82 research outputs found

    Counterproductive work behaviors: Perceived discrimination and injustice with negative emotions effect

    No full text
    Bu çalışmada; ayrımcılık algısı, adaletsizlik algısı, olumsuz duygular ve üretkenlik karşıtı iş davranışları arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma kapsamında hem nitel (derinlemesine mülakatlar) hem de nicel araştırma yöntemleri (anket çalışmaları) kullanılmıştır. 381 kişiden toplanan veriye içerik analizi, faktör analizi, bağımsız örneklemler t testi, korelasyon analizi, tek yönlü varyans analizi ve çok değişkenli hiyerarşik regresyon uygulanmıştır. Çalışmanın sonuçları; ayrımcılık algısının, adaletsizlik algısının ve olumsuz duyguların ara bulucu etkisiyle ÜKD'yi arttırdığına yönelik oluşturulan kuramsal çerçeveyi desteklemektedir. Ayrıca; okul, hemşericilik, hayat görüşü/ideoloji ve yaş kriterleri üzerinden ayrımcılığın cinsiyete dayalı ayrımcılık kadar örgüt içerisinde önemli bilgisel adaletsizlik algısının ÜKD üzerinde büyük etkisi ortaya çıkmıştır. Anahtar Kelimeler: örgütsel adaletsizlik, işyerinde ayrımcılık, üretkenlik karşıtı iş davranışları, olumsuz duygularIn this research; perceived discrimination, perceived injustice, negative emotions and counterproductive work behaviors (CWB) were investigated. In this study both qualitative (in-depth interviews) and quantitative (survey) research methods were used. Content analysis, factor analysis, independent samples t-test, correlation analysis, one-way ANOVA and multivariate hierarchical regression were conducted on the data collected from 381 participants. Results of the study supported the theoretical framework in which perceived discrimination and perceived injustice increased CWB together with the moderator effect of negative emotions. Also, it was shown that school; home-township, world view/ideology and age criteria were very important as bases of discrimination and increased perceived injustice. Also, informational injustice was found to have a huge effect on CWB. Keywords: organizational injustice, workplace discrimination, counterproductive work behaviors, negative emotion

    Karbon kumaş ile güçlendirilmiş polilaktik asit/akrilonitril bütadien stiren çok katmanlı kompozitlerin geliştirilmesi

    No full text
    Multilayer composites are in concern of both world of material science and the industry because of providing enhanced mechanical properties with ultra lightweight. Also, there is a growing demand to use of recyclable, biodegradable materials in polymer composites for the sake of environmental health. In this study, polymer blends were prepared with polylactic acid (PLA) and acrylonitrile butadiene styrene (ABS) with 10, 30, and 50 wt.%. To compatibilize these polymers, styrene-ethylene-butylene-styrene terpolymer grafted with maleic anhydride (SEBS-MAH), ethylene-glycidyl methacrylate copolymer (E-GMA), styrene-maleic anhydride (SMA), and styrene-acrylonitrile-glycidyl methacrylate (SAN-GMA) with 5, 10, and 15 wt.%. were added. The polymer blending was carried out using a co-rotating twin screw extruder. The polymer layers of multilayer composites were prepared with neat PLA, 70PLA/30ABS and 10SAN-GMA/(70PLA/30ABS), and reinforced with one and three layers carbon fabric (CF). The multilayer composites were produced with compression molding process. The polymer blends and the multilayer composites were mainly characterized in terms of their physical properties and morphologies. While all binary blends have approximately the same impact strength values, tensile strength of 70PLA/30ABS blend was 40% higher than other binary blends. The addition of 10 wt.% SAN-GMA into PLA/ABS blends resulted in maximum impact strength of 27.0 kJ/m2 among the ternary blends. Composites with three layers CF exhibited higher mechanical properties than the composites with one layer CF. SAN-GMA compatibilizer was efficient in decreasing the interfacial tension between PLA and ABS. However, it did not yield the same performance when used in the polymer layers of the multilayer composites.Çok katmanlı kompozitler, ultra hafif ağırlıkla birlikte gelişmiş mekanik özellikler sağladıkları için hem malzeme bilimi dünyasının hem de endüstrinin ilgisini çekmektedir. Ayrıca çevre sağlığı için geri dönüştürülebilir, biyolojik olarak parçalanabilir malzemelerin polimer kompozitlerinde kullanımına yönelik artan bir talep vardır. Bu çalışmada, polimer karışımları polilaktik asit (PLA) ve ağırlıkça %10, %30 ve %50 akrilonitril bütadien stiren (ABS) kullanılarak hazırlanmıştır. Bu polimerleri uyumlu hale getirmek için, maleik anhidrit aşılanmış stiren-etilen-bütilen-stiren terpolimeri (SEBS-MAH), etilen-glisidil metakrilat kopolimeri (E-GMA), stiren-maleik anhidrit (SMA) ve stiren-akrilonitril-glisidil metakrilat (SAN-GMA), ağırlıkça %5, %10 ve %15 olarak eklenmiştir. Polimer harmanlama, aynı yönde dönen çift vidalı bir ekstrüder kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çok katmanlı kompozitlerin polimer tabakaları, saf PLA, 70PLA/30ABS ve 10SAN-GMA/(70PLA/30ABS) kullanılarak hazırlanmış, ve bir ve üç katmanlı karbon kumaş ile güçlendirilmiştir. Çok katmanlı kompozitler basınçlı kalıplama prosesi ile üretilmiştir. Polimer karışımları ve çok katmanlı kompozitler esas olarak fiziksel özellikleri ve morfolojileri açısından karakterize edilmiştir. Tüm ikili karışımlar yaklaşık olarak aynı darbe dayanımı değeri gösterirken, 70PLA/30ABS karışımının çekme mukavemeti, diğer ikili karışımlara göre %40 daha fazladır. PLA/ABS karışımına ağırlıkça %10 SAN-GMA'nın eklenmesi, üçlü karışımlar arasında en yüksek darbe dayanımı olan 27.0 kJ/m2 ile sonuçlanmıştır. Üç tabaka karbon kumaş içeren kompozitler, bir tabakalı olanlara göre daha yüksek mekanik özellikler göstermiştir. SAN-GMA uyumlaştırıcısı PLA ve ABS arasındaki arayüz gerilimini düşürmekte etkili olmuştur. Ancak çok katmanlı kompozitlerin polimer tabakalarında kullanıldığı durumda aynı etkiyi sağlayamamıştır.M.S. - Master of Scienc

    Computer using purposes of the primary school students and examination of their computer game dependency levels in terms of various variables

    No full text
    Yüksek Lisans TeziAraştırmanın amacı, özel okullarda okuyan ilkokul üçüncü sınıf öğrencilerinin bilgisayar kullanma amaçları ve bilgisayar oyun bağımlılığı düzeylerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Bu çalışma, mevcut durumun tespit edilmesi amacıyla tarama modeli kullanılan betimsel bir çalışmadır. Bu araştırmadaki durum, var olduğu şekilde betimlenmeye çalışılmıştır. Araştırma, Konya ili Selçuklu ilçesindeki iki özel okulda okuyan 71 kız, 66 erkek olmak üzere toplam 137 ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin sosyo-demografik bilgilerini ve bilgisayar kullanım durumlarını öğrenmek amacıyla kişisel bilgi formu ve bilgisayar oyun bağımlılık düzeylerini öğrenmek amacıyla "Bilgisayar Oyun Bağımlılığı Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 23 paket programı kullanılmıştır. Veri analiz yöntemi olarak tanımlayıcı istatistiklerden ve parametrik testlerden olan bağımsız örneklem t testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), regresyon analizi kullanılmıştır. Toplanan veriler belirlenen alt problemlere göre yorumlanmış ve analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen bulgulara göre; erkeklerin bilgisayar oyun bağımlılığı ortalaması, kızların bilgisayar oyun bağımlılığı ortalamasından anlamlı oranda daha yüksek çıkmıştır. Öğrencilerin anne eğitim durumlarına ve okudukları okul değişkenine göre bilgisayar oyun bağımlılığı düzeyleri arasında anlamlı farklılığa rastlanılmıştır. Öğrencilerin anne ve babanın meslek, babanın eğitim durumuna göre bilgisayar oyun bağımlılığı düzeyleri arasında anlamlı farklılığa rastlanılmamıştır. Öğrencilerin bilgisayarda en çok oyun oynama amacı ile vakit geçirdikleri, çoğunluğunun bilgisayarı evde, 30 dakika- 1 saat aralığında kullandıkları; buna bağlı olarak da bilgisayarı oyun oynama amacı ile kullanan çocukların bilgisayar oyun bağımlılığı puanlarının daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Bilgisayarı 30 dakikadan az ve 30 dakika-1 saat aralığında kullanan öğrencilerin bilgisayar oyun bağımlılığı puanının 1-2 saat ve 2 saatten daha fazla kullananlara göre daha düşük olduğu sonucuna rastlanılmıştır.The purpose of this study is to analyze the computer using purposes of the primary school thir grade students and their computer game dependency levels in terms of various variables. This study is a descriptive study which the scanning model was used for detecting the current situation. The situation in this study was tried to describe as it is. The study was performed with 71 girls and 66 boys in total of 137 primary school third grade students in Konya city, Selcuklu province. Personal information form was used for acquiring the knowledge of students 'socio-demographic information and their computer using status and" Computer Game Dependency Scale " was used for learning the computer game dependency levels of the students'. SPSS 23 program was used fort he analyzing of datas. As a data analyzing method, unpaired t test, one way analysis of variance (ANOVA), regression analysis which are one of the descriptive statistics and parametric tests were used. Collected datas were interpreted and analysed according to specified subproblems. According to findings obtained in this research; boy' s avarage computer game dependency level is significantly higher than the girl' s computer game dependency level. Significant differences were found between the levels of computer game dependency according to the mothers' educational level and the school variable they studied. No significant difference was found between the levels of computer game dependency according to the parents' occupation and education level of the fathers. Students spend most of the time with the purpose of playing games on the computer, and most of them use the computer at home for 30 minutes - 1 hour; consequently, it was found out that the children who use the computer for playing games have higher computer game dependency scores. It was found that the computer game addiction score of students who use the computer in less than 30 minutes and 30 minutes-1 hour interval is lower than those who use computer for 1-2 hours and more than 2 hours

    Living with Covid-19: Factors affecting the fear of Covid-19

    No full text
    Amaç: Mevcut tez çalışmasının amacı Covid-19 korkusunu arttırabilecek risk faktörleri ile azaltabilecek koruyucu faktörleri tespit etmektir. Gereç ve Yöntem: Mevcut çalışma kesitsel bir araştırma olup katılım gönüllülük esasına dayanmaktadır. Çalışma çevrim içi ortamda gerçekleştirilmiş olup Google Survey aracılığı ile 18-65 yaş arasındaki 606 bireye (396 kadın, 210 erkek) uygulanmıştır. Verilerin analizinde bağımsız örneklemler t-testi, ANOVA ve linear regresyon testleri kullanılmıştır. Bulgular: Kadın bireylerin Covid-19 korkusu puan ortalamaları (x̄ = 14,49) ile erkek bireylerin Covid-19 korkusu puan ortalamaları (x̄ = 13,40) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılaşma görülmüştür [t(604) = 2,00, p 0,05]. Cinsiyet, Covid-19’dan kaçınma tutumları, Covid-19 risk algısı ve bilişsel esneklik değişkenleri birlikte Covid-19 korkusu değişkeni ile anlamlı bir ilişki (R = 0,44, R2= 0,20) sergilemişlerdir (F (1,601) = 36,89 , p 0,005). Sonuç: Kadın olmak, Covid-19’u yüksek riskli algılamak ve Covid-19’dan kaçınma tutumlarının fazla olması risk; bilişsel esneklik yeteneğine sahip olunması ise koruyucu faktör olarak belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Bilişsel Esneklik, Covid-19 Korkusu, Covid-19 Pandemisi, Kaçınma Tutumları, Risk Algısı.Objective: The aim of the current thesis is to identify the risk factors that can increase the fear of Covid-19 and the protective factors that can reduce it. Material and Methods: The present study is a cross-sectional study and participation is voluntary. The study was carried out in an online environment and was applied to 606 individuals between ages of 18-65 (396 women, 210 men) via Google Survey. Independent samples t-test, ANOVA and linear regression tests were used in the analysis of the data. Results: A statistically significant difference was observed between the mean (M = 14,49) of fear of Covid-19 of female individuals and mean (M = 13,40) of fear of Covid-19 of male individuals [t(604) = 2,00, p < 0,05]. There was no statistically significant difference between the mean (M = 14,48) of the fear of Covid-19 of individuals who had previously experienced Covid-19 and the mean (M = 13,95) of scores of fear of Covid-19 of individuals who have not had Covid-19 before [t(604) = 0,95, p > 0,05]. Gender, Covid-19 avoidance attitudes, Covid19 risk perception and cognitive flexibility variables together showed a significant relationship (R = 0,44, R2= 0,20) with the Covid-19 fear variable (F (1,601) = 36,89 , p < 0,005). Marital status and socioeconomic status variables did not predict the Covid-19 fear variable (p > 0,005). Conclusion: Being a woman, perceiving Covid-19 as high risk, and avoiding Covid-19 were determined as risk factors. The ability to have cognitive flexibility was determined as a protective factor.İÇİNDEKİLER .. iii SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ .. vi ŞEKİLLER DİZİNİ .. vii TABLOLAR DİZİNİ .. viii 1. GİRİŞ .. 1 2. GENEL BİLGİLER .. 7 2.1. Covid-19’un Psikolojik Etkileri .. 7 2.1.1. Covid-19 Korkusu .. 8 2.1.2. Covid-19’a Yönelik Risk Algısı .. 11 2.1.3. Covid-19’a Yönelik Kontrol Algısı .. 13 2.1.4. Covid-19’dan Kaçınma Tutumları .. 14 2.2. Bilişsel Esneklik .. 17 2.2.1. Bilişsel Esneklik ile İlgili Araştırmalar .. 18 2.2.2. Bilişsel Esneklik ve Covid-19 .. 19 2.2.3. Bilişsel Esneklik ve Covid-19 ile İlgili Araştırmalar .. 20 3. GEREÇ VE YÖNTEM .. 22 3.1. Gereç .. 22 3.1.1. Katılımcılar .. 22 3.1.2. Veri Toplama Araçları .. 26 3.1.3. Kullanılan Programlar .. 26 3.2. Yöntem .. 26 3.2.1. Çalışmanın Dahil Etme ve Dışlama Kriterleri .. 26 3.2.2. Çalışmanın Bağımlı ve Bağımsız Değişkenleri .. 27 3.2.3. Veri Analizi .. 27 4. BULGULAR .. 28 4.1. Betimleyici İstatistikler .. 28 4.2. Katılımcıların Cinsiyetlerine ve Covid-19 Hastalığını Geçirmiş Olma-Olmama Durumlarına Göre Karşılaştırmalar .. 29 4.2.1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Karşılaştırmalar .. 29 4.2.2. Katılımcıların Covid-19 Hastalığını Geçirmiş Olma-Olmama Durumlarına Göre Karşılaştırmalar .. 30 4.3. Katılımcıların Bilişsel Esneklik Düzeylerine Göre Karşılaştırmalar .. 30 4.4. Değişkenler Arasındaki Korelasyon Katsayıları .. 31 4.5. Regresyon Analizi .. 32 5. TARTIŞMA .. 35 5.1. Katılımcıların Cinsiyetlerine Göre Covid-19 Korkularının Değerlendirilmesi .. 36 5.2. Katılımcıların Covid-19 Hastalığını Geçirmiş Olma-Olmama Durumlarına Göre Covid-19 Korkularının Değerlendirilmesi .. 36 5.3. Katılımcıların Covid-19 Bilişsel Esneklik Düzeylerine Göre Covid-19 Korkularının Değerlendirilmesi .. 37 5.4. Değişkenler Arasındaki Korelasyonların Değerlendirilmesi .. 38 5.5. Bağımsız Değişkenlerin Covid-19 Korkusu Üzerindeki Yordayıcılığının Değerlendirilmesi .. 39 6. SONUÇ VE ÖNERİLER .. 44 KAYNAKLAR .. 46 EKLER .. 71 Ek 1. Etik Kurul Onayı .. 71 Ek 2. Demografik Bilgi Formu .. 72 Ek 3. Stresli Durumlarda Bilişsel Kontrol ve Bilişsel Esneklik Ölçeği .. 74 Ek 4. Covid-19 Korkusu Ölçeği .. 75 Ek 5. Covid-19 Algısı Ölçeği .. 75 Ek 6. Covid-19’dan Kaçınma Tutumları Ölçeği .. 76 Ek 7. Covid-19’un Kontrolü Algısı Ölçeği .. 76 BİLİMSEL ETİK BEYANI .. 77 ÖZ GEÇMİŞ .. 7

    Çevrimiçi Alışveriş Bağımlılığı: Sistematik Bir Derleme

    No full text
    Alışveriş süreci internetin hayatımıza girmesiyle yeni bir boyut kazanmış ve karşımıza çevrimiçi alışveriş olgusu çıkmıştır. Çevrimiçi alışveriş, ortaya çıktığı tarihten itibaren giderek artarak geleneksel alışverişe nazaran daha çok tercih edilmeye başlanmıştır.. Bu durum bireyleri yeni bir bağımlılık riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu derlemenin amacı, çevrimiçi alışveriş bağımlılığını incelemiş araştırma makalelerinin incelenmesidir.. 2017-2023 yılları arasında çevrimiçi alışveriş bağımlılığı ile ilgili gerçekleştirilmiş çalışmalar Scopus, Pubmed, Ekual ve TRDizin veri tabanları aracılığıyla taranmıştır. Taramanın sonucunda 84 makaleye ulaşılmıştır. PRISMA adımları izlendikten sonra derlemeye dahil edilecek 12 çalışma belirlenmiştir. Makalelerin incelenme sürecinde çevrimiçi alışveriş bağımlılığı kavramının, farklı araştırmacılar tarafından değişik işevuruk tanımlarının yapıldığı görülmüştür. Bu bağlamda çalışmalar işevuruk tanımlarına göre çevrimiçi kompulsif satın alma, sorunlu / problemli internet alışverişi ve çevrimiçi alışveriş bağımlılığı olmak üzere 3 gruba ayrılarak incelenmiştir. Çevrimiçi alışveriş bağımlılığı için koruyucu faktör olarak en çok incelenen değişkenin sosyal destek olduğu görülmüştür. Sosyal medya kullanımı, uyum bozukluğu, dissosiyasyon, dürtüsellik ve aleksitimi belirtilerinin varlığı, kaygılı bağlanma ve düşük benlik saygısının çevrimiçi alışveriş bağımlılığı için risk faktörleri olduğu belirlenmiştir. Mevcut bulgular problemli internet alışverişi davranışının önlenmesi ve gerektiğinde uygun müdahalelerin belirlenmesinde yol gösterici olabilir.The shopping process has gained a new dimension with introduction of the internet into our lives and the phenomenon of online shopping has emerged. Online shopping has become a more preferred channel than traditional shopping. This situation exposes us to a new risk of addiction. The aim of the current study is to review research articles examining online shopping behavior. Studies on online shopping behavior conducted between 2017-2023 were scanned from Scopus, Pubmed, Ekual and TRDizin databases. 84 articles were reached as a result of the search. After following the PRISMA steps, 12 studies were identified to be included in the review. During viewing process, it was found that the concept of online shopping behavior was defined differently by different researchers. In this context, the studies were divided into 3 categories according to their definitions: online compulsive shopping, problematic internet shopping and online shopping addiction. Social support was found to be the most commonly considered variable as a protective factor for online shopping behavior. Adjustment disorder, social media use, dissociation, impulsivity and alexithymia symptoms, anxious attachment and low self-esteem were found to be risk factors for online shopping bahevior. In the light of the current findings, the prevention and intervention of problematic internet shopping behavior can be developed

    Öğrenci, Eğitmen ve Hastaların Bakış Açısıyla Diş Hekimliği Klinik Eğitimi

    No full text
    Amaç: Öğrencilerin klinik ortamda öğrenme ve değerlendirmelerini etkileyen faktörler; ortam şartları, zaman kısıtlamaları ve yeterlikleri için gereken vakaları bulma sorunu olarak tanımlanmaktadır. Çalışmanın amacı; klinik eğitim ortamının öğrencilerin yanı sıra, klinik eğitmenler ve hastaların gözünden değerlendirilmesidir.Gereç ve Yöntemler: Çalışma; Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde yürütülmüş ve 133 beşinci sınıf klinik öğrencisi, 107 klinik eğitmen ve 236 hasta yer almıştır.Klinik eğitim ortamının değerlendirilmesi için öğrenci, klinik eğitmen ve hastalarda kullanmak üzere 3 farklı anket geliştirilmiş; paydaşların klinik eğitim ortamındaki davranış, duygu, beklenti ve kazanımları sorugulanmıştır. Anketlerin tümünde 5 düzeyli Likert skalası kullanılmıştır.Verilerin çözümlenmesinde SPSS 22.0 paket programı kullanılarak, ifadelere verilen yanıtların her düzeydeki yüzdeleri hesaplanmıştır.Bulgular: Klinik eğitim ortamının öğrenciler ve eğitmenler için zorlu ve mücadele gerektiren özellikte olduğu görülmüştür. Öğrenciler; klinik eğitimin zor koşullarına rağmen, klinik beceri kazanma heveslerini ve eğitmenleri ile eğitim koşullarından beklentilerini açıkça dile getirmişlerdir. Klinik eğitmenler ise lisans klinik eğitim ortamında yer almaktan akademik olarak memnun olmakla birlikte, eğitimci olmadan önce deneyim kazanma ihtiyaçları olduğunu; gerek uygulama ve gerekse değerlendirme  rehberleriyle daha güvenle çalışacaklarını bildirmişlerdir. Hastalar; tedavilerini gerçekleştiren öğrenciler ve eğitmenlerin davranışlarından memnuniyetlerini bildirmişler; eğitmenlerin gözetim ve değerlendirme yaparken hümanistik eğitim davranışları olarak bilinen ifadelere katılımlarını farklı düzeylerde açıkça ifade etmişlerdir. Sonuç: Eğitim planlamaları yapılırken, öğretimin sadece öğretim üyeleri değil, diğer paydaşlar tarafından da değerlendirilmesi çok kıymetlidir. Eğitmen davranışları açısından öğrenci ve klinik eğitmenler arasında bazı uyumsuz yanıtlar alınmış olsa da, bulgular klinik eğitimde yaşanan sorunlar ile katılımcıların davranış, duygu, beklenti ve kazanımları konusunda fikir vermektedir

    Isolation of High-Quality RNA from Pichia pastoris

    No full text
    Analysis of RNA structuromes provides new insights into cellular processes, enabling systems biology and biotechnology researchers to calculate promoter and terminator strengths and to directly observe how differing circuit states impact host gene expression and the burdens imposed by the circuits. Such analysis, however, is crucially dependent on the availability of highly pure, intact RNA isolated from fresh or frozen cell cultures. RNA extraction from the yeast Pichia pastoris requires specific pretreatment steps to ensure the reproducibility of downstream applications, but current methods and extraction kits are generally adapted for the conventional yeast Saccharomyces cerevisiae, which has a different cell wall composition. We therefore set out to compare the efficacy of two different RNA isolation methods when applied to P. pastoris: (i) phenol/chloroform extraction and (ii) silica spin‐column absorption. We compared the yield, integrity, and purity of the resulting isolated RNA from the two methods (using two different types of commercial columns for silica spin‐column absorption) and further optimized them through variations in the pretreatment steps. We also assessed two different methods of cell lysis: enzyme catalytic disruption using lyticase and mechanical disruption using acid‐washed glass‐beads in a TissueLyser
    corecore