Investigation of the relationship between the levels of interest in sports and their quality of life of women participating in yoga exercises

Çalışmamızın temel amacı, yoga uygulamalarının kadınların spor yapma motivasyonunu ve yaşam kalitesini nasıl şekillendirdiğini incelemek ve fiziksel ile psikolojik boyutlardaki etkilerini incelemektir. Çalışmada ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır ve araştırma grubunu Bartın il merkezinde açılan yoga kurslarına katılan kadınlar oluşturmuştur. Araştırmanın ilk bölümünde kişisel bilgi formu, ikinci bölümde Spora Yönelik İlgi Düzeyi Ölçeği, üçüncü bölümde Yaşam Kalitesi Ölçeği tercih edilmiştir. Veriler SPSS 25.0 paket programıyla incelenmiştir. Araştırmada normallik testi, basıklık ve çarpıklık değerleriyle yapılmıştır ve verilerin normal dağılıma sahip olmadığı saptanmıştır. Ardından bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişki Spearman korelasyon testiyle ölçülmüş, betimsel verilerin analizi için ikili değişkenlerde Mann-Whitney U testi, ikiden çok değişkenlerdeyse Kruskal-Wallis H testi kullanılmıştır. Bunların yanı sıra, frekans ve yüzde hesaplamaları ile güvenilirlik analizleri yapılmıştır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar, p<0.05 anlamlılık düzeyine dayalı olarak analiz edilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular çerçevesinde, çalışmaya katılanların yaş değişkeniyle yaşam kalitesinin fiziksel sağlık boyutu arasında, medeni durum değişkeni ile yaşam kalitesinin genel sağlık, çevre ve yaşam kalitesi toplam puanlarında, çalışma hayatı ile yaşam kalitesinin fiziksel sağlık alt boyutunda ve yaşam kalitesi toplam puanlarında, daha önce fiziksel aktivite yapma ile yaşam kalitesinin fiziksel sağlık ve çevre alt boyutlarında ve yaşam kalitesi toplam puanlarında anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Eğitim durumu değişkeni ile spora yönelik ilgi düzeyi toplam puanı, yoganın ihtiyaç olma durumu ile spora yönelik ilgi düzeyi toplam puanı ve ailenin yogaya teşvik etmesi ile spora yönelik ilgi düzeyi toplam puanı arasında anlamlı farklılıklara rastlanmıştır (p<0.05). İstatistiksel analizler, katılımcıların fiziki aktivite düzeyleriyle hayat kaliteleri arasında anlamlı ve negatif bir korelasyon olduğunu göstermiştir. Bu bulgu, fiziksel aktivitenin azalmasının yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebileceği hipotezini desteklemektedir.The main purpose of this study is to examine how yoga practices shape women’s motivation to engage in sports and their quality of life, as well as the effects on their physical and psychological dimensions in this context. A relational screening model was used in the research. The study group consists of women who participated in yoga courses held in Bartın city center. The first part of the study includes a personal information form, the second part includes the Turkish adaptation of the Quality of Life Scale developed by the World Health Organization (WHO), as adapted by Eser et al. (1999), and the third part is the Sports Interest Level Scale developed by Ceyhun (2017). The data were analyzed using the SPSS 25.0 software package. In the research, normality was tested through kurtosis and skewness values, and it was determined that the data did not follow a normal distribution. The relationship between dependent and independent variables was then examined using the Spearman correlation test. For descriptive data analysis, the Mann-Whitney U test was applied for binary variables, and the Kruskal-Wallis H test was applied for variables with more than two categories. Additionally, frequency and percentage calculations, as well as reliability tests, were performed. The results of the study were evaluated using a significance level of p<0.05. Research findings revealed a significant difference between the age variable and the physical health dimension of quality of life, between the marital status variable and the general health, environment, and total quality of life scores, between work life and the physical health sub dimension of quality of life and the total quality of life scores, and between previous physical activity and the physical health and environment sub-dimensions of quality of life and the total quality of life scores. A significant difference was found between education level and the total score of interest in sports, between the need for yoga and the total score of interest in sports, and between family encouragement of yoga and the total score of interest in sports (p<0.05). Statistical analyses indicated a significant negative correlation between participants’ physical activity levels and their quality of life. This finding supports the hypothesis that reduced physical activity may adversely affect quality of life

Dijital çağda katılımcı demokrasi: Kamuoyu iletişim platformu olarak CİMER başvurularının tematik içerik analizi

Governmental public relations are a fundamental requirement for institutions to communicate transparently and openly with the public. As a public communication platform, CIMER enhances transparency and accountability in public administration by providing citizens with direct access to authorities regarding public services. In a digital age where the importance of communication becomes more prominent, CIMER acts as a bridge between the state and citizens and strengthens participatory democracy. In this study, the statistics of applications made to CIMER between 2018 and 2023 were analysed. Afterwards, intensive applications made to CIMER on prominent issues in Turkiye's 2023 agenda were subjected to content analysis. The study aims to reveal citizens' “acknowledgement, access to information, opinion/suggestion, request and complaints” regarding public services, enabling public institutions to better understand citizens' needs and provide improved services. Thematic content analysis revealed that CIMER applications are primarily demand-oriented, with most complaints also incorporating requests. The lower frequency of other application types (opinions/suggestions, access to information, and acknowledgement) suggests that CIMER's full potential remains untapped by citizens. In this context, awareness-raising activities to reach wider segments of society about the versatile usage possibilities of CIMER and the different services it offers will further increase the functionality of the platform.Kamusal halkla ilişkiler, kurumların kamuya karşı şeffaf ve açık iletişim kurması için temel bir gerekliliktir. Bir kamuoyu iletişim platformu olan CİMER, vatandaşların kamu hizmetleriyle ilgili doğrudan yetkililere ulaşmasını sağlayarak, kamu yönetiminde şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırmaktadır. Dijital çağda önemi daha da artan iletişimle birlikte CİMER, devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesi görmekte ve katılımcı demokrasiyi güçlendirmektedir. Yapılan araştırmada, öncelikle 2018-2023 yılları arasında CİMER’e yapılan başvuruların istatistikleri incelenmiştir. Sonrasında 2023 yılında Türkiye gündeminde öne çıkan konulara ilişkin CİMER’e yoğun olarak yapılan başvurular içerik analizine tabi tutulmuştur. Yapılan çalışma ile vatandaşların kamu hizmetleriyle ilgili “teşekkür, bilgi edinme, görüş/öneri, talep ve şikayetlerini” ortaya koyarak, kamu kurumlarının vatandaşların ihtiyaçlarını daha iyi anlaması ve onlara daha iyi hizmet sunmaları hedeflenmektedir. Bu doğrultuda tematik içerik analizi sonuçlarında, CİMER’e yapılan başvuruların aslında daha çok talep amaçlı olduğu, çoğu şikâyet başvurusunun içeriğinin de aslında bir talep veya her ikisini de barındırdığı görülmüştür. Ayrıca diğer başvuru türlerinin (görüş/öneri, bilgi edinme ve teşekkür) daha az olması CİMER’in potansiyelinin, vatandaşlar tarafından henüz tam olarak keşfedilmediğini göstermektedir. Bu bağlamda, CİMER’in çok yönlü kullanım imkanları ve sunduğu farklı hizmetler konusunda toplumun daha geniş kesimlerine ulaşacak farkındalık çalışmaları yapılması, platformun işlevselliğini daha da artıracaktır

The effect of motivation on investment decisions in crowdfunding methods

Son zamanlarda girişimcilik kavramı önemli hale geldi. Girişimcilerin fikirlerini hayata geçirirken karşılaştıkları engellerin başında finansal destek bulmak gelmektedir. Kendi masraflarını karşılayamayan bir girişimci, yardım ve destek için ailesine, yakın arkadaşlarına veya kamu kurumlarına başvurabilir. Herkesin internete bağlı olduğu bir çağda kitlesel fonlama, geleneksel finansman kaynaklarına uygulanabilir bir alternatif haline geldi. Kitlesel fonlama, yeni fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacak fonların yaygın olarak bulunmasını sağlamaktadır. Girişimci küçük bağışlarla kitlelerin desteğini çekerek doğru eşleşmeyi bulur. İnternet, fon elde etme aracıdır ve internet birçok şeyi değiştirdi. Kitlesel fonlama da buna ek bir örnek; İnternet, kültürümüzün bir parçası olan işbirlikçi işbirliğinin aracıdır. Türkiye şu anda yasal olan ve dünya nüfusu tarafından yaygın olarak kabul edilen kitlesel fonlamaya izin vermektedir. Klasik finans teorileri, bireylerin her zaman rasyonel olduğu ve başkalarının çıkarları doğrultusunda en iyi kararları verdikleri görüşünü benimsemiştir. İnsanlar sosyal yaratıklar olduğundan rasyonel davranışlar onlar için mümkün değildir. Dolayısıyla yatırımlar mantıklı olmayacaktır.' Günümüzde yapılan pek çok araştırma bu varsayımın yanlış olduğunu ortaya koymuştur. Piyasa düzensizlikleri ve ekonomik krizler bireylerin her zaman rasyonel davranmadıklarının başlıca göstergeleridir. Davranışsal finansın öngörülemezliği nedeniyle olumsuzluklar klasik finans teorileriyle açıklanamamaktadır. Davranışsal finansa göre insanlar, toplumun bir parçası olan ve çevreleri üzerinde doğrudan etkisi olan sosyal varlıklardır. Davranışsal finansa göre insan bu nedenle rasyonel olarak hareket edemez. Davranışsal finans, yatırımcıların neden akılsız yatırımlar yaptığını açıklamaya çalışır. Davranışçı finans, bireysel yatırımcıların eylemlerini ve kitlelerin yatırım anlayış kalıplarını tahmin edebilir. Sermaye, şu anda yeni projelerin hayata geçirilmesindeki en önemli zorluklardan biridir. Yatırımcıların, fonları olmadığında projelerini gerçekleştirmeleri zordur.). Kitlesel fonlamanın kullanımı, hem alternatif bir finansman kaynağı hem de gelir elde etmek için sermaye arayanların kullandığı bir kaynak olarak son zamanlarda sıkça konuşulan bir konu haline geldi. Kitlesel fonlama, yenilikçi iş fikirlerini çevrimiçi destek aracılığıyla finanse etme sürecidir. Bu, geleneksel finansman kaynaklarının yerine geçer. Kitlesel fonlamanın kullanımı yaygındır ve birçok ülkede yasalarla desteklenmektedir. Milletimiz şu anda hukuki bir çerçeve oluşturmak için araştırma yapıyor.' Dolayısıyla bir noktada bizim milletimizde de yaygınlaşacağına dair bir inanış var. Klasik finans teorilerinin ekonomik krizleri ve piyasa düzensizliklerini açıklamakta yetersiz kalması nedeniyle davranışsal finansın ortaya çıkışı alana yeni bakış açıları getirmiştir. Davranışçılık, yatırımcıların yatırımlara yönelik eğilimlerini ve önyargılarını inceleyen bilim dalıdır. Temel amaç, bireyin rasyonel davranmasını engelleyen faktörleri açıklığa kavuşturmaktır. Kitlesel kitlesel fonlama kararlarının etkisini incelemek için davranışsal finans kullanılacaktır.Recently, the concept of entrepreneurship has become important. One of the main obstacles that entrepreneurs face in realizing their ideas is finding financial support. An entrepreneur who cannot cover their own expenses may turn to family, close friends or public institutions for help and support. In an age where everyone is connected to the internet, crowdfunding has become a viable alternative to traditional funding sources. Crowdfunding ensures the widespread availability of funds to enable new ideas to emerge. The entrepreneur finds the right match by attracting the support of the masses through small donations. The internet is a means of raising funds and the internet has changed a lot of things. Crowdfunding is an additional example; the Internet is a tool for collaborative cooperation, which is part of our culture. Turkey currently allows crowdfunding, which is legal and widely accepted by the world population. Classical theories of finance take the view that individuals are always rational and make best decisions in the best interests of others. Since humans are social creatures, rational behavior is not possible for them. Investments would therefore not make sense.' Much research today has shown this assumption to be wrong. Market disruptions and economic crises are the main indicators that individuals do not always behave rationally. Due to the unpredictability of behavioral finance, these problems cannot be explained by classical finance theories. According to behavioral finance, people are social beings who are part of society and have a direct impact on their environment. According to behavioral finance, humans therefore cannot act rationally. Behavioral finance tries to explain why investors make irrational investments. Behavioral finance can predict the actions of individual investors and the patterns of investment understanding of the masses. Capital is currently one of the most important challenges in realizing new projects. It is difficult for investors to realize their projects when they do not have funds). The use of crowdfunding has recently become a hot topic of conversation, both as an alternative source of financing and as a source for those seeking capital to generate income. Crowdfunding is the process of financing innovative business ideas through online support. This replaces traditional sources of funding. The use of crowdfunding is widespread and supported by law in many countries. Our nation is currently exploring the creation of a legal framework.' So there is a belief that it will become widespread in our nation at some point. The emergence of behavioral finance has brought new perspectives to the field as classical finance theories have failed to explain economic crises and market irregularities. Behaviorism is the study of investors' tendencies and biases towards investments. The main objective is to clarify the factors that prevent the individual from acting rationally. Behavioral finance will be used to examine the impact of crowdfunding decisions

Practicum lesson study: insights from a design-based research in English language teaching practicum

Purpose – This study investigates the implementation of the Practicum Lesson Study (PLS) model, which is designed to be used by preservice teachers (PSTs), mentor teachers and advisors during school practicum. Design/methodology/approach – Employing a design-based research (DBR) framework and a multiple case study design, the research in thisstudy evaluated the PLS model through eight distinct cases acrosstwo phases of research. In both phases, the qualitative research explored the nature of the stages and steps followed in each case, providing detailed descriptions ofthe procedural arrangements, teaching sessions and discussionmeetings. Views of the participants regarding their satisfaction levels towards the PLS model, its benefits and challenges were collected through semi-structured interviews and a questionnaire. Findings – The results of the research highlighted significant benefits of the PLS model,such asself-reflection, peer reflection and collaborative practices. These processes notably enhanced PSTs’ abilities to dynamically adjust teaching strategies based on real-time observations and feedback, effectively integrating suggestions from meetings with practical classroom experiences. However, the study also identified several challenges,such as managing diverse opinions and coping with information overload. Research limitations/implications – Based on the comprehensive exploration of the PLS model, the study offers several implications for practitioners and suggestions for future research such as a closer examination of changes in beliefs and identity over time during PLS. Originality/value – The study carries the significance of employing a DBR in the context of implementing LS during ELT school practicum

2. Uluslararası değişen dünyada Çeşm-i Cihan sağlık kongresi : Küresel iklim değişikliğinde sağlıklı yaşam : Sürdürülebilir çözümler, 20-21 Aralık 2024 çevrim içi kongre, bildiri özetleri e-kitabı

Bartın Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültemiz tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Değişen Dünyada Çeşm-i Cihan Sağlık Kongresine hepiniz hoş geldiniz! Bugün, iklim değişikliği tüm dünyayı etkisi altına almış ve küresel bir sorun haline gelmiştir. Biz de tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı bu soruna yönelik kolektif çözüm önerilerini tartışmak üzere kongremizin bu yılki ana temasını “Küresel İklim Değişikliğinde Sağlıklı Yaşam: Sürdürülebilir Çözümler” olarak belirledik. Dünyadaki nüfusun, sanayileşme ve kentleşmenin artışı, atık yönetimi, enerji üretimi ve ulaşım için fosil yakıtların kullanımı, CO2 ve metan gibi sera gazı emisyonlarının artmasına neden olmuştur. Bunun sonucu olarak küresel sıcaklık hızla artmaya başlamıştır. Yapılan çalışmalar, tüm emisyonlar hemen durdurulsa bile, küresel sıcaklığın önümüzdeki on yıl boyunca 0.2-0.5°C artmaya devam edeceğini ortaya koymuştur. İklim değişikliği ile ilişkili kuraklık, sıcak hava dalgaları, seller, şiddetli yağmurlar, fırtınalar, orman yangınları gibi aşırı hava olaylarındaki artışın, biyolojik çeşitlilikteki değişikliklerin ve göçteki artışın küresel sağlığı olumsuz şekilde etkilediğine ve etkilemeye de devam edeceğine dikkat çekilmektedir. Son yıllarda yaşadığımız pandemi ve afetler ve bunların sonuçları, iklim değişikliğinin sadece çevresel değil, aynı zamanda sağlık ve sosyal açısından da ne denli kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Dünya Sağlık Örgütü de, 2030 ile 2050 yılları arasında, iklim değişikliğinin dünyada sadece bulaşıcı hastalıklar ve gıda kıtlığı nedeniyle yılda yaklaşık 250.000 ek ölüme neden olacağını tahmin etmektedir. Sıcaklığa bağlı ölümlerin en azından 2050'ye kadar artması öngörülmektedir. Bu sonucun sağlık altyapısı üzerinde büyük bir stres yaratacağı, hem sağlık sisteminde hem de tedarik zincirinde önemli zorlanmalara yol açabileceği üzerinde durulmaktadır. İki gün sürecek kongremizde, sadece iklim değişikliğinin toplum üzerindeki olumsuz etkilerini konuşmayacağız. Aynı zamanda, bilimsel bir çerçevede iklim değişikliği ile mücadelede nasıl sürdürülebilir çözümler üretebileceğimizi, bireysel ve toplumsal düzeyde nasıl daha sağlıklı bir yaşam sürdürebileceğimizi tartışacağız. Çünkü bu, sadece çevremizi korumakla ilgili bir sorun olarak nitelendirilmemelidir. Bu durum, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için iklimsel dengeyi sağlama zorunluluğuna dönüşmüştür. Değerli katılımcılar, sürdürülebilir çözümler, yalnızca gezegenimizin korunmasına yönelik adımlar atmakla kalmaz, aynı zamanda sağlık sistemlerimizin, gıda güvenliğimizin, su kaynaklarımızın ve yaşam alanlarımızın da sürdürülebilir olmasını sağlar. Yenilenebilir enerjiye geçiş, doğa dostu tarım yöntemleri, yeşil alanların artırılması, atık yönetimi gibi alanlarda alınacak tedbirler, gelecekteki nesillerin sağlıklı bir dünyada yaşamasına katkı sağlayacaktır. Kongremizde siz değerli katılımcılarla birlikte toplumların sağlıkla ilgili zorluklarının iklim değişikliği ile nasıl iç içe geçtiğini tartışacak, çözüm önerileri üzerinde fikir birliğine varmaya çalışacağız. Ayrıca, her birimizin bu küresel sorunun çözümüne nasıl katkı sağlayabileceğimizi de sorgulayacağız. Çünkü artık hepimiz biliyoruz ki, iklim değişikliği herkesin meselesidir. Küresel iklim değişikliği ve sağlık konusundaki farkındalığı artırmak, bilimsel bilgiyi yaymak, politikaları etkilemek, yeni politikalar üretmek ve en önemlisi de sürdürülebilir çözümleri hayata geçirmek için hepimizin rolü oldukça büyük ve önemli. Bu kongrenin hepimiz için verimli ve ilham verici olmasını diliyor, sunumlar, panel tartışmaları ve bildiri oturumlarımızın sizlere yeni bakış açıları kazandırmasını temenni ediyorum. Hep birlikte, sağlıklı bir yaşam ve sürdürülebilir bir gelecek için önemli adımlar atacağımıza olan inancım ile kongremize katkı sunan herkese teşekkürlerimi sunuyor, başarılı bir kongre diliyorum.Welcome to the second International "Çeşm-i Cihan Health Congress in a Changing World," organized by the Faculty of Health Sciences at Bartın University. Today, climate change has become a global issue, affecting the entire world. In response to this pressing challenge, we have selected the theme of this year’s congress as “Healthy Living in Global Climate Change: Sustainable Solutions.” The increasing global population, industrialization, urbanization, inadequate waste management, reliance on fossil fuels for energy production and transportation, and rising emissions of greenhouse gases such as CO2 and methane have significantly contributed to global warming. As a result, global temperatures have begun to rise rapidly. Studies reveal that even if all emissions were halted immediately, global temperatures would still increase by 0.2–0.5°C over the next decade. It is welldocumented that climate change exacerbates extreme weather events, such as droughts, heatwaves, floods, heavy rains, storms, and wildfires, and leads to biodiversity loss and increased migration, all of which negatively impact global health and are projected to continue doing so. Recent pandemics and natural disasters have once again highlighted that climate change is not only an environmental crisis but also a critical health and social issue. The World Health Organization estimates that between 2030 and 2050, climate change will cause approximately 250,000 additional deaths annually, primarily due to infectious diseases and food scarcity. Heat-related deaths are also expected to rise at least until 2050. These outcomes are anticipated to place immense stress on health infrastructure, leading to significant challenges in both healthcare systems and supply chains. During our two-day congress, we will not only address the adverse effects of climate change on society but also explore how we can develop sustainable solutions to combat climate change within a scientific framework. Moreover, we will discuss how we can promote healthier living on both individual and societal levels. This issue should not be regarded merely as an environmental concern but as an essential requirement for maintaining climatic balance to ensure a healthy life. Distinguished Participants, sustainable solutions do not only involve measures to protect our planet but also ensure the sustainability of our healthcare systems, food security, water resources, and living environments. Measures such as transitioning to renewable energy, adopting eco-friendly agricultural practices, increasing green spaces, and improving waste management will significantly contribute to ensuring that future generations can live in a healthy world. Throughout this congress, we will discuss with you, our valued participants, how the health challenges faced by societies are intricately linked to climate change, and we will strive to reach a consensus on potential solutions. We will also reflect on how each of us can contribute to addressing this global challenge. By now, it is evident to all of us that climate change is everyone’s concern. Raising awareness about global climate change and health, disseminating scientific knowledge, influencing policies, developing new strategies, and, most importantly, implementing sustainable solutions require all of us to take on significant and vital roles. I hope this congress will be productive and inspiring for everyone and that our presentations, panel discussions, and sessions will provide you with new perspectives. With the belief that we will take meaningful steps together toward a healthier life and a sustainable future, I extend my gratitude to everyone who has contributed to this congress and wish you a successful event

The investigation of the catalytic performance of rhodium nanoparticles supported on uio-66 metal-organic framework in the hydrolysis of dmnp

Soman (GD) gibi organofosfor (OP) bazlı kimyasal savaş ajanları (KSA), vücutta bulunan sinir sisteminden kaslara birçok sistemde sinyal iletimini bozabilen ve 0.01 ppm kadar düşük konsantrasyonlara maruz kaldığında dahi ölümle sonuçlanan en zararlı KSA sınıflarından biridir. Bu nedenle, bu gazların yapısındaki öldürücü OP bileşiğinin yakalanması ve/veya bozunması için kişisel koruyucu kıyafet veya ekipmanlarda kullanılacak ileri teknoloji malzemelerin geliştirilmesine büyük ilgi oluşmuştur. Bu zararlı KSA’leri kolayca adsorbe edebilen ve etkili bir şekilde parçalayabilen malzemelere baktığımızda ilk çalışmaların zirkonyum oksitler, hidroksitler veya titanyum oksitler gibi geçiş metallerinin oksitlerinin kullanılmasıyla gerçekleştirildiği görülmektedir. Fakat bu malzemelerin önemli bir dezavantajı düşük yüzey alanı, düşük gözeneklilik göstermesi ve de KSA’nin adsorbe edilmesinden sonra etkin bölgelerin zehirlenmesi ki bu durum da katalizörün düşük etkinlik göstermesine neden olmaktadır. Bu nedenle, sağladıkları yüksek yüzey alanı ve gözeneklere sahip kristalli organik gözenekli malzeme sınıfı olarak zirkonyum-bazlı metal-organik kafes yapılarının (Zr-MOF'lar) kullanılması çalışmaya özgünlük katmaktadır. KSA'ların veya benzerlerinin (simülantların) bozunması için MOF katalizörlerinin geliştirilmesi, en azından laboratuvar ölçekli araştırmalar için oldukça önemlidir. İşte bu bağlamda; bu çalışmada, Soman (GD) kimyasal savaş gazının simülantı olan dimetil 4-nitrofenil fosfatın (DMNP) bozunmasına yönelik katalitik hidroliz etkinliği araştırılmıştır. KSA (GD (Soman)) simulantı olan dimetil 4-nitrofenil fosfatın (DMNP) bozunmasına yönelik katalitik hidroliz etkinlik kinetiğinin UV-vis spektroskopisi (λmak. = 407 nm) yoluyla p-nitrofenoksit oluşumunun izlenmesiyle takip edilmiştir. Çalışma sonucunda DMNP’nin Rh/UiO-66 katalizörü sayesinde artan sıcaklık değerlerinde daha etkin bir tepkime ile bozunduğu görülmüştür. Ayrıca Rh/UiO-66 katalizörünün miktarı artırıldığında yine DMNP’yi daha yüksek oranlarda bozarak toksik etkisini yok ettiği görülmüştür. Son olarak olumlu sonuçlar elde edilmesinden dolayı, kullanılan Rh/UiO-66 MOF malzesinin kişisel koruyucu kıyafet veya ekipmanlara (maske, giysi vb.) entegresine yönelik bir olanak sunacağı düşünülmektedir.Organophosphorus (OP)-based chemical warfare agents (CSA), such as Soman (GD), are one of the most harmful classes of CSA, which can disrupt signal transmission in many systems in the body, from the nervous system to the muscles, resulting in death even when exposed to concentrations as low as 0.01 ppm. For this reason, there has been great interest in the development of advanced technology materials to be used in personal protective clothing or equipment to capture and/or degrade the lethal OP compound in the structure of these gases. When we look at materials that can easily adsorb and effectively degrade these harmful KSAs, we see that the first studies were carried out using oxides of transition metals such as zirconium oxides, hydroxides or titanium oxides. However, an important disadvantage of these materials is their low surface area, low porosity, and poisoning of the active sites after the adsorption of KSA, which causes the catalyst to show low efficiency. Therefore, the use of zirconium-based metal-organic lattice structures (Zr-MOFs), as a class of crystalline organic porous materials with the high surface area and pores they provide, adds originality to the study. The development of MOF catalysts for the degradation of KSAs or simulants is very important, at least for laboratory-scale research. In this context; In this study, the catalytic hydrolysis efficiency for the degradation of dimethyl 4-nitrophenyl phosphate (DMNP), which is the simulant of Soman (GD) chemical warfare gas, was investigated. Catalytic hydrolysis activity kinetics for the degradation of dimethyl 4 nitrophenyl phosphate (DMNP), a KSA (GD (Soman)) simulant, were monitored by monitoring the formation of p-nitrophenoxide via UV–vis spectroscopy (λmax = 407 nm). As a result of the study, it was seen that DMNP degraded with a more effective reaction at increasing temperature values, thanks to the Rh/UiO-66 catalyst. In addition, it was observed that when the amount of Rh/UiO-66 catalyst was increased, it degraded DMNP at higher rates and eliminated its toxic effect. Finally, due to the positive results obtained, it is thought that the Rh/UiO-66 MOF material used will provide an opportunity for integration into personal protective clothing or equipment (mask, clothing, etc.)

Translation of veterinary texts: Post-editing for different target audiences amid MT limitations

This research fundamentally examines how machine-generated translations of veterinary texts might be post-edited. Given the specialized terminology and knowledge required in veterinary texts, their translations must be conducted by an expert translator with a background in translations of veterinary texts or medical science. Proficiency in translation technologies is also essential for an effective post-editing process. Predictably, the primary audience for veterinary texts consists mainly of professionals in veterinary medicine, including academics and veterinarians. Nevertheless, additional target groups, including an intermediate readership, i.e. veterinary students, pet owners or even farmers without veterinary expertise (laymen), still seek information for specific circumstances. In this study, a specialized text from the Merck Veterinary Manual or MCV (Abdul-Aziz et al., 2016) was randomly selected, and the raw translation output was generated using Google Translate. Analysis revealed that Google Translate's initial translations were done in a sophisticated language, primarily targeting professionals. Based on this finding, it can be said that despite utilizing neural MT systems, Google Translate may tend to overlook the potential variability of other target audiences or groups. Therefore, unlike a human translator, who likely possesses contextual knowledge in advance, Google Translate might fail to adapt translations for distinct audience groups. The fact that the raw outputs of the MCV from Google Translate adhere to a semantic or literary translation, primarily targeting professionals, suggests that light post-editing may suffice for this audience most of the time because they possess prior knowledge or experience in veterinary medicine. In contrast, non-experts may require full post-editing to thoroughly comprehend the text

Watching the past in theater: The flashback technique in the early plays of Haldun Taner

Tiyatro ve diğer dramatik türler yapısal olarak çeşitli özellikleriyle roman, hikâye gibi anlatı türlerinden ayrılmaktadır. Tiyatronun kendine özgü yapısal yönlerinden biri, zaman unsurunun kullanımında ve okuyucu/seyirci tarafından alımlanmasında karşımıza çıkmaktadır. Tiyatro bilimcilerin belirttiği üzere tiyatroda okuyucu/seyirci, olayları “o an oluyormuş” gibi alımlar. Dolayısıyla tiyatroda şimdiki zaman egemendir. Şimdiki zamanın egemen oluşu, özellikle kapalı biçimle yazılan piyeslerin sahnelenmesinde gerçeklik algısını da güçlendirmektedir. Gerçek hayatta geçmişe gitmek nasıl mümkün değilse kapalı biçimle yazılan piyeslerde de geçmişe gidilmez. Zaman kronolojik olarak sürekli ileriye gider. Açık biçimli tiyatro eserlerinde gerçeklik algısı oluşturmak amaçlanmadığı için ve klasik tiyatro anlayışına nazaran sınırlar kaldırıldığı için zaman kullanımı da çeşitlenmiştir. Bu tip eserlerde geçmişe gidilmesi şaşırtıcı bir durum olmamaktadır. Çalışmamızda Keşanlı Ali Destanı piyesine kadarki ilk dönem tiyatro eserlerini kapalı biçimle yazan Haldun Taner’in bu ilk dönem piyeslerinde kapalı biçim mantığından farklı olarak “geriye dönüş” tekniğini nasıl kullandığını irdeleyeceğiz. Taner, ilk dönem eserlerini oluşturan altı piyesten …Ve Değirmen Dönerdi ile Fazilet Eczanesi’nde belirgin bir şekilde geriye dönüş tekniğinden yararlanarak vak’a zamanından önceye yani geçmişe gitmiştir. Yazarın bunu piyeslerin kapalı biçim yapısını zedelemeden yapması ise hem Taner’in tiyatro yazarlığındaki ustalığını hem de Keşanlı Ali Destanı’ndan itibaren tamamen benimseyeceği açık biçime olan yönelimini ortaya koymaktadır.Theater and other dramatic genres differ structurally from narrative genres such as novels and stories with various features. One of the distinctive structural aspects of theater is the use of the element of time and its reception by the reader/audience. As theater scholars state, in theater, the reader/audience perceives events as if they were “happening at that moment”. Therefore, the present tense is dominant in the theater. This situation strengthens the perception of reality, especially in plays written in closed form. Just as it is not possible to go back to the past in real life, it is not possible to go back to the past in plays written in closed form. The time moves constantly forward in chronological order. Since the aim is not to create a perception of reality in open form theater works and the boundaries are eliminated compared to the classical theater concept, the use of time has also diversified. It is not surprising to go back to the past in such works. In our study, we will examine how Haldun Taner used the “flashback” technique in his early period plays written with the closed form logic until the play Keşanlı Ali Destanı. Among the six plays that constitute his first-period works, Taner utilizes the technique of flashback in Ve Değirmen Dönerdi and Fazilet Eczanesi, in a significant way and goes back to the past, that is, before the time of the event. The fact that the author does this without damaging the closed-form structure of the plays reveals both Taner's mastery of theater writing and his preference for open form, which he will fully adopt from Keşanlı Ali Destanı onwards

Investigation of optical properties of antireflective coating applied to ophthalmic optical lenses

Optik lensler, sağlık, enerji, otomotiv, elektronik, bilişim, savunma gibi pek çok alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. Sağlık sektöründe gözlerde oluşan refraksiyon kusurlarının düzeltilmesi için geliştirilen ve hammaddelerine göre plastik (organik, polimer) ve mineral (cam) olmak üzere iki ana grupta üretilen optik lenslerin tasarımında arzu edilen özellikler; iyi görme alanı, yüksek kırma gücü, sağlamlık, düşük yoğunluk, UVR koruma sağlaması, görünür ışıkta geçirgenlik değerinin standarda uygun olması, abbe değerinin yüksek olması ve lens aberasyonlarını azaltmak için kaplama özelliklerinin iyi olmasıdır. Bu ihtiyaçlara paralel olarak kullanıcıların ihtiyaçlarına göre oftalmik optik lenslerin yüzeylerine tek tabakalı veya çok tabakalı olarak, çeşitli özelliklere sahip kaplamalar uygulanmaktadır. Bu kaplamalar yansıma önleyici (AR) kaplama, mavi kaplama (blue filtre), sertlik kaplaması, temizlik kaplaması, su itici, ayna kaplaması, renk kaplama, fotokromik kaplama, buharlanma önleyici kaplamalardır. Bunlar arasında Anti-Refle (AR) kaplamalar yansımayı azaltmak, görme kalitesini ve estetiği arttırmak ve bazı çalışmalarda geçirgenliği arttırmak amacıyla sıkça kullanılmaktadır. AR kaplamalar gözlük camlarında oluşan yansımaları azaltıp ışık geçirgenliğini artırarak gözlük kullanıcılarına daha net bir görüş imkânı sağlamaktadır. Oftalmik optik lenslere uygulanan diğer bir kaplama çeşidi olan mavi kaplamalar veya mavi ışık filtreleri led ekranlardan, elektromanyetik radyasyon kaynaklarından ve diğer kaynaklardan gelen mavi ışığı bloke ederek kullanıcıyı mavi ışığın rahatsız edici etkisinden korurken görüş kalitesini arttırmaktadır. Bu çalışmada, üzerlerine AR kaplamalar uygulanan oftalmik optik lensler oftalmik optik lenslerin optik özellikleri incelenerek ışık geçirgenlikleri tespit edilecektir. Bu amaçla temin edilen farklı indislere sahip oftalmik optik AR kaplamalı lenslerin ışık geçirgenlikleri UV-VIS spektrofotometre ile ölçülecektir. AR kaplamalı lenslerin ışık geçirgenlikleri literatürle kıyaslamalı olarak incelenecektir. Optik ve optisyenlik alanında literatüre katkı sağlaması amaçlanan tez çalışmasından elde edilen çıktıların aynı zamanda göz sağlığının korunmasına yönelik çalışmalara katkı sağlaması hedeflenmektedir.Optical lenses are widely used in many fields such as health, energy, automotive, electronics, informatics and defence. The desired features in the design of optical lenses developed for the correction of refractive errors in the eyes in the health sector and produced in two main groups as plastic (organic, polymer) and mineral (glass) according to their raw materials are; good visual field, high refractive power, robustness, low density, UVR protection, transmittance value in visible light in accordance with the standard, high abbe value and good coating properties to reduce lens aberrations. In parallel with these requirements, coatings with various properties are applied to the surfaces of ophthalmic optical lenses as monolayer or multilayer according to the needs of the users. These coatings are anti reflection (AR) coating, blue coating (blue filter), hardness coating, cleaning coating, water repellent, mirror coating, colour coating, photochromic coating, anti-evaporation coating. Among these, Anti-Refle (AR) coatings are frequently used to reduce reflection, improve visual quality and aesthetics and increase transmittance in some studies. AR coatings provide a clearer vision to eyeglass wearers by reducing reflections and increasing light transmittance. Blue coatings or blue light filters, another type of coating applied to ophthalmic optical lenses, block blue light from LED screens, electromagnetic radiation sources and other sources, protecting the user from the disturbing effect of blue light while improving the quality of vision. In this study, the light transmittance of ophthalmic optical lenses with AR coatings applied on them will be determined by analysing the optical properties of ophthalmic optical lenses. For this purpose, the light transmittances of ophthalmic optical AR coated lenses with different indices will be measured by UV-VIS spectrophotometer. The light transmittances of AR coated lenses will be analysed in comparison with the literature. It is aimed that the outputs obtained from the thesis study, which is aimed to contribute to the literature in the field of optics and opticianship, will also contribute to the studies for the protection of eye health

Ticâniyye tarikatının alimlerinin düşünce ürünü ve Sahel'de Arap dili ve kültürünün geliştirilmesindeki rolü

Batı Afrika bölgesindeki Sufi tarikatları, liderleri sayesinde İslam'ın ve onun temellerinin yerleşmesine, İslam Arap kültürünün yayılmasına, sömürgeciliğe ve Hıristiyanlaşmaya karşı durmaya büyük katkı sağlamıştır. Bölgede yayılan tasavvuf tarikatları arasında, ortaya çıkışından bu yana Batı Afrika ve dünyanın diğer bölgelerine İslam'ın mesajını ulaştırmak amacıyla yoğun çaba gösteren Ticaniye tarikatı da yer almaktadır. Ticâniyye tarikatı basit temel ilkeleri ile öne çıkmıştır. Sömürgecilikle mücadele etmekle beraber bölgede eşsiz ve güçlü bir İslami imparatorluğu kurmaya başarmışlardır. Bu noktadan hareketle çalışmamız, tanımlayıcı ve tarihsel yöntemi uygulanarak Ticâniyye tarikatının Arap dili ve kültürünün Batı Afrika'ya yayılmasındaki etkin rolüne ışık tutmayı amaçlamaktadır. Ticâniyye tarikatının öne çıkan tasavvuf faaliyetleri ve yapıcı siyasi hareketleriyle Batı Afrika medeniyetinin ve kültürünün kimliğini şekillendiren modellerden biri olduğunu belirtilmelidir. Bu tarikat, Arapçayı öğrenilmesinden sonra cehaletin ortadan kaldırılması ve İslam dinin kurallarını yaymak amacıyla din eğitimine özen göstermiştir. Aynı zamanda toplumun inşasında, kötü gelenek ve göreneklerin ortadan kaldırılmasında, doğru İslam inancının temel ve ilkelerinin atılmasında, İslam kültürünün ve Arap dilinin yayılmasında önemli rol oynayan bir grup âlimin yer aldığı bir İslam toplumu oluşturmayı da başardılar