273 research outputs found

    Impact of spatial configuration to spatial quality: Venice and Istanbul

    Get PDF
    The purpose of this study is to identify the relationship between spatial configuration and spatial quality, and how they affect each other. Spatial quality is a sophisticated concept and encompasses physical, social, economic, cultural and environmental components. Urban squares reflect these parameters and also play a decisive role in urban identity as areas of apparent urban culture and collective memory. Spatial configuration also determines the character of the squares as a result of morphological feature of cities. In the study, qualitative and quantitative methods are used together. Initially, the case study was conducted on two pier squares, San Marco Square (Venice) and Beşiktaş Square (Istanbul) according to fifty public space quality parameters. Secondly, morphological analysis was performed through space syntax method. It has been investigated whether there is a connection between spatial configuration and the factors determining the quality of space or not. As a result, it has been revealed that the spatial configuration is one of the determining factors being assessed the quality of the space, however, it does not provide sufficient data alone. The importance of this article is that it proposes an analytical approach that includes both quantitative and qualitative components of spatial quality

    Notes from the Anthesis of a Super Ville: Influence of Digital Paradigm on Istanbul's Architectural Context

    Get PDF
    Word superville is used to indicate the integration of a city with the market, servicing utilities and media on a global scale through digital technology. Another term that is associated with the same meaning is information city (or global city). However the term superville addresses a dual structure of connotations which on one side refers to urban relations in global scale and on the other to a body of urban formations smaller than a town (the villes) that come together to form a more complex unity. Trying to integrate itself into the global financial and informational network, the term superville denotes a bit from both associations in Istanbul's case

    A research for the changing female shoe fashion between 1900-1950

    Get PDF
    20. yüzyıl kültürel, bilimsel, teknolojik açıdan büyük yeniliklere imza atmış, siyasette, sanatta, modada başkaldırılara ve radikal değişimlere tanıklık etmiş bir yüzyıl olarak tanımlanmıştır. Yeni yüzyılda öncü kadın hareketleriyle muhafazakar değerlere karşı çıkan batılı kadının sosyal yaşamında, konum değişikliklerine tanık olunmuş, bu değişim rüzgarı giyim alışkınlarını etkilemeye başlamıştır. 1900'lu yıllarda yaşanan toplumsal olaylar ve teknolojik yeniliklerle birlikte moda kendi dilini yaratmıştır. Paris'in öncü modacısı Paul Poiret, korsesiz kadın figürleri ve kısa, düz etek tasarımlarıyla kadın modası adına bir devrim yaratmış, böylece yüzyıllardır eteğin altında ikinci planda olan ayakkabılar daha önce hiç olmadığı kadar ön plana çıkmıştı. Etek boyları kısalıp ayakkabılar görünmeye başladığında, bilekleri sımsıkı saran `Yüksek Deri Botlar' ve `Pump Ayakkabılar' popüler olmuştur. I. Dünya Savaşının başlamasıyla (1910 ? 1914) kadınlar, her tür işte aktif olarak çalışmaya, motosiklet ve otomobil kullanmaya başladılar. Şehirli kadınlar; korseleri çıkarıp, saçlarını kestirip, etek boylarını kısaltarak, pratik ve rahat giysileri tercih etmiş, bilekten bağlamalı alçak topuklu ayakkabılar moda haline gelmiştir. Etekler kısaldıkça, orta uzunluktaki `Balmoral Botları ` uzamaya başlamış ve öndeki bağcıkların yerini tokalar almıştır. Yirmili yıllara gelindiğinde, I. Dünya savaşı eski alışkanlıkları değiştirmiş, insanlar daha iyi yaşam standartlarına sahip olmuş, yeni yaşam biçimlerine olan ilgi artmış, seyahat ve eğlenceye daha çok para harcamaya başlanmıştır. Birçok moda tarihçisine göre kadın modası 1920'lerde `modern' olmuştur. Büyük ebattaki `Oxford Çantalar', `Dolgun Kürk Mantolar', başa sıkıca oturan `Cloche Şapkalar', kısa kesilmiş saçlar, düşük belli kısa etekler kullanılmıştır. Moda, tüm dikkati ayakkabılara yönlendiren diz hizasında uçuşan eteklere çevirmiştir. 1920'lerde Kübizm, Bauhaus, Art Deco gibi sanat akımlarının etkisi ve Tutankhamen'un mezarının keşfi, giysi ve ayakkabı tasarımlarında tasarımcıların, ana temayı oluşturduğu görülmektedir. 1920lerin en yaratıcı tasarımı; süslü bantların kullanımıdır. Alçak topuklu ve bantlı bir ayakkabı modeli olan `Mary Jane Ayakkabılar' gündelik giyim için vazgeçilmez modeller olmuştur. Kadınlar, botların yerine bacakları erotik bir biçimde ön plana koyan ve şeffaf çoraplarla giyilen yüksek topuklu ayakkabıları tercih etmeye başlamışlardır. Otuzlu yıllarda, ekonomideki zorluklar malzemelerde kısıtlamayı getirmiş, pek çok modacı ayakkabı tasarımlarında deri yerine kumaş kullanmaya başlamıştır. Özellikle deri, kumaş kombinasyonuyla üretilen Oxford versiyonu ayakkabılar, ucuz ama şık bir alternatif oluşturmuştur. 1930'lardaki önemli bir değişiklik de plaj sandaletlerinin sahillerden günlük giyime dahil olmasıdır. 1939-1945 yılları arasındaki kısıtlamaların getirdiği yaratıcılıkla dolgu topuklar ortaya çıkmıştır. Savaş sonrası dünyayı saran New Look -Yeni Bir Görünüm- tarzının tamamlayıcısı, sivri burunlu ve topuklu ayakkabılardır. Artık ağır hantal ayakkabılar kesinlikle demode olmuş, İkinci Dünya Savaş'ının sonu birçok ayakkabı tasarımcısı için hayal gücü kullanma, müşterilerine, yeni bir dokunuş fırsatı verme zamanı olarak adlandırılmıştır. Sonuçta, 1900-1950 yılları kadın ayakkabı tasarımının kimlik kazandığı dönem olarak kayda geçmiştir. Bu dönemde ayakkabı modası birçok etken ile kendi dilini yaratmış yaşanan her toplumsal olay ve teknolojik gelişimle birlikte kendini yenileyerek, gelişerek yoluna devam etmiştir. 20th century is defined as having succeessfull major innovations; witnessed uprisings and radical changes in politics, art and fashion. With the radical changes in the new century, conservative values in the west witnessed a major social change succeed by the women demanding equal rights with men. In 1900s, the New World created its own fashion language and with every social event and technological innovation, a big step was taken. In Paris, pioneer designer Paul Poiret designed short plain skirts that signed a reform in female fashion. Thus shoes that for centuries played the second fiddle after the skirt came into prominence as never before. As shoes became more visible by the rose of the hemlines, thigh high leather boots and pumps became the most populer shoes. Between the war years 1910 and 1914, women began to work in all kind of jobs and even using motorcycles and otomobile. Women preferred practical and comfortable clothes by taking off the corsets, having their hair style shorten and shortening the hemlines. In this period ankle strapped, low heeled shoes became fashionable and as skirts became shorter, the medium-height Balmoral boot became taller and front lacing replaced buttons. Even though World War I cleared off most of the old habits, people had better life standarts and began to spend more money on fashion, travelling and entertainment. According to many fashion historians, female fashion became `modern? in 1920s. Large Oxford bags, heavyweight fur coats, tight cloche hats, bobbed hair and short drop waist skirts were preferred. Fashion focused on the knee lenght flattering skirts that accentuauted shoes. Cubist aesthetic, simplicity of Bauhaus, Art Deco and by the discovery of Tutankhamen?s tomb, modernism formed the main movement of cloth and shoe designs. The most creative design of 1920s was the use of embellished staps. Mary Janes, a low heel shoe with a fiat single strap, became indispensable of daily wear. Women increasingly preferred high heeled shoes worn with sheer stockings that made the legs look enticingly erotic. Financial difficulties of 1930s brought along the material restriction. Many designer used fabric instead of leather in shoe designs. Especially Oxford shoes, made by the leather-fabric combination, offered an economical stylsh alternative. Another major change of 1930s was that sandals, worn at the resorts and for leisure made their way into day wear. Wedge heel emerged by the austerity of 1939-1945 period. This new sole design found by the prominent designer Salvatore Ferragamo, provided the solidity and stylishness for women who wanted to be chic even in the war time. Pointy-toed heeled shoes completed the New Look style that affected the whole world in post war years. The heavy, bulky shoe was definitely out. For many shoe designer, end of the World War II was defined as the time to use imagination and satisfying the consemer with a new touch. A result 1900-1950 years the period that female shoe design developed its identity. In this period, shoe fashion created its own tongue by various factors and proceeded to improve by all social events and technologic progress

    Screening for anti-quorum sensing and anti-biofilm activity in viscum album l. extracts and its biochemical composition

    Get PDF
    Many opportunistic pathogenic bacteria use the Quorum Sensing (QS) system to coordinate their virulence expressions. Thus, QS can likely be a new approach to control bacterial infections. The aim of this study was to evaluate the antimicrobial, anti-biofilm, and anti-quorum sensing activities of ethanol, chloroform, and dichloromethane: methanol extracts of leaf, stem, and fruits of the European mistletoe Viscum album L. on 2 Gram-positive and 7 Gram-negative pathogenic bacteria. The extracts at concentrations ranging from 50 to 250mg/ml were tested depending on the extracts of the plant parts and the test bacteria. The extract with 50mg/ml concentration, in which no antimicrobial activity was observed, was used for anti-quorum sensing and antibiofilm studies. The dichloromethane: methanol extracts were found to show the highest biological activities. QS activities of the plant extracts were also determined using the recently established Chromobacterium violaceum CV026 reporter strain and the signaling molecule N-(ß-ketocaproyl)-L-homoserine lactone (3-oxo-C6-HSL) agar well diffusion assay. Biofilm was quantified using the microtiter plate test and the crystal violet assay. Anti-microbial, anti-biofilm, and anti-quorum sensing activity of leaf and stem extracts showed higher efficiency than fruit extracts. It was concluded that the extracts of V. album had the potential to treat microbial infections by biofilm inhibition or inhibition of QS.Fırsatçı patojenik bakteriler, virülans ifadelerini koordine etmek için Quorum Sensing (QS) sistemini kullanır. Dolayısıyla QS sistemi, bakteriyel enfeksiyonların kontrolü için yeni bir yaklaşım olarak tercih edilebilir. Bu çalışmanın amacı, 2 Gram-pozitif, 7 Gram-negatif patojenik bakteri üzerinde analiz edilen Viscum album L. bitkisinin gövde, yaprak ve meyve gibi bölümlerine ait etanol, kloroform ve diklorometan:metanol ekstraktlarının antimikrobiyal, anti-biyofilm ve anti-quorum sensing aktivitelerinin değerlendirilmesidir. Kullanılan bitki parçası ekstraktına ve test mikroorganizmasına bağlı olarak, 50- 250mg/ml arasında değişen konsantrasyonlarda ekstraklar test edildi. 50mg/ml’lik konsantrasyonda antimikrobiyal aktivite görülmediği için anti-quorum sensing ve antibiyofilm çalışmalarında bu konsantrasyon kullanılmıştır. En iyi biyolojik aktivitenin görüldüğü çözücünün ise diklorometan:metanol olduğu saptandı. Ekstraktların anti-quorum sensing aktiviteleri, Chromobacterium violaceum CV026 biyosensör suşu ve sinyal molekülü N- (β-ketokaproil) -L-homoserin lakton (3-okso-C6- HSL)’nün bulunduğu besiyerinde agar difüzyon deneyi kullanılarak da tespit edilmiştir. Biyofilm, mikrotiter plaka testi ve kristal viyole kullanılarak ölçülmüştür. Yaprak ve gövde kısımlarının antimikrobiyal, anti-biyofilm ve anti-quorum sensing aktivitesi, meyve ekstraktına göre daha yüksek verimlilik göstermiştir. V. album özütlerinin, biyofilm ya da QS inhibisyonu yoluyla mikrobiyal enfeksiyonları tedavi etme potansiyeline sahip olduğu kanısına varılmıştır

    (E)-2-[(4-Chloro­phen­yl)imino­meth­yl]-4-(trifluoro­meth­oxy)phenol

    Get PDF
    The title compound, C14H9ClF3NO2, crystallizes in a phenol–imine tautomeric form, with a strong intra­molecular O—H⋯N hydrogen bond. The dihedral angle between the two benzene rings is 47.62 (9)°. In the crystal, mol­ecules are linked into chains along the c axis by C—H⋯O hydrogen bonds, and weak C—H⋯π inter­actions involving both benzene rings are also observed

    20. yüzyılın postmodern düşünürü olarak Gilles Deleuze

    Get PDF
    20. yüzyılın postmodern düşünürlerinden biri olarak adlandırılan Fransız düşünür Gilles Deleuze’ün felsefesinin irdelendiği bu makalede, yazarın ortaya koyduğu kavramlar üzerinden ayrıntılı bir değerlendirme yapılarak neden bu kadar içkin olduğu tartışılmıştır

    2-[(E)-2-(4-Methyl­benzene­sulfonamido)ethyl­iminiometh­yl]-4-nitro­phenolate

    Get PDF
    The mol­ecule of the title compound, C16H17N3O5S, crystallizes in a zwitterionic form, with a strong intra­molecular N—H⋯O hydrogen bond. The dihedral angle between the two benzene rings is 7.06 (9)°. In the crystal, mol­ecules are linked into chains along the c axis by inter­molecular N—H⋯O hydrogen bonds

    Modeling and stress analysis of wire ropes with parametric equations

    Get PDF
    Tel halat geometrisi imalat tarzından dolayı karmaşık bir yapıdadır. Halatın temel öğelerinden birisi halatın özünü oluşturan Bağımsız Tel Halat Çekirdeği (BTHÇ)’dir. BTHÇ ise ortasında yedi telden oluşan basit düz bir demet ve onu çevreleyen altı adet helisel sarılmış demetten oluşmaktadır. BTHÇ’nin merkez demeti ile dış demetinde yer alan helisel tellerin geometrileri arasında önemli bir fark vardır. Merkez demetin dış telleri tek helisel yapıya sahip iken, dış demeti oluşturan dış teller çift helisel yapıdadır. Bu sebepten ötürü dış demete ait dış çift helisel tellerin modellenmesi özel yöntemlerin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu makalenin amacı, BTHÇ ile tel halatların modellenmesi için yeni bir tekniğin tanıtılması ve bu teknik ile elde edilecek sonuçların literatürde mevcut bulunan sonuçlarla karşılaştırılmasıdır. Öncelikle BTHÇ’nin merkezinde bulunan basit düz tel demetinin modeli oluşturularak modelin doğruluğu kanıtlanmıştır. Ardından BTHÇ’nin dış demetindeki dış tellerin çift helisel geometrisi incelenerek modellenme tekniği üzerinde durulmuştur. Farklı sarım teknikleri ile modellenmesi yapılan BTHÇ’lerin modelleri anlatılmıştır. BTHÇ’nin sonlu elemanlar kullanılarak analizleri sonucunda tel bazında elde edilen sonuçların analitik sonuçlarla mukayesesi yapılmıştır. En son olarak BTHÇ’nin öz olarak kullanıldığı Seale tipi tel halatların modellenmesi ve analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar literatürde bulunan analitik ve test sonuçlarıyla karşılaştırılmış ve iyi uyum sağladıkları görülmüştür. Sonuç olarak tanıtılan yeni modelleme tekniği kullanılarak kolay ve daha efektif bir biçimde sayısal analiz yapma olanağı sağlanmıştır. Aynı zamanda uygulanan yöntem daha basit ve daha pratiktir.  Anahtar Kelimeler: Tel demet, bağımsız tel halat çekirdeği, çift helisel geometri, Seale tipi halat modelleme.Loads and moments over an helical wire geometry is the fundamental starting point of the wire rope theory. The equilibrium equations are derived from the equilibrium of this wire and it has been presented by Love (1944) in his well-known treatise. Solution of the equilibrium equations under axial loading and pure bending is presented by Love (1944). Frictional and contact effects are not included in the theorethical investigations of the problem due to the complicated geometry. Without taking into account the frictional effects, nonlinear problem of wire rope theory is solved using linearization of the equilibrium equations. A simple wire strand is composed by a straight wire which is wrapped by six outer single helical wires. An independent wire rope core (IWRC) is composed by a simple straight strand as a core strand which is wrapped around by six outer helical strands. The outer wires of the core strand is helical shaped wires while the outer wire of the outer strands is double or nested helical wires. Double or nested helical wire geometry is not included in the analytical solution procedures during the development of the theory of wire ropes. Superposition theory is used for the solutions of the IWRC which takes into account core strand as a straight wire while the outer strands as a single helical wire. IWRCs are widely used as a core for more complicated wire ropes at present. Most of the well known structures are Seale and Warrington IWRC. IWRCs are preferred when the wire rope is run under large lateral compressive loads and additional axial loading capacity is required (Velinsky, 1989). During the literature survey, the first analytical analysis are done by Hruska (1951, 1952, 1953). Hruska did not take into account the frictional effects due to contacts while solving the equilibrium equations given by Love (1944). Only geometrical aspects, axial loading and pure bending are discussed during the early studies. Since then Costello (1990), and later, Utting and Jones (1987) have followed a more fundamental approach. They treat each wire of wire rope as a helically curved rod but make differing assumptions relative to the rope geometry or the interwire contacts. The different theories produce results, which remain close to the experimental values presented by Utting and Jones (1987), but the question of the actual relative displacements and forces within a rope is nevertheless still open. Early studies of the wire ropes under axial loading condition obtained by using finite element analysis are given by Jiang and Henshall (1999). Then this study is extended to three layered strand by Jiang et.al. (1999,2000). These analysis are based on a simple sector of 1/12 or 1/6 of the wire rope cross-section, an arc length or a percentage of the pitch length is taken into account generally. Meanwhile during the literature survey, analytical models conducted for IWRC have not mentioned double helical wire geometry until 2004. Most of the analitical analysis rely on homogenization process except theoretical studies of Elata et.al. (2004), Usabiaga and Pagalday (2008). In this article, wire rope geometry is modelled in a more realistic manner taking into account the double or nested helical geometry of the outer wires of the outer strands for IWRC. To accomplish this, a code is generated named Wire Rope Skeleton (WRS) which creates the centerline of the specified wire in a strand, IWRC or Seale IWRC. Proposed modeling scheme considers each wire with its real solid behaviour. Thus analysis over the wire rope with proposed structure gives more realistic results. To model long wire rope models in 3-D is a cumbersome issue due to the irregularities encountered on the surface of the wires while meshing. The proposed modeling scheme solves the meshing problems of long wire ropes. Also the interactions between wires are defined by contact definitions and friction is taken into account. Realistic material properties are defined and analytical results, test results available in the literature and the finite element analysis results are compared simultaneously. It has been concluded that the proposed modeling procedure works for a wire strand and its development to IWRC and Seale IWRC also gives reasonable results. This analysis technique gives more information about the interwire contacts. As this face this modeling scheme and analysis methodology gives oppurtunity for the future analysis. Keywords: Wire strand, independent wire rope core, double helical geometry, Seale type rope modeling.

    (Z)-Ethyl 4-chloro-2-[(4-chloro­phen­yl)hydrazono]-3-oxobutanoate

    Get PDF
    The title compound, C12H12Cl2N2O3, crystallizes as a non-merohedral twin with a twinning ratio of 0.51:0.49. The mol­ecule adopts a keto–hydrazo tautomeric form stabilized by an intra­molecular N—H⋯O hydrogen bond. The configuration around the N—N bond is trans

    Corporate Social Responsibility within Social Media-Stakeholder Relations Strategies: Case of Turkish Stock Exchange Companies

    Get PDF
    Emergence and dominance of internet has changed the rules of the business world. Customer centric strategies became customer participated actions with the rise of social networks where all functional strategies of the firms are continuously being reshaped according to customer values. At the same time, concerns of customers as the buyers in terms of cost and quality are also backed up with their concerns as a member of the society where the organizations have direct impact on, which can give a clear explanation for the enhanced corporate social responsibility movement of the last decade. Philanthropic act of organizations are also considered as the fifth P of marketing which is also channeled through new media such as Face book, YouTube, LinkedIn, Twitter and YouTube. This paper intends to investigate 53 Turkish Holding companies which are register to Turkish Capital Market Board -and therefore, have to declare their social responsibility projects according to corporate governance rules- with an aim to contrast these projects’ prevalence in the social media and strategic use of marketing elements accordingly to frame the Turkish perspective
    corecore