70 research outputs found

    A Conceptual Model for a Metric Based Framework for the Monitoring of Information Security Tasks’ Efficiency

    Get PDF
    Information Security Governance Systems are not adequate to measure the effectiveness and efficiency of security tasks for the enterprises. Although some of the systems offer ways for measurement, they still need the definition of measurement objectives and metrics. This study proposes a conceptual framework mode which has human and tool/process related metrics. This system also allows the collection of evidence data for security-related tasks and ways to motivate the security staff to provide a more productive environment. This system may be applied to any size of enterprise independent of its business domain or functions as long as the aim is to improve the effectiveness and efficiency of security-related tasks. (C) 2019 The Authors. Published by Elsevier B.V

    Security Qualitative Metrics for Open Web Application Security Project Compliance

    Get PDF
    The focus of this study is to find out repeatable features for large-scale enterprise web application production process related to based on OWASP security requirement list. As a result of a rigorous work including domain analysis for Java language and development frameworks and the examination of a large set of technical documents, 230 security qualitative metrics are discovered, under six categories. These security qualitative metrics are beneficial for security analysts as well as other parties such as designers, developers, and testers. The fmdings provide a developer/designer point of view and would help to make better decisions related to the environment set up, technology selection, and the architecture, design, and implementation details. As a result of this effort, the overall vulnerability level of the web applications would diminish significantly. (C) 2019 The Authors. Published by Elsevier B.V

    Diyetle alınan kalsiyum ve hormon replasman tedavisi kadınların kemik mineral yoğunluğunu etkiler mi?

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada, kadınların diyetle kalsiyum alım düzeylerinin ve hormon replasman tedavisi (HRT) alma durumlarının menopoz sonrası kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile ilişkisi araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: İki yüz menopoz sonrası kadın (ort. yaş 58.89±8.51; dağılım 42-83) geriye dönük olarak değerlendirildi. Menopoz yaşı, menopoz süresi, HRT alıp almadığı ve diyetle kalsiyum alım düzeyleri kaydedildi. Kemik mineral yoğunluğu değerlendirmesi, lomber omurga ve femurdan Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) cihazı kullanılarak yapıldı ve T skorları belirlendi. Bulgular: Hastaların yaşı ve menopoz süresi ile KMY arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde negatif ilişki vardı. Hormon replasman tedavisi alanlarda, almayanlara göre KMY değerleri daha yüksekti. Diyetle kalsiyum alımı günlük 1000 mg’dan daha fazla olan kadınlarda omurga ve femur KMY değerleri, kalsiyum alımı 600 mg/gün ve 600-1000 mg/gün olan kadınlardan anlamlı derecede daha yüksekti. Sonuç: Menopoz sonrası kadınlarda diyetle alınan kalsiyum düzeyi ve HRT alım durumunun KMY açısından bir belirteç olabileceği düşünüldü.Objectives: In this study, the relationship between postmenopausal bone mineral density (BMD), and hormone replacement therapy (HRT) and the level of dietary calcium intake in women was investigated. Patients and Methods: Two hundred postmenopausal women (mean age 58.89±8.51 years; range 42 to 83 years) were evaluated retrospectively. Menopausal age and duration, HRT status, and daily dietary calcium intake of all patients were recorded. Evaluation of BMD was made with Dual Energy X-Ray Absorptiometry (DEXA) from lumbar spine and femur and the T scores were obtained. Results: There was a significant negative correlation between the patients’ age and duration of menopause, and BMD. The BMD values of the patients not receiving HRT were significantly lower than those of the patients receiving HRT. In women with dietary calcium intake above 1000 mg/day, spine and femur BMD values were significantly higher than in those with an intake below 600 mg/ day and between 600-1000 mg/day. Conclusion: We think that dietary calcium intake and HRT status can be an indicator for BMD in postmenopausal women

    The effect of linear polirazed polychromatic light therapy on pressure ulcers

    Get PDF
    Amaç: Bası yaralarının iyileşmesinde lineer polarize polikromatik ışık (LPPI) tedavisinin etkinliği araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Evre II ve evre III bası yaraları olan 40 hasta rastgele olarak LPPI tedavisi ve konvansiyonel tedavi (kontrol) gruplarına ayrıldı. Tüm yaralara serum fizyolojikle yıkama ve antibakteriyel pomat tedavisi uygulandı. Birinci grubu oluşturan hastalara bu uygulama sonrası Biolamp cihazıyla günde bir kez, 6 dk ve 10 cm uzaklıktan, direkt cilt üzerine 1.3 J/cm2 enerji dozunda LPPI tedavisi yapıldı. Bası yaralarının yüzey alanları, tedavi başlangıcında (birinci gün), yedinci gün ve 15. günlerde milimetrik grafik kâğıdına aktarıldı. Çizim sınırları içinde kalan kareler sayılarak, yüzey alanı cm2 olarak hesaplandı. Bulgular: Tedavi öncesi, birinci, yedinci ve 15. günlerde yapılan grup içi değerlendirmelerde her iki tedavi yönteminin de etkili olduğu görüldü ve sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Ancak, LPPI tedavisinin daha etkili olduğu ve geniş yaralarda daha kısa sürede iyileşme sağladığı görüldü. Sonuç: Bulgularımız, evre II ve evre III bası yaraları nın tedavisinde LPPI uygulamasının daha hızlı iyileşme sağladığını göstermektedirObjectives: We assessed the effect of linear polarized polychromatic light (LPPL) on the healing of pressure ulcers. Patients and Methods: Forty patients with grade II or grade III pressure ulcers were randomly assigned to LPPL or conventional therapies. All wound surfaces were cleaned using physiologic serum and dressed with antibacterial pomade. Linear polarized polychromatic light was applied directly through the skin with the Biolamp device, at a dose of 1.3 J/cm2 for 6 minutes daily from a distance of 10 cm. Ulcer area measurements were calculated as square centimeters on a graph paper at baseline and on the seventh and 15th days of treatment. Results: Comparisons of mean wound areas within each group showed significant improvements on the seventh and 15th days of treatment (p&lt;0.05). However, it was noted that healing of larger wound areas was faster and more effective in patients treated with LPPL. Conclusion: Our results suggest that LPPL is more effective in treating grade II and grade III pressure wounds

    Obezite ve fiziksel tıp yöntemleri

    Get PDF
    Patolojik bir hastalık olan obezitenin gelişmiş ülkelerde sıklığı giderek artmaktadır. Obezite genelde enerji sağlayan gıdaların fazla alınışı ve kısmen az harcanmasıyla oluşan bir dengesizliğin sonucudur. Sedanter yaşam tarzı da obezite ve obeziteye bağlı kronik hastalıklarla ilişkilidir. Çocukluk çağı obezitesinin prognozu yetişkin obezitesidir. Bu nedenle, obezite tedavisine en kısa sürede başlanmalıdır. Her durumda obezite kompleks bir sorundur ve etkin tedavisi farklı yaklaşımları içerir. Tedavi süreci, diyabet ve hipertansiyonda olduğu gibi devamlıdır. Kilo kaybının sağlanmasında ve uygun kilonun sürdürülmesinde kişiye özgü diyet ve düzenli egzersizler en etkin yöntemlerdir. Diğer tedavi stratejileri arasında psikolojik destek, ısı uygulamaları, sauna tedavileri, elektrikli akım tedavileri (TENS), lazer, akupunktur ve farmakoterapi faydalı destek tedaviler olarak kabul edilmektedir

    The relationship between functional disability and bone mineral content in hemiparetic patients

    Get PDF
    Amaç: Hemiparezi, inme sonrasında en sık görülen nörolojik sorundur. Hemiparezik hastalarda gelişen motor zayıflığa bağlı immobilizasyon, kemik doku üzerinde olumsuz etki gösterir. Bu çalışmada, hemiparezik hastalarda fonksiyonel disabilitenin kemik kütlesi ile ilişkisi araştırıldı.Hastalar ve Yöntemler: Bu çalışmaya, inme geçirdikten sonra ilk kez rehabilitasyon için yatırılmış sol hemiparezik 41 hasta (13 kadın, 28 erkek; ort. yaş 59.5±14.2; dağlım 16-78) alındı. Nöromotor gelişim düzeyleri Brunnstrom skorlaması (BR) ile, kas tonus değerlendirmesi ise modifiye Ashworth indeksine göre belirlendi. Günlük yaşam aktiviteleri ve fonksiyonel disabilite değerlendirmesi Barthel indeksi (B‹) ile yapıldı. Sağlam ve parezik ekstremite ile önkol ve femurdan dual enerji X-ray absorbsiyometri yöntemiyle kemik mineral yoğunluğu (KMY) ölçümü yapıldı. Bulgular: Parezik ekstremite tarafında KMY değerleri hem önkol hem de femurda daha düşük bulundu(p0.05). Hastanın nöromotor gelişimi ve bağmsızlık düzeyi ile kemik kütlesi doğrudan ilişkili bulundu. Sonuç: Etkin bir tedavi ve fonksiyonel gelişimin sağlanması ile hemipareziye bağlı kemik kütlesi kaybının önüne geçilebilir. Böylece, hastanın düşük kemik yoğunluğuna eşlik edebilecek komplikasyonlardan korunması na da yardımcı olunur.Objectives: Hemiparesis is the most frequent neurological problem after stroke. The immobilization resulting from motor weakness in hemiparetic patients has adverse effects on bone tissue. In this study, the relationship between functional disability and bone mass was investigated. Patients and Methods: Forty-one left hemiparetic patients (13 women, 28 men; mean age 59.5&plusmn;14.2 years; range 16 to 78 years) who were hospitalized for the first time after stroke for rehabilitation were recruited. Motor recovery was evaluated according to the Brunnstrom stages (BR), and spasticity was assessed according to the modified Ashworth index. Activities of daily living and functional disability were evaluated by the Barthel Index (BI). Bone mineral content (BMC) was measured by dual X- ray absorptiometry in the forearm and femur on both nonparetic and paretic sides. Results: On the paretic side, BMC values of both the forearm and femur were significantly lower (p&lt;0.05). Bone mineral content showed a positive correlation with BR scores and BI (p&lt;0.05). We did not find any significant association between BMC values and the Ashworth index (p&gt;0.05). The neuromotor improvement and independency level of the patient were found to be in relationship with the bone mass. Conclusion: Loss of BMC due to hemiparesis may be prevented with an effective treatment resulting in functional improvement. This may be helpful in protecting the patient from secondary complications of low bone density

    The effects of pulsed electromagnetic field treatment in pain due to diabetic polyneuropathy

    Get PDF
    Amaç: Diyabetik periferik nöropati, diyabetin en sık görülen ve özürlülüğe neden olan komplikasyonudur. Nöropatik ağrı sıklıkla çoklu farmakolojik tedaviye dirençlidir ve bu ajanların yan etkileri kullanımlarını sınırlar. Nöropatik ağrı tedavisinde farklı alternatif tedaviler araştırılmaktadır. Nonfarmakolojik tedavilerin sistemik yan etkileri düşüktür. Bu rasgele seçilmiş, plasebo kontrollü çalışmada, dirençli diyabetik nöropatik ağrıda puls elektromanyetik alan tedavisinin etkinliği araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Çalışma, rasgele ayrılan, 25 puls elektromanyetik alan tedavisi (PEMF) ve 25 plasebo grubunda olmak üzere 50 hastayla tamamlandı. Tedavi grubundaki hastaların her iki ayağına on ardışık gün ve günde 1 saat PEMF uygulandı. Olguların tedaviden önce, sonra ve 6. haftadaki kontrollerinde vizüel analog skala ve nöropatik ağrı skala değerlendirmeleri yapıldı. Elektronöromiyografi tetkikleri, tedaviden önce ve 6. hafta kontrollerinde değerlendirildi. Bulgular: Çalışmanın sonucunda, vizüel analog skala ile yapılan ağrı değerlendirmesinde tedavi sonunda %53, kontrol değerlendirmesinde %67 iyileşme saptandı. Nöropatik ağrı skalası farklı verilerinde saptanan düzelme, tedavi grubunda plasebo grubuna göre istatistiksel olarak anlamlıydı. Sinir ileti hızı çalışmalarında iki grup verileri arasında anlamlı istatistiksel fark saptanmadı. Sonuç: Puls elektromanyetik alan tedavisi, ağrı skorları ve polinöropati semptomları üzerindeki olumlu etkileri ile diyabetik nöropatik ağrı tedavisinde alternatif bir seçenek olarak düşünülebilir.Objectives: Diabetic polyneuropathy is the most common and disabled complication of diabetes mellitus. Pharmacological treatment of diabetic neuropathy is limited because of the side efects of the drugs, used in the treatment of diabetic neuropthy. Alternative treatments are also used in diabetic neuropathy. Systemic side effects of non-pharmacological treatment modalities are rare. We evaluated the value of pulsed electromagnetic field treatment in patients with pain due to diabetic polyneuropathy. Patients and Methods: Symptomatic 95 patients were included in the study, and from these patients, 25 patients were randomized in pulsed electromagnetic field treatment group and 25 patients were randomized in placebo group. Pulsed electromagnetic field device was applied over both feet of the patients for one hour a day (during 10 days). Visual analog scale and neuropathic pain scale of all patients were performed before and after treatment and 6th week. Electroneuromyography was also performed before treatment and 6th week. Results: Improvement of pain determined by visual analog scale was 53% after treatment and 67% six weeks later. The improvement of visual analog scale scores were statistically significant in study group when compared with control subjects. Conclusion: The pulsed electromagnetic field may be an alternative treatment modality in diabetic patients with neuropathic pain

    Psychometric validation of the Turkish version of the questionnaire on the integration of complementary and alternative medicine in oncological treatment

    Get PDF
    – Objective: The aim of this study was to psychometrically validate the Turkish version of the questionnaire on the integration of complementary and alternative medicine (cam) in oncological treatment. Patients and Methods: This methodological study was conducted between December 2020 and September 2021 involving 247 cancer patients. To ensure cultural appropriateness of the scale, the sample size for each item of the scale was set at 5-10 patients. Results: Expectations for integrating CAM therapies into health care were improvement in the patient's over-all ability to cope with the disease, improvement in the patient's daily functioning, emotional and spiritual support for the patient, and support for the patient's family (p[removed

    Validity and reliability of the assessment tool for Asthma (ATA) questionnaire: the ATA study

    Get PDF
    OBJECTIVES: A multicenter trial was designed to validate the “Assessment Tools for Asthma (ATA)” questionnaire, a newly developed questionnaire, which evaluates both asthma control and risk factors associated with asthma control with a single instrument. MATERIALS AND METHODS: This cross-sectional study involved 810 cases from 14 clinics in 9 Turkish cities. The ATA questionnaire and Asthma Control Test (ACT) were administered. The Visual Analog Scale (VAS) was used to evaluate the control status of 100 randomized cases. ATA is an eight-item physician-administered questionnaire. It comprises the following two sections-ATA1, assesses symptomatic control criteria, and the remaining section, queries the flre-up of asthma, control of comorbidities, treatment adherence, and inhaler technique. RESULTS: The mean scores for ATA1, ATA total, VAS, and ACT were 24.7±14.8, 53.8±19, 7.1±3, and 18.8±5.5, respectively. According to the ATA questionnaire, among all patients, 34.3% had controlled, 18.8% had partly controlled, and 46.9% had uncontrolled asthma. Furthermore, 16.6% patients had flre-ups between visits, 96.4% patients had uncontrolled comorbidity, 17% patients had irregular asthma treatment, and only 8.4% patients used the incorrect inhaler technique. The ATA questionnaire showed internal consistency (Cronbach’s alpha coeffiient=0.683). ACT, ATA1, and two specialists’ evaluations using VAS correlated strongly with the ATA total scores (Spearman correlation coeffiient (r) values: 0.776, 0.783, and 0.909, respectively; p-values: p<0.001, p<0.001, and p<0.001, respectively). According to Receiver Operating Characteristic analysis, the cut-off value of ATA was 50 (sensitivity=84.4%, specifiity=82.40%). CONCLUSION: The validated ATA questionnaire may be a practical tool for physicians in asthma management

    Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik Konferansı

    Get PDF
    Öngörülmesi giderek güçleşen, sarsıntılı ve savrulmalı zamanlardan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ortak deneyimleri sonrasında 1950’lerden ve 1990’lardan itibaren demokratik sistemlerin peş peşe dalgalarla meşrulaşacağı, yaygınlaşacağı ve güçleneceği öngörüsü hakimdi. Ancak son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle demokrasilerin geleceği tekrar sorgulanmaya başladı. Gerek 11 Eylül ile başlayan ve IŞİD ile devam eden ve şiddet içeren İslamcı radikalizm, gerek Batı demokrasilerinde popülist radikal sağ hareketlerin ve beyaz ırkçı grupların yükselişi ve iktidara gelişi, bir yandan güvenlik-özgürlük ikileminin demokrasi dengesini bozdu, bir yandan da hem demokratik sistemlerin hem dünya barışının geleceğini bizi tekrar sorgular, sorgulatır hale getirdi. Demokrasileri bildiğimizi zannediyoruz, ama demokrasiler ile ilgili daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Demokrasi kaderimiz de geleceğimiz de olmak zorunda değil belki de. Ya da belki yanlış yerden soru sormaya başlıyoruz, belki demokrasi yerine yeni bir referansa ihtiyacımız var. Aslında demokrasileri çantada keklik görmeyip, sabırla büyütüp yeşertmek, geliştirmek, korumak, ileri safhalara taşımak ve bizden sonraki nesillere aktarmak bir sorumluluk, ve bu sorumluluk bizlere ait. Popülizm, demokrasi, güvenlik kavramlarının her biri bugün sıkça ve yaygın olarak kullandığımız kavramlar olarak gündelik sohbetlerimizin içine kadar girmiş durumda. Bu yaygın kullanımlarına rağmen her bir kavram, üzerine düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye tekrar tekrar olanak verecek derinlikte. Her bir tartışma bir diğerini açarken, farklı gibi görünen bu kavramların birbirleriyle kesiştikleri zeminler bulmak mümkün. Popülist liderlerin politikaları bütün siyaset yapma biçimlerini kendine çeken ya da kendinden uzaklaştıran eksenler yaratarak her ikisini de aynı anda besleyebiliyor. Popülist politikaya angaje olan liderler ve grupların yanında bu politikaya karşı mücadele eden kişiler ve kitleler de yok değil, ancak kimi zaman bu kitleler eleştirdiği bu siyaset biçiminin kurucu öznesi haline de gelebiliyor. Bunun karşısında tabandan gelen demokratikleşme talepleri ve popülist siyasetle beraber kurumsallaşan diğer politika yapma biçimleri, demokrasi anlayışımızı farklı yönlere çekebiliyor. Bu demokratikleşme talepleri kimi zaman olumlu karşılıklar alsa da, kimi zaman devletlerin güvenlik politikaları ile etkisizleştirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarının alanı günümüz teknolojisi sebebiyle o kadar genişledi ki, bu politikanın nesnesi haline gelmemiş varlık ve alan bulmak neredeyse mümkün değil. Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik konferansımız bu alanların kendine özgülüklerini göz önünde bulundururken, aralarındaki kesişimleri de ortaya koyan pek çok değerli sunuma ev sahipliği yaptı. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ve bu bildiri kitabında tam metinleri ve özetleri bulunan bütün katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.Publisher's Versio
    corecore