92 research outputs found

    Plants used by honeybees as nectar and polen sources in Aydın, Karpuzlu-Çine district

    Get PDF
    This study was conducted to determine the honey plants which are used by honeybees for nectar and pollen sources in the flowering period (April-June) in Aydın, Karpuzlu-Çine district in 2003. In this research, 110 districts were investigated. 91 plant species belonging to 23 families were determined and they were evaluated according to their frequencies and general and special covering areas. These consist of 29 Fabaceae, 13 Asteraceae, 13 Labiateae, 7 species belonging to Brassicaceae family and other 29 species. Results showed that as wild plants spp., are more common than others in relation to their frequency. On the other hand , and are important honey plant species for honeybees with respect to general and special covering area in this region. While cotton ( ), corn ( ), peanut ( ) are industrial plant species, pear ( ), apple ( ) spp , peach ( ) are the main nectar and pollen sources for honey bees in this region.Aydın ili Çine-Karpuzlu yöresinde çiçeklenmenin yogun oldugu Nisan-Haziran aylarında yürütülen bu çalısma, bal arılarının ziyaret ederek nektar ve poleninden faydalanabilecegi bitkileri saptamak amacıyla 2003 yılında yapılmıstır. Toplam 110 ayrı alanda tarama yapılarak, 23 familyaya ait 91 bitki türü saptanmıstır. Bunlardan Fabaceae familyasına ait 29 tür, Asteraceae ve Labiatae familyalarına ait 13'er tür, Brassicaceae familyasına ait 7 tür olup, diger familyalara ait 29 bitki türü tespit edilmistir. Ayrıca bu türlerin rastlama sıklıgı, genel ve özel kaplama alanları belirlenmistir. Kendiliginden yetisen bitkiler, rastlama sıklıkları göz önüne alınarak sıralandıgında; ilk üç sırada; basta Aküçgül (Trifolium repens ) olmak üzere, hindiba türleri (Crepis spp.) ve Itır çiçegi (Geranium dissectum ) oldugu, diger türlerin bunları izledigi görülmüstür. Hayıt )ve lavanta (Lavandula stoechas ) bitkilerinin ise genel ve özel kaplama alanları önemli bulunmustur. Endüstri bitkileri ekim alanları bakımından, pamuk (Gossypium herbaceum ), mısır (Zea mays ) ve yer fıstıgı (Arachis hypogae ); meyve agaçları sayısı bakımından ise armut (Pyrus salicifolia ), elma (Malus spp ) ve seftali (Prunus persica ), ilk üç sırada yer almaktadır

    Tüberküloz ilaçlarına karşı saptanan primer ve sekonder ilaç direnci oranları

    No full text
    ÖZET 1982-1989 yıllan arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kİ iniği 'nde aktif akciğer tüberkülozu tanısı ile yatarak tedavi gören, balgam kültürü müsbet olan 454 olgunun primer ve sekonder ilaç direnç oranları incelenmiştir. Toplam primer ilaç direnci %21.03 olarak bulunmuştur. Bunun ilaçlara göre dağılımında INH'a karşı %10.68, RMP'ne karşı %12.41, SM'ne karşı %8.27 oranında ilaç direnci saptanmıştır. Sekonder ilaç direnci ise toplam %36. 58, INH'e karşı %24. 39, RMP'ne karşı %25, SM'e karşı % 12.8 oranında bulunmuştur. Bu sonuçlar kliniğimizde daha önceki yıllarda yapılmış çalışma sonuçları ile uyumlu bulunmuş, RMP'ne karşı primer ilaç direnci oranındaki artış dikkati çekmiştir. Ülkemizde, diğer bölgelerde yapılan çalışmaların sonuçları ile karşılaştırıldığında, RMP'ne karşı primer ilaç direnci bizim çalışmamızda diğerlerine oranla yüksek olduğu, diğer ilaç direnci oranlarının uyumlu olduğu bulunmuştur. Diğer ülkelerin primer ve sekonder ilaç direnci oranları ile karşılaştırıldığında A.B.D. ve bazı Avrupa ülkelerindeki oranların ülkemizdeki oranlardan belirgin olarak düşük olduğu, ancak İspanya'da sekonder ilaç direncinin ülkemiz rakamlarından yüksek seyrettiği dikkati çekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki dirençli suş oranlarının ülkemiz oranlarına yakın olduğu, ancak Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerdeki yüksek direnç oranlarının halen devam etmekte olduğu görülmektedir. 26Ülkemizde primer ve sekonder direnç oranlarının yüksek seyretmesi nedeni ile tüm tüberküloz olgularında direnç testleri titizlik ile takip edilmeli ve hastalara başlanan inisiyal tüberküloz tedavilerinde bu direnç oranları göz önüne alınarak etkin ilaç kombinasyonlarının seçilmesine özen gösterilmelidir. Direnç gelişimini önlemek için semptomlu ve basil müsbet olan hastaların en kısa zamanda ve en etkili kombinasyonlardan oluşan tedavi rejimleri ile balgam konversiyonu sağlanmalıdır. Böylece sekonder ilaç direnç gelişimi de önlenmiş olacaktır. Hasta-hekim ilişkisinin iyi kurulması, hastanın eğitimi ve bilinçlendirilmesi, tüberküloz tedavi kurumlarının hasta takibi, ilaç temini ve çevre taramasını etkin bir şekilde yapması tüberküloz tedavisinde başarı oranını yükseltecek, direnç gelişimini en aza indirecektir. 2

    Tarım işletmelerinin analiz ve planlanmasına yönelik muhasebe kayıtlarının bilgisayar ortamında tutulması üzerine bir araştırma

    No full text
    Bu çalışmada, hazırlanan bilgisayar programıyla tarım işletmelerinin planlama ve analizine yönelik muhasebe kayıtlarının bilgisayar ortamında tutulması sağlanmıştır.Hazırlanan programla gerek tek bir işletmeye ait gerekse belirlenen işletme gruplarına ait ayrı ayrı kayıtlar tutulabilmekte ve bu kayıtlar işletmeci adı soyadı, üretim dalı, işletmenin bulunduğu bölge gibi çeşitli kriterlere göre raporlanmaktadır. Ayrıca İşletme Bilançosu, İşletme Hesabı, Brüt Marj ve Üretim Maliyeti gibi mali tablo ve hesaplamalarda yapılmaktadır.Yapılan çalışma sonucunda, Türkiye'de tarım işletmelerine yönelik muhasebe kayıtlarının bilgisayar ortamında tutulması ve bir veri ağının oluşturulabilmesi imkan dahilinde görülmekle birlikte, bunun için özellikle araştırma kuruluşlarının teşvik edilmesi, çiftçilerin kayıt tutmaya özendirilmesi gerekmektedir.Ayrıca ticari yazılım işletmeleri de bu alanda faaliyet göstererek alternatif bilgisayar yazılımları geliştirmelidirler.Konunun gelişimi için bireysel çalışmalar fayda sağlayıcı olmakla birlikte mutlaka disiplinler arası çalışmalara ihtiyaç vardır

    Infective Exacerbations of Chronic Obstructive Pulmonary Disease with or without Pneumonia

    No full text
    Objective: It was aimed to evaluate the relation between the presence of pneumonia and clinical, demographic and biochemical data of patients with a diagnosis of Chronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD) during exacerbation in case-control groups.Methods: the present study, which was designed as a prospective study, included COPD cases with or without pneumonia diagnosis, hospitalized between 2007 and 2008 in a tertiary chest diseases clinic for acute exacerbation. Patients that were diagnosed with pneumonia based on clinical and radiological findings at the time of hospitalization were assigned to the pneumonic exacerbation (PE) group and the cases without significant infiltration were assigned to the non-pneumonic exacerbation (n-PE) group. All patients were investigated in terms of demographic and biochemical data, as well as pulmonary function tests and time to exacerbation. Data were compared using chi-square test for categorical variables and student t-test for parametric variables, and a p <0.05 was considered significant. Relation between variables was analysed by Pearson correlation test.Results: the study included 30 patients (23 males and 7 females; mean age±SD:69±7 years) with signs of exacerbation without pneumonia and 30 COPD patients (23 males and 7 females; mean age±SD:69±9 years) with a diagnosis of pneumonia. No difference was determined between the groups in terms of age, gender, presence of diabetes, number of annual exacerbations, and previous antibiotic use. the amount of cigarette smoking (59±36 pack.year versus 38±37 pack.year; p<0.05) was higher and disease duration (COPD) (15±11 years versus 7.7±8 years; p<0.05) was longer in the exacerbation group without pneumonia. Among laboratory findings, whilst there was no difference between the groups in terms of C-reactive protein (CRP), lactate dehydrogenase (LDH) and leukocyte counts, it was observed that forced expiratory volume in 1 second (FEV1) (33.5±10% versus 55±19%; p<0.05 ) was lower in the exacerbation group without pneumonia.Conclusion: It is concluded that COPD patients who were more serious cigarette addicts, had a lower forced expiratory volume in 1 second (FEV1) and a longer disease duration are more prone to exacerbations without pneumonia

    Catchment-Sea Interactions in the Black Sea

    No full text

    Tavşanlarda plevral sklerozan ajan olarak klaritromisin

    No full text
    Clarithromycin As A Pleural Sclerosing Agent in Rabbits Local inflammation and chemical phlebitis are the complications of clarithromycin administration via a peripheral vein. This feature of the drug may cause the same effect into the pleural space. We tested the tolerability and effectiveness of clarithromycin as a pleural sclerosing agent in an animal model. Clarithromycin at a dose of 15mg/kg was given into the pleural space of ten rabbits and ten more rabbits received bleomycin 1mg/kg as control. No animal loss has occured. the rabbits were sacrificed 28 days after the injections and pleural space is macroscopically and microscopically examined. the macroscopic examination showed evidence of inflammation and fibrin deposition in two and few scattered adhesions in four of ten rabbits that received clarithromycin. Thickening of visceral pleura and fibrosis at different degrees were detected in 8 of ten rabbits in the microscopic examination of clarithromycin-administrated animals. on macroscopic observation the density of the adhesions in the pleural space was significantly less in bleomycin group (p;lt; 0.05). Our results suggest that clarithromycin is a well-tolerated agent for pleurodesis and is more effective than bleomycin in creating fibrosis in rabbits.Lokal inflamasyon ve kimyasal flebit klaritromisinin periferik ven yoluyla uygulanmasının komplikasyonlarıdır. İlacın bu özelliği plevra boşluğunda benzer etkilere neden olabilir. Bu çalışmada, hayvan modelinde plevral sklerozan ajan olarak klaritromisinin etkinliği ve tolerabilitesi araştırılmıştır. on adet tavşanın plevral boşluğuna klaritromisin 15 mg/kg dozunda ve kontrol grubunu oluşturan diğer 10 tavşana bleomisin 1 mg/kg dozunda verilmiştir. Tüm tavşanlar çalışmayı komplikasyonsuz olarak tamamlamıştır. Enjeksiyondan 28 gün sonra tavşanlar öldürülmüş ve plevra boşluğu makroskopik ve mikroskopik olarak incelenmiştir. Makroskopik incelemede, klaritromisin verilen 10 tavşanın dördünde birkaç dağınık yapışıklık ve ikisinde inflamasyon ve fibrin depolanması bulguları gözlenmiştir. Mikroskopik incelemede ise klaritromisin verilen 10 tavşanın sekizinde visseral plevrada değişik derecelerde kalınlaşma ve fibrozis saptanmıştır. Bleomisin grubunda makroskopik olarak plevral boşluktaki yapışıklıkların yoğunluğu anlamlı olarak daha az bulunmuştur (p 0.05). Bu çalışmada, klaritromisinin tavşanlarda fibrozis oluşturmada bleomisinden daha etkili ve iyi tolere edilebilen bir ajan olduğu gösterilmiştir
    corecore