1,792 research outputs found

    Process development for metal soaps

    Get PDF
    Thesis (Master)--Izmir Institute of Technology, Chemical Engineering, Izmir, 2003Includes bibliographical references (leaves: 80-83)Text in English; Abstract: Turkish and Englishvi, 83 leavesZinc stearate (ZnSt2) is an important compound among the metallic soaps. It has many applications e.g., in resins, paints, cosmetics, textile, lubricants and Langmuir-Blodgett films. Double decomposition (precipitation) and fusion processes are widely used techniques in ZnSt2 production. The product purity has been a major concern in most of the ZnSt2 applications such as PVC stabilization, coating of textile goods, additive in cosmetic products. In this study, the production of ZnSt2 using precipitation, fusion and modified fusion processes was investigated based on product purity. Raw materials and ZnSt2 were characterized by using various techniques.In the precipitation process, in order to maximize the solubility of sodium stearate and to minimize the water evaporation, the reaction was carried out at 70°C. 2.5% (w) NaSt was used in the reaction at this temperature. The equivalent, excess Zn and deficient Zn cases were studied to determine the raw materials ratio on product purity. Equivalent raw materials produced highest product purity. From washing experiment, it was seen that Na2SO4 adsorption did not take place on to wet ZnSt2. The washing water to zinc stearate ratio was found to be 40 dm3/kg for effective removal of by products and raw materials unreacted at room temperature. Any further increase in the amount of water did not bring any significant removal results. In the drying of wet ZnSt2 at 100°C, it was determined that it has 85% (w) water. In IR spectra, characteristic ZnSt2 peak was observed at 1540 cm-1. ZnSt2 obtained by this process did not contain any free Na+ and SO4-2 ions as indicated by ICP, EDX and elemental analysis results. Only two of the characteristic peaks of ZnSt2 at 2. values of 6.40 and 19.58 were obtained in XRD pattern of the dried product due to low crystallinity. From SEM micrographs, it was seen that zinc stearate has lamellar structure and particle size changes between 2-4 .m. Melting point of the zinc stearate was found to be about 122°C using optic microscopy with temperature controlled hot stage.In fusion process, reaction was carried out at 140°C in equivalent amounts for different stirring rates 400, 600 and 750 rpm. The increase in mixing rate decreased the delay time occurring at the beginning of the reaction. The conversion was found to be 80% using the developed method from IR spectra. In the comparison of the experimental conversion data with shrinking core model no relation was established. In IR spectra, two peaks observed at 1540 cm-1 and 1700 cm-1 which belong to ZnSt2 COO- stretching and stearic acid C.O stretching vibrations, respectively. All of the characteristic 2. values of zinc stearate were observed for product, which means that the crystallinity of the product is high. From SEM micrographs, it was seen that zinc stearate structure is in the form of layered lamella and particle size change between 4-6 .m. The melting point of zinc stearate samples from fusion process was found to be slightly lower than 122°C by optic microscopy with temperature-controlled hotstage.In the modified fusion process, reaction was carried out at 80°C for 1 h. with equivalent amounts of stearic acid and zinc oxide in the presence of H2O. Sodium stearate 1.5% (w) was added into reaction mixture as a surfactant and its effect was examined. At the end of reaction it was seen from IR spectra that it does not significantly increase the reactants dispersion. The presence of unreacted raw materials was determined in IR spectras and XRD patterns. This result was confirmed by SEM micrographs too. In TGA analysis, thermal decomposition temperature of zinc stearate was found to be 250°C. The use of zinc stearate in n-paraffin wax shifted the thermal decomposition temperature of wax 10°C. Increasing the amount of zinc stearate in n-paraffin increased the decomposition temperature of wax.According to the results of this study, for pure zinc stearate production precipitation process should be preferred in spite of high wash water consumption. The fusion and modified fusion processes needs to be studied further to increase the conversion and decrease the delay time

    Longhole Stoping at the Asikoy Underground Copper Mine in Turkey

    Get PDF

    Fabrication Of Polymer–bioactive Glass Nanocomposite Materials In Bone Tissue Engineering Applications

    Get PDF
    Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2016Thesis (Ph.D.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2016Kemik; mekanik destek sağlayan, mineral deposu olarak davranan, hareketi sağlayan kas kasılmalarını destekleyen, yük taşıyan ve iç organları koruyan oldukça karmaşık bir doku olup, zarar gördüğünde belirli bir ölçüye kadar kendini yara izi olmaksızın yenileyebilmektedir. Ancak, hasarın oldukça ciddi olduğu durumlarda, kemiğin onarılması ve yenilenmesi için otojenik ve allojenik kaynakların kullanılmasına bir alternatif oluşturan kemik doku mühendisliği yaklaşımına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yaklaşım; hücre dışı matrisi taklit eden, üzerinde hücrelerin tutunduğu ve çoğaldığı geçici bir destek görevi gören yapı iskelelerinin kullanımına dayanmaktadır. Yakın geçmişte, nanopartikül, nanolif ve nanocompozit şeklindeki biyomalzemelerin kemik doku mühendisliği uygulamalarında kullanılması oldukça ilgi uyandırmaktadır. Özellikle, kemik rejenerasyonu için arzu edilen özelliklere sahip, çapları birkaç mikron ile birkaç nanometre arasındaki liflerden oluşan yapı iskeleleri oluşturmak için elektrospinning yöntemi kullanılmaktadır. Elektrospinning yöntemi; basit ve etkili bir araç olup temel olarak hücre dışı matrise yapısal benzerliği, geniş bir malzeme yelpazesi ile çalışılabilmesi, cihazın kurulumunun basit ve ucuz olması gibi özellikleri nedeniyle son zamanlarda kemik doku mühendisliği uygulamalarında ilgi görmektedir. Hücre dışı matrisin lifli yapısını taklit etmek amacıyla en uygun malzeme seçilirken, malzemenin özelliklerinin yapı iskelesinin özelliklerini belirleyeceği de dikkate alınmalıdır. Şimdiye kadar, sentetik veya doğal olanlar dahil olmak üzere birçok farklı polimer araştırılmıştır. Ancak, ideal bir yapı iskelesi için gerekli tüm özelliklerin tek bir malzeme ile sağlanması mümkün değildir. Kemiğin hücre dışı matrisi, organik ve inorganik maddelerden oluşan bir nanokompozit olduğundan; polimerlerin ve biyoaktif seramiklerin birlikte kullanılması ile daha iyi mekanik özelliğe, hidrofilikliğe, osteoiletkenliğe, osteoendüktiviteye ve hücresel afiniteye sahip yapı iskelelerinin üretilmesi beklenmektedir. Bununla birlikte; tek bir malzeme içerisinde her iki bileşen de içerildiğinden, organik kısmın esnekliğine ve iyi şekillendirilme yeteneğine; inorganik kısmın ise, ısıl kararlılığına, yüksek mukavemetine ve kimyasal direncine sahip olunacaktır. In vitro ve in vivo çalışmalar, organik/inorganik kompozit yapı iskelelerinin, osteoblastların ve mezenkimal kök hücrelerinin tutunmasını, çoğalmasını ve farklılaşmasını desteklediğini ve kemik iyileşmesini kolaylaştırdığını göstermiştir. Bunlara ek olarak; ideal bir yapı iskelesi geliştirebilmek için malzemelerin damarlaşmayı (anjiyogenez) hızlandırması ve osteoblastlar ile endotel hücrelerin çoğalmasını teşvik etmesi de gereklidir. Bu nedenle; anjiyogenezi uyaran malzemelerin geliştirilmesi de oldukça önemlidir. Bu bağlamda; yapı iskelesine ek işlevler (yani, anjiyojenik ve antibakteriyel etkileri) sağlamak için terapötik metalik iyon salınımı da yapan bir malzeme geliştirmek etkili ve ucuz bir yaklaşımdır. Stronsiyum, osteoklast bağlantılı kemik erimesini inhibe ederken osteoblast ilişkili kemik oluşumunu teşvik eden ikili bir etki gösterdiğinden; bakır ise, hem antibakteriyel aktiviteye hem de anjiyojenezi geliştirme etkisine sahip olduğundan stronsiyum ve/veya bakır salınımı yapan malzemelerin yapı iskelesi olarak kullanılmalarının etkili bir yaklaşım olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda; bu doktora tezi kapsamında gelişmiş anjiyojenez potansiyeline sahip ve antibakteriyel özellik gösteren çok fonksiyonlu nanokompozit yapı iskelelerinin elektrospinning yöntemi kullanılarak geliştirilmesi hedeflenmiştir. Doğal ve sentetik polimerler tek başlarına istenilen bütün özellikleri sağlayamazlar. Bu nedenle; iki biyopolimer (jelatin ve sodyum aljinat) ile bir sentetik polimer (poli(ε-kaprolakton)) deneysel çalışmalarda kullanılan üzere seçilmiş ve yapı iskeleleri bunların ikili karışımlarından (jelatin/poli(ε-kaprolakton) ve jelatin/sodyum aljinat) hazırlanmıştır. Jelatin ve sodyum aljinat, hücre dışı matrisin ana bileşenlerinden kolajen ve glikozaminoglikan ile benzerlik göstermektedirler. Buna ek olarak; biyobozunurluk, biyouyumluluk, hidrofilik olma ve nispeten düşük maliyetle ticari kullanılabilirlik gibi birçok avantaja sahip olduklarından, biyomedikal uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadırlar. Öte yandan; poli(ε-kaprolakton) ise, biyouyumluluk, biyolojik olarak rezorbe edilebilirlik, ucuzluk ve birçoğunun Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onaylı olması gibi bazı benzersiz özelliklere sahiptir. Üretilen lif çapı; proses değişkenleri (uygulanan gerilim, polimer çözeltisinin akış hızı, iğne ucu ve toplayıcı arasındaki açıklık, iğnenin çapı, kolektör tipi), çözelti değişkenleri (polimerin molekül ağırlığı, polimer çözeltisinin derişimi, çözücü tipi) ve çevre koşulları (sıcaklık ve bağıl nem) gibi faktörlerden farklı ölçülerde etkilenmektedir. Elde edilen malzemenin mekanik, elektrik, optik, vb. gibi özellikleri, ortalama lif çapına bağlı olarak değişiklik gösterdiğinden, bu faktörlerin ortalama lif çapı üzerindeki etkilerinin belirlenmesi oldukça önemlidir. Bu nedenle; bu çalışmada, kemik doku mühendisliği uygulamalarında kullanılma potansiyeline sahip nanokompozit yapıda bir malzemenin elektrospinning yöntemi kullanılarak hedeflenen lif çapına sahip olarak üretilmesi için istatistiksel bir deney tasarım yönteminin (yanıt yüzey yöntemi gibi) kullanılması amaçlanmıştır. Yanıt yüzey yöntemi; istatistiksel yöntemlerden yararlanarak, bağımsız değişkenler ile yanıt değişkenleri arasındaki ilişkiyi belirleyen ve deneysel veriyi ampirik bir modele dönüştüren grafiksel bir yöntemdir. Üç ya da daha fazla faktöre sahip ikinci dereceden yanıt yüzey modeli için Box–Benkhen tasarım yöntemi, merkezi kompozit tasarım yöntemine kıyasla daha üstündür. Bu nedenle; Box–Benkhen tasarım yönteminin kullanılması yoluyla malzeme ve proses değişkenlerinin lif çapı üzerindeki etkilerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Bu doktora tezi kapsamında verilen ilk iki makale polimerik yapı iskelelerinin hazırlanması için en uygun çözelti değişkenlerinin belirlenmesini amaçlamıştır. Sonuç olarak; 80–250 nm lif çapına sahip jelatin/poli(ε-kaprolakton) yapı iskeleleri başarılı bir şekilde üretilmiş; polimer konsantrasyonu ve karışım çözeltisindeki jelatin çözeltisi miktarı arttıkça lif çapının arttığı belirlenmiştir. Çözücü bileşiminin ise, lif çapı üzerinde istatistiksel olarak önemli bir etkisi görülmemiştir. Benzer şekilde; 68–166 nm lif çapına sahip jelatin/sodyum aljinat yapı iskeleleri de farklı yüzey morfolojilerine sahip olarak üretilmiştir. Jelatin konsantrasyonu, karışım çözeltisindeki jelatin çözeltisi miktarı ve çözücü içerisindeki asetik asit oranı arttıkça lif çapının arttığı belirlenirken; çözücünün etanol içerip içermemesine bağlı olarak aljinat konsantrasyonunun etkisi farklılık göstermiştir. Bu iki çalışma vasıtasıyla çözelti değişkenlerinin belirlenmesinin ardından; stronsiyum veya bakır katkılı biyoaktif cam parçacıkları başarıyla jelatin/poli(ε-kaprolakton) yapı iskeleleri içerisine başarıyla dahil edilerek iyon salınımı özelliğine de sahip nanokompozit yapı iskeleleri üretilmiştir. Biyoaktif cam içeriği arttıkça, ortalama lif çapı ve biyoaktivite artmıştır. Ancak, iyon salınımı stronsiyum içeren nanokompozit yapı iskelelerinde 5.4–10.1 mg/g; bakır içeren nanokompozit yapı iskelelerinde 0.34–1.87 mg/g olarak tespit edildiğinden; biyoaktif camların SrO ve CuO içeriklerinin yükseltilmesinin yapı iskelelerinin osteojenik, anjiojenik ve antibakteriyel potansiyelini geliştirmek için etkili bir yöntem olabileceği düşünülmektedir. Bunlara ek olarak; nanokompozit yapı iskelelerinin hazırlanması için en uygun proses değişkenlerinin belirlenmesine yönelik de çalışmalar yürütülmüş olup bu çalışmalar henüz yayınlanmadığı için bu tez kapsamında yer verilmemiştir. Ayrıca, stronsiyum veya bakır iyonu salınımı özelliğine sahip jelatin/sodyum aljinat nanokomposit yapı iskeleleri de başarıyla üretilmiş olup bu çalışmalar da henüz yayınlanmadığı için bu tez içerisinde yer almamıştır.The main driving idea of the study was to produce nano-scaled bioactive glass/polymer composite scaffolds with the inclusion of relevant ions in order to develop multifunctional scaffolds for bone tissue engineering. The originality of the study was related to the integration of several functions in a single advanced scaffold composite system based on specific compositions of bioactive glasses, providing a platform for the delivery of therapeutic ions, and biodegradable polymers as the backbone material. This new material was aimed to have the capacity, through engineered nanoparticles and tailored kinetic release of specific ions, to stimulate early angiogenesis and provide an ideal scaffold for cell recruitment and proliferation, thereby accelerating the bone repair process. In this context, nano-scaled materials from polymer blends (e.g., gelatin/sodium alginate and gelatin/poly(ε-caprolactone)), as well as their composites with bioactive glasses were fabricated with the use of electrospinning technique. In electrospinning technique, solutions containing blends of polymers without or with bioactive glass particles were prepared to be converted into electrospun nanofibers at the relevant conditions. For this purpose, the optimal solution parameters (i.e., concentration of each polymer solution, ratio of one polymer to another, and solvent composition) to produce polymeric scaffolds were first investigated by using Box-Behnken design technique. Secondly, the processing parameters (e.g., applied voltage, tip-to-collector distance, and feeding rate) were also optimized in order to conduct a stable electrospinning process and to have a desirable surface topography.Then, cross-linking treatment was also carried out for enhancing the surface properties of the obtained scaffolds. After that, microstructural and physical properties of the polymeric and nanocomposite scaffolds were determined by using scanning electron microscope, X-ray diffraction, Fourier transform infrared spectrophotometer, and differential thermal analyzer. Finally, a comprehensive in vitro simulated body fluid study was also evaluated to determine the bioactivity of the nanocomposite scaffolds. Furthermore, the release of therapeutic ions from the nanocomposite scaffolds was investigated by using inductively coupled plasma optical emission spectrometry. The overall results put forth that scaffolds obtained in this study could be promising candidates for bone tissue engineering applications.DoktoraPh.D

    The comparison of individuals over 50 who have played football and the sedentary ones at the same age in terms of quality of life: 50 yaş üstü futbol oynamış bireylerle aynı yaş grubu sedanter bireylerin yaşam kaliteleri bağlamında karşılaştırılmaları

    Get PDF
    In this study, it was aimed that the comparison of indiviuals over 50 who have played football and the same age group of sedentary individuals‟ quality of life Totally, 100 individuals have participated in the study who live in Afyonkarahisar some of whom have played football over 50 and individuals who do not do regular physical activities that we accept sedentary ones at the same age. Personal Information Form, International Physical Activity Survey and in order to assess the quality of life of study group The Scale of Quality of Life which was developed by WHO have been fulfilled by the participants As a result of the research the collected data have been analysed on the SPSS 25 programme, in order to determine the range of participants of research ,Kolmogorv-Smirnova analyzes have been applied and identifying the ranges are normal, independent sample t-test have been applied for pairs and for groups of individuals more than two , anova variance analysis has been put into practice. Scheffe test has been carried out in order to determine which groups have the significant difference among them. Consequently; It is estimated that married participants in comparison with singles, the ones who do exercises regularly in comparison with those who do not do, the ones who do exercises 5 days or more in a week in comparison with the ones who does less frequently,the ones who are so healthy in general in comparison with the ones who are not, the individuals who do physical activities intensively in comparison with the ones who do not do have a high quality of life.In this sense, individuals over 50 who have played football befor and after 50 and sedentary indiviudals differentiate in terms of quality of life and somehow it is concluded that individuals who do physical activities have a high quality of life in comparison with the other individuals. ​Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file. Özet   Bu çalışmada 50 yaş üstü futbol oynamış bireyler ile aynı yaş grubu sedanter bireylerin yaşam kalitesinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Bu araştırmaya Afyonkarahisar ilinde yaşayan 50 yaş üstü futbol oynamış bireyler ile 50 yaş üstü sedanter olarak kabul ettiğimiz düzenli fiziksel aktivite yapmayan toplam 100 birey katılmıştır. Katılımcılara kişisel bilgi formu, uluslar arası fiziksel aktivite anketi ve araştırma grubunun yaşam kalitesini değerlendirmek için WHO ‘nun (1998) geliştirdiği Yaşam Kalitesi Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen veriler SPSS25 programında analiz edilmiş, araştırmaya katılanların dağılımını belirlemek için frekans ve yüzde analizi, Kolmogorv- Smirnova analizleri yapılmış olup verilerin dağılımın normal olduğu belirlendikten sonra, 2’li grupların karşılaştırılmasında bağımsız örneklşem t-testi, 2’den fazla gruplar için tek yönlü Anova Varyans analizi yapılmıştır. Anlamlı farklılığın hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek için Scheffe testi yapılmıştır. Sonuç olarak; evil olan katılımcıların bekar olanlara gore, düzenli bir şekilde spor yapanların yapmayanlara göre, haftada 5 gün ve üzerinde spor yapanların daha az sıklıkta yapanlara göre, 41 yıl ve üzerinde aktif spor yaşamı olanların daha az yıl spor yapanlara göre, genel sağlık durumu çok iyi olanların olmayanlara ve yoğun fiziksel aktivite yapan kişilerin yapmayanlara göre yaşam kalitesinin yüksek olduğu görülmüştür. Bu da 50 yaş üstü kişilerin 50 yaş öncesinde ve sonrasında futbol oynamış bireylerle sedanter bireylerin yaşam kalitesi açısından farklılıştığı ve bir şekilde fizksel aktivite yapmış kişilerin diğer bireylere göre yaşam kalitesinin yüksek olduğu sonucuna varılmıştır

    Mindfulness-based practices for EFL teachers: sample tasks and insights to cultivate mindfulness

    Get PDF
    There has been a growing interest in the concept of mindfulness and how it can be used in foreign language (FL) teaching to promote the well-being of both teachers and learners. In FL education, mindfulness is a novel practice, and it can be used as a tool for positive transformation to create enhanced learning environments. Thus, implementing mindfulness into FL teaching and learning may have an effect in the conscious management of reactions to mental and physical events happening in a language classroom and establish a less stressful learning atmosphere. However, FL teachers may lack both knowledge and practical realizations of mindfulness; and hence, need guidance in how mindfulness can be incorporated into their own teaching contexts. Based on this insight, this paper presents the latest findings from mindfulness research in language teaching and offers ways to promote mindfulness in English as a foreign language (EFL) classrooms. For this purpose, several activities including breathing exercises and meditation practices to foster a mindful attitude for teachers are suggested along with mindfulness practices for the development of language skills. Moreover, this study proposes insight into mindfulness-based language teaching with notable implications to enrich FL teaching/learning environments and highlights the importance of integrating mindfulness in FL teacher education

    Cutaneous Anthrax on the Upper Eyelid

    Get PDF
    A 46-year-old female patient, who presented with a black, crusty lesion on the upper eyelid, was diagnosed with cutaneous anthrax after the detection of Bacillus anthracis in the skin culture. It was determined that the symptoms started after she cooked the meat she bought from a butcher. Anthrax is a disease that should be kept in mind in cutaneous infections even in isolated lesions, especially in endemic areas. © 202

    An Emprıcal Study For Determining The Compliance Of Sustainability Reports Published In Turkey With Standars Published By Global Reporting Initiative GRI

    Get PDF
    Thanks to rapid advances in communication technologies, consumers and investors have become more sensitive to environmental issues. Therefore, businesses started to pay attention to the price of products purchased, their profits as well as their environmental awareness. In the context of these developments, businesses have begun to publish their sustainability reports on behalf of their consumers and investors. In this paper, sustainability reports of companies operating in Turkey were studied and interpreted by means of content analysis. As a result, the findings of study revealed that sustainability reports are not at sufficient level in terms of independent audit and there are deficiencies in compliance with the GRI-G4 Standards

    Development of system supervision and control software for a micromanipulation system

    Get PDF
    This paper presents the realization of a modular software architecture that is capable of handling the complex supervision structure of a multi degree of freedom open architecture and reconfigurable micro assembly workstation. This software architecture initially developed for a micro assembly workstation is later structured to form a framework and design guidelines for precise motion control and system supervision tasks explained subsequently through an application on a micro assembly workstation. The software is separated by design into two different layers, one for real-time and the other for non-realtime. These two layers are composed of functional modules that form the building blocks for the precise motion control and the system supervision of complex mechatronics systems

    Okul Öncesi Dönem Çocuklarında Empati ve Prososyal Davranışların Geliştirilmesine Yönelik Deneysel Bir Araştırma

    Get PDF
    This study examined the development of empathy and prosocial behaviors (helping and sharing) among preschool children who had attended an empathy training program. A semi-experimental design with pre-test-post-test control groups was employed. The sample comprised 39 children aged 5 years, of whom 20 and 19 were in the experimental and control groups, respectively. Appropriate sampling methods were used for sample selection. The groups comprised children from two different kindergartens in two different primary schools affiliated with the Ministry of National Education (MONE). The training program was prepared by the researcher and 100 integrated activities were created to ensure the empathic and prosocial development of the children. The activities included helping and sharing, as well as other prosocial skills such as cooperation and waiting in line, along with empathy skills. The program was conducted by the researcher for children in the experimental group, four days a week, for nine weeks. Two methods of evaluation were used to assess the empathy and prosocial behaviors of the experimental and control groups. To measure the children's empathy skills, “the Empathy Scale for Children” was used in the pre- and post-tests. If the children identified the feelings of the main character correctly, they scored 1 point. If they identified it incorrectly or left the question unanswered, they scored 0. A high score indicated a high level of empathy. In the evaluation of prosocial behaviors, observation, a method of evaluation in the literature, was preferred. In this method, the researcher demonstrated certain behaviors, and the children's reactions were noted and analyzed. Eventually their helping and sharing behaviors were analyzed. It was found that the training program improved the empathic and prosocial behaviors of the children in the experimental group. However, the control group, which was not trained in terms of empathic and prosocial behavior, fell short of expectations around helping skills and an improvement around sharing skills. Recommendations were proposed for teachers to organize systematic and planned trainings in order to improve the empathic and prosocial behaviors of preschool children, implement activities that help develop empathic and prosocial behaviors, and analyze the development of helping and sharing behaviors in the natural development processes of children.Bu araştırmada, empati eğitim programı uygulanan okul öncesi dönem çocuklarının empati ve prososyal davranışlarının (yardım etme ve paylaşma) gelişimini incelemek amaçlanmıştır. Bu amaçla öntest-sontest kontrol gruplu yarı deneysel desen kullanılmıştır. Örneklemi 20’si deney, 19’u kontrol grubunda olmak üzere 39 beş yaş çocuğu oluşturmaktadır. Örneklem seçiminde uygun örnekleme yöntemi kullanılmıştır; gruplar MEB’e bağlı iki ayrı ilkokulda bulunan iki ayrı anasınıfındaki çocuklardan oluşmaktadır. Uygulanan eğitim programı araştırmacı tarafından hazırlanmış; çocukların empatik ve prososyal gelişimini sağlamak amacıyla 100 adet bütünleşik etkinlik oluşturulmuştur. Programda yer alan etkinlikler, empati becerileri ile beraber, prososyal davranışların sadece yardım etme ve paylaşma değil, iş birliği, sıra bekleme gibi diğer prososyal becerilerini de kapsamaktadır. Araştırmacı tarafından hazırlanan program, yine araştırmacı tarafından dokuz haftalık bir süre boyunca, haftanın dört günü deney grubundaki çocuklara uygulanmıştır. Deney ve kontrol grubunun empati ve prososyal davranışlarının değerlendirilmesi amacıyla iki ayrı değerlendirme yöntemi kullanılmıştır. Çocukların empati becerilerini ölçmek amacıyla öntest ve sontestte “Çocuklar için Empati Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçek uygulanan çocukların ana karakterin duygusunu doğru olarak ifade edebilmeleri 1 puan, yanlış ifade etmeleri veya cevapsız kalmaları 0 puan olarak puanlanmaktadır. Yüksek puan yüksek düzeyde empati becerisini ifade etmektedir. Prososyal davranışların değerlendirilmesinde ise literatürde yer alan bir gözlem-değerlendirme yöntemi tercih edilmiştir. Bu yöntemde araştırmacı sırasıyla belirli davranış prosedürlerini gerçekleştirmekte, çocukların buna olan tepkileri incelenerek not edilmekte, buna göre yardım etme ve paylaşma davranışları incelenmektedir. Araştırma sonucunda uygulanan eğitim programının deney grubundaki çocukların empatik ve prososyal davranışlarını geliştirdiği sonucuna ulaşılmıştır. Bununla beraber herhangi bir empati ve prososyal davranış eğitimi almayan kontrol grubunun yardım etme becerilerinde gerileme, paylaşma becerilerinde ise ilerleme olduğu bulunmuştur. Buna göre okul öncesi dönem çocuklarının empatik ve prososyal davranışlarının geliştirilmesi amacıyla sistemli, planlı eğitimlerin düzenlenmesi, öğretmenlerin empatik ve prososyal davranışları geliştirici kazanımları kapsayan etkinliklere planlarında yer vermeleri ve çocukların doğal gelişim süreçlerinde yardım etme ve paylaşma davranışlarının gelişiminin incelenmesi yönünde öneriler sunulmuştur
    corecore