Işık University

Işık Üniversitesi Kurumsal Akademik Bellek
Not a member yet
    3349 research outputs found

    Veriye dayalı yaklaşımlarla bina enerji modellemesinde simülasyon doğruluğunun artırılması

    No full text
    Text in English ; Abstract: English and TurkishIncludes bibliographical references (leaves 55-58)xii, 59 leavesThis thesis investigated the contribution of occupant behavior towards residential building energy consumption by comparing deterministic and probabilistic schedule models. 170 in-depth survey responses were obtained across Türkiye in an effort to record daily residential activities every 15 minutes. These were augmented into 1000 high-resolution daily occupant schedules with the incorporation of variation in behavior into energy simulations. Two residential building models, a high-rise and a low-rise configuration were simulated using Energy Plus with fixed (deterministic) and variable (probabilistic) schedule methods. Importantly, the occupant schedules used in both models were identical; the only difference between the two scenarios was the building form, allowing analysis of geometry-driven energy variations. The methodology used consisted of realistic probabilistic Schedule creation using MATLAB and Python, automated interfacing with EnergyPlus as CSV inputs, and simulation of 50 randomized runs per scenario. The deterministic models built on standard daily routines from the literature and duplicated over all days of the year. The outputs of the simulations were evaluated in five categories of energy consumption: lighting, HVAC, other electrical uses, total electricity, and total utility consumption. The outcomes revealed that probabilistic values tend to occur around the average of probabilistic distributions but could not capture extreme behaviors that play a significant role in system sizing and peak load. Probabilistic models had wider variability in plug loads and electricity consumption but less varied HVAC loads that still remained influenced by changing patterns of occupant presence. The results highlighted the necessity for real occupant behavior to be included within building performance simulation for better energy demand representation. Total average energy usage for probabilistic simulation ranged between 63.9–79.5 kWh/m² for the two scenarios, compared to 74.2 and 71.4 kWh/m² under deterministic values. Variability was seen to be restricted for loads under HVAC, but varied considerably for other plug loads and lighting based on different behavior patterns. These observations reinforce the fact that internal variation is hidden under deterministic modeling, and that probabilistic simulation gives better insight into actual occupant impact on energy usage. The research brought a culturally informed, fact-based modeling approach applicable in Turkish residential buildings and confirmed that probabilistic simulation methods offer a stronger and more realistic platform for analyzing the energy supply and demand, evaluation of policies, and optimization of sustainable designs.Bu tez, konut tipi binalarda enerji tüketimine olan kullanıcı davranışlarının etkisini, deterministik (sabit) ve olasılıksal (değişken) zaman çizelgesi modellerini karşılaştırarak incelemiştir. Türkiye genelinde gerçekleştirilen çalışmada, konutlardaki günlük aktivitelerin 15 dakikalık aralıklarla kaydedildiği 170 detaylı anket yanıtı toplanmıştır. Bu veriler, kullanıcı davranışlarındaki farklılıkları da içerecek şekilde genişletilerek 1000 adet yüksek çözünürlüklü günlük kullanıcı zaman çizelgesine dönüştürülmüş ve enerji simülasyonlarında kullanılmıştır. EnergyPlus programında, sabit (deterministik) ve değişken (olasılıksal) çizelge yöntemleriyle simülasyonu yapılan iki konut binası modeli bir yüksek katlı ve bir alçak katlı konfigürasyon oluşturulmuştur. Her iki bina modelinde de aynı kullanıcı davranış çizelgeleri kullanılmıştır; senaryolar arasındaki tek fark bina formudur ve bu farkın enerji tüketimi üzerindeki etkisi analiz edilmiştir. Kullanılan metodoloji, MATLAB ve Python aracılığıyla gerçekçi olasılıksal çizelgelerin oluşturulması, bu çizelgelerin CSV formatında EnergyPlus’a otomatik aktarımı ve her senaryo için 50 rastgele simülasyonun yürütülmesini içermektedir. Deterministik modeller, literatürde yer alan standart günlük rutinlere dayandırılmış ve yıl boyunca aynı şekilde uygulanmıştır. Simülasyon çıktıları; aydınlatma, HVAC (ısıtma, havalandırma, iklimlendirme), diğer elektrikli cihaz kullanımı, toplam elektrik tüketimi ve toplam enerji tüketimi olmak üzere beş kategoride değerlendirilmiştir. Sonuçlar, olasılıksal değerlerin genellikle dağılımın ortalamasına yakın gerçekleştiğini ancak sistem boyutlandırması ve pik yüklerin belirlenmesinde önemli olan aşırı davranışları tam olarak yansıtamadığını ortaya koymuştur. Olasılıksal modeller, priz yükleri ve elektrik tüketiminde daha geniş bir değişkenlik göstermiş; HVAC yüklerinde ise daha az değişkenlik gözlemlenmiş ancak kullanıcıların evde bulunma zamanlarındaki değişikliklerden etkilenmiştir. Elde edilen bulgular, bina enerji performansı simülasyonlarında gerçek kullanıcı davranışlarının dikkate alınmasının enerji talebinin daha doğru temsil edilmesi için gerekli olduğunu göstermiştir. Olasılıksal simülasyonlarda toplam ortalama enerji kullanımı, iki bina modeli arasında 63.9–79.5 kWh/m² aralığında gerçekleşmiş, deterministik senaryolarda ise bu değerler sırasıyla 74.2 ve 71.4 kWh/m² olarak belirlenmiştir. HVAC yüklerinde değişkenlik sınırlı kalırken, priz yükleri ve aydınlatma tüketimi farklı davranış kalıplarına bağlı olarak önemli ölçüde değişiklik göstermiştir. Bu gözlemler, deterministik modellemenin içsel değişkenliği gizlediğini ve olasılıksal simülasyonların gerçek kullanıcı etkilerini daha iyi yansıttığını bir kez daha teyit etmiştir. Bu araştırma, Türkiye’deki konut binalarına uygulanabilir, kültürel bağlamı gözeten ve veriye dayalı bir modelleme yaklaşımı sunmuş; olasılıksal simülasyon yöntemlerinin enerji arz-talep analizi, politika değerlendirmesi ve sürdürülebilir tasarım optimizasyonu açısından daha güçlü ve gerçekçi bir platform sunduğunu ortaya koymuştur.BUILDING ENERGY PERFORMANCE AND OCCUPANT BEHAVIORPROBABILISTIC OCCUPANT BEHAVIOR MODELINGPROBABILISTIC VS. DETERMINISTIC APPROACHESSUSTAINABILITY AND CARBON REDUCTION IMPLICATIONSENERGYPLUS FOR OCCUPANT-CENTRIC SIMULATIONPYTHON-BASED SCHEDULE PROCESSING AND ENERGYPLUS INTEGRATIONPurpose and Role of the Python WorkflowTranslating Daily Activity into Numeric SchedulesConversion of Daily Schedules to Annual Hourly FormatAutomating the Generation of Multi-ApartmentsENERGYPLUS SIMULATION SETUP AND AUTOMATIONIDF Templates: High and Low Building ModelsWeather FilePython Automation and the Use of the Eppy LibraryDETERMINISTIC OCCUPANT SCHEDULE IMPLEMENTATIONCOMPARISON BETWEEN DETERMINISTIC AND PROBABILISTIC SIMULATION RESULTSLighting Energy UseHVAC Energy ConsumptionOther Electricity UseTotal Electricity UseTotal Utility Energy ConsumptionStacked Energy Breakdown Visualizatio

    Mediating roles in the relationship between adverse childhood experiences and social media addiction: an intervention study

    No full text
    Text in Turkish ; Abstract: Turkish and EnglishIncludes bibliographical references (leaves 237-287)xx, 345 leavesBu araştırma çocukluk çağı olumsuz deneyimleri ile sosyal medya bağımlılılığı arasındaki ilişkiyi incelemiş ve yaratıcı drama ile yapılan müdahale programının bu ilişki mekanizmasını değiştirip değiştirmediğini araştırmıştır. İki aşamada yürütülen bu çalışmanın ilk aşamasında olumsuz çocukluk çağı deneyimleri ile sosyal medya bağımlılığı arasındaki ilişkide kişilerarası yetkinlik ve aleksitimi değişkenlerinin aracılık rolünün incelenmesi amaçlanmıştır. İkinci aşamada ise bu aracılıklı ilişkide yaratıcı drama programının düzenleyici etkisinin incelenmesi hedeflenmiştir. İlk aşama korelasyonel desene sahip nicel bir çalışmadır. İkinci aşama ise deneysel desenlerden olan ön test-son test kontrol gruplu yarı deneysel desende yürütülmüştür. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Isparta’da bulunan yurtlarında kalan 1147 üniversite öğrencisi ilk aşamaya katılırken, ilk örneklemden bağımsız bir şekilde 241 öğrenci ikinci aşamaya dahil edilmiştir. İlk aşamada aracılık hipotezleri, ikinci aşamada ise düzenleyicili aracılık hipotezlerini sınamak amacıyla PROCESS V 43 Makro Model uzantısı eklenerek SPSS 27.0.1 programı ile analizler gerçekleştirilmiştir. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Çocukluk Çağı Olumsuz Yaşantılar Ölçeği, Kişilerarası Yektinlik Ölçeği - Kısa Formu, Toronto Aleksitimi Ölçeği ve Sosyal Medya Bağımlığı Ölçeği - Yetişkin Formu kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda ilk aşamada çocukluk çağı olumsuz deneyimleri (ACE) ile sosyal medya bağımlığı (SMB) ve aleksitimi arasında pozitif yönlü bir ilişki tespit edilmişken, ACE ile kişilerarası yetkinlik (KAY) arasında ise negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Aracılık analizlerinin sonucunda hem aleksitimi düzeyinin hem de KAY düzeyinin ayrı ayrı ACE ile SMB arasındaki ilişkiye aracılık ettiği görülmüştür. İkinci aşamada ise aleksitimi düzeyini azaltmak ve kişilerarası yetkinlik seviyesini arttırmak amacı ile hazırlanan yaratıcı drama programı iki yaratıcı drama uzmanı ve altı psikolog işbirliği ile 117 üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Hem yaratıcı drama programının uygulandığı deney grubu hem de bekleme listesinde bulunup sosyodemografik özellikleri deney grubuna benzeyen 124 öğrenciden oluşan kontrol grubunun ön test – son test puanlarından elde edilen verilerin analizleri gerçekleştirilmiştir. İlgili analizler sonucunda, uygulanan yaratıcı drama programının özellikle KAY puanlarını arttırdığı, aleksitimi puanlarını ise düşürdüğü görülmüştür. Düzenleyicili aracılık analizlerinin sonucunda ise ACE ile SMB arasındaki ilişkide KAY’ın aracılık rol oynadığı modelde yaratıcı drama programının, ACE ile KAY arasındaki ilişkiyi değiştirerek, aracılık ilişkisinde düzenleyici rolü görülmüştür. Ancak ACE ile SMB arasındaki ilişkide aleksitiminin aracılık rol oynadığı modele yaratıcı drama programının düzenleyici rolü tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, ACE’lerdeki artışın kişilerarası yetkinlik becerilerini azalttığı, aleksitimi düzeyini ve sosyal medya bağımlılık seviyesini artırdığı söylenmiştir. Ayrıca bu çalışmada ACE’lerin SMB puanları ile ilişkisinin kısmen KAY ve aleksitimi aracılığı ile gerçekleştiği vurgulanmıştır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise uygulanan yaratıcı drama programının kişilerarası yetkinlik puanlarını arttırabileceği ve aleksitimi düzeyini düşürebileceği belirtilmiştir. Ayrıca yaratıcı drama programının ACE’lerin KAY üzerindeki negatif etkisini tamponladığı görülmüştür. Son olarak ACE’nin KAY aracılığı ile SMB’yi etkilediği modelde yaratıcı dramanın bu dolaylı ilişkiyi düzenlediği vurgulanmıştır. Yetişkinlerin çocukluk yaşantısını doğrudan değiştirmek mümkün olmasa da ACE’lerin yetişkinlikteki olumsuz yansımalarını azaltabilmek için umut vardır. Bu olumsuz etkilerin azaltılabilmesi için daha fazla müdahale çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.This study examined the relationship between negative childhood experiences and social media addiction and investigated whether the intervention program with creative drama changed this relationship mechanism. In the first stage of this study, which was conducted in two stages, it was aimed to examine the mediating role of interpersonal competence and alexithymia variables in the relationship between adverse childhood experiences and social media addiction. In the second stage, it was aimed to examine the moderating effect of the creative drama program on this mediated relationship. The first phase was a quantitative study with a correlational design. The second phase was conducted using a quasi-experimental design with a pre-test-post-test control group. While 1147 university students staying in the dormitories of the Ministry of Youth and Sports in Isparta participated in the first stage, 241 students were included in the second stage independently of the first sample. In order to test the mediation hypotheses in the first stage and the moderated mediation hypotheses in the second stage, analyses were performed with the SPSS 27.0.1 program by adding the PROCESS V 43 Macro Model extension. Personal Information Form, Adverse Childhood Experiences Scale, Interpersonal Competence Scale - Short Form, Toronto Alexithymia Scale and Social Media Addiction Scale - Adult Form were used in the research. As a result of the analyses, a positive relationship was found between adverse childhood experiences (ACE) and social media addiction (SMB) and alexithymia in the first stage, while a negative relationship was found between ACE and interpersonal competence (KAY). As a result of the mediation analyses, it was seen that both alexithymia level and KAY level mediated the relationship between ACE and SMB separately. In the second stage, a creative drama program designed to reduce alexithymia and increase interpersonal competence was applied to 117 university students in collaboration with two creative drama experts and six psychologists. Data obtained from the pre-test and post-test scores of both the experimental group to which the creative drama program was applied and the control group of 124 students on the waiting list whose sociodemographic characteristics were similar to the experimental group were analyzed. As a result of the relevant analyses, it was observed that the applied creative drama program particularly increased KAY scores and decreased alexithymia scores. As a result of the moderated mediation analyses, in the model where KAY played a mediating role in the relationship between ACE and SMB, the creative drama program was seen to have a moderating role in the mediating relationship by changing the relationship between ACE and KAY. However, the moderating role of the creative drama program was not determined in the model in which alexithymia played a mediating role in the relationship between ACE and SMB. As a result, it was stated that the increase in ACEs decreased interpersonal competence skills and increased alexithymia level and social media addiction level. In addition, it was emphasized in this study that the relationship between ACEs and SMB scores partially occurred through KAY and alexithymia. In the second stage of the study, it was stated that the applied creative drama program could increase interpersonal competence scores and decrease alexithymia levels. In addition, it was observed that the creative drama program buffered the negative effect of ACEs on SMB. Finally, in the model where ACEs affect SMB through KAY, it was emphasized that creative drama regulates this indirect relationship. Although it is not possible to directly change the childhood experiences of adults, there is hope to reduce the negative reflections of ACEs in adulthood. More intervention studies are needed to reduce these negative effects.Çocukluk Çağı Olumsuz DeneyimleriOlumsuz Çocukluk Çağı Deneyimlerinin On TürüACE’lerin Epigenetik ve Fizyolojik Etkisi Açısından İncelenmesiÇocukluk Çağı Olumsuz Deneyimlerinin YaygınlığıOlumsuz Çocukluk Çağı Çalışmalarına Gelen Eleştiri ve ÖnerilerOlumsuz Çocukluk Deneyimlerine Karşın Olumlu Deneyimlerİnternet BağımlılığıSosyal Medya BağımlılığıSosyal Medya Bağımlılığının Olumsuz SonuçlarıYaratıcı DramaKişilerarası YetkinlikAleksitimiDEĞİŞKENLER ARASI İLİŞKİSİLERÇocukluk Çağı Olumsuz Deneyimleri ile Sosyal Medya BağımlılığıÇocukluk Çağı Olumsuz Deneyimleri ile AleksitimiÇocukluk Çağı Olumsuz Deneyimleri ile Kişilerarası İlişki BecerileriAleksitimi ile Kişilerarası İlişki BecerileriAleksitimi ile Sosyal Medya BağımlılığıKişilerarası İlişki Becerileri ile Sosyal Medya BağımlılığıACE ile SMB İlişkisinde Kişilerarası Yetkinliğin Aracı RolüACE ile SMB İlişkisinde Aleksitiminin Aracı RolüACE’lerin Olumsuz Etkilerine Yönelik Müdahale ÇalışmalarıKişilerarası Yetkinlik Düzeyinin Arttırılmasına Yönelik MüdahalelerAleksitimi Düzeyinin Azaltılmasına Yönelik MüdahalelerSosyal Medya Bağımlılığı ya da Aşırı Kullanımına Yönelik Müdahale Çalışmalar

    Securitization in right populist discourse and recreated vulnerabilities: the cases of Germany, France and the Netherlands

    No full text
    Popülist söylemlerde güvenlik, esas olarak sıradan insanların kimliği ve bu kimliğe yönelik elitlerin dile getirmediği tehditler tarafından şekillendirilir. Popülist söylemlerde güvenlikleştirme dışlama siyaseti ve siyaset kurumunu etkisiz hale getirmeyle bağlantılıdır. Halka veya halkın kimliğine/kültürüne yönelik varoluşsal bir tehdit ancak popülist aktörün kasıtlı olarak saldırgan bir siyasi üslup kullanmasıyla önlenebilir ve bu üslup popülist aktörlerin kendileri tarafından popülist aktörün arkasında toplanmak için varoluşsal bir krize ihtiyaç duyulduğuna işaret eden bir aciliyet duygusuyla şekillendirilir. Ancak popülist söylemlerde güvenlikleştirme, Kopenhag Okulu'nun elitist ve yukarıdan aşağıya bir süreç olarak gördüğü geleneksel güvenlikleştirme yaklaşımına tam olarak uymamaktadır. Nitekim popülist söylemlerde güvenlikleştirme yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru olarak iki yönlü ortaya çıkmaktadır. Popülist söylemlerde güvenlikleştirme geleneksel güvenlik aktörlerini ve devlet elitlerinin otoritesini sorgulamakta ve başta siyasi elitler olmak üzere geleneksel kurumları halka tehdit olarak tanımlamaktadır. Bu çalışma, Avrupa'daki sağ popülist partiler arasında yer alan Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Özgürlük Partisi (PvV) ve Ulusal Birlik Partisi (RN)'nin mültecileri halkın güvenliğine yönelik nasıl tehdit olarak tasvir ettiklerini incelemektedir. Çalışmanın dönemi olarak 2017-2022 yılları arasındaki seçim kampanya görselleri ve söylemleri seçilmiştir. Bu çalışmanın temel argümanı, sağ popülizmin, korunmaya ihtiyacı olduğu iddia edilen halka karşı popülist liderlerin söylem ve görsellerle hitap etmesiyle ayırt edilen ve süreklilik arz eden bir güvenlikleştirme tarzı olarak anlaşılabileceğidir. Ayrıca popülist güvenlikleştirme süreçleri çift yönlü bir olgu olduğu için mülteci sorununa siyasi bir çözüm bulunmasına katkıda bulunmamakta, aksine söz konusu ülkelerin toplumsal ve siyasi güvenliğini etkileyen yeni krizler ve kırılganlıklar yaratmaktadır. Bu bağlamda popülizmin farklı karakterizasyonları, güvenlikleştirme teorisi ve popülist söylemlerde güvenlikleştirme süreçleri açıklanmış, sağ popülist partilerin mülteci meselesini nasıl güvenlikleştirdiği konusu Müslüman ve gayrimüslim mülteciler örneği üzerinden analiz edilmiştir.In populist discourses, security is mainly shaped by the identity of ordinary people and the unspoken threats to this identity by elites. Securitisation in populist discourses is linked to the politics of exclusion and the neutralisation of the political institution. An existential threat to the people or the identity/culture of the people can only be averted by the populist actor's deliberately aggressive use of a political style, which the populist actors themselves shape with a sense of urgency that signals the need for an existential crisis to rally behind the populist actor. However, securitisation in populist discourses does not fit neatly into the traditional securitisation approach of the Copenhagen School, which sees it as an elitist and top-down process. Securitisation in populist discourses emerges in two directions: top-down and bottom-up. Securitisation in populist discourses questions traditional security actors and the authority of state elites and defines traditional institutions, especially political elites, as a threat to the public. This study analyses how the Alternative for Germany (AfD), Party for Freedom (PvV) and Rassemblement National (RN), which are among the right-wing populist parties in Europe, portray refugees as a threat to public security. Election campaign images and discourses between 2017 and 2022 were selected as the study period. The main argument of this study is that right-wing populism can be understood as a persistent mode of securitisation that is distinguished by popülist leaders' use of discourse and visuals to address a public that is allegedly in need of protection. Moreover, since populist securitisation processes are a two-way phenomenon, they do not contribute to finding a political solution to the refugee problem but rather create new crises and vulnerabilities that affect the social and political security of the countries in question. In this context, different characterisations of populism, securitisation theory and securitisation processes in populist discourses are explained, and how right-wing populist parties securitise the refugee issue is analysed through the example of Muslim and non-Muslim refugees.Publisher's Versio

    Hegemonik devlet söyleminin patolojik izi: Nazım Hikmet’in mezarı

    No full text
    "Türkiye’de devlet de kendisine esirdir. İşin daha da kötü yanı, o hegemonik devlet söylemi toplum tarafından, farkında olunmadan içselleştirilir. Herkes, devlet söylemini çoğaltmaya başlar. Nazım Hikmet’in mezarı, hegemonik devlet anlayışının en güçlü imgelerinden biridir.

    Comparative analysis of password hashing competition finalists: security, efficiency, compliance, and future trends in key derivation

    No full text
    Text in Turkish ; Abstract: Turkish and EnglishIncludes bibliographical references (leaves 32-36)xii, 37 leavesParola karma ve anahtar türetme fonksiyonlarının uygulanması, kullanıcı kimlik bilgilerinin kaba kuvvet saldırılarına ve yetkisiz erişime karşı korunmasını amaçlayan kimlik doğrulama ve kriptografik güvenlik şemalarının temelini oluşturmaktadır. PBKDF2, bcrypt ve scrypt gibi parola karma algoritmaları günümüzde oldukça popüler olmasına rağmen modern donanımdaki gelişmeler, paralel işlem yetenekleri ve gelişmiş kriptoanalitik saldırılar karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu eksiklikleri gidermek amacıyla, 2013 yılında parola karma yarışması başlatılmış ve parola karma için 22 aday fonksiyonel değerlendirmeye alınmıştır. Yapılan kapsamlı incelemeler sonucunda, güvenlik, hız, bellek dostu olma, esneklik ve verimlilik kriterlerine dayanarak 9 finalist belirlenmiştir. Bu çalışma, parola karma yarışması finalistleri olan Argon, battcrypt, Catena, Lyra2, MAKWA, Parallel, POMELO, Pufferfish ve yescrypt üzerine yapılan derleme ve performans değerlendirme çalışmalarını ele almaktadır. Finalistler mimari açıdan değerlendirilmiş, güvenlik özellikleri, bellek kullanım dayanıklılığı, performans açısından avantaj ve dezavantajları ayrıca pratik kullanımları incelenmiştir. Bu yeni fonksiyonların geleneksel parola karma algoritmaları ile kıyaslanarak eksiklikleri ve avantajları ortaya konmuştur. Parola karma algoritmalarının kuantum sonrası dayanıklılığı ele alınarak, bu fonksiyonların kuantum saldırılarına karşı dayanıklılığı ve ek bir güvenlik önlemi olarak kullanılan "peppering" tekniğinin rolü araştırılmıştır. Ayrıca parola karma yarışması finalistlerinin NIST SP 800-63B, OWASP ASVS, PCI DSS, GDPR, KVKK ve ISO/IEC 27001 gibi küresel standartlar ve regülasyonlarla olan uyumluluklarını kapsamlı bir şekilde haritalandırılarak, regülasyonlara uyumlu olması gereken organizasyonlarda güvenli dağıtım için pratik uygunlukları değerlendirilmiştir. Son olarak, web kimlik doğrulaması, anahtar türetme fonksiyonları ve gömülü platformlar için bu fonksiyonların kullanımına yönelik öneriler sunulmuştur. Bu çalışmanın amacı, en güncel parola karma ve anahtar türetme fonksiyonları hakkında bilgi sahibi olması gereken araştırmacılar, geliştiriciler ve güvenlik mühendisleri için bir referans kaynağı olmaktır.The application of password hashes and key derivation functions (KDFs) is core to authentication and cryptographic security schemes crafted to defend user credentials from brute-force attacks and unauthorized access. Password hashing algorithms, for example PBKDF2, bcrypt, or scrypt, are very popular today, but are lacking in the face of modern hardware acceleration, parallel processing, and advanced cryptanalytic attacks. To contest these shortcomings, the Password Hashing Competition (PHC) was started in 2013 and had 22 candidates for functions for hashing passwords. After thorough evaluation, 9 finalists were selected based on how secure, fast, memory-friendly, flexible, and efficient these functions were. This study discusses the survey and benchmark studies of the PHC finalists: Argon, battcrypt, Catena, Lyra2, MAKWA, Parallel, POMELO, Pufferfish, and yescrypt. We have evaluated these functions from an architectural standpoint and studied their security features, memory hardness, performance trade-off, and practical usage. These functions also need to be compared with traditional password hashing functions, and this was done to evaluate the new functions’ flaws and advantages. We also investigate the post-quantum assumption for password hashing – the effectiveness of these functions against quantum assaults, their position in a new cryptography set, and the role of peppering as an additional security measure. In addition, we perform a comprehensive compliance mapping of the PHC finalists against major global standards and regulations such as NIST SP 800-63B, OWASP ASVS, PCI DSS, GDPR, KVKK, and ISO/IEC 27001, highlighting their practical suitability for secure deployment in regulated environments. Finally, we provide usage recommendations for these functions for web authentication, KDFs, and embedded platforms. The purpose of this paper is to serve as a reference for researchers, developers, and security engineers who need to have a solid grasp of state-of-the-art password hashing and key derivation techniques.KDF ARAŞTIRMALARINA GENEL BAKIŞMEVCUT KDF’LERDEKİ SINIRLAMALAR VE ZORLUKLARPAROLA KARMASINA GENEL BAKIŞANAHTAR TÜRETME FONKSİYONLARITUZLAMA VE BİBERLEME İLE GÜVENLİĞİN ARTIRILMASIPAROLA KARMA YARIŞMASIBELLEK-ZORLAYICI FONKSİYONLAR VE ZAMAN-BELLEK DENGELEMESİKUANTUM SONRASI KRİPTOGRAFİ VE ANAHTAR TÜRETME FONKSİYONLARISTANDARTLAŞMA VE REGÜLASYON UYUMUPAROLA SAKLAMA İÇİN KRİPTOGRAFİK STANDARTLARVERİ KORUMA REGÜLASYONLARI VE KRİPTOGRAFİK BEKLENTİLERGenel Bir KDF'nin Sahte Kod UygulamasıParola Karma İşleminde Tuz (Salt) Kullanma SüreciParola Karma İşleminde Biber (Pepper) Kullanım SüreciKDF Üzerine Önceki Çalışmaların ÖzetiMevcut KDF'lerdeki (PHC Finalistleri) Sınırlamalar ve ZorluklarKDF ÖzetleriPHC Finalistlerinin Performans KarşılaştırmasıPHC Finalistlerinin Güvenlik KarşılaştırmasıUyumluluk Haritalaması: PHC Finalistleri ve Küresel Kriptografik StandartlarUyumluluk Haritalaması: PHC Finalistleri ve Küresel Kriptografik Standartla

    Intergenerational transmission of schema: schema disposition in early childhood

    No full text
    Text in Turkish ; Abstract: Turkish and EnglishIncludes bibliographical references (leaves 140-159)xiv, 176 leavesBu çalışma, şemaların üç kuşak boyu nesiller arası aktarımını ve çocuklarda şema yatkınlığını araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırma kapsamında veriler 6-8 yaş arası çocuklardan, ebeveynlerinden ve büyükannelerinden toplanmıştır. Erken yaş dönemindeki çocukların gelişimsel özellikleri göz önünde bulundurularak her bir şema için bir vinyet ve bu vinyetleri temsil eden kısa video içerikleri oluşturulmuştur. Bu çalışma, iki kısımdan oluşmaktadır. İlk aşamada, araştırma kapsamında geliştirilen Video Tabanlı Çocuklarda Şema Yatkınlığını Değerlendirme Ölçeği’nin (VTÇŞYÖ) geçerlik güvenirlik çalışmaları yapılmış; tüm ölçek için Cronbach alfa katsayısı .83 olarak bulunmuştur. Bu aşamada 6-8 yaş arası 156 çocuk VTÇŞYÖ’ye cevap vermiş, birleşen geçerliği için ise 8-14 yaş grubu 45 kişilik bir grup Düsseldorf Resimli Çocuk Şema Ölçeği’ni yanıtlamıştır. Toplam puanlar bakımından karşılaştırıldığında iki ölçek arası korelasyonun r=.50 düzeyinde olduğu görülmüştür. Çalışmanın ikinci aşaması şema aktarımının incelendiği kısımdır. Bu aşamaya, geçerlik güvenirlik çalışmasında yer alan 156 çocukla birlikte, 156 anne, 156 baba ve 156 anneanne olmak üzere 624 kişi katılmıştır. Çocuklar VTÇŞYÖ’ye cevap vermiş; anne baba ve anneanneler Young Şema Ölçeği’ni yanıtlamıştır. Anneler aynı zamanda, kendilerini değerlendirdikleri Depresyon Anksiyete Stres (DASS) Ölçeği ve olası psikopatolojiyi gözlemlemek amacıyla çocuklarını değerlendirdikleri Güçler Güçlükler Anketi’ni doldurmuştur. Bulgular, kuşaklar arası şema aktarımı ve şemaların yordadığı çocuklarda davranım sorunlarının aktarımı olmak üzere iki düzeyde incelenmiştir: Annenin depresyon anksiyete stres düzeyi kontrol edildiği ve anne şemalarının aracı olduğu koşulda özerklik alanı hariç diğer tüm alanlarda anneanneden anneye şema aktarımının olduğu; fakat aynı aktarımın çocuklarda herhangi bir şema alt alanında gözlenmediği bulgulanmıştır. Şemaların yordadığı, çocuklarda davranış sorunlarının aktarımına dair yürütülen analizlerde, annenin depresyon anksiyete stres düzeyi kontrol edildiği koşulda, anne şemalarının özerklik ve sınırlar alt alanı hariç; bağlanma ve özdeğer alanında çocuğun içselleştirilmiş ve dışsallaştırılmış davranım sorunlarını yordadığı görülmektedir. Spontanite alt alanında ise anne şemalarının yalnızca içselleştirilmiş sorunlar üzerinde yordayıcı etkisinin olduğu bulgulanmıştır. Elde edilen veriler, literatür bulgularıyla tartışılmıştır.This study aims to investigate the intergenerational transmission of schemas across three generations and the predisposition to schema in children. In this study, data were collected from children aged 6 to 8, their parents, and their maternal grandmothers. Considering the developmental characteristics of children in early childhood, a vignette was created for each schema, along with short video clips representing those vignettes. The thesis consists of two parts. In the first phase, the reliability and validity studies of the Video-Based Schema Disposition Assessment Tool for Children (VB-SDATC), developed within the scope of the research, were conducted. The Cronbach’s alpha coefficient for the entire scale was found to be.83. In this phase, 156 children aged 6–8 responded to the VB-SDATC, and for convergent validity, a group of 45 children aged 8–14 completed the Düsseldorf Illustrated Schema Questionnaire for Children. When comparing total scores, the correlation between the two instruments was found to be r = .50. The second phase of the study examined schema transmission. In this phase, a total of 624 individuals participated: 156 children (from the first phase), their 156 mothers, 156 fathers, and 156 maternal grandmothers. Children responded to the VB-SDATC, while mothers, fathers, and grandmothers completed the Young Schema Questionnaire. Additionally, mothers completed the Depression, Anxiety, and Stress Scale (DASS) to assess their own emotional state and filled out the Strengths and Difficulties Questionnaire (SDQ) to evaluate possible psychopathology in their children. Findings were examined on two levels: (1) the intergenerational transmission of schemas and (2) the transmission of behavior problems in children as predicted by schemas. When controlling for mothers' levels of depression, anxiety, and stress, it was found that schemas were transmitted from grandmothers to mothers in all domains except for autonomy; however, no such transmission was observed in children. In the analysis investigating the transmission of behavioral problems in children as predicted by schemas, it was found that, when maternal depression, anxiety, and stress levels were controlled, mothers’ schemas predicted children’s internalizing and externalizing behavior problems in the domains of attachment and self-worth, with the exception of autonomy and impaired limits. In the domain of spontaneity, maternal schemas predicted only internalizing problems. The findings were discussed in light of the existing literature.ŞEMA TERAPİ VE KURAMSAL ALTYAPIKUŞAKLAR ARASI AKTARIMRuh Sağlığı Sorunlarının AktarımıEbeveynliğe Bağlı Değişkenlerin Kuşaklar Arası AktarımıTravmanın Kuşaklar Arası AktarımıŞemaların Kuşaklar Arası AktarımıÇOCUKLARLA YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALARÇocukluk Dönemine Dair Gelişimsel Kuramlar, İhtiyaçlar ve Zorluk AlanlarıÇocuk Araştırmalarında Farklı Bilgi Kaynaklarıyla ÇalışmakŞema Terapi Perspektifinden Çocuklarla Çalışma

    Examination of the relationship between codependency, individuation, self-silencing, and self-objectification

    No full text
    Mevcut çalışmanın temel amacı, eş bağımlılık ile bireyleşme, kendini susturma ve kendini nesneleştirme ilişkisinin incelenmesidir. Aynı zamanda eş bağımlılığın bazı sosyodemografik faktörlere göre farklılaşmasının incelenmesi de araştırmanın bir diğer amacıdır. Bu doğrultuda gerçekleştirilen çalışmanın örneklemini 18-29 yaş aralığındaki 313 birey oluşturmaktadır. Çalışmanın veri toplama araçları katılımcılara sırasıyla Sosyodemografik Bilgi Formu, Beliren Yetişkinler için Bireyleşme Testi - Kısa Form (BYBT - KF), Eş Bağımlılık Belirleme Ölçeği (EBBÖ), Nesneleştirilmiş Beden Bilinci Ölçeği (NBBÖ) ve Kendini Susturma Ölçeği (KSÖ) şeklinde sunulmuştur. Çalışmanın hipotezlerini test etmek amacıyla eş bağımlılığın sosyodemografik faktörlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını değerlendirebilmek için t-test vet ek yönlü varyans analizi (ANOVA) gerçekleştirilmiştir. Ardından mevcut değişkenlerin birbirleri ile ilişkilerinin görülebilmesi için Pearson ve Spearman Korelasyon Analizi uygulanmıştır. Son olarak sosyodemografik değişkenler, bireyleşme, kendini nesneleştirme ve kendini susturma hiyerarşik regresyon analizine dahil edilmiştir. Yapılan istatistiksel analizlerin sonucunda sosyodemografik değişkenlerden daha küçük yaş ve daha düşük eğitim düzeyine sahip katılımcıların eş bağımlılık seviyelerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca yapılan korelasyon analizleri incelendiğinde eş bağımlılık ile nesneleştirilmiş beden bilinci ölçeğinin beden izleme ve beden utancı alt boyutları, kendini susturma ölçeğinin dışsallaştırılmış benlik algısı, fedakarlık, kendini susturma ve bölünmüş benlik alt boyutları arasında pozitif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. Ek olarak eş bağımlılık ile eğitim düzeyi, yaş, baba ile bireyleşme düzeyi ve nesneleştirilmiş beden bilinci ölçeğinin kontrol inancı alt boyutu arasında negatif yönde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmuştur. Son olarak hiyerarşik regresyon analizine dahil edilen tüm değişkenlerin toplam varyansın %54’ünü anlamlı olarak açıkladığı görülmüştür. Mevcut bulgular ilgili literatür ışığında tartışılmış, çalışmanın sınırlılıklarına ve gelecek çalışmalar için önerilere yer verilmiştir.The primary aim of the present study is to examine the relationship between codependency and individuation, self-silencing, and selfobjectification. Additionally, the study investigates whether codependency varies based on certain sociodemographic factors. The sample consists of 313 individuals aged 18–29. Data were collected using the Sociodemographic Information Form, the Short Form of the Individuation Test for Emerging Adults (ITEA-SF), the Codependency Assessment Scale (CAS), the Objectified Body Consciousness Scale (OBCS), and the Self-Silencing Scale (SSS). To test the study’s hypotheses, t-tests and one-way analysis of variance (ANOVA) were conducted to assess whether codependency differs across sociodemographic factors. Pearson and Spearman correlation analyses were performed to explore the relationships between the variables. Finally, sociodemographic variables, individuation, self-objectification, and self-silencing were included in a hierarchical regression analysis. The statistical analyses revealed that participants who were younger and had lower education levels exhibited higher levels of codependency. Correlation analyses indicated statistically significant positive relationships between codependency and the body surveillance and body shame subscales of the OBCS, as well as the externalized self-perception, self-sacrifice, self-silencing, and divided self subscales of the SSS. Additionally, statistically significant negative relationships were found between codependency and education level, age, individuation with the father, and the control beliefs subscale of the OBCS. The hierarchical regression analysis showed that all included variables significantly explained 54% of the total variance. The findings are discussed in light of the relevant literature, and the study’s limitations and recommendations for future research are addressed.EŞ BAĞIMLILIKBİREYLEŞMEKENDİNİ SUSTURMAKENDİNİ NESNELEŞTİRMEBİREYLEŞME, KENDİNİ SUSTURMA, KENDİNİ NESNELEŞTİRME VE EŞ BAĞIMLILIK İLİŞKİSİEŞ BAĞIMLILIK VE SOSYODEMOGRAFİK FAKTÖRLEREŞ BAĞIMLILIĞIN SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERE GÖRE İNCELENMESİEş Bağımlılığın Cinsiyete Göre İncelenmesiEş Bağımlılığın Yaşa Göre İncelenmesiEş Bağımlılığın Eğitim Düzeyine Göre İncelenmesiEş Bağımlılığın Medeni Duruma Göre İncelenmesiEş Bağımlılığın Psikoterapi Alma Durumuna Göre İncelenmes

    The effect of Group Theraplay® practices on preschool children's social-emotional well-being, psychological resilience, and anxiety levels

    No full text
    Text in Turkish ; Abstract: Turkish and EnglishIncludes bibliographical references (leaves 102-113)xiv, 132 leavesBu araştırma, Grup Theraplay® müdahalesinin 36–59 ay arası okul öncesi çocukların kaygı düzeyleri, psikolojik sağlamlıkları ve sosyal-duygusal iyi oluşları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışma, ön test–son test kontrol gruplu deneysel desen ile yürütülmüş; İstanbul’da okul öncesi eğitimine devam eden 119 çocuk (deney = 64, kontrol = 55) ile ebeveynleri ve öğretmenleri araştırmaya dâhil edilmiştir. Müdahale grubundaki çocuklara, Theraplay’in dört temel boyutu (yapı, bağlılık, besleme, mücadele) esas alınarak 10 hafta boyunca haftada bir kez 45 dakikalık Grup Theraplay® oturumları uygulanmıştır. Kontrol grubunda ise olağan sınıf müfredatı sürdürülmüştür. Veri toplama sürecinde, çocukların kaygı düzeyleri Çocuklar İçin Anksiyete Ölçeği (ebeveyn ve öğretmen formları), sosyal-duygusal iyi oluş ve psikolojik sağlamlık düzeyleri ise Sosyal-Duygusal İyi Oluş ve Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (öğretmen formu) ile değerlendirilmiştir. Bulgular, deney grubundaki çocukların hem ebeveyn hem öğretmen değerlendirmelerine göre kaygı düzeylerinde anlamlı düşüş yaşadığını ortaya koymuştur. Psikolojik sağlamlık alt boyutlarından keşfetmekten hoşlanma, atılganlık ve öz-kontrol alanlarında da deney grubunda anlamlı gelişmeler gözlenmiştir. Sosyal performans, görev yönelimi ve duygusal istikrar alanlarında ise hem deney hem kontrol gruplarında gelişim saptanmış, ancak gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>.05). Müdahale süreci boyunca yapılan yapılandırılmış gözlemler, olumlu davranışlarda artış ve olumsuz davranışlarda azalma olduğunu göstermiştir. Grup Theraplay’in sınıf ortamında öğretmen eşliğinde, basit materyallerle uygulanabilir olması ve yapılandırılmış ilişki temelli yapısı, bu yöntemi okul temelli erken müdahale programları için uygulanabilir ve etkili bir model olabileceği gözlemlenmiştir.This study was conducted to examine the effects of Group Theraplay® intervention on anxiety levels, psychological resilience and social-emotional well-being of preschool children aged 36-59 months. The study was conducted with a pre-test-post-test control group experimental design; 119 children attending preschool education in Istanbul (experimental = 64, control = 55) and their parents and teachers were included in the study. Children in the intervention group received 45-minute Group Theraplay® sessions once a week for 10 weeks based on the four basic dimensions of Theraplay (structure, engagement nurture, challenge). In the control group, the usual classroom curriculum was continued. During the data collection process, children's anxiety levels were assessed with the Anxiety Scale for Preschool Children (parent and teacher forms), and their social-emotional well-being and psychological resilience levels were assessed with the PERİK Social-Emotional Well-Being and Psychological Resilience Scale (teacher form). The findings revealed that the children in the experimental group experienced a significant decrease in anxiety levels according to both parent and teacher assessments. The findings revealed that children in the experimental group experienced a significant decrease in anxiety levels according to both parent and teacher evaluations. Significant improvements were also observed in the sub-dimensions of psychological resilience in the experimental group in the areas of enjoyment of exploration, assertiveness and self-control. In the areas of social performance, task orientation and emotional stability, improvements were found in both experimental and control groups, but the difference between the groups was not statistically significant. Structured observations made during the intervention process showed an increase in positive behaviours and a decrease in negative behaviours. The fact that Group Theraplay can be implemented in the classroom environment with simple materials in the presence of a teacher and its structured relationship-based structure makes this method a feasible and effective model for school-based early intervention programmes

    2024'ten bende kalan kitaplar

    No full text
    “Ahmet Rasim çok kısa, çok öz yazar. Fakat bir vapurdaki gürültüleri bile yazıyla ifade etmeyi başaran, gerçek bir yazma virtüözüdür. Kıymetini de bugünkü Türkçede ve edebiyatta, muhtemelen ona kısmen de özenen Salâh Birsel’den başka bilen olmamıştır.

    27 Mayıs 1960 Darbesine Yeni Bakışlar (1)

    No full text
    Siyaset Bilimci Hasan Bülent Kahraman, bu analizinde bir yandan 27 Mayıs Darbesi’ne giden süreci, diğer yandan bu darbenin Türkiye siyasetine bıraktığı derin izleri tartışıyor.27 Mayıs 1960 darbesinin 65. Yılı pek canlı olmayan tartışmalarla anıldı. Bu sönüklüğü darbenin eskisi kadar önemsenmemesine, bir manada aşılmasına mı bağlamak gerekir, yoksa bu kayıtsızlığın başka nedenleri mi vardır sorusu tartışılmaya değer ve cevabım bellidir: 1960 darbesinin eskisi kadar önemsenmediği ortada ama bu tutum o darbenin önemsiz olduğu ve bugün için tamamen aşıldığı anlamlarına gelmiyor. Aksine, 1960 darbesi, tüm getirdikleriyle bugünkü siyasal ortamı doğrudan etkilemeyi sürdürüyor

    0

    full texts

    3,025

    metadata records
    Updated in last 30 days.
    Işık Üniversitesi Kurumsal Akademik Bellek is based in Türkiye
    Access Repository Dashboard
    Do you manage Open Research Online? Become a CORE Member to access insider analytics, issue reports and manage access to outputs from your repository in the CORE Repository Dashboard! 👇