56 research outputs found

    Clinical decision-making style preferences of European psychiatrists : Results from the Ambassadors survey in 38 countries

    Get PDF
    Background While shared clinical decision-making (SDM) is the preferred approach to decision-making in mental health care, its implementation in everyday clinical practice is still insufficient. The European Psychiatric Association undertook a study aiming to gather data on the clinical decision-making style preferences of psychiatrists working in Europe. Methods We conducted a cross-sectional online survey involving a sample of 751 psychiatrists and psychiatry specialist trainees from 38 European countries in 2021, using the Clinical Decision-Making Style - Staff questionnaire and a set of questions regarding clinicians' expertise, training, and practice. Results SDM was the preferred decision-making style across all European regions ([central and eastern Europe, CEE], northern and western Europe [NWE], and southern Europe [SE]), with an average of 73% of clinical decisions being rated as SDM. However, we found significant differences in non-SDM decision-making styles: participants working in NWE countries more often prefer shared and active decision-making styles rather than passive styles when compared to other European regions, especially to the CEE. Additionally, psychiatry specialist trainees (compared to psychiatrists), those working mainly with outpatients (compared to those working mainly with inpatients) and those working in community mental health services/public services (compared to mixed and private settings) have a significantly lower preference for passive decision-making style. Conclusions The preferences for SDM styles among European psychiatrists are generally similar. However, the identified differences in the preferences for non-SDM styles across the regions call for more dialogue and educational efforts to harmonize practice across Europe.Peer reviewe

    Profilaktik amaçla lityum kullanmakta olan remisyondaki bir grup bipolar bozukluk tanılı hastada eritrosit içi lityum konsantrasyonu ve lityum oranının etkinlik ve yan etkilerle ilişkisinin araştırılması

    No full text
    ÖZET Bu çalışmada profilaktik amaçla lityum kullanmakta olan "Bipolar Bozukluk, Remisyonda" tanılı 64 hastada ei'itrofcit içi lityum konsantrasyonuyla lityum oranının bazı durumlar için gösterge olabilirliği araştırılmıştır. Tüm hastaların katıldığı bölümde, prfilaktik lityum kullanımı sırasında görüldüğünü saptadığımız yan etkiler için eritrosit lityum konsantrasyonunu ve lityum oranının ne denli gösterge olabileceği belirlenmeye çalışılmıştır. 33 uygun hastanın katıldığı bölümde ise profilaksiden belirgin yararlananlar, orta dereceden yararlananlar ve yararlanmayanların lityum oranları yönünden farklılık gösterip göstermedikleri araştırılmıştır. Bunların yanında araştırılan hastalık süresi, lityum kullanım süresi, yaş, cinsiyet, affektif hastalık yönünden ailesel yüklülük gibi bazı ek değişkenler de gözönüne alınarak elde edilen bulgular literatür ışığında tartışılmıştı

    Bipolar bozuklukta bilişsel belirtilerin doğası ve önemi

    No full text
    Objective: Our aim was to review evidence of the role of cognitive deficits in bipolar disorder and their relationship to other factors, such as disorder variables, treatment, additional diagnoses, genetic risk, and brain imaging findings. Method: Studies that examined cognitive dysfunction in bipolar disorder and its relationship to the variables of clinical, genetic, and bipolar disorder subtypes, as well as neuro-anatomical and neuro-functional evidence have been reviewed. Findings from our own studies have also been used while conducting the review. Results: In bipolar disorder, deficits in executive functions, memory, and attention persist in the euthymic state. The number of episodes and the course of the disorder seem to be related to the severity of memory dysfunction and psychomotor slowness. However, symptoms of cognitive dysfunction are present at the onset of the disorder. Moreover, cognitive dysfunction has been observed in the healthy relatives of bipolar disorder patients. Cognitive dysfunction in bipolar disorder is associated with functional and possibly structural anomalies in some parts of the brain, such as the frontal and cingulate cortex. Some recent studies reported a relationship between symptoms of cognitive dysfunction and genetic variations in bipolar disorder. Conclusion: Today, the presence of cognitive deficits in bipolar disorder is widely accepted; however, evidence of the neurobiological and clinical correlates of cognitive symptoms is still limited. More studies are needed to investigate the relationship between cognitive dysfunction in bipolar disorder and risk. Genetic studies are just now amending our body of knowledge. There have been many conflicting results reported by brain imaging studies. Different brain imaging approaches and genetic methods should be used with more specific cognitive and social-emotional tasks for increasing our knowledge about the nature of cognitive deficit in bipolar disorderAmaç: Bu yazıda, bipolar bozuklukta görülen bilişsel belirtilerin doğası ve hastalık değişkenleri, tedavi, ek tanı, genetik risk, beyin görüntüleme bulguları gibi diğer faktörlerle ilişkisine yönelik kanıtları gözden geçirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Bipolar bozuklukta remisyonda gözlenen bilişsel işlev bozukluklarını inceleyen çalışmalar gözden geçirilmiştir. Daha sonra, bu bulguların yukarıda bahsedilen faktorlerle ilişkisini inceleyen çalışmalar ele alınmıştır.Bulgular yorumlanırken, kendi çalışmalarımızdan elde edilen verilerden de yararlanılmıştır. Bulgular: Bipolar bozuklukta, yürütücü işlevler, bellek ve dikkat gibi alanlardaki sorunlar iyilik dönemlerinde de sürmektedir. Hastalık dönem sayısı ve süresi, bellek bozukluğunun ve psikomotor yavaşlamanın şiddetiyle ilişkili görülmektedir. Ancak bilişsel belirtiler hastalığın başlangıcında da mevcuttur. Bipolar bozukluğu olan bireylerin sağlıklı akrabalarında da bilişsel bozukluklar saptanmıştır. Bipolar bozuklukta bilişsel bozukluk, frontal korteks, singulat korteks gibi beyin bölgelerinin işlevsel ve belki de yapısal anomalisiyle ilişkilidir. Birkaç yeni çalışma, bipolar bozuklukta bilişsel belirtiler ve bazı genetik varyasyonlar arasında bir ilişki bildirmiştir. Sonuç: Bipolar bozuklukta bilişsel belirtilerin varlığı artık yaygın olarak kabul görmektedir. Ancak, bilişsel belirtilerin nörobiyolojik ve klinik karşılıklarına ilişkin veriler halen kısıtlıdır. Bipolar bozuklukta bilişsel bozukluğun hastalık riskiyle ilişkisini inceleyen daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Genetik çalışmalar henüz emekleme aşamasındadır. Beyin görüntüleme çalışmalarında da birçok çelişkili sonuç bildirilmiştir. Bu konuda ilerleme kaydetmek için, farklı beyin görüntüleme teknikleri ve genetik yöntemlerin, daha özgül ve sosyal-emosyonel yetileri de hedefleyen bilişsel görevlerle birlikte kullanılması gereklidir

    Sustained attention deficits in manic and euthymic patients with bipolar disorder

    No full text
    WOS: 000239008600016PubMed ID: 16740350Sustained attention deficits are proposed to be both state and trait indicators of bipolar disorder. The nature of these deficits and their association with medication and symptoms is not clear yet. The aim of this study was to investigate the impairments in various components of sustained attention task in euthymic and manic patients and was to investigate the relationship between the deficits in the manic state and medication effects. The performances of 37 manic patients, 34 euthymic patients with bipolar disorder and 34 control subjects on eight scores from Conners' CPT II, reflecting three different dimensions of sustained attention were compared. Similar to some recent findings, euthymic patients had decreased target sensitivity (omission errors) and response time inconsistency. The increased false responding (commission errors), perseveration and vigilance deficits were prominent in the manic patients. These state dependent impairments could not be explained by the impact of medication. In contrast, the exacerbation of seemingly trait-related impairments in the manic state can be at least partly explained by the impact of pharmacological therapy. (c) 2006 Elsevier Inc. All rights reserved

    Lityum zehirlenmesine bağlı koreatetoz: Bir olgu ve literatürün gözden geçirilmesi

    No full text
    We report a female patient who developed an acute, reversible, generalized choreiform disorder associated with lithium intoxication. The involuntary movements appeared without the common features of lithium intoxication, such as gastrointestinal and cerebellar symptoms. Lithium had been prescribed for bipolar disorder, and the patient had used the drug for eight years regularly and the last two years irregularly. She had taken no medication for the last two months. The involuntary movements developed on the fourth day of the initiation of the medication at a dosage of 300 mg per day. The serum lithium level was 0.94 mEq/L, 36 hours after the last lithium intake. The chorea improved as serum lithium levels diminished. There were no apparent etiological factors other than lithium for the choreoathetoid movements. The reason for the lithium intoxication in this patient was chronic renal insufficiency. We review case reports of lithium-induced chorea in the literature. Possible mechanisms of lithium-induced choreoathetosis are discussed.Bir olguda lityum zehirlenmesine bağlı aniden gelişen, geri dönüşlü yaygın koreiform bozukluk bildirilmiştir. Lityum zehirlenmesi sırasında sık gözlenen gastrointestinal ve serebellar bulgular olmaksızın istemsiz hareketler ortaya çıkmıştır. Bipolar bozukluk tanılı hasta, koruyucu sağaltım olarak sekiz yıl düzenli ve son iki yıl çoğunlukla ilacı almamak üzere düzensiz olarak lityum karbonat kullanmıştır. Son iki ay lityum karbonat kullanımını tamamen bırakmışken, lityum karbonatı yeniden günde 300 mg dozda kullanmaya başladığının dördüncü günü istemsiz hareketler ortaya çıkmıştır. Son lityum dozu alımını izleyen 36 saatin ardından bakılan serum lityum düzeyi 0.94 mEq/L bulunmuş-tur. Serum lityum düzeyinin 0.72 mEq/L düzeyine düşmesi ile birlikte istemsiz hareketler ortadan kalkmıştır. Olguda gözlenen koreoatetoid hareketleri açıklayacak lityum dışında başka bir etiyolojik neden saptanmamıştır. Yatış sırasında yapılan tetkikler sonucunda kronik böbrek yetmezliği tanısı koyulmuştur. Lityum zehirlenmesi de sinsi gelişen kronik böbrek yetmezliğine bağlanmıştır. Olgu sunumu ile birlikte ender olarak görülen lityuma bağlı koreoatetoz olguları gözden geçirilmiştir. Lityuma bağlı koreoatetozun olası etki düzenekleri tartışılmıştır

    Theory of mind and executive functions in schizophrenia and bipolar disorder: A cross-diagnostic latent class analysis for identification of neuropsychological subtypes

    No full text
    WOS: 000384130200065PubMed ID: 27317360Objective: Executive dysfunction is a common feature of schizophrenia and bipolar disorder (BP). While deficits in social cognitive abilities, including theory of mind (ToM), have been suggested to be specific to schizophrenia, available evidence suggests that there is also a significant overlap in social cognitive performances of both disorders. However, there is significant heterogeneity of executive dysfunction and ToM deficits in BP and schizophrenia. Cross-diagnostic data-driven methods can reveal potential neurocognitive subtypes characterized by relatively selective deficits in social cognition. Methods: Neurocognitive subgroups were investigated using latent class analysis, based on executive functions and ToM, in a mixed sample of 97 clinically stable patients with schizophrenia or BP and 27 healthy controls. Results: Four neurocognitive subgroups, including a "neuropsychologically normal" cluster, a severe global impairment cluster and two clusters of mixed cognitive profiles were found. Severe impairment cluster was characterized by particularly severe ToM deficits and predominantly included patients with schizophrenia. Schizophrenia patients in this cluster had severe negative symptoms. In contrast, individuals with BP compared to schizophrenia patients were more likely to be included in the "neuropsychologically normal" cluster. Conclusion: Identification of distinctive neurobiological subtypes of patients based on social and non-social cognitive profiles can improve classification of major psychoses. Neurocognitive subgroupings of patients might be also beneficial for intervention strategies including cognitive rehabilitation. (C) 2016 Elsevier B.V. All rights reserved
    corecore