50 research outputs found
The predictor role of irrational beliefs and social appearance anxiety on emotional eating
Bu araştırmanın amacı geç ergenlik dönemindeki bireylerin irrasyonel inanışlarının vesosyal görünüş kaygılarının duygusal yeme davranışları üzerindeki yordayıcı rolünüincelemektir. Araştırma örneklemi 18-24 yaş aralığındaki 297 katılımcıdanoluşmaktadır. Katılımcılardan elde edilen veriler, Sosyo-Demografik Bilgi Formu,Genel Tutum ve İnanışlar Ölçeği (Kısa Formu), Sosyal Görünüş Kaygısı Ölçeği veDuygusal Yeme Ölçeği aracığıyla toplanmıştır. Yapılan istatiksel analizler sonucunda,irrasyonel inanışlar ve sosyal görünüş kaygısı puanlarının, duygusal yeme düzeyinianlamlı ve pozitif yönde yordadığı bulunmuştur. Sonuç olarak, bulgular geç ergenlerinduygusal yeme davranışları üzerinde sosyal görünüş kaygısının ve irrasyonel inanışlarınönemli değişkenler olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarının, irrasyonelinanışlar, sosyal görünüş kaygısı ve duygusal yeme arasındaki ilişkiye ışık tutarakliteratüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.The purpose of this study is to examine the predictive role of irrational beliefs andsocial appearance anxiety on emotional eating behaviors of late adolescents. Theresearch sample consists of 297 participants aged 18-24. The Socio-DemographicInformation Form, the General Attitudes and Beliefs Scale (Short Form), the SocialAppearance Anxiety Scale, and the Emotional Eating Scale were used to collect data.As a result of the statistical analysis, it was found that irrational beliefs and socialappearance anxiety scores significantly and positively predicted emotional eating level.In conclusion, the findings indicate that social appearance anxiety and irrational beliefsimportant variables on emotional eating behaviors of late adolescents. It is consideredthat the results of the research will contribute to the literature by shedding light on therelationship between irrational beliefs, social appearance anxiety and emotional eating.Publisher's Versio
Hastaların Ameliyat Öncesi Dönemde Korku Düzeyleri İle Öğrenim Gereksinimleri Arasındaki İlişki
Giriş: Cerrahi müdahale geçirecek hastaların %60-80’inin ameliyat öncesinde sürece yönelik korku hissettikleri ve korkunun cerrahi süreci olumsuz etkilediği bilinmektedir. Yaşanılan bu korku hastaların öğrenme gereksininmlerini de etkilemektedir. Amaç: Bu araştırma cerrahi müdahale geçirecek hastaların yaşadığı korku ile öğrenim gereksinimleri durumları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Araştırma, Eylül 2018- Ocak 2019 arasında Batı Karadeniz bölgesinde yer alan bir üniversite hastanesinin genel cerrahi kliniğinde ameliyat olmak için kabul edilen hastalar üzerinde yapıldı. Verilerin toplanmasında “Hasta Tanılama Formu”, “Hasta Öğrenim Gereksinimleri Ölçeği” ve “Cerrahi Korku Ölçeği” kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılanların %85.6’sının 18-65 yaş aralığında olduğu, %43.2 'sinin lise eğitim düzeyinde, %57.6 ‘sının kronik hastalığının bulunmadığı saptandı.Ameliyat öncesinde hastaların hasta öğrenim gereksinimleri puanı ile sosyodemografik özellikleri arasındaki ilişkinin incelendiği analiz sonuçlarına göre yaş, eğitim düzeyi, kronik hastalık durumu değişkenleri ile hasta öğrenim gereksinimleri ölçeği puanı arasında anlamlı ilişki saptandı (p<0.05). Sonuç ve Öneriler: Araştırma sonucunda hastaların yaşadıkları korku ile öğrenme gereksinimleri arasında istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, negatif yönde zayıf bir ilişki bulundu. Ayrıca ameliyat olacak genel cerrahi hastalarının öğrenim gereksinimlerinin yüksek olduğu bulundu. Çalışma farklı hasta gruplarında ve daha kapsamlı örneklemler üzerinde denenerek kesin yargılara ulaşılabilir
Scabies Affects Quality of Life in Correlation with Depression and Anxiety
Introduction: Scabies is a highly contagious disease affects many people worldwide each year and a major public health problem. A small number of studies have shown that scabies causes impairment in the quality of life in adult patients.
Objectives: The aims of this study are to assess the impact of scabies on adult patients quality of life (QoL) and evaluate the relationship between depression and anxiety levels and impairment in life quality.
Methods: This cross-sectional study included adult patients diagnosed with scabies in our dermatology outpatient clinic. The effect of scabies on QoL was evaluated by Dermatology Life Quality Index (DLQI), and the levels of depression and anxiety were evaluated by Beck Depression Scale (BDS) and Beck Anxiety Scale (BAS).
Results: Totally, 85 patients included to the study. QoL of 72.2% of the patients was moderate to extremely large affected. There was a positive correlation between the duration of the disease, the total DLQI score and the severity of the disease impact on QoL (rs= 0.287, P = 0.01 and rs=0.280, P = 0.008, respectively). A positive correlation was found between the number of treatments received and the total DLQI (rs= 0.223, P = 0.042). There was a positive correlation between BDS and BAS, and total DLQI score (rs=0.448 and P = 0.000; rs=0.456 and P = 0.000, respectively).
Conclusions: Scabies has a moderate to severe effect on QoL. There was a positive correlation between impairment QoL and anxiety and depression scores
University libraries reopening kit
Libraries reopening, the details will need to be carefully planned by library managers to mitigate any remaining risks for staff and library users. Reopening will not mean going back to the way things were pre-COVID-19; it will mean putting in place the ‘new normal’ approach to library services. For this purpose, necessary images have been designed for libraries to use.Kütüphaneleri yeniden açarken kütüphane personeli ve kullanıcılar için mevcut risklerin azaltılarak ayrıntıların kütüphane yöneticileri tarafından dikkatle planlanması gerekecektir. Kütüphanelerin yeniden açılması, COVID-19 öncesine geri dönmek anlamına gelmeyecektir; bu yeniden açılış kütüphane hizmetlerine ‘yeni normal’ yaklaşımını koymak anlamına gelecektir. Bu amaçla kütüphanelerin kullanımı için gerekli görseller İYTE, MEF, KOÇ ve İstanbul Bilgi Üniversiteleri kütüphanecileri tarafından tasarlanmıştır.İYTE, MEF, KOÇ ve İstanbul Bilgi Üniversiteler
Mathematical modeling of rapid mixing unit in pilot scale drinking water treatment plant
Konvansiyonel arıtma üniteleri suda bulunan partiküler ve kolloidal maddelerin uzaklaştırılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ham sudaki organik maddenin karakteri ve konsantrasyonu, bulanıklık, pH, alkalinite ve sıcaklık gibi parametreler arıtma verimini önemli ölçüde etkilemektedir. Arıtma ünitelerinin verimini artırmak amacıyla genellikle inorganik pıhtılaştırıcılara ihtiyaç duyulmaktadır. İnorganik pıhtılaştırıcılar hızlı karıştırma ünitesine ilave edilmektedir ve suda çözündüğünde pH ile diğer parametrelere etki edebilmektedir. Konvansiyonel arıtma ünitelerinden biri olan hızlı karıştırma ünitesi, partiküler ve kolloidal maddelerin destabilize edilmesinde önemli rol oynamaktadır. Hızlı karıştırma ünitesinin verimli olması sonraki ünitelerin de verimlerini etkilemektedir. Bu çalışma kapsamında Büyükçekmece İçme Suyu Arıtma Tesisi ham suyu ile pilot ölçekli tesis işletilerek hızlı karıştırma ünitesi modellenmiştir. Ham su parametreleri kullanılarak hızlı karıştırma ünitesinin çıkış pH değerini tahmin edebilmek için korelasyon ve regresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. İstatistiksel analiz ve modellemede Excel veri çözümleme araçları kullanılmıştır. %1,90 hata sınırı içerisinde pH değeri tahmin edilmiştir. Böylece, Türkiye’de ilk defa hızlı karıştırma ünitesi için bir matematiksel model oluşturulmuştur. Bu sonuçlar, oluşturulan modelin içme suyu arıtma tesislerinde kullanılabilir olacağını göstermektedir.Conventional treatment units are widely used for the removal of particulate and colloidal substances in water. Parameters such as character and concentration of organic matter in raw water, turbidity, pH, alkalinity and temperature significantly affect the treatment efficiency. Inorganic coagulants are usually needed to increase the efficiency of treatment units. They are added to the rapid mixing unit and can affect pH and other parameters when dissolved in water. The rapid mixing unit, one of the conventional treatment units, plays an important role in destabilizing particulate and colloidal substances. The efficiency of the rapid mixing unit also affects the efficiency of the subsequent units. Within the scope of this study, a pilot plant was operated with the raw waters of Buyukcekmece Drinking Water Treatment Plant and a rapid mixing unit was modeled in terms of pH. Correlation and regression analyses were carried out to estimate the outlet pH of the rapid mixing unit by using the raw water parameters. Excel data analysis tools were used in statistical analysis and modeling. The pH value was estimated within the 1.90% error limit. Thus, a mathematical model has been developed for the rapid mixing unit for the first time in Turkey. These results indicate that the model created will be usable in drinking water treatment plants
Impact of opioid-free analgesia on pain severity and patient satisfaction after discharge from surgery: multispecialty, prospective cohort study in 25 countries
Background: Balancing opioid stewardship and the need for adequate analgesia following discharge after surgery is challenging. This study aimed to compare the outcomes for patients discharged with opioid versus opioid-free analgesia after common surgical procedures.Methods: This international, multicentre, prospective cohort study collected data from patients undergoing common acute and elective general surgical, urological, gynaecological, and orthopaedic procedures. The primary outcomes were patient-reported time in severe pain measured on a numerical analogue scale from 0 to 100% and patient-reported satisfaction with pain relief during the first week following discharge. Data were collected by in-hospital chart review and patient telephone interview 1 week after discharge.Results: The study recruited 4273 patients from 144 centres in 25 countries; 1311 patients (30.7%) were prescribed opioid analgesia at discharge. Patients reported being in severe pain for 10 (i.q.r. 1-30)% of the first week after discharge and rated satisfaction with analgesia as 90 (i.q.r. 80-100) of 100. After adjustment for confounders, opioid analgesia on discharge was independently associated with increased pain severity (risk ratio 1.52, 95% c.i. 1.31 to 1.76; P < 0.001) and re-presentation to healthcare providers owing to side-effects of medication (OR 2.38, 95% c.i. 1.36 to 4.17; P = 0.004), but not with satisfaction with analgesia (beta coefficient 0.92, 95% c.i. -1.52 to 3.36; P = 0.468) compared with opioid-free analgesia. Although opioid prescribing varied greatly between high-income and low- and middle-income countries, patient-reported outcomes did not.Conclusion: Opioid analgesia prescription on surgical discharge is associated with a higher risk of re-presentation owing to side-effects of medication and increased patient-reported pain, but not with changes in patient-reported satisfaction. Opioid-free discharge analgesia should be adopted routinely
Türk sinemasında fotoğraf ve sinema arasındaki teknik ve estetik tema ilişkileri
ÖZETSinema ya da ilk tanımlamasıyla cinematographe, Lumiere Kardeşler’in 28 Aralık 1895 günü Paris’teki Grand Cafe’de halka açık yaptıkları gösteriden az sonra (1896’nın başlarında) Türkiye’de yankılamasını bulmuştur. Her ülkede olduğu gibi bu yeni sanatın ilk izleyicileri aristokratlar olmuş, bir bakıma sinema saraylardan halka doğru bir seyir izleyerek tanınma ve yaygınlaşma olanağını bulmuştur. Sinemanın tanınmasından az sonra dünyanın her bir yanından olduğu gibi Türkiye’den de Lumiere Kardeşlere başvurularda bulunulmuş, yeni aygıta sahip olarak bu tür gösterilerin yapılması istenmiştir. 3 Ekim 1895 ile 17 Şubat 1896 arasındaki zaman diliminde Lumiere kardeşlere bir gösteri aygıtını elde etmek için başvuranlardan biri de, Sirkeci’de fotoğrafçılık yapan ve ayrıca fotoğraf malzemeleri satan Theodara Vafiadis olmuştur. Ama ne yazık Vafiadis’in bu isteği elde mevcut aygıtın bulunmaması nedeniyle yerine getirelememiştir. Lumiere Kardeşler, Vafiadis’in isteğini, gösterici aygıtlarının seri imalatına başlamadıkları için yerine getirememişler ama bu başvurudan bir süre sonra tüm dünyaya gönderdikleri operatörlerinden Alexandre Promio’yu Türkiye’ye film çekmesi için göndermişlerdir. Promio’nun Türkiye’deki çalışmaları hem bir ilk olması açısından hem de sinema sanatı açısından önemli bir yönü olmuştur. Çünkü sinemadaki ikinci kaydırma tekniği Türkiye’de Haliç kıyılarında uygulanmıştır. Türkiye’deki ilk halka açık sinema gösterisi ise 1896’yılının kesin olarak bilinmeyen bir ayında aslen bir Leh Yahudisi olan Sigmund Weinberg tarafından Galatasaray dönemecindeki Sponeck Birahanesi’nde olmuştur. Gerek Vafiadis Efendi’nin ve gerekse Sigmund Weinberg’in fotoğrafçı ve de fotoğrafla ilgili işlerle meşgul olması yeni icat cinamatographe’e karşı fotoğrafçıların gösterdiği ilgiyi öne çıkarmaktadır. Sigmund Weinberg Türkiye’de halka açık ilk gösteriyi gerçekleştirmesinin yanı sıra, 1908-1909’da ilk yerleşik sinema salonu olan Tepebaşı’ndaki Pathe’yi açarak işletmesini yapmış, sonuçsuz da olsa ilk konulu film çalışmalarını başlatmış. Fotoğrafçı kökenli olan Burhan Felek de sinemaya ilgi duyan ve bir süre kameramanlık yapan bir kişi olmuştur. Felek’in ilk çalışmaları arasında belgesel ağırlıklı filmler bulunmaktadır.İlk dönemlerde fotoğrafçı kökenli kişilerin sinemaya aktif katılımları daha sonraki dönemlerde sinemanın kendi kadrolarını-sanatçılarını oluşturmasıyla azalmış, bir süre yalnızca foto direktörü- kameramanlık düzeyine inmiştir. Çok sonraki yıllarda ise Şahin Kaygun ve Nuri Bilge Ceylan’ın bu alana girip özgün yapıtlar ortaya koymasıyla bir kez daha fotoğrafçı-sinema ilişkilerine dikkati çekmiştir. Fotoğrafı icra eden zanaatkar-sanatçı ile sinema ilişkisi giderek fotoğraf olgusunun da sinemaya taşımakta gecikmemiştir. Bir çok filmde fotoğraf temayı oluşturmuş, ya da fotoğraf üzerinden öyküler-durumlar anlatılmıştır. Örneğin Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” ve Ömer Kavur’un “Gizli Yüz” fotoğraf olgusunun sinemada okunma ve değerlendirilme yanını ortaya koyarken, Atıf Yılmaz’ın “Ah Güzel İstanbul” u sıradan bir kent fotoğrafçısının üzerine odaklanmıştır.Bu çalışma; başlangıcından günümüze fotoğraf- fotoğrafçı ile sinemanın ilişkileri, yardımlaşması ve de etkilenmesini konu almış, bu konudaki tüm örnekler incelenerek bir sonuca değil, bir ilişkiye dikkati çekme amacı gütmüştür. Fotoğrafın sinemada kullanımı ve estetik yaklaşımlar ise, farklı bir çalışmanın konusu olduğundan bu çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. SUMMARYCinema or firstly named as “cinématographe’’, echoed in Turkey at the beginning of 1896 right after Lumiere brothers’ public screening which took place in Grand Café in Paris on December 28, 1895. Like in every country, the first spectators of this art had been the nobles, somewhat; the art of cinema has followed a path starting from palaces to public which heavily gained its recognition and proliferation.As it had occured in all over the world, there had been many requests made to Lumiere Brothers. Turkey had also attempted to require the device in order to start screenings. Theodara Vafiadis , the photographer and the supplier in Sirkeci, was among the people who request the device for screening purpose between October 3, 1895 and February 17, 1896. However, his request was rejected at that time due to inexistency of the device. Lumiere Brothers, could not fulfill Vafiadis’s request as they had not initiated mass production of that particular device but after a while, they appointed their operators Alexandre Promio to shoot a film in Turkey. The works of Promio, had been the first and only feature in Turkey which led a crucial way for the art of cinema as well, because the second “travelling’’ technique was applied in Halic, Turkey.The first public screening in Turkey had been held by a Polish Jewish, Sigmund Weinberg in an anonymous day in 1896 at the Sponeck Brewery which was located at the corner of Galatasaray. The attention towards the new invention, the cinematographe, had been highlighted by both Vafiadis and Sigmund Weinberg who were affiliated with the photography. Besides of being a pioneer to realize the first public screening in Turkey, Sigmund Weinberg also ran Pathe in Tepebasi, the first movie theater, between 1908 and 1909 and initiated the works for thematic films.Burhan Felek was also interested in cinema and worked as a cameraman, who was a photographer as well. His early works were mainly categorized as documentaries.Earlier, the active involvement of photographers to the art of cinema had been diminished due to the self-employment arisen within the cinema industry, the photographers only held such positions as the director of photography and cameraman. Later, the relation between photographer and cinema has been highlighted by Sahin Kaygun and Nuri Bilge Ceylan who put forward unique works of art in this genre.The relationship between the craftmanship and the importance of artists conveyed the notion of photography into the cinema. In many films, photograpy has been the main theme or the story telling has been issued through the existence of a photograph. For instance, “Sevmek Zamanı’’ and “Gizli Yuz’’ directed by Metin Erksan and Omer Kavur respectively, displayed the side of evaluation and interpretation of photography where Atıf Yılmaz, in his movie of ‘’Ah Guzel Istanbul ‘’ concentrated on the city photography.This study mainly encompasses the relationship between photography- photographer and the cinema from the beginning and its mutual influences, it aims to draw attention to the relationship not a result, derived from the certain cases that have been taken up in this content. The concepts as use of photography in cinema and aesthetic approaches were excluded from this study as they are the subject matters of a different study
Türk sinemasında fotoğraf ve sinema arasındaki teknik ve estetik tema ilişkileri
Sinema ya da ilk tanımlamasıyla cinematographe, Lumiere Kardeşler’in 28 Aralık 1895 günü Paris’teki Grand Cafe’de halka açık yaptıkları gösteriden az sonra (1896’nın başlarında) Türkiye’de yankılamasını bulmuştur. Her ülkede olduğu gibi bu yeni sanatın ilk izleyicileri aristokratlar olmuş, bir bakıma sinema saraylardan halka doğru bir seyir izleyerek tanınma ve yaygınlaşma olanağını bulmuştur.
Sinemanın tanınmasından az sonra dünyanın her bir yanından olduğu gibi Türkiye’den de Lumiere Kardeşlere başvurularda bulunulmuş, yeni aygıta sahip olarak bu tür gösterilerin yapılması istenmiştir. 3 Ekim 1895 ile 17 Şubat 1896 arasındaki zaman diliminde Lumiere kardeşlere bir gösteri aygıtını elde etmek için başvuranlardan biri de, Sirkeci’de fotoğrafçılık yapan ve ayrıca fotoğraf malzemeleri satan Theodara Vafiadis olmuştur. Ama ne yazık Vafiadis’in bu isteği elde mevcut aygıtın bulunmaması nedeniyle yerine getirelememiştir. Lumiere Kardeşler, Vafiadis’in isteğini, gösterici aygıtlarının seri imalatına başlamadıkları için yerine getirememişler ama bu başvurudan bir süre sonra tüm dünyaya gönderdikleri operatörlerinden Alexandre Promio’yu Türkiye’ye film çekmesi için göndermişlerdir. Promio’nun Türkiye’deki çalışmaları hem bir ilk olması açısından hem de sinema sanatı açısından önemli bir yönü olmuştur. Çünkü sinemadaki ikinci kaydırma tekniği Türkiye’de Haliç kıyılarında uygulanmıştır.
Türkiye’deki ilk halka açık sinema gösterisi ise 1896’yılının kesin olarak bilinmeyen bir ayında aslen bir Leh Yahudisi olan Sigmund Weinberg tarafından Galatasaray dönemecindeki Sponeck Birahanesi’nde olmuştur.
Gerek Vafiadis Efendi’nin ve gerekse Sigmund Weinberg’in fotoğrafçı ve de fotoğrafla ilgili işlerle meşgul olması yeni icat cinamatographe’e karşı fotoğrafçıların gösterdiği ilgiyi öne çıkarmaktadır.
Sigmund Weinberg Türkiye’de halka açık ilk gösteriyi gerçekleştirmesinin yanı sıra, 1908-1909’da ilk yerleşik sinema salonu olan Tepebaşı’ndaki Pathe’yi açarak işletmesini yapmış, sonuçsuz da olsa ilk konulu film çalışmalarını başlatmış. Fotoğrafçı kökenli olan Burhan Felek de sinemaya ilgi duyan ve bir süre kameramanlık yapan bir kişi olmuştur. Felek’in ilk çalışmaları arasında belgesel ağırlıklı filmler bulunmaktadır.
İlk dönemlerde fotoğrafçı kökenli kişilerin sinemaya aktif katılımları daha sonraki dönemlerde sinemanın kendi kadrolarını-sanatçılarını oluşturmasıyla azalmış, bir süre yalnızca foto direktörü- kameramanlık düzeyine inmiştir. Çok sonraki yıllarda ise Şahin Kaygun ve Nuri Bilge Ceylan’ın bu alana girip özgün yapıtlar ortaya koymasıyla bir kez daha fotoğrafçı-sinema ilişkilerine dikkati çekmiştir.
Fotoğrafı icra eden zanaatkar-sanatçı ile sinema ilişkisi giderek fotoğraf olgusunun da sinemaya taşımakta gecikmemiştir. Bir çok filmde fotoğraf temayı oluşturmuş, ya da fotoğraf üzerinden öyküler-durumlar anlatılmıştır. Örneğin Metin Erksan’ın “Sevmek Zamanı” ve Ömer Kavur’un “Gizli Yüz” fotoğraf olgusunun sinemada okunma ve değerlendirilme yanını ortaya koyarken, Atıf Yılmaz’ın “Ah Güzel İstanbul” u sıradan bir kent fotoğrafçısının üzerine odaklanmıştır.
Bu çalışma; başlangıcından günümüze fotoğraf- fotoğrafçı ile sinemanın ilişkileri, yardımlaşması ve de etkilenmesini konu almış, bu konudaki tüm örnekler incelenerek bir sonuca değil, bir ilişkiye dikkati çekme amacı gütmüştür. Fotoğrafın sinemada kullanımı ve estetik yaklaşımlar ise, farklı bir çalışmanın konusu olduğundan bu çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur.
SUMMARY
Cinema or firstly named as “cinématographe’’, echoed in Turkey at the beginning of 1896 right after Lumiere brothers’ public screening which took place in Grand Café in Paris on December 28, 1895. Like in every country, the first spectators of this art had been the nobles, somewhat; the art of cinema has followed a path starting from palaces to public which heavily gained its recognition and proliferation.
As it had occured in all over the world, there had been many requests made to Lumiere Brothers. Turkey had also attempted to require the device in order to start screenings. Theodara Vafiadis , the photographer and the supplier in Sirkeci, was among the people who request the device for screening purpose between October 3, 1895 and February 17, 1896. However, his request was rejected at that time due to inexistency of the device. Lumiere Brothers, could not fulfill Vafiadis’s request as they had not initiated mass production of that particular device but after a while, they appointed their operators Alexandre Promio to shoot a film in Turkey. The works of Promio, had been the first and only feature in Turkey which led a crucial way for the art of cinema as well, because the second “travelling’’ technique was applied in Halic, Turkey.
The first public screening in Turkey had been held by a Polish Jewish, Sigmund Weinberg in an anonymous day in 1896 at the Sponeck Brewery which was located at the corner of Galatasaray.
The attention towards the new invention, the cinematographe, had been highlighted by both Vafiadis and Sigmund Weinberg who were affiliated with the photography.
Besides of being a pioneer to realize the first public screening in Turkey, Sigmund Weinberg also ran Pathe in Tepebasi, the first movie theater, between 1908 and 1909 and initiated the works for thematic films.
Burhan Felek was also interested in cinema and worked as a cameraman, who was a photographer as well. His early works were mainly categorized as documentaries.
Earlier, the active involvement of photographers to the art of cinema had been diminished due to the self-employment arisen within the cinema industry, the photographers only held such positions as the director of photography and cameraman. Later, the relation between photographer and cinema has been highlighted by Sahin Kaygun and Nuri Bilge Ceylan who put forward unique works of art in this genre.
The relationship between the craftmanship and the importance of artists conveyed the notion of photography into the cinema. In many films, photograpy has been the main theme or the story telling has been issued through the existence of a photograph. For instance, “Sevmek Zamanı’’ and “Gizli Yuz’’ directed by Metin Erksan and Omer Kavur respectively, displayed the side of evaluation and interpretation of photography where Atıf Yılmaz, in his movie of ‘’Ah Guzel Istanbul ‘’ concentrated on the city photography.
This study mainly encompasses the relationship between photography- photographer and the cinema from the beginning and its mutual influences, it aims to draw attention to the relationship not a result, derived from the certain cases that have been taken up in this content. The concepts as use of photography in cinema and aesthetic approaches were excluded from this study as they are the subject matters of a different study
Irrational beliefs and social appearance anxiety as a predictors of emotional eating among late adolescents
Text in Turkish; Abstract: Turkish and EnglishIncludes bibliographical references (leaves 119-126)xiii, 127 leavesAmaç: Bu araştırmanın temel amacı geç ergenlik dönemindeki bireylerde irrasyonel inanışların ve sosyal görünüş kaygısının duygusal yeme davranışı ile olan ilişkilerindeki yordayıcı etkiyi tespit etmektir. Ayrıca, cinsiyete göre irrasyonel inanışların, sosyal görünüş kaygısının ve duygusal yemenin farklılaşıp farklılaşmadığı ile yaş, beden kitle indeksi ve sosyal medya kullanımının sosyal görünüş kaygısı üzerindeki yordayıcı etkisi kontrol edilmiştir. Yöntem: Araştırmaya 18-24 yaş aralığındaki 297 katılımcı dahil edilmiştir. Katılımcılardan elde edilen veriler Sosyo-Demografik Bilgi Formu, Genel Tutum ve İnanışlar Ölçeği (Kısa Formu), Sosyal Görünüş Kaygısı Ölçeği ve Duygusal Yeme Ölçeği ile toplanmıştır. Bulgular: Elde edilen veriler ile birlikte gerçekleştirilen istatistiksel analizler sonucunda irrasyonel inanışlar ve sosyal görünüş kaygısının duygusal yemeyi anlamlı düzeyde ve pozitif yönde yordadığı sonucuna ulaşılmıştır. Sosyo-demografik veriler ile gerçekleştirilen analizler sonucunda ise cinsiyete göre irrasyonel inanışlar, sosyal görünüş kaygısı ve duygusal yemenin farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Yaş, beden kitle indeksi ve sosyal medya kullanımı değişkenlerinin sosyal görünüş kaygısı üzerinde yordayıcı bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Sonuç: Araştırmamızın bulgularının Türkçe alan yazınına irrasyonel inanışlar, sosyal görünüş kaygısı ve duygusal yeme değişkenleri arasındaki ilişkiye ışık tutarak literatüre katkı sağladığına inanılmaktadır.Objective: The main purpose of the following study is determining the predictive effect of irrational beliefs and social appearance anxiety on emotional eating behavior among late adolescence individuals. Besides, the total scores of the variables are examined whether irrational beliefs, social appearance anxiety and emotional eating differs by gender. Also it was controlled thatwhether age, body mass index and social media use is predicted to social appearance anxiety. Method: 297 participants, age range between 18-24, were included in the study. The data obtained from the participants were collected by: Socio-Demographic Information Form, General Attitude and Beliefs Scale (Short Form), Social Appearance Anxiety Scale and Emotional Eating Scale. Results: As a result of the statistical analysis performed with the data obtained, it was concluded that irrational beliefs and social appearance anxiety significantly and positively predicted emotional eating. As a result of the analysis performed with socio demographic data, it was found that irrational beliefs, social appearance anxiety and emotional eating do not differ due to gender. It was also observed that age, body mass index and social media use variables did not have a predictive effect on social appearance anxiety. Conclusion: The findings of our study are believed to contribute to the Turkish literature by shedding light on the relationship between irrational beliefs, social appearance anxiety and emotional eating variables