Davranışsal finans kapsamında zihinsel muhasebe ve risk algısı: Marmara Üniversitesi’nde ampirik bir çalışma

With the prevalence of behavioral approaches to the consumption – and investment-based decisions of individuals, the mental coding of gains and losses employing the value function of prospect theory has been studied intensively by Thaler (2008), focusing on the process of mental accounting, the set of cognitive operations used by individuals and households to organize, evaluate, and keep track of financial activities. This study analyzes the behaviors of academicians in context of mental accounting and risk-based components. The sampling frame comprises academicians from the Faculty of Business Administration at Marmara University, Istanbul, and the findings show that mental accounting does, indeed, an impact on risk perception. However, the risk perceptions of academicians in terms of financial instruments differ with respect to demographic variables.Günümüzde, davranışsal tutum bireylerin tüketim ve yatırım kararlarına hâkim olmaya başladığından, Thaler (2008), Beklenti Teorisi’ndeki değer fonksiyonunu kullanarak kazanç ve kayıpların zihinsel kodlaması üzerinde yoğun olarak araştırmalar yapmıştır. Zihinsel muhasebe olarak isimlendirilen bu süreç, bireylerin ve hane halkının finansal aktivitelerini organize etmek, değerlendirmek ve takip etmek için kullandığı bir dizi bilişsel operasyondan oluşmaktadır. Bu çalışmanın amacı, zihinsel muhasebe ve risk bazlı bileşenler kapsamında akademisyenlerin davranışlarını analiz etmektir. Çalışmanın örneklemini Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi akademisyenleri oluşturmaktadır. Çalışmanın bulguları, zihinsel muhasebenin risk algısı üzerinde etkisi olduğunu ortaya çıkartmıştır. Ayrıca, akademisyenlerin, finansal araçlar üzerindeki risk algılarının demografik değişkenler arasında farklılık gösterdiği de görülmüştür.Publisher's Versio

A rare case of clostridium difficile infection-associated reactive arthritis

Clostridium difficile is an uncommon cause of reactive arthritis in children. We herein present a rare case of C. difficile infection-associated reactive arthritis (CDIAReA) in a child, who developed severe diarrhea and a knee effusion following a course of oral antibiotic treatment. Our report emphasizes that CDIAReA should be considered in the differential diagnosis of children presenting with acute and painful arthritis that develops in the setting of antibiotic associated diarrhea. © 2018 by Pediatric

Annelerin çocuklarının tuvalet eğitimine yönelik bilgi, tutum ve davranışlarının incelenmesi

Bu çalışma, annelerin çocuklarının tuvalet eğitimine yönelik bilgi, tutum ve davranışlarının incelenmesi amacıyla yapılmış, tanımlayıcı tipte kesitsel bir araştırmadır. Çalışma Temmuz 2018 – Şubat 2019 tarihleri arasında, gerekli izinler alınarak, Gaziantep Cengiz Gökçek Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Süt Çocuğu Servislerinde gerçekleştirildi. Süt Çocuğu Servislerinde yatmakta olan 18-36 ay arası çocuğu olan anneler araştırmanın evrenini oluşturdu. Bu tarihler arasında, tuvalet eğitimine devam eden veya tamamlamış olan, fiziksel ya da mental engeli olmayan, mesane fonksiyonunu ve anal boşaltımını etkileyebilecek anomalisi olmayan sağlıklı çocuğa sahip, iletişim ve dil problemi bulunmayan ve araştırmaya katılmaya gönüllü 204 anne araştırmanın örneklemini oluşturdu. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından literatür incelenmesi sonucu geliştirilen ‘‘Anne ve Çocuğu Tanıtıcı Bilgi Formu’’ ile ‘‘Annelerin Çocuklarının Tuvalet Eğitimine Yönelik Bilgi, Tutum ve Davranışlarını İnceleme Formu’’ yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplandı. Araştırmadan elde edilen verilerin istatistiksel analizleri IBM SPSS STATİSTİCS 22 paket programı kullanıldı. Tanımlayıcı istatistikler olarak sürekli değişkenler için ortalama ± standart sapma, medyan, minimum – maximum değerleri, kategorik verilerde ise n ve % değerleri incelendi. Kategorik değişkenler arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde Ki- kare Testi, korelasyon analizleri için de Kruskal Wallis H Testi, Mann-Whitney U Testleri kullanıldı. Annelerin eğitim düzeyi, tuvalet eğitimine yönelik tutumları, çalışma durumu, yaşı ve deneyimleri çocuğun tuvalet eğitiminin başarısını etkilediği görüldü. Sonuç olarak; sağlık profesyonelleri özellikle çocuk sağlığı ve hastalıkları hemşiresinin annelere çocuğun tuvalet eğitimine hazır olduğunu gösteren ipuçları, yöntemler ve olumlu yaklaşımlar konularında bilgi vermelidir

Atıksularda renk ölçüm metotlarının karşılaştırılması

Sulardaki renk, suda çözünmüş bulunan metalik tuzlardan veya su içindeki kolloid parçacıklardan ileri gelmektedir. Renk parametresi sulardaki diğer kirletici parametrelerine göre bazı özel dikkat isteyen özelliklere sahiptir. Kirletici parametrelerin pek çoğu objektif olarak ölçülüp değerlendirile bilinir olmasına rağmen renk parametresi objektif özellikleri yanında az da olsa sübjektiflik karakterine sahiptir. Renk parametresi suda bulunan tuzların ve koloidal maddelerin ışığı yansıtması ile ortaya çıktığından, renklerin oluşmasını sağlayan dalga boyları renklerin ölçülmesinde dikkat edilmesi gereken en önemli parametrelerdir. Bu dalga boyları hem renk çeşitlerini belirler hem de ölçme metodunun seçilmesinde etken olur. Sulardaki renk oluşumu hem sudaki kolloid maddelerden hem de çözünmüş maddelerden oluştuğu için ölçüm hem global olarak hem de su numunelerinin filtre edilmesinde sonra almak üzere ayrı ayrı ölçülür ve renk oluşumunun nereden kaynaklandığı belirlenir. Sulardaki renk ölçümü Standart Metot 2120 C ve TSE EN ISO 7887 B Spektrofotometrik metotla ölçülür. Renk ölçümlerinde doğru neticeye ulaşmak için, belirli renkler için doğru netice veren dalga boyları seçilmelidir. Bütün renkler için aynı dalga boyu seçilirse neticelerin çoğu yanlış olur. Ülkemizde genelde Platin-Cobalt değeri ile tek dalga boyu ölçüm yöntemi kullanılmaktadır. Bu ölçümde 456 Nm dalga boyunda sarı ve turuncu renk tonlarında doğru netice vermekle beraber diğer renklerde yanıltıcı olmaktadır. Bu nedenle değişik metotlar geliştirilmiştir. Değişik ülkelerde kullanılan bu metotlar şunlardır: -ADMI -RES Buna göre; -Platin-Cobalt, 456Nm dalga boyunda, sarı-turuncu renklerde, -ADMI, 720 Nm dalga boyunda, sarı-turuncu renklerde, -RES, 436 Nm,525 Nm ve 620 Nm dalga boylarında, Sarı, Kırmızı ve Mavi renklerde ölçümler yapılmıştır. Ülkemizde bütün renkler için Pt-Co kullanılması doğru değildir. Bu çalışmada değişik renk ölçme metotları çalışılmış, birbirleri karşılaştırılmış ve hangi renk ve hangi dalga boyu için doğru metodun ne olabileceği belirlenmiştir. Ülkemizdeki yönetmelikler bütün renkler için tek bir metot için standart verilmesinin doğru olmayacağı vurgulanmıştır

Učinak hranidbe različitim količinama proteina na biokemijske i proizvodne pokazatelje nojeva (Struthio camelus).

The aim of this study was to investigate the effects of different dietary protein levels on the biochemical and production parameters of ostriches. Eighteen adult, eight-year-old ostriches (Struthio camelus) (six male and twelve female) were studied. For the experiment the ostriches were randomly divided into two groups of 3 breeding pairs each (one male and two female) to be fed with 20% and 23% crude protein, respectively. The 20% crude protein group was fed layer feed (20% crude protein, 2900 kcal/kg ME) and alfalfa (ad libitum) and the 23% crude protein group with layer feed (23% crude protein, 2900 kcal/kg ME) and alfalfa (ad libitum) between May and September. It was determined that biochemical parameters of ostriches which were fed with diets that included 20% and 23% crude protein levels did not differ significantly, but a significant difference (P<0.01) was found in egg fertility ratio and hatchability of eggs between dietary protein levels. It was concluded that a high crude protein level in breeding ostriches had a negative effect on the number of eggs and hatchability of total eggs, and the results of the present study showed that the crude protein ratio was not required to exceed 20%.Istražen je učinak hranidbe temeljene na različitoj količini proteina na biokemijske i proizvodne pokazatelje nojeva. Istraživanje je provedeno na 18 odraslih nojeva (Struthio camelus) u dobi od osam godina i to šest mužjaka i 12 ženki. Životinje su bile podijeljene u dvije skupine s po tri uzgojna para (jedan mužjak i dvije ženke). Prva skupina je dobivala 20% sirovog proteina, 2900 kcal/kg ME i lucerku (ad libitum), a druga 23% sirovog proteina, 2900 kcal/kg ME i lucerku (ad libitum) u razdoblju od svibnja do rujna. Ustanovljeno je da se biokemijski pokazatelji nojeva obje skupine nisu značajno razlikovali. Značajne razlike (P< 0,01) bile su utvrđene u oplođenosti i leživosti jaja u odnosu na sadržaj proteina. Zaključeno je da davanje velikih količina sirovog proteina rasplodnim nojevima negativno utječe na ukupan broj i leživost jaja te da količina sirovog proteina ne bi smjela biti veća od 20%

Poboljšanje kvalitete smolom impregniranog papira za pokrivni sloj laminata

This study aimed to improve the quality properties of impregnated papers used as a coating material in wood-based composites, especially for high-density fiberboard (HDF) floorings, using the Taguchi method and parameter design. Three factors were evaluated in determining the interactions as they are considered the most important in affecting the product quality characteristics such as particle size of Al2O3, surface modification agent and melamine raw material. Experiments were conducted in three replications using the L18 (21 &times; 32) orthogonal array. Color and gloss measurements were evaluated together with the sensory analysis method, which takes into account the number of the spots in the sample as quality characteristics. The best values obtained as a result of statistical analysis were A2 for the melamine raw material, 30 to 60 &mu;m for the particle size and N-methyl-3-(trimethoxysilyl) propylamine for the surface modifier agent. Whether the experimental factors have a meaningful effect on the quality characteristics was also tested separately by analysis of variance. Only 58 % of the effect of the evaluated factors on the outcome could be expressed with the linear model (R2adj = 0.5785).Cilj ovog istraživanja bio je poboljšati kvalitetu impregniranih papira koji se upotrebljavaju kao prekrivni materijal za drvne kompozite, posebice za podove od tvrde ploče vlaknatice (HDF) primjenom Taguchijeve metode i projektiranja parametara. Za proučavanje interakcija odabrana su tri čimbenika za koja se smatra da najviše utječu na kvalitetu proizvoda. To su veličina čestica Al2O3, sredstvo za modifikaciju površine i melamin. Eksperimenti su provedeni na tri identična uzorka primjenom ortogonalnog niza L18 (21 × 32). Rezultati boje i sjaja proučavani su zajedno metodom senzorske analize, koja kao odrednicu kvalitete uzima u obzir broj točaka na uzorku. Statistički najbolji rezultati dobiveni su za melamin A2, veličinu čestica 30 do 60 mm i za sredstvo za modifikaciju površine Nmetil-3-(trimetoksilil) propilamin. Također, analizom varijance testirana je smislenost učinka eksperimentalnih čimbenika na kvalitetu papira. Samo 58 % evaluiranih čimbenika moglo se izraziti linearnim modelom (R2adj = 0,5785)

Evaluation of Extrapulmonary Tuberculosis Cases Presenting with Different Clinical Findings

Introduction: Extrapulmonary tuberculosis cases may display different clinical symptoms and this causes a delay in diagnosis. Nutritional deficiencies, migrations, and wars facilitate the development and the spreading speed of the disease. The aim of this article is to examine extrapulmonary tuberculosis patients with different clinical presentations.Method: In this study, 15 extrapulmoner tuberculosis cases who were hospitalized and treated in our pediatrics clinic in the last two years, has been evaluated retrospectively.Results: The average age of our group was 11.7 ± 4.5 and six of the assessed patients were Syrian origin. The shared complaints of five patients diagnosed with peritoneal tuberculosis were abdominal pain and bloating. Abdominal ultrasonography findings of the patients in concordance with diffuse ascites. Two of these patients, Mycobacterium tuberculosis had peritoneal effusion. All of the five patients diagnosed with lymph node tuberculosis had swelling on the neck, and all had pulmonary involvement. However, only one patient's lymph node biopsy was concordant with tuberculosis. One patient bone tuberculosis patient applied to our clinic with hip and back pain symptom. Pott’s abscess was observed in the patient's thorax MRI and hip MRI was concordant with tuberculous arthritis. Our patient with renal tuberculosis was diagnosed during evaluation of sterile pyuria attacks and in her urine ARB (+) was detected and M. tuberculosis grew in urine culture. One patient with central nervous system involvement applied to our clinic with clouding of consciousness and headache. The cerebrospinal fluid (CSF) findings of the patient were concordant with tuberculosis and growth was observed in the CSF culture. One case with miliary tuberculosis had hypercalcemia and pulmonary involvement. The patient's M. tuberculosis DNA PCR test was positive in bronchoalveolar lavage fluid. Another patient with pericardial tuberculosis applied due to respiratory distress and had cardiomegaly and pericardial effusion. Nine of our patients also had a contact history, 12 had purified protein derivative of tuberculin (PPD) (+), and 11 had pulmonary involvement.Conclusion: Patients were admitted to our outpatient clinic with various clinical symptoms. After careful physical examinations were performed, detailed patient histories were taken and laboratory tests performed for differentials, patients were diagnosed with extrapulmonary tuberculosis. It was desired to emphasize that this disease may appear with different clinical presentations in endemic regions like our country

Fronto-striatal structures related with model-based control as an endophenotype for obsessive–compulsive disorder

Recent theories suggest a shift from model-based goal-directed to model-free habitual decision-making in obsessive-compulsive disorder (OCD). However, it is yet unclear, whether this shift in the decision process is heritable. We investigated 32 patients with OCD, 27 unaffected siblings (SIBs) and 31 healthy controls (HCs) using the two-step task. We computed behavioral and reaction time analyses and fitted a computational model to assess the balance between model-based and model-free control. 80 subjects also underwent structural imaging. We observed a significant ordered effect for the shift towards model-free control in the direction OCD>SIB>HC in our computational parameter of interest. However less directed analyses revealed no shift towards model-free control in OCDs. Nonetheless, we found evidence for reduced model-based control in OCDs compared to HCs and SIBs via 2nd stage reaction time analyses. In this measure SIBs also showed higher levels of model-based control than HCs. Across all subjects these effects were associated with the surface area of the left medial/right dorsolateral prefrontal cortex. Moreover, correlations between bilateral putamen/right caudate volumes and these effects varied as a function of group: they were negative in SIBs and OCDs, but positive in HCs. Associations between fronto-striatal regions and model-based reaction time effects point to a potential endophenotype for OCD