 consecutive adult pRLS patients and 141 age-and sex-matched controls in this caseecontrol study. The diagnosis of migraine and its subtypes were defined based on The International Classification of Headache Disorders-II. Only those with "definite" migraine were included in the study. The mean age of 63 adult pRLS patients (15 men and 48 women) who participated in the study was 49.4 years. A total of 27 patients (42.9%) had definite migraine. Of these migraineurs, seven (11.1%) were without aura and 20 (31.8%) were with aura. The mean age of the 141 matched CPs was 48.7 years. A total of 32 CPs (22.7%) experienced migraine. Among these 32 migraineurs, 28 (19.9%) were without aura and four (2.8%) were with aura. Migraine and migraine with aura were significantly more common in pRLS patients than in CPs. pRLS patients with migraine were more anxious and experienced a shorter duration of RLS symptoms than pRLS patients without migraine. Migraineurs in the pRLS group tended to have high scores for severity of migraine headache by Visual Analog Scale score and high levels of disability by Migraine Disability Assessment grading than those in the control group. pRLS patients showed a positive association with definite migraine headaches. In contrast to results highlighted in recent studies, we found a strong link between migraine with aura and pRLS. Copyright (C) 2016, Kaohsiung Medical University. Published by Elsevier Taiwan LLC
    corecore