105 research outputs found

    İngilizce Dersi Öğretim Programlarında Kaynaşıklık: Temel Eğitimden Ortaöğretime Sistematik Bir Analiz

    Get PDF
    Despite many studies on English language curricula over the last two decades in Turkey, any analysis of articulation in the curricula has not been found. Articulation, which addresses the inter-relatedness of a curriculum in many ways, both vertically and horizontally, ensures planning of student's development holistically and the transfer of learning from one education level to another. In this study, basic education and secondary education English language curricula published in 2018 were systematically examined in terms of articulation by looking for an answer to the question "To what extent do the English curricula attain the horizontal and vertical across the school levels?" specifically. Guideline Questions for Determining Articulation which were developed through the literature review and expert opinions, were used in the study adopting a document analysis. The data were analyzed according to descriptive analysis. The findings display that the English language curricula from basic education to secondary education reflect the culture of the target language in a very limited way and that the interdisciplinarity of the curricula is weak. Therefore, it is concluded that the curricula have attained horizontal articulation partially. In terms of vertical articulation, although continuity and sequence across the grades are mostly achieved, the study uncovered the problems about the assessment of four skills in an integrated way, the progress of learning outcomes from lower-to higher-order thinking skills, the coordination of the language proficiency aimed as the final outcome at the school levels as well as the assessment of them. Consequently, the study revealed that both the horizontal and vertical (especially across the school levels) articulation of the curricula are not fully ensured. Various implications have been made to strengthen the articulation of English language curricula.Türkiye’de son 20 yılda İngilizce dersi öğretim programlarına yönelik çok sayıda araştırma yapılsa da programlardaki kaynaşıklığa ilişkin herhangi bir analize rastlanmamıştır. Bir öğretim programının hem dikey hem de yatay olarak birçok yönden birbiriyle ilişkili olma durumunu ifade eden kaynaşıklık, öğrencinin gelişimini bütüncül bir şekilde planlamayı ve öğrenmelerin transferini sağlamaktadır. Bu çalışmada 2018 yılında yayımlanan temel eğitim ve ortaöğretim İngilizce dersi öğretim programları, kaynaşıklık açısından sistematik olarak incelenmiştir. Özellikle “İngilizce dersi öğretim programları ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde yatay ve dikey kaynaşıklık açısından nasıldır?” sorusuna yanıt aranmıştır. Analizde, alanyazındaki çalışmalardan yararlanılarak oluşturulan ve uzman görüşleriyle geliştirilen Kaynaşıklığı Belirlemeye Yönelik Kılavuz Sorular kullanılmıştır. Doküman analizi türündeki çalışmada, veriler betimsel analize tabi tutulmuştur. Bulgular, temel eğitimden ortaöğretime doğru programların hedef dilin kültürünü çok sınırlı bir şekilde yansıttığını, disiplinler arası olma özelliğinin zayıf olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda programların yatay kaynaşıklığa kısmen sahip olduğu tespit edilmiştir. Dikey kaynaşıklık açısından ise, sınıflar arasında süreklilik ve aşamalılık çoğunlukla gerçekleştirilmiş olsa da; bütünleşik dil becerilerinin ölçümünde, kazanımların taksonomik açıdan üst düzey düşünme becerilerine doğru ilerlemesinde, kademeler arası dil yeterliği hedeflerinin birbiriyle uyumunda ve ölçülmesinde eksikler olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda programların hem yatay hem de (özellikle kademeler arası) dikey kaynaşıklığının tam olarak sağlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır. İngilizce dersi öğretim programlarının kaynaşıklığını güçlendirmek üzere çeşitli öneriler sunulmuştur

    In-transit sentinel lymph nodes predicted by F-18 Fluorodeoxyglucose Positron Emission Tomography/Computed Tomography

    Get PDF
    Although the in-transit lymph node is a well-known issue in malignant melanoma, it is not documented sufficiently in breast cancer. In this case report an in-transit lymph node demonstrated by both PET/CT and sentinel lymph node mapping and diagnosed by pathology is reported

    Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi ve Etkili Öğretim İçin Güncel Bir Model: Öğrenme İmecesi

    Get PDF
    Çağımızın sorun ve gereksinimlerine cevap verecek nitelikli öğretmen ihtiyacı, iş birliğini ve araştırmacı bakış açısını öne çıkaran model arayışları, son yıllarda ders imecesine yönelik çalışmaları yaygınlaştırmıştır. Ancak ders imecesinin kuramsal temellerinin zayıflığı ve farklı kültürlerde yaşanan uygulama problemleri çeşitli uyarlamalar doğurmuştur. Bu uyarlamalardan biri de İsveç ve Hong-Kong iş birliğinde geliştirilmiş varyasyon kuramı temelli öğrenme imecesidir. Türkiye’de geleneksel hizmet içi eğitim anlayışından uzaklaşılarak; sürekli, iş içinde ve iş birlikli mesleki gelişim anlayışına geçilebilmesi için, son yıllarda dünyada hızla yaygınlaşan öğrenme imecesi modelinin tanınması ve anlaşılması yararlı olabilir. Nitekim öğrenme imecesinin birçok ülkede çeşitli derslerde uygulandığı, bunun sonucunda öğrenci başarısının arttığı, öğretmenlerin üretici ve tasarımcı hale geldiği, yansıtıcı ve yaratıcı düşünme becerilerinin güçlendiği görülmüştür. Türkiye’de öğrenme imecesine yönelik çalışmaların çok sınırlı olması nedeniyle atılacak adımlar dikkatlice planlanmalı ve ithal pedagojilere yönelik uyarılar dikkate alınmalıdır. Bu çalışmada öğrenme imecesi tanıtılarak, Türkiye’de öğrenme imecesi girişimlerinin nasıl başlatılabileceği ve neler yapılabileceğine yönelik makro, mezo ve mikro düzeyde öneriler sunulmuştur

    Türkiye'nin Marmara Bölgesinden elde edilen bazı propolislerin anti-üreaz aktivitesinin belirlenmesi

    Get PDF
    Propolis is a natural product collected by honeybees from plants especially flowers and buds by mixing with wax and resin and used for many purposes in hive. It is known that propolis has been used in the treatment of various diseases in traditional medicine for many years and has biological activities such as antioxidant, antimicrobial, antiulcer, antitumor, anti-inflammatory. There is increasing interest in alternative approaches to inhibit Helicobacter pylori (H. pylori) and thereby treat many gastric diseases. This study investigated various properties of raw propolis samples from the Marmara region of Turkey. Anti-urease activity was investigated in propolis samples. The anti-urease activity of IC50 values ranged from 1.110 to 5.870 mg/mL. As a result, it can be said that propolis extract is a good inhibitor that can be used in the treatment of H. pylori to improve human health.Propolis, bal arıları tarafından bitkilerden özellikle çiçek ve tomurcuklardan balmumu ve reçine ile karıştırılarak toplanan ve kovanda birçok amaç için kullanılan doğal bir üründür. Propolisin uzun yıllardır geleneksel tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığı ve antioksidan, antimikrobiyal, antiülser, antitümör, antiinflamatuar gibi biyolojik aktiviteleri olduğu bilinmektedir. Helicobakter pilori'yi (H. pylori) inhibe etmeye ve böylece birçok mide hastalığını tedavi etmeye yönelik alternatif yaklaşımlara artan bir ilgi vardır. Bu çalışma, Türkiye'nin Marmara bölgesinden alınan ham propolis örneklerinin çeşitli özelliklerini araştırmıştır. Propolis örneklerinde anti-üreaz aktivitesi araştırıldı. IC50 değerlerinin anti-üreaz aktivitesi 1.110 ila 5.870 mg/mL aralığındaydı. Sonuç olarak propolis ekstraktının H. pylori tedavisinde insan sağlığını iyileştirmek için kullanılabilecek iyi bir inhibitör olduğu söylenebilir

    Elevated red blood cell distribution width is associated with intrahepatic cholestasis of pregnancy

    Get PDF
    Objectives: Intrahepatic cholestasis of pregnancy is the most common pregnancy specific liver disease and related with adverse maternal and perinatal outcome. Red blood cell distribution width, an anisocytosis marker in a complete blood count, has been used as an inflammation marker in various diseases. However the association of red blood cell distribution width with intrahepatic cholestasis of pregnancy is unknown. We aimed to evaluate the relationship between red blood cell distribution width and intrahepatic cholestasis of pregnancy. Material and methods: Ninety pregnant women with intrahepatic cholestasis of pregnancy and ninety healthy pregnant women were included in the study. Their clinical and laboratory characteristics including red blood cell distribution width, liver function tests, fasting and postprandial bile acid concentrations were analyzed. Results: Serum red blood cell distribution width cell levels were significantly higher in pregnants with intrahepatic cholestasis of pregnancy than healthy pregnants. We also demonstrated that red blood cell distribution Width levels were higher in severe disease than mild disease and was significantly correlated with fasting and postprandial bile acid concentration in intrahepatic cholestasis of pregnancy group. Conclusions: Our study showed that red blood cell distribution width, an easy and inexpensive marker; were associated with intrahepatic cholestasis of pregnancy and can be used as a diagnostic and prognostic marker in intrahepatic cholestasis of pregnancy

    Fingolimod Alters Tissue Distribution and Cytokine Production of Human and Murine Innate Lymphoid Cells

    Get PDF
    Sphingosine-1 phosphate receptor 1 (S1PR1) is expressed by lymphocytes and regulates their egress from secondary lymphoid organs. Innate lymphoid cell (ILC) family has been expanded with the discovery of group 1, 2 and 3 ILCs, namely ILC1, ILC2 and ILC3. ILC3 and ILC1 have remarkable similarity to CD4+ helper T cell lineage members Th17 and Th1, respectively, which are important in the pathology of multiple sclerosis (MS). Whether human ILC subsets express S1PR1 or respond to its ligands have not been studied. In this study, we used peripheral blood/cord blood and tonsil lymphocytes as a source of human ILCs. We show that human ILCs express S1PR1 mRNA and protein and migrate toward S1P receptor ligands. Comparison of peripheral blood ILC numbers between fingolimod-receiving and treatment-free MS patients revealed that, in vivo, ILCs respond to fingolimod, an S1PR1 agonist, resulting in ILC-penia in circulation. Similarly, murine ILCs responded to fingolimod by exiting blood and accumulating in the secondary lymph nodes. Importantly, ex vivo exposure of ILC3 and ILC1 to fingolimod or SEW2871, another S1PR1 antagonist, reduced production of ILC3- and ILC1- associated cytokines GM-CSF, IL-22, IL-17, and IFN-γ, respectively. Surprisingly, despite reduced number of lamina propria-resident ILC3s in the long-term fingolimod-treated mice, ILC3-associated IL-22, IL-17A, GM-CSF and antimicrobial peptides were high in the gut compared to controls, suggesting that its long term use may not compromise mucosal barrier function. To our knowledge, this is the first study to investigate the impact of fingolimod on human ILC subsets in vivo and ex vivo, and provides insight into the impact of long term fingolimod use on ILC populations

    Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon Pratiği

    Get PDF
    Transplantasyon; Temel Tıbbi Bilimler, Moleküler Tıp, Genetik ve İmmünolojiden klinik uygulamalardan destek alan multidisipliner bir tıp dalıdır. Temel bilimlerdeki başarılı çalışmaların kliniğe uygulanması, klinikte karşılaşılan sorunların da, oluşturulan deneysel hayvan modellerinde irdelenmesi, elde edilen bilgilerin klinik uygulamalara aktarılması; diğer deyişle tecrübelerin “Translational” özellikli olması günümüz transplantasyon çalışmalarında bir gerekliliktir. İmmün sistemin bileşenlerinin ve reaksiyonlarının iyi bilinmesi, hücreler arası ilişkilerde greftin reddi ya da kabul edilmesinin şartlarını doğru anlamak ve uygun laboratuvar yöntemleri ile klinik durumun aydınlatılması transplantasyonda stratejik önemdedir. Bu nedenle, klinik transplantasyon çalışmaları yapanlar temel bilimler bilgileri ile de donanımlı olmalıdırlar. Multidisipliner bir dal olma bilinci ile yapılan klinik transplantasyon çalışmalarında başarı yakalanmaktadır. Laboratuvardan Kliniğe Transplantasyon kitabımızda tüm yönleri ile transplantasyonun organizmaya etkileri ve bunların klinik sonuçlarını, çalışmalarımızın ışığında sunmayı ve tartışmayı hedefledik. Editör: Prof.Dr. Mesut İzzet TİTİZ Yardımcı Editör: Doç.Dr. Pınar AT

    Impact of opioid-free analgesia on pain severity and patient satisfaction after discharge from surgery: multispecialty, prospective cohort study in 25 countries

    Get PDF
    Background: Balancing opioid stewardship and the need for adequate analgesia following discharge after surgery is challenging. This study aimed to compare the outcomes for patients discharged with opioid versus opioid-free analgesia after common surgical procedures.Methods: This international, multicentre, prospective cohort study collected data from patients undergoing common acute and elective general surgical, urological, gynaecological, and orthopaedic procedures. The primary outcomes were patient-reported time in severe pain measured on a numerical analogue scale from 0 to 100% and patient-reported satisfaction with pain relief during the first week following discharge. Data were collected by in-hospital chart review and patient telephone interview 1 week after discharge.Results: The study recruited 4273 patients from 144 centres in 25 countries; 1311 patients (30.7%) were prescribed opioid analgesia at discharge. Patients reported being in severe pain for 10 (i.q.r. 1-30)% of the first week after discharge and rated satisfaction with analgesia as 90 (i.q.r. 80-100) of 100. After adjustment for confounders, opioid analgesia on discharge was independently associated with increased pain severity (risk ratio 1.52, 95% c.i. 1.31 to 1.76; P < 0.001) and re-presentation to healthcare providers owing to side-effects of medication (OR 2.38, 95% c.i. 1.36 to 4.17; P = 0.004), but not with satisfaction with analgesia (beta coefficient 0.92, 95% c.i. -1.52 to 3.36; P = 0.468) compared with opioid-free analgesia. Although opioid prescribing varied greatly between high-income and low- and middle-income countries, patient-reported outcomes did not.Conclusion: Opioid analgesia prescription on surgical discharge is associated with a higher risk of re-presentation owing to side-effects of medication and increased patient-reported pain, but not with changes in patient-reported satisfaction. Opioid-free discharge analgesia should be adopted routinely

    Türkiye’de Adaptasyon Diziler, Yaratıcı Emek Gücü Olarak Senaristler ve Senaryo Süreçleri

    No full text
    Television has an important place in Turkey. Despite the existence of the internet, television continues to be one of the most important sources of information. Turkish people spend a long time in front of televisions and the television dramas are the most viewed programs. Considering the television viewing habits of Turkish television viewers, television series have an important place in the broadcasting sector. As a result of commercial television, the most important target is the production of television series for channels and producers, which is the most important goal of making profits. In order to be successful in the rating race, there are many series of screens each year. Some of them go ahead in the rating race, while others remain behind and end in a few episodes. Channels and producers are in a serious race to achieve advertisements from advertisers and to keep the audience on the screen in order to make a profit. As a result of this race, adaptation television series have started to be produced. The adaptation production process refers to the localization and reproduction of the productions which have been published in a certain country of the world and which have obtained high ratings. In this production process, purchased television shows start running after localized and adapted according to Turkey's culture, customs and traditions. This study is based on the assumption that adaptation television series become the source of the story needed by the sector and because of that, labor force in the sector of television series starts to become dull and themes are started to be typical. With this study how the production process of these adaptation series was carried out was tried to understand by interviews with the labors working actively in the sector.İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR vii ÖZET v ABSTRACT vi İÇİNDEKİLER vii KISALTMALAR DİZİNİ ix TABLOLAR DİZİNİ xi GİRİŞ 1 1.BÖLÜM: YARATICILIK, YARATICI ENDÜSTRİLER VE TÜRKİYE’DE YARATICI ENDÜSTRİLER 8 1.1 YARATICILIK NEDİR? 8 1.2. YARATICI ENDÜSTRİLER, KÜLTÜR ENDÜSTRİLERİ VE YARATICI EKONOMİLER 10 1.2.1. Yaratıcı Endüstriler ve Kültür Endüstrileri 10 1.2.2. Yaratıcı Ekonomiler 19 1.3. YARATICI SINIF VE GİRİŞİMCİLİK 22 1.3.1. Yaratıcı Sınıf 22 1.3.2. Girişimcilik 28 1.4.TÜRKİYE’DE YARATICI ENDÜSTRİLER 30 1.5. BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ 35 2.BÖLÜM: TÜRKİYE’DE TELEVİZYON YAYINCILIĞININ GELİŞİMİ VE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE DİZİ ENDÜSTRİSİ 37 2.1. TÜRKİYE’DE TELEVİZYON YAYINCILIĞI 37 2.2. KAMU ELİYLE YAYINCILIK: TRT’NİN TEK KANAL OLDUĞU DÖNEM 39 2.3. ÖZEL TELEVİZYON KANALLARININ ORTAYA ÇIKIŞI 42 2.3.1. Ticari Yayıncılığın En Büyük Gelir Kaynağı: Reklâm 45 2.3.2. Televizyonculuğun Denetleyici ve Düzenleyici Kuruluşu: RTÜK 46 2.3.3. Olağanüstü Hal (OHAL) ve Televizyon Yayıncılığına Etkileri 49 2.4. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE DİZİ ENDÜSTRİSİ 50 2.4.1. Diziler En Sevdiklerimiz 53 2.4.2. Sosyal Televizyon ve Sosyal Reyting 57 2.4.3. Diziler ve İçerik Özellikleri 60 2.4.4. Türk Dizilerinin İhracatı 66 2.4.5. Türkiye’de Dizi Endüstrisinde Yaşanan Problemler 73 2.5. BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ 75 3. BÖLÜM: TELEVİZYON PROGRAM FORMATLARI VE FORMAT TİCARETİ 78 3.1 FORMAT, FORMAT TİCARETİ VE ADAPASYON KAVRAMLARI 78 3.2 ADAPTASYON DİZİLERİN TERCİH EDİLME SEBEPLERİ 80 3.3. TELEVİZYON PROGRAM ORMATLARININ KORUNMASI VE TELİF HAKLARI SÜRECİ 88 3.3.1. Telif Hakları Süreci 93 3.4. ADAPTASYON DİZİLERİN YERELLEŞTİRME SÜREÇLERİ VE RTÜK ETKİSİ 97 3.5. ADAPTASYON DİZİLERİN BAŞARI ÖLÇÜTLERİ 101 3.6. İZLEYİCİLERİN ADAPTASYON DİZİLERE KARŞI TUTUMU 104 3.7. İNTERNET ORTAMINDA YAYINCILIK YAPAN DİJİTAL PLATFORMLAR VE DİZİ ENDÜSTRİSİNDEKİ YENİ TÜRLER 106 3.8. GÜNEY KORE’NİN ADAPTASYONLARI VE DİĞER ORMAT SATIN ALINAN ÜLKELER 111 3.9. ADAPTASYON DİZİLERİN TÜRKİYE’DEKİ DİZİ SEKTÖRÜNE ETKİSİ 114 4.BÖLÜM SONU DEĞERLENDİRMESİ 117 SONUÇ 119 KAYNAKÇA 125 EK.1 AYDINLATILMIŞ ONAM FORMU ÖRNEĞİ 137 EK.2 SAHA GÖRÜŞME SORULARI 138 EK.3 KATILIMCI TABLOSU 140 EK.4 TÜRKİYE’DE TELEVİZYONDA YAYINLANAN ADAPTASYON DİZİLER TABLOSU 142 EK.5 ETİK KURUL İZİN MUHAFİYET FORMU 154 EK.6 ORJİNALLİK RAPORU 156Televizyonun Türkiye’de önemli bir yeri vardır. Televizyon, internetin varlığına rağmen en önemli haber alma kaynaklarından biri olma görevini sürdürmeye devam etmektedir. Türk insanı televizyon karşısında uzun zaman geçirmektedir ve en çok izlenen programların başında da diziler gelmektedir. Türk televizyon izleyicisinin televizyon izleme alışkanlıkları ele alındığında televizyon dizilerinin önemli bir yere sahip olması yayıncılık sektörü için dizileri önemli bir konuma getirmektedir. Ticari televizyonculuğun sonucu olarak en önemli hedefi kar elde etmek olan kanallar ve yapımcılar için diziler üretimlerinin en önemli payını oluşturmaktadır. Reyting yarışında başarılı olmak adına her yıl fazla sayıda dizi ekranlara gelmektedir. Bazıları reyting yarışında öne geçerken bazıları geride kalmakta ve bir kaç bölüm sonra sona ermektedir. Kanallar ve yapımcılar reklâm verenlerden reklâm alabilmek ve dolayısıyla kâr edebilmek için izleyiciyi ekranda tutacak ve uzun süre yayınlanacak diziler üretmek için ciddi bir yarış içindedirler. Bu yarışın sonucu olarak da adaptasyon diziler üretilmeye başlanmıştır. Adaptasyon üretim süreci ise dünyanın belli bir ülkesinde yayınlanmış, yüksek reyting elde etmiş yapımların satın alındıktan sonra yerelleştirilerek yeniden üretilmesini ifade etmektedir. Bu üretim sürecinde satın alınan televizyon diziler Türkiye’nin kültürüne, gelenek ve göreneklerine göre uyarlanıp yerelleştirildikten sonra yayınlanmaya başlamaktadır. Bu çalışma adaptasyon dizilerin sektörün ihtiyacı olan hikâye kaynağı haline gelmesi ile birlikte dizi sektöründe emek gücünün körelmeye başladığı ve temalarda tek tipleşmeye sebep olduğu varsayımları üzerinden yola çıkılarak oluşturulmuştur. Sektörde aktif olarak çalışmakta olan sektör çalışanları ile görüşmeler yapılarak bu adaptasyon dizilerin üretim sürecinin nasıl gerçekleştirildiği anlaşılmaya çalışılmıştı

    Sofia Gubaidulina'nın Seçili Flüt Eserlerinin Estetik Ve Teknik Analizi

    No full text
    Thesis (Ph.D) -- İstanbul Technical University, Institute of Social Sciences, 2019Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019In this study, the music policies of the Soviet Union, Soviet avant-garde music and the works of Sofia Gubaidulina (1931-) are examined. The purpose of this study is to analyze selected flute works of Gubaidulina from a technical and aesthetic point of view, and to explain how she uses timbral features, Fibonacci numbers, and symbolism in her work. In addition, since the analysis of the works of Garden of Joy and Sorrow (1980) and Quartet for Four Flutes (1977) provides detailed information of their content and structural features, this study constitutes a source for flute students, musicologists, and performers. In this study, the hypothesis is that the rigid policies of the Soviet government directly affected Gubaidulina's music and philosophy of life by leading her to spiritualism and it can be observed in her flute works.Bu çalışmada, Sovyetler Birliğinde uygulanmış olan müzik politikaları, Sovyet avant-garde müziği ve Sofia Gubaidulina'nın (1931-) eserleri incelenmiştir. Çalışmanın amacı, Gubaidulina'nın seçili flüt eserlerini estetik ve teknik açıdan analiz etmek; eserlerinde çalgıların tınısal özelliklerini, Fibonacci serisini ve sembolizmi nasıl kullandığına açıklık getirmektir. Ayrıca, Garden of Joy and Sorrow (1980) ve Quartet for Four Flutes (1977) eserlerinin analizi, bu eserlerin içeriği ve yapısal özellikleri hakkında detaylı bilgiler verdiğinden flüt öğrencileri ve sanatçılar için bir kaynak oluşturmaktadır. Bu çalışmanın hipotezi, Sovyet hükümetinin uyguladığı katı politikaların Gubaidulina'nın hayat felsefesi ve müziğini maneviyata yöneltmesi ve bu suretle dini ve mistik öğelerin flüt eserlerine de yansımış olmasıdır. Rejimin kısıtlamalarının ve sanatta sansürün etkilerinin aydınlatılması için Sovyetler Birliği'nin kuruluşundan itibaren uygulanan müzik politikaları çalışmanın ilk bölümünde detaylı bir şekilde incelenmiştir. Araştırmanın bu bölümünde, Sovyet müziğinin evrimini ve siyasetin müzik üzerindeki etkisini incelemek için betimsel ve tarihsel araştırma yöntemi kullanılmıştır.DoktoraPh.
    corecore