53 research outputs found

    Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Duygusal Yüz İfadelerini Yansıtan İnsan Figürü Çizimlerinde Kullandıkları Renklerin İncelenmesi

    Get PDF
    The aim of this study is to examine the facial expressions and color preferences used by orphaned children, children who have experienced an earthquake and children living with their parents.The sample of the study included 85 children, 27 of whom had experienced the great earthquakes in Bolu and Gölcük in 1999, 21 orphans living in Keçiören Atatürk Child Care Center and 37 children living with their families. Regular A4 white paper and coloring pens were used as data collecting tools, and children were asked to draw human figures with happy, scared, surprised, sad and aggravated facial expressions, respectively. Children were told that they were allowed to use whichever colors they wanted.. The children’s drawings, each reflecting different facial expressions, were examined to ascertain which, and how many, colors had been used. The results of the study revealed that the majority of the children who had experienced an earthquake and the orphaned children used only one or two colors, while the majority of the children living with their families used at least two or more different colors. It was found that the children who had experienced an earthquake particularly chose black as the color to reflect all of the facial expressions. It was seen that the colors used by orphans and by the children living with their families showed differences according to the facial expressions illustrated.Bu araştırmanın amacı, korunmaya muhtaç çocukların, depremi yaşayan çocukların ve ailesi ile yaşayan çocukların duygularını dışa vurmalarında, yüz ifadeleri ve renk tercihlerini incelemektir. Çalışmanın örneklemini, Bolu ve Gölcük depremini yaşamış 27 çocuk ile Ankara ilinde Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası’nda kalan 21 korunmaya muhtaç çocuk ve ailesi yanında yaşayan 37 çocuk olmak üzere toplam 85 çocuk oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak A4 boyutunda beyaz kağıtlar ve renkli boya kalemleri çocuklara dağıtılmış ve çocuklardan sırasıyla mutlu, korkmuş, şaşırmış, üzgün ve öfkeli bir insan figürü çizmeleri istenmiştir. Çocukların renk tercihlerinde serbest oldukları belirtilmiştir. Çocukların yaptığı her biri farklı bir yüz ifadesini yansıtan resimler, kullanılan renk sayısına ve kullanılan renklere göre incelenmiştir. Araştırma sonuçları, korunmaya muhtaç ve depremi yaşayan çocukların çoğunluğunun tek veya iki renk kullandığını, aileleri ile yaşayan çocukların çoğunluğunun ise en az iki ya da daha fazla renk kullandığını ortaya koymaktadır. Özellikle depremi yaşamış çocukların tüm yüz ifadelerini yansıtan insan figürü çizimlerinde siyah rengi tercih ettikleri bulunmuştur. Korunmaya muhtaç çocukların ve ailesi ile yaşayan çocukların en yüksek oranda kullandıkları renklerin yüz ifadelerine göre değişiklik gösterdiği belirlenmiştir. Her iki grup incelendiğinde; ailesi ile yaşayan çocukların kullandıkları renklerin kullanım yüzdelerinin, korunmaya muhtaç çocukların kullanım yüzdelerine göre daha yüksek olduğu da ulaşılan önemli bulgulardandır

    THE ACQUISITION OF NATIONAL LIBERATION MOVEMENT STATUS BY SECESSIONIST MOVEMENTS: LEGAL AND POLITICAL ASPECTS

    Get PDF
    XX. yüzyılın ikinci yarısında, uluslararası hukukun en ihtilaflı konularından birisi de ulusal kurtuluş hareketlerinin hukuki statüsü olmuştur. Bazı ayrılıkçı hareketlerin siyasal/diplomatik dış destek kazanmaları sonucunda ulusal kurtuluş hareketleri olarak tanınmaları, normatif çerçevenin revize edilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmış ve sözleşmeler, protokoller ve çeşitli hükümetler arası ya da bölgesel organizasyonların kararlarıyla, muharip taraflar için belirli hak ve yükümlülükler ön görülmüştür. Fakat bu konuda ne belirlenen hukuki ölçütler tam, kesin ve açıktır, ne merkez devletin silahlı çatışma halini ve kurtuluş hareketi katılımcılarının savaşan statüsünü tanıma zorunluluğu vardır, ne de savaş halinin tanınması durumunda doğacak olan yasal hakları garanti altına alan güçlü bir uluslararası yaptırım mekanizması bulunmaktadır. Uluslararası normatif rejimin zafiyetinden kaynaklanan bu durum sebebiyle, teorik normların etkinlik düzeyi pratikte güç eksenli reel politikanın çizdiği gri sınırlarla belirlenmiş durumdadır.In the second half of 20th century, legal status of national liberation movements has become one of the most debatable issues of international law. The recognition of some separationist movements as national liberation movements thanks to foreign political/diplomatic support revealed the necessity to overhaul current normative frame and some specific rights and obligations were prescribed for belligerent parties through conventions, protocols and resolutions of various intergovernmental or regional organisations. However, neither legal criteria on this subject is complete, accurate and clear; nor centre state has to recognise the condition of armed conflict and combatant status of national liberation movements' participants; and also there is no strong international enforcement mechanism which guarantees legal rights originated in case of the recognition of a war. Due to the condition that stems from the vulnerability of international normative regime, the effectiveness of theoretical norms is specified according to grey boundaries of power-centred Reel Politics in practice

    An instrumentalist analysis on the dissolution of Yugoslavia

    Get PDF
    Etnik milliyetçiliğin kitleselleşmesinde siyasal seçkinlerin söylemleri, sembol manipülasyonları ve medya gibi faktörlerin etkisi yadsınamaz. Etnik husumet ve çatışmalar da büyük oranda seçkinlerin araçsallaştırmalarıyla etnik grubun toplumsal hafızasında yaratılan algısal güvenlik tehditlerinden beslenmektedir. Yugoslavya’nın dağılma sürecinde ortaya çıkan çatışmalar, bu varsayımı destekleyecek niteliktedir. Zira Yugoslavya devleti, yükselen etnik milliyetçi dalganın tesiriyle dağılmaya sürüklenirken bu süreçte siyasal seçkinlerin tutumları önemli bir etken olmuştur. Bu anlamda Balkan milliyetçiliklerinin gelişimini ve Yugoslavya’nın dağılma sürecini açıklayabilecek en uygun kuramsal yaklaşımlardan birinin “araçsalcılık” (enstrümantalizm) olduğu söylenebilir. Buradan hareketle çalışmada etnisite ve milliyetçiliğe ilişkin kuramsal yaklaşımlar değerlendirilecek ve söz konusu yaklaşımlardan biri olan araçsalcılık üzerinden Yugoslavya Federasyonu’nun parçalanma süreci analiz edilecektir.It is impossible to disprove the effect of political elite discourses, symbol manipulations and media on the process of nationalist popularization. Accordingly, ethnic hostility and conflicts are often fueled by perceived threats created through the political instrumentalizations in the collective memory of an ethnic group. This assumption is supported by the conflicts during the dissolution of Yugoslavia, because the attitudes of political elites were quite effective while Yugoslavian state was sliding into dismemberment with the influence of rising ethnic nationalist wave. In that regard, we assert that “instrumentalism” may be the most appropriate theoretical approach to explain the making of Balkan nationalisms and the dissolution of Yugoslavia. From this point of view, this paper aims to evaluate the theoretical approaches to ethnicity and nationalism and to analyze the dismemberment of Yugoslavia through the prism of instrumentalism

    Real-time emotion analysis: Intelligent system design based on deep learning

    No full text
    Duygu tanıma ve davranış yargısı gibi duyguları anlamanın anahtarı görevini gören yüz ifadelerini anlama, insanların günlük hayatında oldukça değerlidir. Anlık olarak sistemlerde algılanan görüntü ve videodan duyguları tanımak, her ne kadar insanların gözleri için kolay ve önemsiz olsa da makineler için çok doğru bir şekilde algılanması zorlayıcı olup uygulanmasında birçok görüntü işleme tekniği gerektirmektedir. Günümüzde önemli bir yere sahip olan yüz duygu durumu sistemleri, her geçen gün daha çeşitli alanlarda uygulanıp ilgi çekmeye devam etmektedir. Yüz duygu durumu ile birlikte yaş ve cinsiyetin canlı şekilde kameradan belirlenmesinin, birçok potansiyel amaca hizmet edeceği tahmin edildiğinden bu çalışmada canlı kamera görüntüsündeki yüzlerin duygu durumu, cinsiyeti, yaş aralığı ve duygu durumuna bağlı olarak da stres oranı hesaplanmaktadır. Çalışmada veri seti olarak FER2013, FER+ ve UTKFace kullanılmış olup, CNN modellerinden ise özelleştirilmiş CNN modeli, VGG-16, ResNet-50 ve ResNet-152 mimarileri tercih edilmiştir. Elde edilen sonuçlarda en iyi performansı ResNet-50 modeli sağlamıştır. Tüm tahmin edilen anlık durumlar için gerçek hayatta eğitim, sağlık, iş güvenliği, suç tespitleri, ticaret vb. gibi farklı uygulamalarda oluşturulan sistemin kullanımı önceden uyarıcılar oluşturmaya da yardımcı olabilecektir. Hali hazırda uygulanan birçok sistem günlük hayatta mevcut olsa da bu sistemleri aynı anda tek bir çatı altında toplayarak bir adım daha ileriye götürmeyi amaçlayıp bu çalışmayı daha önce literatürde olmayan bir şekilde tamamlamış bulunuyoruz.Understanding facial expressions, which serve as the key to understanding emotions such as emotion recognition and behavioral judgment, is very valuable in people's daily lives. Although it is easy and insignificant for people's eyes, it is difficult for machines to perceive it accurately and requires many image processing techniques to be applied. Facial emotion recognition systems, which have an important place today, are being applied in various areas and continue to attract attention. Since the prediction of facial emotion with age and gender in live camera captures will serve many potential purposes, in this study, the stress rate is calculated based on the emotional perspectives of the faces in the live camera image. In the study, FER2013, FER+, and UTKFace were used as data sets, and customized CNN model, VGG-16, ResNet-50, and ResNet-152 architectures were preferred among CNN models. In the obtained results, the ResNet-50 model provided the best accuracy performance. All predicted instant situations in real life are able to help in various application areas such as education, health, job security, crime detection, trade, etc. Although many systems that are currently applied exist in daily life, we have completed this study in a way that has not been in the literature before, aiming to take these systems one step further by gathering these systems under one roof at the same time

    The impact of political culture on the understanding of human rights: A discussion on the boundaries of universalism

    No full text
    Devletlerin deneyimlediği tarihsel süreçler ve bu süreçlerin dayanmakta olduğu felsefi, ideolojik ve siyasi bağlamlar birbirlerinden farklıdır. Bu durum neticesinde devlet aygıtının meşru hareket alanı ve birey-devlet ilişkisinin genel biçimi, farklı siyasal kültür özellikleri sergileyen coğrafyalarda birbirlerinden oldukça farklı şekillerde tanımlanmış ve hangi insan haklarının normatif olarak daha öncelikli olduğu konusunda da farklı anlayışlar ortaya koyulmuştur. Öte yandan evrensellik prensibine sıkı sıkıya bağlı olan uluslararası insan hakları, insanlığı bir bütün olarak ele almakta, tüm insanların belirli temel haklara eşit bir şekilde sahip olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bahse konu durum neticesinde literatürde evrensellik-kültürel görelilik tartışması doğmuş, insan haklarına ilişkin evrensel standartların ve ortak önceliklerin net bir şekilde belirlenmesi ihtiyacı gündeme gelmiştir. Söz konusu tartışmaya yeni bir boyut katmak ve farklı siyasal kültürlerin insan haklarına ilişkin önceliklerini incelemek amacıyla bu tez, (i) "kültür" kavramı yerine (bu kavramın konumuz itibariyle asli bir parçası olan) "siyasal kültür" kavramına odaklanılması gerektiğini öne sürmüş, (ii) biri "bireyci-katılımcı siyasal kültür" diğeri "toplulukçu-tebaa siyasal kültürü" olmak üzere iki temel siyasal kültür türü tanımlamış, (iii) ilk siyasal kültür türünde negatif özgürlüklerin, diğerinde ise pozitif özgürlüklerin öncelikli görüldüğünü teşhis etmiş ve (iv) insan haklarına ilişkin evrensel standartların her iki siyasal kültürde de yerleşik hale gelebilmesi için (Grotiousçu Rasyonalizm, Makyavelci Realizm ve Kantçı Devrimcilik fikirlerinin dengesini amaç edinen) İngiliz Okulu'nun dayanışmacı ekolüne ait varsayımların dikkatle incelenmesinin faydalı olacağını savunmuştur.The historical process experienced by states and the philosophical, ideological and political contexts on which this process is based are different from each other. As a result of this situation, the legitimate level of state discretion and the general forms of individual-state relation have been defined differently in geographies displaying distinctive political cultures and dissimilar understandings have been generated regarding to which human rights have the normative priority over the others. Yet, international human rights regime, which considers humanity as a whole, strictly adheres to the principle of universality and assumes that all people have certain fundamental rights equally. For that reason, the debate about universality-cultural relativity was born in literature and the need to clearly define universal standards and common priorities have brought to agenda. In an attempt to add a new dimension to this aforementioned debate and to examine the priorities of different political cultures, this thesis (i) suggested changing the focus of analysis from term of "culture" to "political culture", (ii) defined two basic types of political cultures named as: "individualist-participatory political culture" and "communitarian-subject political culture", (iii) recognised that negative freedoms are the primary priority in the first type of political culture, whereas the other prioritises positive freedoms and (iv) argued that in order to establish universal standards for human rights in both political cultures, main assumptions of the English School's solidarist approach (deriving from the balance of Grotain Rationalism, Machiavellian Realism and Kantian Revolutionism) would be quite beneficial to examine

    The anatomical aspects of optic nerve decompression by transcranial and transsphenoidal approach

    No full text
    Optik sinirin proksimal kısmı, optik foramen girişinde tümöral ve travmatik patolojiler ile zedelenmeye oldukça yatkındır. Böyle bir durumda, optik sinir proksimal kesimini dekomprese etmek gerekir. Bu nedenle, optik kanal bölge anatomisinin öğrenilmesi önem taşımaktadır. Optik kanalın proksimal kesiminin dekompresyonu esnasında karşılaşılabilecek problemleri ve anatomik sınırları vurgulayan bu çalışmada, optikokarotid bölgenin detaylı anatomisi ve histopatolojik yapısı araştırıldı. Otuz adet sellar ve parasellar örnek yetişkin insan kadavralarından çıkarıldı. Örneklere anatomik diseksiyon ve histopatolojik inceleme yapıldı. Proksimal optik kanalın superior ve lateral duvarı, mikrocerrahi teknik kullanılarak transkraniyal yaklaşım ile; inferior ve medial duvarı ise, endoskopik ve mikroskobik teknik kullanılarak, transsfenoidal yaklaşım ile incelendi. Histopatolojik incelemede optik kanal, internal karotid arter ve optik sinir arasındaki ilişkiler kalitatif ve kantitatif olarak değerlendirildi. Transkraniyal ve transsfenoidal yaklaşım ile benzer oranlarda optik kanal çevresel dekompresyonu yapılabilmesine karşılık, transkraniyal yaklaşımın optik sinirin superiorunun ve lateralinin dekompresyonunda, transsfenoidal yaklaşımın ise optik sinirin inferiorunun ve medialinin dekompresyonunda daha üstün olduğu görüldü. Transkraniyal yaklaşımın optik sinirin daha fazla mobilize edilebilmesi açısından daha uygun olduğu saptandı. Histopatolojik olarak optik sinirin medialde ve inferiorda traksiyon veya basıdan kaynaklanabilecek zedelenmeye daha yatkın olduğu görüldü. Optik sinir dekompresyonuna karar verirken, patolojinin yerleşimine ve bölgenin anatomik-histolojik özelliklerine göre trankraniyal veya transsfenoidal yaklaşımlardan birini seçmek uygun olacaktır.Proximal portion of the optic nerve is quite prone to injury in the optic foramen entrance by tumoral and traumatic pathologies. In such a case, it is necessary to decompress the proximal part of the optic nerve. Therefore, it is important to learn the regional anatomy of the optic canal. In this study that emphasizing the problems and anatomic limitations which can be encountered during proximal optic canal decompression, detailed anatomy and histopathology of the opticocarotid region was investigated. Thirty adult sellar and parasellar samples were extracted from human cadavers. Anatomical dissection and histological examination was performed to the samples. Superior and lateral walls of the proximal optic canal were evaluated by using microsurgical transcranial approach; inferior and medial walls were evaluated by using endoscopic and microsurgical transsphenoidal approach. The relationship between the optic canal, the internal carotid artery and the optic nerve were qualitatively and quantitatively examined. Though, similar rates of peripheral optic canal decompression was achieved by transcranial and transsphenoidal approach, transcranial approach was superior in the decompression of the superior and lateral portions, transsphenoidal approach was superior in the decompression of the inferior and medial portions of the optic nerve. Transcranial approach is found to be more appropriate for optic nerve mobilization. It was found that, histopathologically the medial and inferior parts of the optic nerve, was more prone to injury caused by traction or compression. When deciding the optic nerve decompression, either the transcranial or the transsphenoidal approach should be preferred according to the localization of the pathology and anatomical-histological characteristics of the region

    The Role of Diferentiation of Self in Predicting Rumination and Emotion Regulation Difculties

    No full text
    The present study examined the predictive power of diferentiation of self on rumination and emotion regulation difculties. The participants (n=300), all aged over 26, responded to a personal information form, the Diferentiation of Self Scale, a ruminative thought style questionnaire, and a difculties in emotion regulation scale. The sample consisted of 182 female and 118 male adults. The results indicated that the female participants were more emotionally reactive compared to their male counterparts and that parents had higher scores of emotional reactivity than childless participants. There was a non-signifcant relationship between diferentiation of self and age. Also, regarding diferentiation of self, there was no signifcant diference between participants who were in a relationship and those who were not. The diferentiation of self scores accounted for 24% of the variance in the ruminative thought style scores and 39% of the variance in the emotion regulation difculty scores. The results of the study indicated that diferentiation of self was a crucial in infuencing both rumination and emotion regulation difculties. These results suggest that clinicians working with clients who experience emotion regulation difculties in ruminative thinking or who demonstrate various symptoms due to it should treat these clients’ levels of diferentiation of self as a facilitating factor in the therapy and treatment process
    corecore