83 research outputs found

    Effect of binge eating disorder on the treatment process of bariatric surgery

    Get PDF
    Geçmişten günümüze yaygınlığı hızla devam eden obezite, fiziksel, sosyal, çevresel ve psikolojik etkileri olan bir hastalıktır. Obezitenin birçok sebebinin olması ve eşlik eden hastalıkların bulunması, tanı alma ve tedavi sürecinde ciddi sonuçlarla karşılaşılmasına yol açmaktadır. Obezite tedavisi için seçilen yöntem kişinin beden kitle indeksine ve eşlik eden hastalığın varlığına göre değişiklik göstermektedir. Bu yöntemlerden biri olan, bariatrik ve metabolik cerrahi (obezite cerrahisi) kişinin obezitesine ek olarak sahip olduğu diğer hastalıklara ve cerrahın tercihine göre uygulanmaktadır. Bu konuda bilinmesi gereken en önemli şey; obezite cerrahisinin kapsamlı bir tedaviyi gerektirdiği ve tedavi sürecinin bir ekip ile birlikte yürütülmesi gerektiğidir. Cerrahi operasyon sonrası kişi iç hastalıkları uzmanı, obezite cerrahisi alanında uzmanlaşmış diyetisyen, beslenme ve yeme bozuklukları alanında uzmanlaşmış bir psikiyatrist ya da psikolog tarafından multidisipliner bir yaklaşım ile takip edilmelidir. Operasyon öncesi ve sonrası karşılaşılan, operasyonun başarısını olumsuz yönde etkileyebilen, en önemli sorunlardan biri ise tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Bu makalede, tıkınırcasına yeme bozukluğu ve ruhsal durumun obezite cerrahisini nasıl etkilediği üzerinde durulmuştur.Obesity, which continues to be widespread from past to present, is a disease to have physical, social, environmental and psychological effects. The presence of many causes of obesity and its comorbid diseases results in serious financial consequences in the diagnostic and treatment process. The methods chosen for the treatment of obesity varies according to the person's body mass index and the presence of comorbid disease. One these methods is bariatric and metabolic surgery (obesity surgery), and it isapplied in the case of having additional diseases to patient’s obesity and preferences of surgeon in addition to obesity. The most important thing to know about this issue is that obesity surgery is involved in a very comprehensive treatment. After surgery, the person should be followed with a multidisciplinary approach by an internal medicine specialist, a dietician specializing in bariatric surgery, a psychiatrist or psychologist specializing in nutrition and eating disorders. One of the most important problems encountered before and after the operation, which may adversely affect the success of the operation, is binge eating disorder. This article focuses on how binge eating disorder and mood influence obesity surgery.Publisher's Versio

    Cell sheet as a bioink for 3D bioprinting

    Get PDF
    Cell sheet technology is a growing area in tissue engineering. It enables a sheet of interconnected cells which is enriched with cell-extracellular matrix (ECM) and cell-cell interactions. Poly (N-isopropylacrylamide) (PNIPAm) coating based thermoresponsive culture dishes are used as one of the advanced cell sheet technology methods [1]. It allows the surface to demonstrate temperature responsive wettability changes in aqueous environments. Different methods can be used to fabricate PNIPAm surfaces such as initiated chemical vapor deposition (iCVD) which offers a control of the polymer thickness [2]. In this research, we showed that thermoresponsive surfaces can create cell sheet which can be used as a bioink in 3D direct cell bioprinting [3]. The aim of this work is to show that cell sheets can be used to increase mechanical strength of bioink

    Sanal örgütlerde güven unsurunun sağlanmasında iletişimin rolü ve kitabevleri üzerine bir uygulama

    No full text
    SANAL ÖRGÜTLERDE GÜVEN UNSURUNUN SAĞLANMASINDA İLETİŞİMİN ROLÜ VE KİTABEVLERİ ÜZERİNE BİR UYGULAMA Sanal örgütler örgüt kültürü ve iletişim değişikliklerini de beraberinde getirmektedir. Yönetim uygulamaları sadece teknolojik değişimi yönetmek değildir aynı zamanda insanı yönetmektir. Sanal bir örgüt yapısı geleneksel bir hiyerarşik örgüt yapısından daha fazla teknolojinin ve güven ilişkisinin entegrasyonunu gerektirmektedir. Teknolojik yönetim içeriğine bağlı olarak bir örgütün tüm piyasada zincirleme tedarik süreci içerisinde özellikle sanal örgütlerde güven ve teknolojinin önemi piyasaların etkinliği açısından büyük önem arz eder. Sanal örgütlerde yönetimsel değişimler insanların üstlendikleri roller ve onlara sağlanan teknik desteklerle sürdürülmelidir. Sanal bir örgüt dışarıdan çalışan insanlar için daha fazla teknolojik destek ve güven ilişkilerinin ön plana çıktığı uygulamalar olarak görülür. Bu durumda yöneticilerin yüz yüze bir teknoloji odaklı iletişimin nasıl sağlandığını anlamaları gerekmektedir. ABSTRACT THE ROLE OF COMMUNICATION IN PROVIDING CONFIDENCE IN VIRTUAL ORGANIZATIONS AND APPLICATION ON BOOKSTORES Virtual organizations require changes in the organisation’s culture and communications. Managing the process is not managing technology change but managing people change. Changing from a traditional, hierarchical organization to such a virtual corporation needs much more than an injection of technology and trust. Technology now makes possible the concept of the virtual corporation – a small, core organisation networked to a range of suppliers and associates providing supporting services. It is important that managers understand how to combine the technology-mediated interactions with such occasional face-to-face interactions. a virtual corporation is an exercise in managing change – and the changes we make to people’s roles are much more important than the changes we make to their technical support. If you want outside help to work with you in managing the change, by all means get some technology support and trust – but above all else make sure you get help in supporting your people

    Sanal örgütlerde güven unsurunun sağlanmasında iletişimin rolü ve kitabevleri üzerine bir uygulama

    No full text
    ÖZETSANAL ÖRGÜTLERDE GÜVEN UNSURUNUN SAĞLANMASINDA İLETİŞİMİN ROLÜ VE KİTABEVLERİ ÜZERİNE BİR UYGULAMASanal örgütler örgüt kültürü ve iletişim değişikliklerini de beraberinde getirmektedir. Yönetim uygulamaları sadece teknolojik değişimi yönetmek değildir aynı zamanda insanı yönetmektir. Sanal bir örgüt yapısı geleneksel bir hiyerarşik örgüt yapısından daha fazla teknolojinin ve güven ilişkisinin entegrasyonunu gerektirmektedir. Teknolojik yönetim içeriğine bağlı olarak bir örgütün tüm piyasada zincirleme tedarik süreci içerisinde özellikle sanal örgütlerde güven ve teknolojinin önemi piyasaların etkinliği açısından büyük önem arz eder. Sanal örgütlerde yönetimsel değişimler insanların üstlendikleri roller ve onlara sağlanan teknik desteklerle sürdürülmelidir. Sanal bir örgüt dışarıdan çalışan insanlar için daha fazla teknolojik destek ve güven ilişkilerinin ön plana çıktığı uygulamalar olarak görülür. Bu durumda yöneticilerin yüz yüze bir teknoloji odaklı iletişimin nasıl sağlandığını anlamaları gerekmektedir. ABSTRACTTHE ROLE OF COMMUNICATION IN PROVIDING CONFIDENCE IN VIRTUAL ORGANIZATIONS AND APPLICATION ON BOOKSTORESVirtual organizations require changes in the organisation’s culture and communications. Managing the process is not managing technology change but managing people change. Changing from a traditional, hierarchical organization to such a virtual corporation needs much more than an injection of technology and trust. Technology now makes possible the concept of the virtual corporation – a small, core organisation networked to a range of suppliers and associates providing supporting services. It is important that managers understand how to combine the technology-mediated interactions with such occasional face-to-face interactions. a virtual corporation is an exercise in managing change – and the changes we make to people’s roles are much more important than the changes we make to their technical support. If you want outside help to work with you in managing the change, by all means get some technology support and trust – but above all else make sure you get help in supporting your people

    Sedation for Short Hematologic-Oncologic Procedures in Children: Comparison of Propofol-Remifentanil, Propofol-Fentanyl<br>

    No full text
    Giriş: Çocuklarda kısa hemato-onkolojik girişimler genellikle ağrılıdır ve hareketsizlik gerektirmektedir. Bu nedenle ameliyathane dışında sedasyon uygulaması gerekmektedir. Amaç: Çocuklarda kısa hemato-onkolojik girişimlerde remifentanil ve fentanilin vital bulgular, ek doz propofol ihtiyacı, uygulayıcı memnuniyeti, gözlemlenen hareketler, göz açma ve derlenme zamanına etkisini karşılaştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul ve Sağlık Bakanlığı İlaç ve Klinik Araştırmalar Etik Kurulu onamı alınarak 60 kısa onkolojik girişim geçirecek, ASAI-III, 2-18 yaş arasında, 29 çocuğa, prospektif, randomize bir çalışma planlanmıştır. Gruplar propofol-remifentanil (Grup-PR) ve propofol-fentanil (Grup-PF) olarak tanımlanmıştır. Grup-PR'ye 2 mg.kg-1 propofol sonrası 0,5 µg.kg-1 remifentanil bolus, Grup-PF'ye 2 mg.kg-1 propofol sonrası 0,5 µg.kg-1 fentanil bolus verilmiştir. Harekete göre, ek doz propofol uygulanmıştır (0.3-0.5 mg.kg-1). Sistolik arteriyel basınç (SAB), diyastolik arteriyel basınç (DAB), ortalama arteriyel basınç (OAB), solunum sayısı (SS), periferik oksijen satürasyonu (SpO2), kalp atım hızı (KAH) girişim sırasında 3, postoperatif 5 dk'da bir kayıt edilmiştir. Postanestezik Modifiye Aldrete skorlarına (PMAS) göre postanestezik derlenme skorları, seslenme ile göz açma ve derlenme süreleri de kayıt edilmiştir. Bulgular: Gruplar arasında demografik değerler, hemodinamik parametreler ve ek doz propofol uygulaması açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu (p>0.05). Her iki grupta da uygulayıcı memnuniyeti ve ek doz propofol ihtiyacı benzerdi. Seslenme ile göz açma süresi (p=0.043) ve derlenme süresi (p=0.002) Grup-PR'de daha kısa bulundu. Sonuç: Çocuklarda kısa hematolojik-onkolojik girişimlerde, propofol-remifentanil kombinasyonu erken derlenme sağlaması açısından kullanılabilecek uygun bir kombinasyondur. Anahtar kelimeler: Çocuk, kısa onkolojik girişim, sedasyon, propofol, remifentanil, fentanil, bolus. Introduction: Short hemato-oncologic procedures are usually painful in children and demand lack of movement. This condition requires sedation during the procedure outside the operating room. Aim: Comparison of the effetct of remifentanil and fentanyl on patients' vital signs, need of additional propofol usage, operator's satisfaction, amount of movements, eye opening time and recovery time during short hemato-oncologic procedures Materials and Methods: Approval of the Local Ethical Committee and Ministry of Health's Ethical Committee of drug and clinic researches were obtained and a single blind, prospective, randomized study performed on ASA I-III, 29 children between 2-18 years that undergo 60 short oncologic procedures. Groups defined as propofol-remifentanil (PR) and propofol-fentanyl (PF). Group PR received 2 mg.kg-1 propofol, then 0,5 µg.kg-1 remifentanil IV. Group PF received 2 mg.kg-1 propofol, then 0,5 µg.kg-1 fentanyl IV. Additional doses of IV propofol administered according to the movements (0.3-0.5 mg.kg-1). Systolic arterial pressure (SAP), diastolic arterial pressure (DAP), mean arterial pressure (MAP), peripheral oxygen saturation (SpO2), heart rate (HR) were recorded per 3 minutes during the procedure and per 5 minutes postoperatively. Postanesthesic Awakening Scores according to Postanesthetic Modified Alderete Scores (PMAS), eye opening time with call and recovery time also recorded. Results: There were no statistically significant differences in demographic values as hemodynamic parameters and additional doses of IV propofol between groups (p>0.05). In both groups operator's satisfaction and additional doses of IV propofol were similar. Eye opening time with call (p=0.043) and recovery time (p=0.002) were lower in group PR, which are statistically significant. Conclusion: It is convenient to use propofol remifentanil combination for short hematologic-oncologic procedures in children because of early recovery. Keywords: Children, short oncologic procedures, sedation, propofol, remifentanil, fentanyl, bolus

    Impaired Effort Allocation in Patients with Recent-Onset Schizophrenia and Its Relevance to Negative Symptoms Assessments and Persistent Negative Symptoms

    No full text
    (1) Background: Our aims in this study were (i) to compare effort allocation capacity measured between patients with recent-onset schizophrenia (SCZ) and healthy controls (HCs), (ii) within the SCZ, to investigate the association of effort allocation capacity with negative symptoms (NS), and (iii) to compare this association with the type of NS scale used. (2) Methods: Thirty-one patients with SCZ and 30 HCs participated in the study. The NS was examined using an older-generation (Scale for the Assessment of Negative Symptoms, SANS), a newer-generation (Brief Negative Symptoms Scale, BNSS), and a self-rated (Self-evaluation of Negative Symptoms Scale, SNS) negative symptom scale, as well as longitudinally by using persistent NS (PNS) distinction. (3) Results: The SCZ group was less willing to expend effort in high/moderate-probability and -magnitude conditions but more in low-probability and -magnitude conditions. A general reduction in effort allocation capacity was also present. Patients with PNS were less likely to choose hard tasks than non-PNS patients. Clinician-rated scales correlated with 50% probability and moderate-reward-magnitude conditions. Correlations with the SNS were minimal. (4) Conclusions: Our findings suggest that patients with SCZ may show a general reduction in effort allocation capacity and make inefficient choices, although they are not totally reward-insensitive. The effects of NS on effort expenditure can be more pronounced when the rewarding stimulus is vague

    Relationship Between Persistent Negative Symptoms and Findings of Neurocognition and Neuroimaging in Schizophrenia

    No full text
    Negative symptoms are defined as loss or reduction of otherwise present behaviors or functions in illness situation, and they have constituted an important aspect of schizophrenia. Although negative symptoms have usually been considered as a single entity, neurobiological investigations yielded discrepant results. To overcome challenges that derive from this discrepancy, researchers have proposed several approaches to structure negative symptoms into more homogenous constructs. Concept of persistent negative symptoms (PNS) is one of the proposed approaches, and includes both primary and secondary negative symptoms that persist after adequate treatment. PNS is relatively easy to assess, and by definition, more inclusive; yet it represents an unmet therapeutic need. Therefore, it is a target of several neurobiological and pharmacological studies. There are several structural and functional brain alterations associated with negative symptoms. On the other hand, neurocognitive investigations in patients with schizophrenia have revealed deficits in several domains that showed correlations with negative symptoms. There are several shared features between negative symptoms and neurocognitive deficits in schizophrenia such as prevalence rates, course through the illness, prognostic importance, and impact on social functioning. However, exact mechanisms behind the neurobiology of PNS and how it interacts with neurocognition remain to be explained. Earlier reviews on neuroimaging and neurocognitive correlates of PNS have been focused on studies with broadly defined negative symptoms that were selected by methodological closeness to PNS. In this review, we focus on neural correlates and neurocognitive associations of PNS, and we discuss PNS findings available to date
    corecore