42 research outputs found

    Eating patterns of Turkish adolescents: a cross-sectional survey

    Get PDF
    <p>Abstract</p> <p>Background</p> <p>Adolescence is a crucial period for development of dietary behaviors that continue into adulthood and influence the risk of chronic diseases later in life. The aim of this study was to determine the eating patterns of adolescents' and their compliance with the Food Guide Pyramid.</p> <p>Methods</p> <p>625 students, aged between 11-15 years, from an elementary school in Istanbul, Turkey were enrolled in this cross-sectional survey. A questionnaire of eating patterns (QEP) was administered to all participants. QEP is consisted of questions assessing the knowledge and behaviors on healthy eating, factors affecting food choice, physical activity status and demographical variables. Height and weight of all participants were measured. Physical activity status was determined by questioning about participation in regular sport activities, how much time spent watching TV, playing computer games or doing homework.</p> <p>Results</p> <p>The mean age of the participants was 12.15 ± 1.15 and 50.5% were female. According to body mass index (BMI) percentiles, 8.3% (52) were obese and 10.2% were overweight. 51% had breakfast every day and only 1.9% met all the recommendations of the Food Guide Pyramid. Among the participants, 31% have fast food at least once every day and 60.8% skip meals. When participants were asked to rate the factors effecting their food choice according to a 10 point Likert scale, the highest mean scores (high impact on food choice) were for the factors; family, health, body perception, teachers and friends; 7.5 ± 3.1, 7.4 ± 3.1, 6.1 ± 3.2, 4.8 ± 3.3 and 4.2 ± 3.0 respectively. Total mean time spent on all passive activities (TV, computer, reading homework etc) per day was 9.8 ± 4.7 hours.</p> <p>Conclusions</p> <p>In this study we have demonstrated that, adolescents do not have healthy eating patterns. Educational interventions should be planned to decrease the health risks attributable to their eating behaviors.</p

    Socially assistive robots in health and social care: Acceptance and cultural factors. Results from an exploratory international online survey

    Get PDF
    Aim: This study explored the views of an international sample of registered nurses and midwives working in health and social care concerning socially assistive robots (SARs), and the relationship between dimensions of culture and rejection of the idea that SARs had benefits in these settings. Methods: An online survey was used to obtain rankings of (among other topics) the extent to which SARs have benefits for health and social care. It also asked for free text responses regarding any concerns about SARs. Results: Most respondents were overwhelmingly positive about SARs' benefits. A small minority strongly rejected this idea, and qualitative analysis of the objections raised by them revealed three major themes: things might go wrong, depersonalization, and patient‐related concerns. However, many participants who were highly accepting of the benefits of SARs expressed similar objections. Cultural dimensions of long‐term orientation and uncertainty avoidance feature prominently in technology acceptance research. Therefore, the relationship between the proportion of respondents from each country who felt that SARs had no benefits and each country's ratings on long‐term orientation and uncertainty avoidance were also examined. A significant positive correlation was found for long‐term orientation, but not for uncertainty avoidance. Conclusion: Most respondents were positive about the benefits of SARs, and similar concerns about their use were expressed both by those who strongly accepted the idea that they had benefits and those who did not. Some evidence was found to suggest that cultural factors were related to rejecting the idea that SARs had benefits

    Analysis of mushroom poisoning cases admitted to Duzce University school of Medicine Emergency Department

    No full text
    YÖK Tez No: 471456Dünyada yaklaşık olarak 5000 dolayında mantar sınıflandırılmış olup, bunlardan 100 dolayında türün zehirli olduğu tespit edilmiştir. Bunlar arasında yaklaşık 10 türün ölümcül zehirlenmelere neden olduğu bilinmektedir. Zehirli mantarlar arasında en iyi bilineni Amanita phalloides türüdür. Bu mantar içinde birçok toksin tanımlanmıştır. Genel olarak bu toksinler amanitinler (amatoksinler, amanotoksinler) ve fallotoksinler olarak 2 sınıfa ayrılırlar. Ulusal Zehir Danışma Merkezi 2008 verilerine göre gıda kaynaklı intoksikasyonlar tüm intoksikasyonların %3,3?ünü, mantar intoksikasyonları ise gıda kaynaklı intoksikasyonların %43,5?ini oluşturmaktadır. Mantar zehirlenmeleri bitkisel kaynaklı zehirlenmelerin neden olduğu ölümlerin %50„sini oluşturmaktadır. Düzce ili bol yağış alması sebebiyle çok sayıda mantar türü yetişmekte ve acil servislere mantar yeme ile ilişkili olabilecek şikayetler nedeniyle başvurular da sıkça görülmektedir. Bu çalışmada mantar yedikten sonra rahatsızlanan ve acil servisimize başvuran 33 hastanın demografik, klinik ve laboratuar özelliklerini inceleyerek elde edilen veriler ışığında günlük acil tıp pratiğinde hekime tanı, tedavi, takip ve prognoz tahmininde yardımcı olabilmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Düzce Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Acil Servisi?ne 01.09.2015-30.06.2016 tarihleri arasında mantar yeme sonucu semptom ve bulgular gelişmesi nedeniyle başvuran 18 yaşından büyük toplam 33 olgu çalışmaya dahil edilmiştir. Mantar yeme öyküsü olmayan 33 olgu da kontrol grubu olarak çalışmaya dâhil edilmiştir. Çalışmamız prospektif bir olgu kontrol çalışması olarak tasarlanmıştır. Hastaların demografik özellikleri, acil servise başvuru semptomları, mantarın acil servise başvurudan ne kadar süre önce alındığı, acil serviste takip süreci ve aldığı tedaviler değerlendirilmiştir. Hastalardan alınan venöz kan örneklerinde temel biyokimyasal değerler incelenmiştir. Ayrıca hastalardan alınan serum ve idrarda alfa amanitin düzeyi de ELİSA ile kitlerde belirtilen standart yöntem ile çalışılmıştır. Veriler kontrol grubu ile kıyaslanarak istatistiksel değerlendirmeler, Statistical Package for the Social Science (SPSS v22) programında yapılmıştır. Bulgular: Mantar alan hastalarda ve kontrol grubundan alınan kan ve idrar örneklerinde alfa amanitin saptanmamıştır. Erkek kadın oranı 5/6 idi. Hastaların yaşları 20 ile 80 arasında değişmekte olup, ortanca yaş 50 olarak bulundu. En sık görülen semptomlar bulantı (%94) ve kusma (%85) idi. Mantar alımından sonra acil servise başvuru zamanı ortanca 11 (min: 2 – max: 25) saatti. Mantar zehirlenmesi sonucu başvuran bireylerin %67 (n= 22) ?sine mide lavajı yapılmıştır ve %88 (n= 29) ?ine aktif kömür tedavisi verilmiştir. Hastaların tamamına intravenöz sıvı tedavisi uygulanmıştır. Hastaların %75,8 (n= 25)?i acil servisten taburcu olurken, %24,2 (n= 8)?sinin servise yatışı yapılmıştır. Sonuç: Bu çalışma, tanısı konamadığında ciddi komplikasyonlar hatta ölüme yol açabilen mantar zehirlenmeleri hakkında bilim insanlarına katkı sağlayacaktır. Acil servise bulantı ve kusma ile başvuran hastalarda, acil hekimi tarafından mantar yeme öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Batı Karadeniz Bölgesinde mantar tüketimine bağlı zehirlenmeler oldukça sık görülmektedir. Özellikle kırsal kesimde doğadan toplanan yabani mantarların tüketimine bağlı zehirlenme olgularının sıklığı nedeniyle bölge halkı eğitilmelidir. Pazarlarda kontrolsüz satılan yabani mantarlara karşı halk sağlığı birimleri koruyucu önlemler almalıdır. Mantar zehirlenmeleri konusunda sağlık çalışanlarının eğitimi hasta yönetimi konusunda faydalı olacaktır. Mantar zehirlenmesi önlenebilir bir sağlık sorunu ve ölüm nedenidir. Mantar zehirlenmesi nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuruların sayısını azaltarak sağlık sistemi üzerindeki yükü hafifletmek ve can kayıplarını da azaltmak için doğadan toplanan yabani mantarların yenmemesi konusunda toplum bilinçlendirilmelidir.Background and Objectives: Approximately 5000 mushroom species have been defined in the world, of which about 100 have been found to be poisonous. Among these, approximately 10 species are known to cause lethal poisoning. Among the poisonous mushrooms, Amanita phalloides is the best known. Many toxins have been identified in this mushroom. In general, these toxins are divided into 2 classes as amanitines (amatoxins, amanotoxins) and fallotoxins. According to the National Poison Information Center 2008 data, food-borne intoxications account for 3.3% of all intoxications and fungal intoxications account for 43.5% of food-borne intoxications. Mushroom poisonings constitute 50% of the deaths caused by plant-based poisonings. Because of the abundant rainfall, lots of mushroom species grow in Duzce province, and it is commonly seen that people admit to emergency departments with complaints which may be related to mushroom intake. In this study, it is aimed to be able to help the emergency physician in the process of diagnosis, treatment, follow-up and prediction of prognosis in daily emergency medicine practice in the light of the data obtained by examining the demographic, clinical and laboratory characteristics of 33 patients who bacame ill and applied to our emergency department after eating mushrooms. Materials and Methods: In this study, a total number of 33 patients who are over 18 and applied to Düzce University Hospital Emergency Department due to the development of signs and symptoms after mushroom intake between the dates 01.09.2015 and 06.06.2016 vi were included. 33 cases without any history of recent mushroom intake were included as the control group. Our study was designed as a prospective case control study. The demographic characteristics of the patients, presenting symptoms, how long ago they consumed mushrooms, the emergency follow-up process and the treatments given were evaluated. Baseline biochemical parameters were examined in venous blood samples taken from patients. In addition, the level of alpha amanitin in serum and urine taken from the patients was also studied with ELISA using the standard method specified by the producer of the kit. Statistical evaluations were performed in the Statistical Package for the Social Science (SPSS v22) program. Results: Alpha amanitin was not detected in blood and urine samples taken from neither the study nor the control group. The male to female ratio was 5/6. The median age of the patients was 50 years (range 20 to 80). The most common symptoms were nausea (94%) and vomiting (85%). Mean of the time period between mushroom intake and emergency department application was 11 (min: 2 - max: 25) hours. Sixty seven percent (n= 22) of the patients in the study group had gastric lavage and 88% (n= 29) of them were given active charcoal. All of the patients were given intravenous fluid therapy. Seventy five point eight percent (n= 25) of the patients were discharged from the emergency department and 24.2% (n= 8) were hospitalized. Conclusion: This study will provide scientists with some useful information about mushroom poisonings that can lead to serious complications or even death when they can not be diagnosed promptly. When a patient presented to the emergency department because of nausea and vomiting, any history of recent mushroom intake must be questioned by the emergency physician. Poisoning due to consumption of mushrooms is very common in Western Black Sea Region. Particularly in rural areas, the population of the region should be trained because of the frequency of poisoning incidents due to the consumption of wild mushrooms collected from nature. Public health units should take protective measures against wild mushrooms which are sold at markets without any control. Training of health professionals on mushroom poisoning will be vii useful in patient management. Mushroom poisoning is a preventable health problem and a cause of death. Community awareness on avoiding comsumption of the mushrooms collected from nature should be raised in order to reduce the number of applications to health facilities due to mushroom poisoning and to alleviate the burden on the health system and to reduce mortality

    Yoğun bakımda yatan hastaların basınç yarası risklerinin saptanması ve hemşirelik bakım uygulamalarının belirlenmesi

    No full text
    ÖZETYoğun Bakımda Yatan Hastaların Basınç Yarası Risklerinin Saptanması ve Hemşirelik Bakım Uygulamalarının BelirlenmesiBu çalışma, yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini değerlendirmek üzere Suriadi ve Sanada tarafından geliştirilen Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği’ni ülkemize kazandırmak üzere Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmak ve yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini saptayarak, önlemek için yapılan hemşirelik bakım uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmış metodolojik ve tanımlayıcı bir çalışmadır. 1 Mayıs 2010- 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, S.B Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde gerçekleştirilen metodolojik çalışmada, 38 hasta üzerinde Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme ölçeğinin güvenirliği saptandı. Çalışmanın tanımlayıcı bölümünde, 1 Kasım 2010- 30 Eylül 2011 tarihleri arasında, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 52 hasta örneklem grubuna alındı. Verilerin toplanmasında Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği, Hasta Tanıma ve izlem Formu, Basınç Yaralarını Önleyici Hemşirelik Bakım Uygulamalarını izlem Formu kullanıldı. Elde edilen veriler, “Spearmen korelasyon analizi, kappa uyum çözümlemeleri, kendall’ın uyum katsayısı, Mc nemar analizi, wilcoxon analizi, madde toplam puan korelasyonu, ki kare testi ve fisher ki kare” ile değerlendirildi. Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk değerlendirme Ölçeğinin genel güvenirliği Türk toplumu için geçerli ve güvenilir bulundu. Çalışmaya katılan hastaların %90.4’ünün basınç yarası açısından riskli grupta olduğu ve %36.2’sinde basınç yarası geliştiği saptandı. Sonuç olarak hemşirelerin basınç yaralarını önleme girişimlerinde basınç yarası risk değerlendirme ölçeği kullanmadıkları, bireye özgü olmayan ve standart hemşirelik bakımı uyguladıkları belirlendi. Hemşirelerin bireye özgü bakım vermek için, Suriadi ve Sanada basınç yarası risk değerlendirme ölçeğini yoğun bakım ünitelerinde güvenli bir şekilde kullanabilecekleri önerilmektedir.Anahtar Kelimeler: Basınç yaraları, Hemşirelik bakımı, Risk değerlendirme ölçeği, Suriadi ve Sanada ölçeği, Yoğun bakım unitesiÖZETYoğun Bakımda Yatan Hastaların Basınç Yarası Risklerinin Saptanması ve Hemşirelik Bakım Uygulamalarının BelirlenmesiBu çalışma, yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini değerlendirmek üzere Suriadi ve Sanada tarafından geliştirilen Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği’ni ülkemize kazandırmak üzere Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmak ve yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini saptayarak, önlemek için yapılan hemşirelik bakım uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmış metodolojik ve tanımlayıcı bir çalışmadır. 1 Mayıs 2010- 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, S.B Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde gerçekleştirilen metodolojik çalışmada, 38 hasta üzerinde Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme ölçeğinin güvenirliği saptandı. Çalışmanın tanımlayıcı bölümünde, 1 Kasım 2010- 30 Eylül 2011 tarihleri arasında, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 52 hasta örneklem grubuna alındı. Verilerin toplanmasında Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği, Hasta Tanıma ve izlem Formu, Basınç Yaralarını Önleyici Hemşirelik Bakım Uygulamalarını izlem Formu kullanıldı. Elde edilen veriler, “Spearmen korelasyon analizi, kappa uyum çözümlemeleri, kendall’ın uyum katsayısı, Mc nemar analizi, wilcoxon analizi, madde toplam puan korelasyonu, ki kare testi ve fisher ki kare” ile değerlendirildi. Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk değerlendirme Ölçeğinin genel güvenirliği Türk toplumu için geçerli ve güvenilir bulundu. Çalışmaya katılan hastaların %90.4’ünün basınç yarası açısından riskli grupta olduğu ve %36.2’sinde basınç yarası geliştiği saptandı. Sonuç olarak hemşirelerin basınç yaralarını önleme girişimlerinde basınç yarası risk değerlendirme ölçeği kullanmadıkları, bireye özgü olmayan ve standart hemşirelik bakımı uyguladıkları belirlendi. Hemşirelerin bireye özgü bakım vermek için, Suriadi ve Sanada basınç yarası risk değerlendirme ölçeğini yoğun bakım ünitelerinde güvenli bir şekilde kullanabilecekleri önerilmektedir.Anahtar Kelimeler: Basınç yaraları, Hemşirelik bakımı, Risk değerlendirme ölçeği, Suriadi ve Sanada ölçeği, Yoğun bakım unites

    Yoğun bakımda yatan hastaların basınç yarası risklerinin saptanması ve hemşirelik bakım uygulamalarının belirlenmesi

    No full text
    Yoğun Bakımda Yatan Hastaların Basınç Yarası Risklerinin Saptanması ve Hemşirelik Bakım Uygulamalarının Belirlenmesi Bu çalışma, yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini değerlendirmek üzere Suriadi ve Sanada tarafından geliştirilen Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği’ni ülkemize kazandırmak üzere Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmak ve yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini saptayarak, önlemek için yapılan hemşirelik bakım uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmış metodolojik ve tanımlayıcı bir çalışmadır. 1 Mayıs 2010- 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, S.B Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde gerçekleştirilen metodolojik çalışmada, 38 hasta üzerinde Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme ölçeğinin güvenirliği saptandı. Çalışmanın tanımlayıcı bölümünde, 1 Kasım 2010- 30 Eylül 2011 tarihleri arasında, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 52 hasta örneklem grubuna alındı. Verilerin toplanmasında Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği, Hasta Tanıma ve izlem Formu, Basınç Yaralarını Önleyici Hemşirelik Bakım Uygulamalarını izlem Formu kullanıldı. Elde edilen veriler, “Spearmen korelasyon analizi, kappa uyum çözümlemeleri, kendall’ın uyum katsayısı, Mc nemar analizi, wilcoxon analizi, madde toplam puan korelasyonu, ki kare testi ve fisher ki kare” ile değerlendirildi. Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk değerlendirme Ölçeğinin genel güvenirliği Türk toplumu için geçerli ve güvenilir bulundu. Çalışmaya katılan hastaların %90.4’ünün basınç yarası açısından riskli grupta olduğu ve %36.2’sinde basınç yarası geliştiği saptandı. Sonuç olarak hemşirelerin basınç yaralarını önleme girişimlerinde basınç yarası risk değerlendirme ölçeği kullanmadıkları, bireye özgü olmayan ve standart hemşirelik bakımı uyguladıkları belirlendi. Hemşirelerin bireye özgü bakım vermek için, Suriadi ve Sanada basınç yarası risk değerlendirme ölçeğini yoğun bakım ünitelerinde güvenli bir şekilde kullanabilecekleri önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Basınç yaraları, Hemşirelik bakımı, Risk değerlendirme ölçeği, Suriadi ve Sanada ölçeği, Yoğun bakım unitesi Yoğun Bakımda Yatan Hastaların Basınç Yarası Risklerinin Saptanması ve Hemşirelik Bakım Uygulamalarının Belirlenmesi Bu çalışma, yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini değerlendirmek üzere Suriadi ve Sanada tarafından geliştirilen Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği’ni ülkemize kazandırmak üzere Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmak ve yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası risklerini saptayarak, önlemek için yapılan hemşirelik bakım uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmış metodolojik ve tanımlayıcı bir çalışmadır. 1 Mayıs 2010- 30 Eylül 2010 tarihleri arasında, S.B Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde gerçekleştirilen metodolojik çalışmada, 38 hasta üzerinde Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme ölçeğinin güvenirliği saptandı. Çalışmanın tanımlayıcı bölümünde, 1 Kasım 2010- 30 Eylül 2011 tarihleri arasında, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 52 hasta örneklem grubuna alındı. Verilerin toplanmasında Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği, Hasta Tanıma ve izlem Formu, Basınç Yaralarını Önleyici Hemşirelik Bakım Uygulamalarını izlem Formu kullanıldı. Elde edilen veriler, “Spearmen korelasyon analizi, kappa uyum çözümlemeleri, kendall’ın uyum katsayısı, Mc nemar analizi, wilcoxon analizi, madde toplam puan korelasyonu, ki kare testi ve fisher ki kare” ile değerlendirildi. Suriadi ve Sanada Basınç Yarası Risk değerlendirme Ölçeğinin genel güvenirliği Türk toplumu için geçerli ve güvenilir bulundu. Çalışmaya katılan hastaların %90.4’ünün basınç yarası açısından riskli grupta olduğu ve %36.2’sinde basınç yarası geliştiği saptandı. Sonuç olarak hemşirelerin basınç yaralarını önleme girişimlerinde basınç yarası risk değerlendirme ölçeği kullanmadıkları, bireye özgü olmayan ve standart hemşirelik bakımı uyguladıkları belirlendi. Hemşirelerin bireye özgü bakım vermek için, Suriadi ve Sanada basınç yarası risk değerlendirme ölçeğini yoğun bakım ünitelerinde güvenli bir şekilde kullanabilecekleri önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Basınç yaraları, Hemşirelik bakımı, Risk değerlendirme ölçeği, Suriadi ve Sanada ölçeği, Yoğun bakım unites

    The Effect of Acupressure on Clinical Stress Management in Nursing Students: A Randomised Controlled Study

    No full text
    Background : Nursing students experience clinical stress frequently and severely. The application of acupressure is reported to be effective in stress management.Objectives: This study was conducted to determine the effects of acupressure on reducing the stress of nursing students in clinical practice. Methods : This study was carried out using a single-blind randomized controlled experimental design. The experimental and control groups were randomly determined by using a previously prepared randomization checklist. A Participant Information Form, VAS, and the State Anxiety Inventory were applied to all students before practice. Acupressure was performed on the HT7 point and Yintang point (EX-HN3), respectively, every five minutes for a total of 30 minutes in the experimental group. Results : The level of stress experienced by the students in the experimental group before the intervention according to VAS was 6.95 ± 1.57, and it was determined as 2.82 ± 1.94 after the third application (p < 0.05). The mean clinical stress score before the application was 46.54 ± 3.81, and after the 3rd week of application, it was 25.15 ± 5.26 (p < 0.05). It was observed that the students' stress levels decreased in all measurements made after the acupressure intervention. Conclusion : This study determined that acupressure effectively reduces the stress levels of nursing students, and it may be applied in clinical stress management
    corecore