15 research outputs found

    Pnömonili sığırlarda miyeloid hücrelerde eksprese edilen mid-regional pro-adrenomedullin ve soluble tetikleyici reseptörün serum düzeyleri

    Get PDF
    This study aimed to determine the serum levels of two inflammatory biomarkers, named, mid-regional pro-adrenomedullin (MR-Pro ADM) and soluble triggering receptor expressed on myeloid cells (sTREM-1), in cattle diagnosed with pneumonia. For this purpose, 40 patient female cattle, which were aged 2-7 years and displayed coughing, dyspnea, nasal discharge, anorexia and abdominal respiration, and 15 healthy female cattle within the same age range, were evaluated. The diseased cattle underwent clinical and radiological examinations and were sampled for blood prior to receiving treatment. The healthy subjects also underwent clinical examination and were sampled for blood once. Blood samples were used for biochemical and hematological measurements. While the diseased group had higher serum levels of MR-Pro ADM (86.38±6.33), compared to the healthy control group (61.81±4.96); the pneumonic cattle had lower levels of sTREM-1 (75.93±1.86), in comparison to the healthy group (96.55±9.13). In conclusion: MR-Pro ADM and sTREM-1 levels are very important diagnostically in cattle with pneumonia.Bu çalışma, pnömoni tanısı konulan sığırlarda mid-regional pro-adrenomedullin (MR-Pro ADM) ve miyeloid hücrelerde eksprese soluble tetikleyici reseptör olmak üzere iki enflamatuvar biyobelirteç ile bazı biyokimyasal ve hematolojik parametrelerin serum düzeylerinin belirlenmesini amaçladı. Bu amaçla 2-7 yaş arası öksürük, nefes darlığı, burun akıntısı, iştahsızlık ve abdominal solunumu gösteren 40 hasta dişi sığır ve aynı yaş aralığında 15 sağlıklı dişi sığır değerlendirildi. Hasta sığırlar tedavi edilmeden önce klinik ve radyolojik muayenelere tabi tutuldu ve kan örnekleri alındı. Sağlıklı sığırlar ayrıca klinik muayeneye tabi tutuldu ve bir kez kan örnekleri alındı. Kan örnekleri biyokimyasal ve hematolojik ölçümler için kullanıldı. Hasta grupta MR-Pro ADM serum düzeyleri (86,38±6,33) kontrol grubuna (61,81±4,96) göre daha yüksek bulundu. Hasta sığırların sTREM-1 seviyeleri (75,93±1,86) sağlıklı gruba kıyasla (96,55±9,13) karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu. Sonuç olarak: MR-Pro ADM ve sTREM-1 seviyeleri pnömonili sığırlarda diagnostik açıdan oldukça önemlidir

    The impact of hybrid capture-based comprehensive genomic profiling on treatment strategies in patients with solid tumors

    Get PDF
    Objective: The development of bioinformatics and comprehensive genomic profiling (CGP) has provided insights into the ap-plicability and functionality of the genomic alterations (GA). In this study, we evaluated the impact of CGP on the treatment plan and outcomes in a significant number of patients. Material and Methods: We carried out a retrospective case-control study on 164 adult patients with advanced solid tumors from 15 oncology centers in Türkiye. Results: In all cases, CGP was performed within 23.8 [standard deviation (SD)±32.1] months of initial diagnosis. Non-small cell lung carcinoma, breast cancer, unknown primary carcinoma, colorectal carcinoma, and sarcoma were among the most common tumor types, accounting for 61.5% of all cases. CGP was performed immediately after the diagnosis of advanced cancer in 13 patients (7.9%). In 158 patients (96.4%), at least one GA was found as per the CGP report. Also, in the reports, the average tumor mutational burden (TMB) and GAs were 7.3 (SD±8.7) mut/Mb and 3.5 (SD±2.0), respectively. According to CGP reports, 58 patients had 79 evidence-based drug suggestions for their particular tumor type, whereas 97 patients had 153 evidence-based drug suggestions for another tumor type. After the primary oncologist interpreted the CGP reports, significant changes were made to the treatment of 35 (21.3%) patients. Conclusion: We strongly believe that in the future, high-TMB or other tumor-agnostic biomarkers will become much more afford-able, and CGP will serve as one of the major decision-making tools for the treatment of patients along with pathological, radiological or lab-oratory tests

    Devlet Ormanlarında Verilen Maden İzin Sürecinin İncelenmesi (Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü Örneği)

    No full text
    Bu araştırmada Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü sınırları içinde yer alan önemli maden yataklarının, maden işletmecisine tahsis edilmesinin hukuksal yönü ve orman arazilerinde madencilik faaliyeti yapılabilmesi için alınması gereken izin ve belgeler incelenmiştir. Bu amaçla öncelikle madencilik ve ormancılık kavramları, ormanların fonksiyonları ve amaçları ile ilgili genel bilgiler verilmiş olup, daha sonra Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü (EOBM) sınırları içinde yer alan ormanlık alanlarda geçmişte yapılan ve halen devam eden madencilik çalışmalarının hukuksal boyutları ortaya konulmuştur. Orman alanlarında verilen maden izinleri yıllara, izin türüne ve izin verildiği alana göre sınıflandırılarak tablolar halinde gösterilmiştir. Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğünün sınırları içinde yer alan ve madencilik faaliyeti yapılan sahalarda gerekli incelemeler yapılmış olup, maden çalışmalarının fiili durumları ortaya konulmuştur. Aynı zamanda maden izin süresi bitmiş olan sahalarda incelemeler yapılarak, yasal düzenlemelere göre rehabilite edilip edilmediği tespit edilmiştir

    ERCİYES ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİNDE FARKLI EĞİTİM DÜZEYLERİNDEKİ HEKİMLERİN KLİNİK ARAŞTIRMALARLA İLGİLİ BİLGİ DÜZEYLERİ VE BAKIŞ AÇILARI: KALİTATİF BİR ÇALIŞMA

    No full text
    Amaç:&nbsp;Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerinde görev yapmakta olan farklı eğitim düzeylerinde hekimlerin klinik araştırmalarla ilgili bilgi düzeylerinin ve bakış açılarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.Gereç Ve Yöntem:&nbsp;Veriler yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler yapılarak elde edilmiştir. Görüşmeler ses kaydına alındıktan sonra görüşmelerin tamamı yazılı hale getirilerek sonuçlar benzerlik, farklılık ve özgünlük açısından ana ve alt temalara ayrılmıştır.Bulgular:&nbsp;Uzman hekimlerin tamamının İKU, BGOF ve Helsinki bildirgesi gibi temel kavramları bildiği görülmüştür. İntörn hekimlerin çoğu Helsinki bildirgesini duyduklarını ama içeriğini bilmediklerini; asistan hekimlerin çoğu ise Helsinki bildirgesini duymadıklarını dile getirmişlerdir. Klinik araştırma kavramı uzman ve intörn hekimlere daha çok ilaç çalışmalarını çağrıştırırken asistan hekimlere çeşitli hasta gruplarıyla yapılan çalışmaları çağrıştırmıştır. Uzman hekimler bilgilerini akademik hayata atıldıktan sonra aldıkları kurslar ve edindikleri tecrübelerle kazandıklarını beyan ederken tıp fakültesi ve asistanlık eğitiminin bu konuda eksik kaldığını söylemişlerdir. Asistan hekimler bilgilerini tıp eğitiminin yanı sıra daha çok kendi bölümlerindeki kıdemli asistanlardan edindiklerini söylemişlerdir.Klinik araştırmaların kazanımları ile ilgili olarak uzman hekimlerin çoğu kariyerlerinde ilerleme ve hekimlik uygulamalarının iyileştirilmesini, asistan hekimlerin çoğu bilimin ilerlemesine katkı sağlamayı, intörn hekimlerin çoğu hekimin tanınırlığına katkısını belirtmiştir. Tüm eğitim düzeyindeki hekimler arasında klinik araştırmaların hekime maddi kazanç sağlayıp sağlamayacağı dile getirilmemiştir.Hekimlerin ortak görüşü ülkemizde hekimin iş yükünün fazla olduğu ve klinik araştırma için gereken vakitlerinin bulunmadığı olmuştur. Hekimlerin çoğu etik kurul izin sürecinin uzun ve zorlayıcı olduğunu söylemişlerdir. Asistan ve uzman hekimlerin çoğu araştırmanın maddi getirisinin olmamasının yanında verilen araştırma bütçelerinin yetersiz olduğunu söylemişlerdir. Hekimlerin çoğunun daha önce klinik araştırmalarda gönüllü olmadığı görülmüştür. Hekimlerin çoğuna göre gönüllülerin klinik araştırmalarda yer almalarının nedeni insanlığa ve bilime katkı sağlamaktır.Sonuç:&nbsp;Hekimlerin eğitim düzeyleri arttıkça klinik araştırmalar hakkında bilgi düzeylerinin arttığı görülmüştür. Ülkemizde yürütülen klinik araştırma sayısının ve niteliğinin artırılması için temel tıp ve asistanlık eğitiminde bu konuya daha çok yer verilmesi ve klinik araştırmalara katılımının teşvik edilmesi önem arz etmektedir.</div

    Türkiye’de Golf turizmi ve Golf sporunun gelişimi

    No full text
    Ankara : İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, 2015.This work is a student project of the The Department of History, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, İhsan Doğramacı Bilkent University.by Özer, Abdürrahim

    Bioequivalence Study of Capsules versus Film Tablets Containing Rivaroxaban in Healthy Caucasian Subjects under Fasting and Fed Conditions

    No full text
    The bioequivalence (BE) of orally administered capsules versus film tablets containing 20 and 10 mg of rivaroxaban was assessed in 2 single-dose, open-label, randomized 2-way crossover trials with a washout period of at least 1 week. The study for the 10 mg strength was conducted under fasting conditions (n = 68) and the study for the 20 mg strength under fed conditions (n = 52). Blood samples were collected over a 36-hour period and concentrations were assayed using a liquid chromatography tandem mass spectrometry method. Pharmacokinetic (PK) evaluation was performed with the program Phoenix WinNonlin, for non-compartmental assessment of data. After administration of 10 mg rivaroxaban under fasting conditions, mean Area Under the time - concentration Curve until the last blood sampling point (AUCt), Area Under the time - concentration Curve until infinity (AUC∞), and maximum plasma concentration (Cmax) were comparable (972 ng/mL*h, 1048 ng/mL*h, and 111 ng/mL, respectively, for the test and 1013 ng/mL*h, 1070 ng/mL*h and 130 ng/mL, respectively, for the reference formulation). Mean AUCt, AUC∞, and Cmax were also comparable under fed conditions after administration of 20 mg rivaroxaban (2145 ng/mL*h, 2198 ng/mL*h and 275 ng/mL, respectively, for the test and 1856 ng/mL*h, 1916 ng/mL*h and 240 ng/mL, respectively, for the reference formulation). The 90% confidence intervals for all PK parameters were within the acceptance range of 80%-125%, suggesting BE between the generic product and the innovator product in healthy Caucasian male subjects. A clinically relevant difference in the tolerability and safety of the treatments was not detected. Study results indicated that the capsule formulations were bioequivalent with the film tablet formulations
    corecore