6 research outputs found

    Sportif başarıya hasret ölçeği: Geçerlik ve güvenirlik çalışması

    Get PDF
    Bu çalışmanın amacı, taraftarların takımlarının uzun süre şampiyon olamama durumundan nasıl etkilendiklerini, şampiyonluğa olan özlemlerini, düşüncelerini inceleyerek, tuttukları takımların uzun yıllardır başarıya hasret kalmasının sebeplerini belirlemek için kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçek geliştirmektir. Bu amaç doğrultusunda çalışma nicel araştırma yöntemlerine uygun olarak kesitsel tarama deseninde gerçekleştirilmiştir. Uzman önerileri ile son şekli verilen 36 maddelik taslak ölçek, pilot çalışma için 37 yıldır şampiyonluk elde edemeyen Trabzonspor kulübünün taraftarları arasından tesadüfi örneklem yöntemi ile seçilen toplam 116 bireye uygulanmıştır. Ön çalışma neticesinde elde edilen verilerin analizinde madde-toplam madde korelasyonu, madde analizi, test tekrar test tekniği, açıklayıcı faktör analizi ve güvenirlik analizlerinden yararlanılmıştır. İstatistiksel analizleri neticesinde, 17 madde ve dört alt boyuttan oluşan sportif başarıya hasret ölçeği (SBHÖ) 201 bireyden büyük örneklem grubuna uygulanmış ve doğrulayıcı faktör analizi ile son halini almıştır. Bu bulgulara dayalı olarak, SBHÖ"nün taraftarların takımlarının uzun süre şampiyon olamama durumundan nasıl etkilendiklerini, şampiyonluğa olan özlemlerini, düşüncelerini inceleyerek, Türkiye’deki spor kulüplerinin uzun yıllardır başarıya hasret kalmasının sebeplerini belirlemede kullanılmaya elverişli, geçerli ve güvenilir bir veri toplama aracı olduğu sonucuna ulaşılmıştır

    Determination of expression profiles of toll-like receptors in bladder carcinoma.

    No full text
    Mesanede ortaya çıkan malign tümörlerin %94’inden fazlasını ürotelyal karsinoma (UK)’lar oluşturmaktadır ve bu karsinomalar morfolojik ve genetik açıdan heterojen tümörlerdir. UK’lar dünyada en sık görülen 5. kanser tipi olup, Türkiye’de erkeklerde akciğer ve prostat kanserinden sonra 3. sırada yer almaktadir. Birçok çevresel faktörün UK gelişiminde rol oynadığının bilinmesine karşın, hastalığın nedenleri ve karsinogenez mekanizması net olarak tanımlanmamıştır. Toll-benzeri reseptör (TLR)’ler patojenlere ve hasarlı veya ölü hücrelerden kaynaklanan endojen tehlike sinyallerine yanıtta doğal ve adaptif immunitenin aktivasyonunda önemli rol oynarlar. Bu reseptörler immun sistem hücrelerinde ve bazı epitel hücrelerinde eksprese olurlar. Son yıllardaki çalışmalar bu reseptörlerin malign epitel hücrelerde de eksprese olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada, TLR ekspresyonlarının UK karsinogenezindeki rollerini belirlemek amacı ile 24 UK ve 46 non-tumoral mesane doku örneklerinde TLR1-10’un mRNA ekspresyonları gerçek-zamanlı PCR ile değerlendirildi. TLR ekspresyonlarının proinflamatuvar sitokinlerin üretimlerini arttırıp arttırmadıklarını belirlemek için, ELISA yöntemi ile idrar örneklerinde pro-inflamatuvar sitokinlerin (IL-1, IL-6 ve IL8) konsantrasyonları belirlendi. Normal doku örnekleri ile karşılaştırıldığında, TLR2-7 ve TLR10 ekspresyonlarının anlamlı derecede yüksek olduğu belirlendi. Bu ekspresyon profilleri aynı zamanda doku örnekleri alınan bireylerin idrar örnekleri ile de karsılaştırıldı ve bu profillerin identikal olmadıkları gözlendi. Aynı zamanda TLR1 ve TLR7 ekspresyon artışlarının tümör büyüklüğü ile ilişkili olduğu belirlendi (sırasıyla p=0.001 ve p=0.043). Kanserli olmayan kontrol grubu olgularının idrar örnekleri ile karşılaştırıldığında, UK’lı bireylerin idrar örneklerinde IL-1β, IL6 ve IL8 düzeylerinin anlamlı derecede arttığı belirlendi (sırasıyla p= 0.033, p= 0.001 ve p=0.008). İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, yüksek dereceli UK’da TLR9 eksprersyonu düşük dercelilere göre daha yüksekti (p=0,057). Bu çalışmadan elde edilen veriler, normal epitel ve tümör dokularında TLR’lerin farklı ekspresyon profiline sahip olduklarını ve bu ekspresyonların en azından inflamatuvar yolakları uyaran ve henüz bilinmeyen bir mekanizma ile UK oluşumu ve progresyonunda rol oynayabildiklerini göstermektedir. More than 95% of all bladder cancers are urothelial carcinomas (UCs) and they are morphologically and genetically heterogeneous tumors. UCs are the fifth most common cancers in the world and it is the third most common cancer after lung and prostate cancer in man in Turkey. The causes of the disease and the process of carcinogenesis have not been fully identified although it is well known that many environmental factors contribute to the development of UC. Toll-like receptors (TLRs) have an important role in the activation of both innate and adaptive immunity in response to pathogens and endogenous danger signals from damaged or dying cells. These receptors are expressed in immune cells and in some epithelia. Several reports have described the expression of TLRs in malignant epithelial cells. In this study, it was evaluated the mRNA expression of TLRs 1-10 in 24 of UC and 46 of non-tumoral bladder tissue samples by real-time PCR whether they play a role in the carcinogenesis. Whether the expressions of TLRs activates the production of proinflammatory cytokines, it was also determined the levels of the pro-inflammatory cytokines ( IL-1, IL-6, and IL8) in the urine samples by ELISA. TLR2-7 and TLR10 expressions were significantly higher in the UC tissue samples compared to the normal tissues. The profiles of TLR expression were also used to compare the profiles of urine samples taken from the same patient and the TLR expression profiles from the tissue and urine samples of the same patient were not identical. It was also determined that the high expressions of TLR1 and TLR7 were associated with advanced tumor size (p=0.001 and p=0.043, respectively). Compare to the urine samples taken from the patients with non-malignant disease, the levels of IL-1β, IL6 and IL8 were significantly higher in the patients with UC (p= 0.033, p= 0.001 and p=0.008). The expression of TLR9 was higher in the high-grade UCs than in low-grade UCs although there was no statistically significance (p=0.057). All results obtained from this study shows that TLR genes were differentially expressed in normal epithelial versus tumor tissues and might at least play a role in the tumor formation and the progression of UC with the unknown mechanisms that induce the inflammatory pathways

    Sinovitli osteoartrit hastalarında herpes virüsler ve parvovirüs B19’a karşı oluşan antikor yanıtının serum ve sinoviyal sıvıda araştırılması

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada diz ekleminde sinovit tanısı alan hastalarda, serum ve sinoviyal sıvıda sitomegalovirüs (CMV), Epstein-Barr virüsü (EBV), human herpes virüs-6 (HHV-6) ve parvovirüs B19’a karşı oluşan IgG yanıtlarının saptanması ve bu virüslere karşı oluşan spesifik lokal immun yanıtın, sinovit etiyolojisinin belirlenmesindeki rolünün araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniği’ne müracaat eden Kellgren Lawrence sınıflamasına göre evre 3 ve 4osteoartrit ve sinoviti mevcut olan yetişkinler, hasta grubu olarak alındı. Benzer yaş grubunda, diz ağrısı nedeniyle veya başka bir nedenle diz grafisi çekilen ancak Kellgren Lawrence sınıflamasına göre diz osteoartriti olmayan hastalar kontrol grubu olarak seçildi. Hasta grubuna 29 sinovitli olan hasta alındı ve kontrol grubu olarak da 31 hasta çalışmamıza dahil edildi. Sinovitli hastalardan sinoviyal sıvı ve serum örnekleri alınırken kontrol grubundan sadece serum örnekleri alındı. Tüm örneklerde anti-CMV, EBV, HHV-6 ve parvovirus B19 IgG antikorları mikro ELISA yöntemiyle araştırıldı. Sinoviyal ya da lokal antikor üretimini belirlemek için hasta grubuna ait tüm örneklerde albumin düzeyi spektrofotometrik yöntemle saptandı ve sinoviyal antikor indeksi (sABI) hesaplandı. Hasta ve kontrol grubuna ait tüm örneklerde anti- CMV, EBV, HHV-6 ve parvovirüs B19 IgG pozitiflik oranı araştırıldı. Hasta grubunda serum ve sinoviyadaki IgG düzeyi ve sinoviyal antikor indeksi (sABI) karşılaştırıldı. Bulgular: Tüm çalışma grubunda araştırılan virüsler için serumda IgG pozitifliği sırasıyla; CMV için %91, EBV için %85, parvovirus B19 için %36,6, HHV-6 içinse %43 olarak saptandı. Hasta serumlarında IgG poziflik oranı CMV ve EBV için en yüksekti ve sırasıyla; %100 ve 86 olarak saptandı. Kontrol grubunda EBV ve CMV IgG pozitiflik oranı %83 olarak saptandı. Hasta grubunda serumda parvovirus B19 ve HHV-6 IgG pozitiflik oranı ve absorbans değerleri kontrol grubuna göre daha yüksek saptandı. Hasta grubu serum ve sinoviyal antikor pozitifliği açısından karşılaştırıldığında; sinovitli olgularda lokal antikor üretiminin EBV IgG için %72,4 ile en fazla olduğu bunu %34,4 ile CMV IgG; % 27,5 ile parvovirus IgG ‘nin takip ettiği belirlendi. Sonuç: Sinovitli hastalarda serumda anti- EBV IgG, anti- CMV IgG ve anti-parvovirüs B19 IgG pozitiflik oranları kontrol grubuna göre daha yüksek idi. Sinovitli hastalarda sinoviyal kültür örneklerinde etkenin saptanmadığı durumlarda; CMV, EBV, HHV-6 ve parvovirüs-B19 gibi virüslerin etken olabileceğinin akılda tutulmasının ve hastalarda serum antikorlarına ilaveten sinoviyal sıvıda lokal antikor yanıtlarının araştırılması için antikor indeksinin belirlenmesinin de yararlı olacağı görüşündeyiz

    The Serum S100B Level as a Biomarker of Enteroglial Activation in Patients with Ulcerative Colitis

    No full text
    Objective. Recent studies have demonstrated that enteric glial cells (EGC) participate in the homeostasis of the gastrointestinal tract. This study investigated whether enteroglial markers, including S100B protein and glial fibrillary acidic protein (GFAP), can serve as noninvasive indicators of EGC activation and disease activity in UC patients. Methods. This clinical prospective study included 35 patients with UC and 40 age- and sex-matched controls. The diagnosis of UC was based on standard clinical, radiological, endoscopic, and histological criteria. Clinical disease activity was evaluated using the Modified Truelove-Witts Severity Index. Serum samples were analyzed for human GFAP and S100B using commercial enzyme-linked immunosorbent assay kits. Results. GFAP was not detected in the serum of either UC patients or controls (P>0.05). However, we found a significant (P<0.001) decrease in the serum S100B levels in the UC patients. No correlation between the serum S100B level and the disease activity or duration was observed (P>0.05). The serum S100B levels did not differ between UC patients with active disease (24 patients, 68.6%) or in remission (11 patients, 31.4%) (P>0.05). Conclusions. Ulcerative colitis patients had significantly lower serum S100B levels, while GFAP was of no diagnostic value in UC patients
    corecore