296 research outputs found

    Eskişehir Ve Çevresinde Yetişen Bazı Hypericum L. Türleri Üzerinde Morfolojik Ve Anatomik Çalışmalar

    Get PDF
    DergiPark: 246272trakyafbdBu çalışmada Eskişehir ve yöresinde doğal yayılış gösteren Hypericum montbretii Spach., H.origanifolium Willd. ve H. perforatum L. türlerinin bazı morfolojik ve anatomik özellikleri saptanmaya çalışılmıştır. Araştırma bölgesinde H. perforatum’un Hypericum montbretii ve H. origanifolium. türlerine göre daha geniş yayılış gösterdiği görülmüştür. H. montbretii ve H. origanifolium türlerinin sepallerinde siyah glandlar bulunmasına karşın bu glandlar H. perforatum türünün sepallerinde yoktur. İncelenen türlerin kök enine kesitlerinde, öz bölgesi tamamen ksilem hücreleri tarafından örtülmüştür. Gövde enine kesitlerinde türlerin öz bölgesinde genç gövdelerde iri parankimatik hücreler vardır, yaşlı gövdelerde ise öz boşluğu oluşmaktadır. İncelenen türlerin yaprak anatomileri birbirlerine çok benzemektedir. Yapraklar ekvifasial ve amfistomatiktir ve amarillis tip stomalara sahiptirler. Mezomorfik olan yapraklarda şizo-lizigen tipte salgı cepleri vardır. Stomalar komşu hücrelerine göre de anizositik ve diasitik tiptedirler. Türlerin yapraklarının alt yüzeylerindeki stoma frekansları, üst yüzeylerine göre daha yüksektir.The purpose of the present study is to determine some morphological and anatomical characteristics of the species of Hypericum montbretii Spach., H. origanifolium Willd. and H. perforatum L. that show natural distribution in Eskişehir and its surrounding area. H. perforatum was determined to exist more abundantly in the research area in comparison with H. montbretii and H. origanifolium. While H. montbretii and H. origanifolium have black glands, H. perforatum lack such glands. Upon the examination of the root cross-rections, the pith was determined to be completely covered by xylem cells. As to stem cross-sections, it was observed that large parenchymatic cells were present in the pith of the young stems, while old stems were observed to have formed cavity in their pith. The species examined were determined to bear resemblance to one another in consideration of their leaf anatomy. Leaves are equifacial and amphistomatic and they have amaryllis type stomata. They are mesomorphic and there are schizo-lisigenous type secretion pockets in the leaves. Compared to adjacent cells, stomata are anisositic or diasitic. Stomata on the lower surface of the leaves show higher frequencies than those on the upper surface

    Samsun-Bafra’da Bulunan 18.-20.Yüzyıl Çeşmeleri ve Bu Çeşmelerin Koruma Problemleri

    Get PDF
    Bu Çalışmada Samsun’un Bafra ilçesinin merkezinde bulunan çeşmeler ele alınmıştır. Bölgede inşa edilen en eski çeşme 18. yüzyıla tarihlendirilmektedir. İlçede 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk yarısına kadar olan sürede inşa edilmiş olan çeşmelerin bir kısmı günümüze ulaşmıştır fakat bu çeşmelerin çoğu atıl durumdadır. Yapılarda sıva çatlakları, malzeme kayıpları, yosunlanma, kirlenme, çürüme, paslanma gibi olumsuz değişimler görülmektedir ve çeşitli yanlış restorasyon uygulamalarının da etkisiyle çeşmeler zaman içinde özgünlüğünü yitirmiştir. Çalışmada genelden özele doğru giden bir yol izlemek hedeflenmiştir. Öncelikle bölgenin tarihsel gelişimi ve fiziksel özellikleri ele alınacağından ilk bölüm Bafra İlçesi olarak tasarlanmıştır. Bu bölümde Bafra ilçesinin coğrafi özellikleri, nüfusu, ekonomisi ve tarihsel gelişimi ele alınarak ilçe hakkında bilgi verilirken, ilçeye ilk kez bağlanan su şebekesi anlatılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde ilçede 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar yapılmış olan çeşmelerin kataloğu oluşturulmuş, tez kapsamında ele alınan yedi çeşme ayrı başlıklar halinde incelenmiştir. Bu katalog içinde her bir çeşme için sekiz ayrı alt başlık oluşturulmuştur. Bu başlıklarda çeşmelerin bulunduğu konumdan, kitabe bilgilerinden, tarihçesinden, mimari ve bezeme özelliklerinden, malzeme kullanımından, tescil durumundan ve restorasyonlarından bahsedilirken; yapıların güncel vaziyetleri anlatılıp koruma durumları hakkında tespitler yapılarak çeşmelerin farklı kaynaklarla elde edilen geçmiş fotoğrafları ile Ağustos 2018 ve Ocak 2019 tarihlerinde gerçekleştirilen saha çalışmasında çekilen güncel fotoğrafları karşılaştırılarak bilgi verilmiştir. Çeşmeler hakkında verilen bu bilgilerden sonra Çeşmelerin Genel Koruma Sorunları başlığı altında çalışmada ele alınan tüm çeşmelerin mevcut vaziyetleri ile koruma durumları dikkate alınarak çeşmelerin koruma problemleri incelenmiştir. Ardından üçüncü bölümde “Değerlendirme ve Sonuç” kısmı oluşturulmuştur. Bu bölümde çalışmada yer alan çeşmelere koruma önerileri getirilmiş, çalışma boyunca elde edilen veriler ışığında sonuç bölümü oluşturulmuştur. Hazırlanan bu tezin bir amacı bölgede bulunan çeşmeleri tanıtmak ve bu çeşmeler hakkındaki bilgi boşluğunu doldurmak, bir diğer amacı ise Bafra’da bulunan yedi çeşmenin yok olmadan ele alınmasının, detaylı olarak incelenmesinin ve onarılmasının yolunu açmaktır.In this study, the fountains in the centre of Bafra, a town of Samsun are dealt with. The oldest fountain in this area is dated to the 18th century. Some fountains that were built between the 18th and the 20th century are still alive but lots of them are really in a bad condition at all. Coating fractures, lost of materials, algea growth, staining, deray and decomposition can be seen on these fountains and these fountains mostly has lost their specific, unique structure because of some kinds of wrong restoration works in time. In this study it is aimed to proceed by starting from general to the specific ones. First of all, the first part is designed as the town, Bafra because of its historical development and physical structure. In this part, geographical structure of Bafra, its population, its economy and historical development of the town is dealt with to give information about the town and the first water main construction is described. In the second part of the study the catalogue of the fountains that were built from the 18th century to the 20th century has been created and the seven fountains has been created and the seven fountains that are covered in the thesis have been studied as different headings. In this catalogue, eight different subheadings are formed for each of these fountains. In these subheadings, while the location of the fountains, their inscription knowledge, history, architectural and pattern qualifications, materials, registration information, and restorations have been mentioned, their up-to-date conditions have been established, and to carry out these activities the photos of these fountains from the past in different sources and the up-to-date ones between August 2018-January 2019 are compared in give needed information. After giving this information about the fountains, under the heading as the common conservation problems of fountains, up-to-date conditions of thes examined fountains and their conservation situation are studied and by this way, their conservation problems are eximed. Then, in the third section, “Evaluation and the Result” part is created. In this part, some conservation offers. Are developed for these fountains, the result part is constituted under the light of those gathered data during this study. One of the aims of this thesis to be studied is to introduce the fountains in this area, to fill in the lacking part about these fountains, and to have these seven fountains handled before they are destroyed moreover, to get them examied in a detailed way and to give way to their restoration

    Lityum hava pilleri için EMITFSI esaslı nanokompozit elektrolitlerin geliştirilmesi

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Lityum hava pillerin teorik spesifik enerjisi, yaklaşık olarak 11000 Wh/Kg'lık bir değerle lityum iyon pillerden yirmi kat daha yüksektir. Fakat pratik olarak uygun bir güç kaynağı şeklinde kullanılmadan önce birçok zorluğun üstesinden gelinmesi gerekmektedir. Lityum hava pillerde elektrolitin önemi çok büyüktür ve özellikle elektrolit içerisindeki geri dönüşümlü oksijenin elektrokimyasanı anlamak gerekmektedir. İyonik sıvılar, birçok üstün özellikleriyle beraber oda sıcaklığında ergimiş tuzlardır. İyonik sıvılara olan ilginin gün geçtikçe artmasının sebebi, birincil ve ikincil lityum pilleri ve kapasitörleri de içine alan yeni nesil uygulamalarda düşük uçuculuk, yüksek iyonik iletkenlik ve geniş elektrokimyasal aralığı göstermesidir. Bu çalışmada, 1M 1-ethyl-3-methyl-imidazoliumbis (trifluoromethanesulfonyl) imide (EMITFSI) / Lithium bis (trifluoromethanesulfonyl) imide (LiTFSI) içeren kompozit polimer elektrolitler, argon atmosferi altında bir glovebox içerisinde, viskoziteyi, iyonik iletkenliği ve termal özellikleri iyileştirmek amacıyla üretilmiştir. Boşluklu yapısıyla GDL (hava geçirimli tabaka) katot olarak kullanılmıştır. Bir lityum disk anot olarak kullanılırken, ECC-Air test hücresinde anot ile katotun birbirine temas edip kısa devre oluşumunu engellemek için cam fiber bir seperatör kullanılmıştır. Hücre, çevrimsel olarak 0,1 mA/cm2 akım yoğunluğunda, 1,5V-4,5V voltaj aralığında test edilmiştir. Elektrokimyasal empedans spektroskopi (EIS) analizleri, eklenen PVDF, PEO ve Al2O3 gibi polimerik ve inorganik katkıların, elektrolitin direnci üzerindeki etkisini incelemek üzere yapılmıştır. Elektrokimyasal testler sonrasında, GDL katodun morfolojisi, çevrim sırasında oluşan lityum bileşiklerini tespit etmek amacıyla taramalı electron mikroskobu ve x-ışınları kırınım analizi kullanılarak yapılmıştır.Lithium-O2 battery, with a theoretical specific energy of about 11000 Wh/Kg, twenty times as high as Li-ion battery, faces many challenges in development before it can become a practically appropriate power source. The role of electrolyte is very important in this system and in particular it is necessary to understand reversible O2 electrochemistry in the electrolyte. Ionic liquids are molten salts at room temperature that have many unique properties. There has been continued increase of interest in ionic liquids because their properties make them preferred for many applications including batteries and capacitors. Their low volatility, high ionic conductivity, and large electrochemical window make them ideal candidates for next generation electrolytes for primary and secondary lithium batteries. In this study, it was optimized composite-polymer electrolytes containing 1M 1-ethyl-3-methyl-imidazoliumbis (trifluoromethanesulfonyl) imide (EMITFSI) / Lithium bis (trifluoromethanesulfonyl) imide (LiTFSI), which possessed low viscosity and high ionic conductivity and thermal properties, under dry argon atmosphere in a glove box. Porous electrode, Gas Diffusion Layer (GDL), was used as cathode, a lithium disk was used as anode while glass fiber was used as the separator in ECC-Air test cell. The cells were cyclically tested using 0.1 mA/cm2 current density over a voltage range of 1.5–4.5 V. Electrochemical impedance spectroscopy (EIS) measurements was applied to investigate the effect of the PVDF, PEO and Al2O3 additives on the resistivity of the electrolyte. After the electrochemical cycling test, the morphologies of the cathodes (GDL) were analyzed using scanning electron microscopy and X-ray diffraction patterns to determine occurring lithium compounds during cycling test

    Embolization of Ruptured Hepatic Hydatid Cyst to Pulmonary Artery in an Elderly Patient : Multidetector computed tomography findings

    Get PDF
    Pulmonary embolism due to hydatid disease is an unusual condition resulting from the rupture of a hydatic heart cyst or the opening of liver hydatidosis into the venous circulation. A 78-year old male patient complaining of dyspnea, cough and severe chest pain was admitted to our emergency department. A multidetector computed tomography of the chest revealed the presence of multiple nodules in both lungs especially in left and multiple hypodense filling defect in left main pulmonary artery and its branches. In addition, coronal reformatted multidetector computed tomography images also showed two hypodense cystic parenchymal masses on the left lobe of the liver with a cystic embolus in the right atrium. Pulmonary embolism should be kept in mind in patients who have hepatic hydatidosis if suddenly chest pain and dyspnoea occurs, especially in regions where hydatidosis is endemic

    Gençlerde Kimlik Algısı ve Dinî Hayat: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

    Get PDF
    Kimlik, bireyin kim olduğu hakkında kendisine sorduğu soruların cevabıdır. Bu cevabın süreklilik, bütünlük ve tutarlılık içeren bir yapıda olması kimlik inşasının temel niteliğidir. Kimlik edinmek, önemli psikolojik ihtiyaçlardan birisidir. Bu terimi psikolojiye kazandıran kişi olarak Erik Ericson pek çok kimlik teorisine temel teşkil etmiştir. Ergenlik döneminde kendisini ciddi şekilde hissettiren kimlik arayışı, yetişkinlikte dengeli ve sürdürülebilir bir kimlik duygusunun temelini oluşturur. Kimlik duygusu, bireyin şahsi gerçeklik içinde kendisini tanımlamasına imkân sağlamaktadır. Öznel ve doğal bir kimlik algısı oluşturmakla birey hayat amacı ile ilgili sağlam bir bilgiye sahip olmuş olmaktadır. Bireysel kimliğin yanında kişi içinde yaşadığı toplumun milli, siyasi, dini, ekonomik değer yargılarını da içselleştirmeye dönük bir yönelim içine girer. Bu yönelim, kazanılmış kimlikleri ortaya çıkarır. Kazanılmış kimliklerin oluşturduğu koşullar, bir takım kalıp ve kategoriler meydana getirir. Kimlik psikoloji, sosyoloji ve sosyal psikolojide çalışılan önemli konulardan birisidir. Birey ve gruplar için kimlik inşası üzerine sosyal bilimsel zeminde pek çok araştırma yapılmasına rağmen kimlik algısında dinin rolü üzerine az sayıda araştırma bulunmaktadır. Bu çalışmada, gençlerde kimlik algısı ve dini hayat arası ilişkinin ele alınması amaçlanmaktadır. Bu bağlamda gençlerin kendileri için geliştirdiği şahsi gerçeklik olarak kimliğin inşası, dini kimliğin gençlerin yaşamına etkileri ve kimlik algısının dinden ne kadar etkilendiği karşılıklı ilişki yaklaşımı içinde incelenmektedir. Nitel araştırma yöntemi takip edilerek gerçekleştirilmiş olan bu çalışmada, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde lisans seviyesinde eğitim alan 10 kız ve 10 erkek öğrenciden mülakat tekniği ile veri toplanmıştır. Görüşme sırasında 2 katılımcı görüşmeden çekilmek istediğini belirttiği için 18 katılımcının verdiği cevaplar değerlendirmeye alınmıştır. Katılımcıların verdiği cevaplar içerik analizi ile incelenmiş ve bulgular bilimsel açıdan yorumlanmıştır. Katılımcıların bireysel ve durumsal kimlik algılarına bakıldığında, gençlerin daha önce kendileriyle ilgili bir farkındalıklarının olmadığı göze çarpan ilk unsurdur. Katılımcılardan sadece dördü kendilerini milli ve manevi kimlik üzerinden tanımlarken bir katılımcı da kendisini dini bir grup üzerinden tanımlamaktadır. Din sadece bir rahatlama, kendilerini bütün bu olumsuzluklara rağmen güvende hissetme aracı olarak görülmektedir

    Savaş Mağduru Sığınmacı Çocuklarda Hayat ve Tanrı Algısı: 7-12 Yaş Arası Suriyeli Çocuklar

    Get PDF
    Psikolojik bir yapı olarak Tanrı algısı, bir bireyin Tanrı’ya karşı nasıl hissettiğine ilişkin bir kavram olup öncelikle bilinçdışı bir fenomendir. Farklı bir yapı olarak Tanrı kavramı, bir bireyin bilişsel Tanrı anlayışına atıfta bulunur. Tanrı algısı doğum ile başlayarak hayat boyu devam eden bir süreçtir. Tanrı algısı ilk etapta anne baba imajı ile birlikte oluşum gösterirken daha sonra yaşamda karşılaşılan krizlerle birlikte gelişim gösterir. Bireyin bilişsel ve teolojik anlayışının bir temsili olan Tanrı algısının oluşumuna dair pek çok teori ortaya atılmıştır. Bu teoriler çalışmamızda “Dini Gelişim Teorileri” başlığı altında incelenmiştir. Bu teoriler genel olarak incelendiğinde ebeveyn tutumunun ve sosyal çevrenin Tanrı algısında oldukça etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca bireyin Tanrı algısının dini algısını da şekillendirmesi sebebiyle hayat algısını da etkilemektedir.Bireyin hayatının merkezine koyduğu kavramın türüne göre onun dini algısı ve hayata ilişkin algı ve tutumu da bu surette gelişecektir. İnsanın hayatı yaşanılır olarak kabul etmesi ve ona yönelik bir algı oluşturabilmesi, hayata bir anlam vererek ona bir değer atfetmesi ile mümkündür. Bu sebeple hayat algısı, anlam kavramı temel alınarak incelenmiş ve bu kavramların çocukların zihninde nasıl yer bulduğu ve algılarının 7-12 yaş aralığında ne derece şekillendiğiyle alakalı araştırmamız teorik ve uygulamalı olarak gerçekleştirilmiştir.Suriye’de çıkan savaş sonucunda, ülkesini bırakıp başka ülkelere sığınmak durumunda kalan sığınmacılar, savaş sürecinde ve sonrasında kayıp yaşama, sosyal çevrelerinden ayrılma, kötü muamele, yerinden edilme, ekonomik sıkıntılar gibi pek çok travmatik durumla karşı karşıya kalmıştır. Savaş ve göç sürecinden en çok olumsuz yönde etkilenen dezavantajlı grubun sığınmacı çocuklar olması sebebiyle yaşadıkları savaş ve göç durumuyla maruz kaldıkları travmatik durumların “hayat” ve “Tanrı” algısına etkilerini ve hayatlarındaki değişim ve gelişim süreçlerini belirlemek amacıyla yapılan bu araştırma, Konya ve Bursa illerinde eğitim gören 7-12 yaş arası Suriyeli sığınmacı çocuklar üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışma, katılımcıların kendilerini en iyi şekilde ifade etmelerini sağlamak amacıyla “hayat” ve “Tanrı” algılarını ölçmeye yönelik sorulan sorulardan oluşan yüz yüze görüşmeler şeklinde, sığınmacıların Türk çocuklarla birlikte eğitim gördüğü iki farklı okul seçilerek yapılmıştır. Araştırma kapsamında, 32 kız ve 22 erkek çocuktan oluşan toplam 54 Suriyeli sığınmacı çocuk ile görüşülmüştür. Veriler toplanırken, çocuklarla yapılan görüşmeleri kaydetmek amacıyla ses kayıt cihazı kullanılmış ve bilgisayar ortamına kaydedilmiştir.Katılımcılarla yapılan görüşmelerde aldığımız cevaplara ilişkin Tanrı algısıyla alakalı yapılan çıkarımlara göre, küçük yaşta olmalarına rağmen çocukların büyük çoğunluğunun “haram”, “günah” ifadelerini günlük yaşamlarında oldukça fazla kullandıkları, yanlış davranışlar yaptıklarını düşünürken çocukların cehennem korkusunu yoğun bir şekilde yaşadıkları, Allah’tan bahsederken kullandıkları ifadeleri seçtikleri ve çekingen davrandıkları gözlenmiştir. Allah’ı çok sevdiğini ve O’nu üzmekten çekindiği için yanlış davranışlardan kaçındığını söyleyen çocuklar bulunsa da büyük çoğunluğunun Allah algısının ceza temelli olduğu, bunun ise büyük ölçüde aile ile bağlantılı olduğu görülmüştür. Katılımcılara hayat algısına yönelik sorulan sorularda ise çocukların büyük çoğunluğunun olumlu bir hayat algısı olduğu görülmektedir. Çocukların travmatik durumlarını ve duygu durum bozukluklarını ölçmek amacıyla sorulan sorularda çocukların %50’sinden fazlasının savaş ile ilgili kötü rüya görmediği, savaşa dair oyunlar oynamadığı ve herhangi bir travmatik bozukluk yaşamadığı görülmüştür. Çocukların çok küçük yaşta Türkiye’ye sığınarak burada uzun süre kalmalarının ve savaş yaşamamış olmalarının onların travmatik duruma maruz kalmamalarına neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Katılımcılarla yapılan görüşmeler sonucunda yapılan çıkarımlara göre çocukların genel itibariyle küçük yaşlarda Türkiye’ye gelmeleri veya birkaç yıldır Türkiye’de yaşamaları; buna karşılık aldıkları Türkçe eğitiminin yetersiz olması sebebiyle birçoğu dil sorunu yaşamaktadır. Çocuklar, Türkçe eğitim görseler de henüz kendilerini çok iyi bir şekilde ifade edememektedirler. Bu durum onların okuldaki yaşantılarını büyük ölçüde etkilemektedir. Öğretmenleriyle ya da arkadaşlarıyla iletişim kurmakta zorlanan sığınmacı çocukların, yapılan görüşmeler sırasındaki davranışları ve verdikleri cevaplar neticesinde kaygılı ve çekingen bir tutum sergiledikleri görülmüştür. Ayrıca yapılan görüşmelerde sorulan sorular neticesinde Suriyelilerin genel itibariyle çok az gelir getiren işlerde çalıştığı, birçoğunun asıl mesleğini yapamadığı, düzensiz maaş aldığı; bu sebeple temel ihtiyaçların karşılanmasında aile bireylerinin zorluk çektiği bu durumun da onların başa çıkma sürecini olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Ayrıca yaşadıkları ekonomik sıkıntılar sebebiyle temiz ve düzenli bir şekilde okula gelememeleri, kardeş sayılarının çokluğu sebebiyle ailelerinden çok fazla ilgi görememeleri ve az sayıda da olsa “Suriyeli” ifadesini olumsuz bir anlam yükleyerek kullanan okul arkadaşlarının ve komşularının bulunması onların psiko-sosyal uyum sürecini zorlaştırmaktadır ve düşük benlik saygısı oluşturmalarına neden olmaktadır. Bunun ise savaş travması yaşamayan çocuklar çoğunlukta olsa da göç sürecinin de bazı çocuklar için travmatik bir durum oluşturmasına sebep olduğu gözlenmiştir

    Anxiety in Children and Adolescents in the Covid-19 Pandemic: A Systematic Review

    Get PDF
    The aim of this study was; to define the anxiety and anxiety-related factors experienced by children/adolescents during the Covid-19 pandemic on a global scale. Study data were collected between 15.04.2021 and 30.04.2021 by using keywords (child, children, adolescents, adolescents, mental health, anxiety, anxiety and stress) in Turkish and English. The data sources of this study are PubMed, Web of Science, and Google Scholar t. As a result of the evaluations, a total of n=6185 articles were reached from all databases. After the evaluation of the full texts, the study was completed with n=31 articles. Eleven of the articles evaluated in this study were published in China. The anxiety prevalence of children and adolescents varies between 1.84-45.0%. As a result of the evaluated studies; It has been observed that women, those with chronic-psychiatric diseases, those who are older, separated from family members, migrant children and adolescents are more likely to experience anxiety. Some of the anxiety symptoms of children and adolescents are nervousness, irritability, anxiety, and suicidal ideation. In conclusion, anxiety levels and anxiety-related factors of children and adolescents living in various countries of the world during the Covid-19 pandemic were determined

    Attitudes of Individuals with Alcohol and Substance Addiction Towards Violence Against Women

    Get PDF
    The aim of this study was to determine the attitudes of alcohol and substance dependent individuals towards violence against women. This cross-sectional study was completed with n=105 patients who were followed up in the Alcohol and Substance Addiction Treatment and Research Center of a state hospital. In this study, personal information form and ISKEBE attitudes towards violence against women scale were used as data collection tools. Among the patients diagnosed with alcohol-substance use disorder, n=53 (60.9%) were between the ages of 18-34 and n=70 (66.7%) were single. Of the patients, n=36 (52.2%) had been exposed to any type of domestic violence. The attitude scores of patients diagnosed with alcohol-substance use disorder towards violence against women were measured as 99.89 ± 22.1. In the current study, patients diagnosed with alcohol-substance use disorder who were male, lived in rural areas, had poor income status and had low educational level were found to have negatively low attitudes towards violence against women. In conclusion of this study, further studies and practices to determine and improve attitudes towards violence against women in patients diagnosed with alcohol-substance use disorder are recommended

    Mortality Related Risk Factors in High-Risk Pulmonary Embolism in the ICU

    Get PDF
    Introduction. We sought to identify possible risk factors associated with mortality in patients with high-risk pulmonary embolism (PE) after intensive care unit (ICU) admission. Patients and Methods. PE patients, diagnosed with computer tomography pulmonary angiography, were included from two ICUs and were categorized into groups: group 1 high-risk patients and group 2 intermediate/low-risk patients. Results. Fifty-six patients were included. Of them, 41 (73.2%) were group 1 and 15 (26.7%) were group 2. When compared to group 2, need for vasopressor therapy (0 vs 68.3%; p18 (OR 42.47 95% CI 1.50–1201.1), invasive mechanical ventilation (OR 30.10 95% CI 1.96–463.31), and thrombolytic therapy (OR 0.03 95% CI 0.01–0.98) were found as independent predictors of mortality. Conclusion. In high-risk PE, admission APACHE II score and need for invasive mechanical ventilation may predict death in ICU. Thrombolytic therapy seems to be beneficial in these patients
    corecore