Effects of the Tectonic Movements on the Karstification in Anatolia, Turkey

V Turčiji so razvite različne kraške oblike, škraplje, jame, vrtače, uvale in polja. Zakrasevanje je odvisno tudi od tektonskih premikanj. Dobro razvite kraške oblike, kot velika polja, podzemeljski tokovi in jamski sistemi, so na široko razviti v mezozojskih apnencih v gorovju Taurus. Z dvigom Taurusa konec mezozoika se je na splošno pričelo zakrasevanje. V nekaterih velikih poljih so bila v neogenu jezera, v katerih sta se odlagala apnenec in glina. Sladkovodna jezera, kot Beyºehir in Egirdir, so v tektonsko-kraških depresijah. Sistemi podzemeljskih rek so med jezersko regijo (zahodni Taurus) in sredozemsko obalo. Ti sistemi so se spustili v globlje dele apnenčevega masiva zaradi napredovanja zakrasevanja in dviga Taurusa (zgornji terciar, spodnji kvartar). Jame so nastale kot rezultat teh navpičnih tektonskih premikov, zaradi katerih se je znižala erozijska baza. In tako se je proces zakrasevanja prestavil iz višjih v globlje dele Taurusa.Turkey has several types of karstic land-forms containing lapies (karren), caves, dolines, uvalas and poljes. Karstification is related also to the tectonic movements. Well-developed karstic features such as wide poljes, ground water and cave system are widespread in/on the Mesozoic comprehensive limestone in the Taurus Mountains. Karstification begun to develop towards the end of the Mesozoic by the uplift movements of the Taurus Mountains in general. Some large poljes were occupied by the Neogene lakes in which lime and clay accumulated. The fresh water lakes such as Lake Beyºehir and Egirdir are found in the tectonic-karstic depressions. Underground river systems are found between the Lake Region (western Taurus) and Mediterranean coast. These river systems have been shifted towards the deeper parts of the limestone as the result of the progress of karstification and the vertical uplift of the Taurus Mountains (upper Tertiary, Early Quaternary). Caves formed as the result of vertical tectonic movements. These movements caused the lowering of the base level. So the karstification process have shifted from the upper level to deeper parts of the Taurus

APEC ülkelerinde yenilenebilir enerji kaynaklarının hava kirliliğinin refah maliyetlerini azaltıcI rolü

The main purpose of this study is to determine the possible long run impacts of renewable energy supply on the welfare cost of premature deaths caused by air pollution in the Asia-Pacific Economic Cooperation (APEC) countries during 1990-2016 by using dynamic panel data techniques. The long run elasticity results showed that the increasing supply of renewable energy sources reduces the welfare cost of air pollution. Empirical findings revealed that clean energy should not just seen as a sustainable energy source but also considered as an efficient way to struggle with possible negative externalities of pollution.Bu çalışmanın ana amacı 1990-2016 yılları süresince Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) ülkelerinde yenilenebilir enerji arzının hava kirliliği kaynaklı erken ölümlerin refah maliyetleri üzerindeki uzun dönemli etkilerini dinamik panel veri teknikleri kullanarak incelemektir. Uzun dönem esneklik sonuçları yenilenebilir enerji kaynakları arzındaki artışların hava kirliliğinin refah maliyetlerini azalttığını ortaya koymuştur. Uygulama sonuçları, yenilenebilir enerjinin sadece sürdürülebilir bir enerji kaynağı olarak görülmemesi, aynı zamanda kirliliğin muhtemel dışsallıkları ile baş etmenin etkin bir yolu olarak da değerlendirilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır

The Relationship Between the Regime in Iran and Economic Performance: Is It Possible to Acquire Peace in the Middle East

DergiPark: 502124trakyasobedBu çalışmanın amacı İran İslamCumhuriyeti’nin mevcut ekopolitik sisteminin ve bu sistemin performansının OrtaDoğu özelinde ve Avrasya genelindeki mevcut çatışmalara olan etki ve muhtemelsonuçlarını incelemektir. Bu bağlamda çalışmada İran’da yapılmış alanaraştırmasının verileri ile İran’ın uluslararası ticaretteki verilerikullanılmıştır. Çalışmanın temel hipotezi İran’ın iç ekonomide Rejimi koruyupkollayıcı tedbirleri öteki halklara rağmen aldığı, uluslararası ilişkilerde isereel politik endişelerle hareket ettiği varsayımı üzerine şekillenmiştir. Eldeedilen bulgular sonucunda günümüz İran ekopolitik resmi gözler önüne serilmeyeçalışılmış ve Avrasya coğrafyasındaki hem cari hem de muhtemel çatışmalarınönlenebilmesi için –Türkiye için de önemli olan– öneriler yordanmıştır.The aim of this study is to examine the impact andpossible results on the current conflicts particularly in the Middle East andEurasia of the current eco-political system of the Islamic Republic ofIran In this context, the data of thisstudy carried out by the author in Iran and the data of Iran in theinternational trade has been used in this study. The main hypothesis of thestudy is shaped by the fact that Iran has taken the protective measures for theregime in the internal economics despite the other people in Iran, at the sametime Iran have acted with real political concerns in the internationalrelations. As a result of the findings, the current Iranian eco-political picturehas been revealed and also recommendations (that’s also important for Turkey)regarding the prevention of the conflicts in Eurasia have been discusse

Finansal Gelişmişliğin Yenilenebilir Enerji Tüketimi Üzerindeki Uzun Dönemli Etkileri: G-7 Ülkeleri Örneği

DergiPark: 421105trakyasobedÇevre kirliliğinin küreselçapta hissedilen ekonomik maliyetleri yenilenebilir enerji kaynaklarınınönemini her geçen gün arttırmaktadır. Artan bu önem kendisini çevre ekonomisiliteratüründe de göstermektedir. Özellikle son 10 yıllık dönemde alana ilişkinaraştırmalar, yenilenebilir enerji kaynaklarının uzun dönem belirleyicilerininneler olduğunu belirlemeye yöneliktir. Çevre ekonomisi literatüründeki bueğilime uygun olacak şekilde bu çalışmanın amacı, finansal gelişmişlik ileyenilenebilir enerji tüketimi arasındaki uzun dönemli ilişkiyi G-7 ülkeleriiçin 1991-2011 yıllarını kapsayacak şekilde incelemektir. Araştırmanın analizbulgularına göre, yenilenebilir enerji tüketimi ile reel GYSİH, toplam enerjitüketimi, petrol fiyatları ve finansal gelişmişlik arasında uzun dönemli bir ilişkivardır. Yenilenebilir enerji tüketimine ilişkin uzun dönem esneklik katsayısonuçları çerçevesinde ise toplam enerji tüketimi, petrol fiyatları ve finansalgelişmişlik, yenilenebilir enerji tüketimini arttırmaktadır. Ekonomik büyümeninise yenilenebilir enerji kaynakları tüketimi üzerinde uzun dönemdeistatistiksel olarak anlamlı bir etkisi yoktur. PMG tahminci sonuçlarına göre, finansalgelişmişlik düzeyi arttıkça, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talepteartmaktadır. Bu çalışmanın ampirik bulguları, finansal gelişmişlik düzeyindekiartışların uzun dönemde çevre dostu enerji kaynaklarına olan talebi arttıranönemli tetikleyicilerden biri olduğunu ortaya çıkarmaktadır.  Bu sonuçtan hareketle, politika yapıcılari sürdürülebilirkalkınma hedeflerine ulaşmak için finansal sistem içerisinde yer alanşirketlerin yenilenebilir enerji kaynaklarına olan taleplerini arttıracakteşvik ve vergi politikalarını uygulamaya koymalı ve finansal düzenlemeleryoluyla kamu-özel sektör işbirliğinde oluşacak yatırım imkanlarınıarttırmalıdır

Visualization with R programming language of the particulate matter (PM10) quantities in cities of Turkey

Hava kirliliği konusunda etkin bir madde olan partikül madde (PM10) miktarı Türkiye’deki verilerinin etkin bir şekilde anlaşılabilir olması için son yıllardaki teknolojik gelişmelerinde katkısıyla birlikte araştırmacılara ileri düzeyde animasyon temelli veri görselleştirmelerin yapılabilmesini amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultuşunda R programlama dilindeki “ggplot2” paketi temelli olarak Türkiye haritasının simülasyonlarının animasyonları ilk olarak bu araştırmada oluşturulmuştur. Bu kapsamda, 2014-2018 yılları arasındaki yıllık frekansa sahip Türkiye’nin iller ve ilçeler bazında PM10 miktarı verileri tercih edilmiş ve animasyonları oluşturulmuştur. Animasyon görselleştirmeleri incelendiğinde Türkiye geneli iller bazında PM10 miktarlarının, incelenen yılın Türkiye ortalamasına yakın değerlere sahip olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca, Türkiye ortalaması üzerinde ölçüm değerleri bulunan illerin PM10 miktarlarının yıllara göre azalmasına rağmen Türkiye ortalaması üzerindeki ölçüm değerlerinin devam ettiği gözükmektedir. Bu durumun bir sonucu olarak insan sağlığı ve çevreyi tehdit eden risklerden birisi olan partikül madde kirliliğinin temiz hava eylem planı oluşturularak sürekli ölçüm ve değerlendirmeler yapılarak önlemlerin alınmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada geliştirilen ileri düzey animasyon görselleştirmelerinin farklı frekanslardaki animasyonları ile daha etkin anlaşılabilir olması sağlanarak araştırmacılara veri görselleştirme alanında farklı bir bakış açısı sunulmuştur.With the contribution of recent technological developments, it is aimed to provide researchers with advanced animation based data visualizations for an active pollutant, particulate matter (PM10), in air pollution in an effective manner for the amount of data to be understood in Turkey. For this purpose, for the first time in this research, the R programming language “ggplot2” animation of a simulation package based on Turkey map is generated. In this context, the annual frequency of PM10 based on provinces and cities in Turkey between the years 2014-2018 is preferred and animation data is provided. When the animation visualization of Turkey is tested on the basis of PM10 in the culture, it is found to have values similar to the average of those examined in Turkey. As a result of this situation, it has become necessary to take action by developing a clean air action plan for particulate matter pollution, which is one of the threats to human health and the environment. A new perspective in the field of data visualization has been introduced to the researchers by ensuring that the advanced animation visualizations developed in this study can be understood more effectively with animations at different frequencies

Atrial fibrillation designation with micro-Raman spectroscopy and scanning acoustic microscope

Atrial fibrillation (AF) is diagnosed with the electrocardiogram, which is the gold standard in clinics. However, sufficient arrhythmia monitoring takes a long time, and many of the tests are made in only a few seconds, which can lead arrhythmia to be missed. Here, we propose a combined method to detect the effects of AF on atrial tissue. We characterize tissues obtained from patients with or without AF by scanning acoustic microscopy (SAM) and by Raman spectroscopy (RS) to construct a mechano-chemical profile. We classify the Raman spectral measurements of the tissue samples with an unsupervised clustering method, k-means and compare their chemical properties. Besides, we utilize scanning acoustic microscopy to compare and determine differences in acoustic impedance maps of the groups. We compared the clinical outcomes with our findings using a neural network classification for Raman measurements and ANOVA for SAM measurements. Consequently, we show that the stiffness profiles of the tissues, corresponding to the patients with chronic AF, without AF or who experienced postoperative AF, are in agreement with the lipid-collagen profiles obtained by the Raman spectral characterization.Turkiye Cumhuriyeti Kalkinma Bakanlig

High first-trimester neutrophil-to-lymphocyte and platelet-to-lymphocyte ratios are indicators for early diagnosis of preeclampsia

Objectives: The aim of our study is to determine whether first-trimester neutrophil-to-lymphocyte ratio (NLR) and plate­let-to-lymphocyte ratio (PLR) would be useful as new predictors of subsequent preeclampsia. Material and methods: Medical records of women with preeclampsia and healthy controls from a tertiary referral center were retrospectively evaluated. The two groups were compared in terms of clinical characteristics and first-trimester levels of hemoglobin, leukocyte, neutrophil, lymphocyte, platelet, NLR and PLR. Receiver operating characteristic curve (ROC) analysis was performed to identify the optimal NLR and PLR levels predicting preeclampsia. Results: Neutrophil (p < 0.001), platelet (p < 0.001), NLR (p < 0.001) and PLR (p < 0.001) levels were significantly elevated, whereas hemoglobin concentration (p = 0.003) was significantly lower in the group with preeclampsia as compared to the control group. On multivariate regression analysis, NLR (OR 1.43; 95% CI 1.21–1.76; p = 0.005) and PLR (OR 1.38; 95% CI 1.15–1.63; p = 0.008) were the most powerful predictive variables. The area under the ROC was 0.716 and 0.705 for NLR and PLR, respectively. The cut-off values of NLR ≥ 3.08 and PLR ≥ 126.8 predicted preeclampsia with the sensitivity of 74.6% and 71.8% and specificity of 70.1% and 72.4%, respectively. Conclusions: High NLR and PLR during the first trimester are independent predictors of subsequent preeclampsia

Exploring strategies to prevent post-lobectomy space: transient diaphragmatic paralysis using Botulinum Toxin Type A (BTX-A)

OBJECTIVE: Various techniques to reduce air space after pulmonary lobectomy especially for lung cancer have been an important concern in thoracic surgical practice. The aim of this study was to assess the effectiveness of Botulinum toxin A (BTX-A) injection into the diaphragm to reduce air space after right lower pulmonary lobectomy in an animal model. METHODS: Twelve male New Zealand rabbits were randomly allocated into two groups. All animals underwent right lower lobectomy. Then, normal saline of 0,1 ml and 10 units of 0,1 ml Botulinum toxin type A were injected into the muscular part of the right hemidiaphragm in control (n = 6) and BTX-A groups (n = 6) respectively. Residual air space and diaphragmatic elevation were evaluated with chest X-ray pre- and postoperatively. Diaphragmatic elevation was measured as a distance in millimetre from the line connecting the 10th ribs to the midpoint of the right hemidiaphragm. RESULTS: The mean diaphragmatic elevation in BTX-A and control groups were 7.0 ± 2.5 and 1.3 ± 1.2 millimetres respectively. Diaphragmatic elevations were significantly higher in BTX-A group (p = 0.0035). CONCLUSION: Intraoperative Botulinum toxin type A injection may reduce postlobectomy spaces effectively via hemidiaphragmatic paralysis in rabbits. Further studies are needed to validate the safe use of Botulinum toxin type A in human beings

Identification of an mRNA isoform switch for HNRNPA1 in breast cancers.

Roles of HNRNPA1 are beginning to emerge in cancers; however, mechanisms causing deregulation of HNRNPA1 function remain elusive. Here, we describe an isoform switch between the 3′-UTR isoforms of HNRNPA1 in breast cancers. We show that the dominantly expressed isoform in mammary tissue has a short half-life. In breast cancers, this isoform is downregulated in favor of a stable isoform. The stable isoform is expressed more in breast cancers, and more HNRNPA1 protein is synthesized from this isoform. High HNRNPA1 protein levels correlate with poor survival in patients. In support of this, silencing of HNRNPA1 causes a reversal in neoplastic phenotypes, including proliferation, clonogenic potential, migration, and invasion. In addition, silencing of HNRNPA1 results in the downregulation of microRNAs that map to intragenic regions. Among these miRNAs, miR-21 is known for its transcriptional upregulation in breast and numerous other cancers. Altogether, the cancer-specifc isoform switch we describe here for HNRNPA1 emphasizes the need to study gene expression at the isoform level in cancers to identify novel cases of oncogene activation