107 research outputs found

    Bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniklerinde Alınan Kültür Sonuçlarının Değerlendirilmesi

    Get PDF
    Amaç: Çoklu ilaç direnci olan mikroorganizmalar ile enfeksiyon sıklığı giderek artmakta olup; enfeksiyonların erken tanınması, etkili tedavisi ve prognoz açısından kültür örneklerinin değerlendirilmesi önemlidir. Bu çalışmanın amacı, yenidoğan yoğun bakım ünitesi dışındaki çocuk servislerinde yatan hastalardan alınan kan ve idrar kültürü sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2007-2008 yılları arasında bakılan 2277 kan kültürü ve 857 idrar kültürü retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Kan kültüründe %6,8 (n=156), idrar kültüründe ise %6 (n=52) üreme anlamlı görülerek çalışmaya dahil edilmiştir. Alınan kan kültürleri Bact-Alert 3D otomatize kan kültür sistemlerinde, idrar örnekleri MacConkey ve %5 koyun kanlı agar besiyerlerine ekimi yapılarak üreyen mikroorganizmalar tanımlanmış, antibiyotik duyarlılık testleri yapılmıştır. Bulgular: Çocuk kliniklerinde bakteriyemi saptanan hastalarda %79,4 gram pozitif (%69’u Koagülaz-negatif stafilokok, KNS), idrar kültüründe ise %86,5 gram negatif (%61,5 Escherichia coli, %11,5 Enterokoklar) mikroorganizma üremiştir. Kan kültürlerinde üreyen mikroorganizmalar: %48 (n=75) Metisilin-dirençli KNS, %21(n=33) Metisilin-hassas KNS, %7,5 (n=12) Klebsiella pneumoniae (%4,5 genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz, GSBL pozitif), %4,5 (n=7) Pseudomonas suşları, %3,2 (n=5) Enterococcus spp., %2,6 (n=4) Streptococcus pneumoniae, %2,6 (n=4) Metisilin-hassas Staphylococcus aureus, %2 (n=3) Acinetobacter, %2,6 (n=4) Candida tropicalis, %2 (n=3) Escherichia coli, %2 (n=3) Enterobacter, %1,3 (n=2) Hemofilus influenza, %0,6 (n=1) Brucella spp. idi. İdrar kültürlerinde saptanan mikroorganizmalar; %61,5 (n=32) E. coli, (%40 genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz, GSBL pozitif), %11,5 (n=6) Enterococcus spp., %5,8 (n=3) Proteus spp., %3,8 (n=2) Pseudomonas spp., %3,8 (n=2) Stenotrophomonas maltophilia, %2 (n=1) Metisilin-hassas Staphylococcus aureus, %2 (n=1) Acinetobacter baumannii, %2 (n=1) Klebsiella spp. idi. Sonuç: Enfeksiyon etkeni mikroorganizmaların ve antibiyotik duyarlılıkları ile direnç oranlarının belirlenmesi uygun ve etkili ampirik antimikrobiyal tedavi başlanmasında ve enfeksiyonların tedavisinde önemlidir

    Dilovası Endüstri Bölgesi ve Çevresinde Hava Kirliliğine Neden olan Organik ve İnorganik Kirleticilerin Düzeylerinin ve Kaynaklarının Belirlenmesi

    Get PDF
    TÜBİTAK ÇAYDAG15.11.2016Dilovası Türkiye?nin en büyük endüstriyel bölgelerinden biridir. Ilçede endüstriyel bölgeler veyerlesim yerleri iç içe bulunmakta, aynı zamanda ilçe yogun bir trafigin etkisi altındadır. Bununsonucu olarak bölgede kanser yüksek yogunlukla ölüm nedenlerinin basında gelmektedir. Buçalısma ile havadaki organik ve inorganik kirleticilerin seviyeleri, kaynakları ve muhtemelsaglık etkileri incelenmistir. Arazi çalısması Subat 2015 tarihinde baslamıs ve Subat 2016?desonlandırılmıs ve PAHlar ve PCBler zamansal ve mekânsal olarak incelenmistir. AyrıcaDilovası Belediyesi?nin bahçesinde kurulan sabit bir istasyonda sıralı PM2,5 örnekleyicikullanılarak EC/OC, 14C, metaller, çesitli anyon ve katyon derisimleri ve aynı istasyonda O3ve NOx miktarlarının zamansal degisimleri incelenmistir. Arazi çalısması 23 noktada PUF diskpasif örnekleyiciler kullanılarak yapılmıstır. Toplam PAH konsantrasyonu 4,2 ile 3842 ng m-3aralıgında degismektedir (ORT±SS; 285 ± 431 ng m-3). Fenantren en fazla elde edilen PAHtürü olurken, bunu floranten ve piren izlemektedir. Toplam PCB konsantrasyonu 177 ile 41781pg m-3 aralıgında degismektedir (ORT±SS; 4152 ± 6072 pg m-3). PCB-28, -18, -31 ve -33 enfazla elde edilen PCBlerdir. PMF sonuçlarına gör PAHlar için 5, PCBler içinse 4 farklı kaynakbelirlenmistir. Bunlar PAHlar için dizel ve benzinli araç emisyonları, biyokütle ve kömüryanması, demir-çelik endüstrisi gibi endüstriyel faaliyetlerden kaynaklı emisyonlar veyanmamıs petrol/petrol ürünleri emisyonları olarak belirlenmistir. PCBler içinse kaynaklardemir-çelik üretimi, kömür ve biyokütle yanması, teknik PCB karısımları ve endüstri olarakbelirlenmistir. Sabit istasyondan elde edilen PM2,5 kütlesini etkileyen faktörler yine PMFkullanılarak incelenmistir. Buna göre 6 faktör bulunmus, bunlar yol tozu (%23), tasıtemisyonları (%20), petrol yanması (%19), kömür yanması (%14), toz (%14), ikincil inorganikaerosol (%10) olarak belirlenmistir. Aynı sonuçlar kullanılarak bölgeyi etkileyen uzun mesafelikaynaklar potansiyel kaynak katkı fonksiyonu (PKKF) kullanılarak incelenmis ve Cezayir, BatıSahra, Rusya, Iran ve Lübnan örnekleme bölgesini etkileyen ülkeler olarak bulunmustur. Aynınoktalarda kuru çökelme örneklemesi de yapılmıs ve PAHlar için hesaplanan kuru çökelmeakısı degerlerinin 829 ile 7424 ng m?2 gün?1 aralıgında (2950 ± 1349 ng m?2 gün?1)degistigi gözlenmistir. PCBler içinse bu degerler 47,9 ile 535 ng m?2 gün?1 aralıgındadegismektedir (191 ± 102 ng m?2 gün?1). Sabit istasyonda ortalama EC, OC ve TCkonsantrasyonları sırasıyla 15,8±17,7, 2,8±2,3 ve 19,2±18,9 μg m-3 olarak bulunmustur.EC/OC konsantrasyonları özellikle kasım ayının ortasından baslayarak önemli derecede artısgöstermektedir. Bu sonuç sıcaklıgın düsmesine baglı olarak evsel ısınma faaliyetlerinin vebuna baglı olarak da karbon emisyonlarının artmasıyla, ayrıca karısım yüksekliginin düsmesive emisyonların atmosferde dagılamaması ile açıklanabilir. PAHlar, PCBler ve metaller içinsaglık riski degerlendirmesi yapılmıstır. En yüksek maruziyet-risk seviyeleri konsantrasyondegerleriyle paralel olarak PAHlar ve PCBler için sırasıyla kıs ve yaz döneminde tespitedilmistir. Tahmini kitlesel maruziyet-risk seviyelerinin hepsi ve ortalama maruziyet-riskseviyelerinin çogu kabul edilebilir kanserojen risk degerinin (10-6) üzerinde bulunmustur.Hedeflenen kanserojen metallere bakıldıgında ise Ni ve Pb için risk söz konusu degildir. Asiçin hesaplanan tahmini risk degerleri, bütün mevsimlerde kabul edilebilir risk degerininüzerinde bulunurken, Cd ve Co için hesaplanan tahmini risk degerlerinin bazıları kabuledilebilir degerin üzerinde bulunmustur. Bulunan risk degerleri kabul edilebilir degerin oldukçaüstündedir. Bu sonuçlar ile Dilovası havasının mevcut kirleticiler açısından insan saglıgı içinyüksek risk içerdigini söylemek mümkündür.Dilovasi is one of the most industrialized area in Turkey. In district, industrial sites are withinthe residential areas and the distinct is under the influence of heavy traffic. Consequently,the cancer became the main cause of death in Dilovasi. In present study, the levels oforganic and inorganic pollutants in the atmosphere, their sources and possible health riskswere investigated. The field campaign was started in February 2015 and completed inFebruary 2016, and spatial and temporal variations of PAHs and PCBs were investigated.EC/OC, 14C, anions and cations concentrations in samples collected using sequential PM2.5sampler, and NOx and O3 by active sampling were also investigated in sampling stationlocated in Dilovasi Municipality. Field studies were conducted using PUF disk sampler at 23sampling points. At all sites, total PAH concentrations ranged from 4.2 to 3842 ng m -3 with amean value of 285 ng m -3. They were dominated by phenanthrene, fluoranthene andpyrene. Total PCB concentrations were found to be between 177 and 41781 pg m -3 with amean value of 4152 pg m -3. They were dominated by low molecular weight (LMW)congeners such as PCB-28, PCB-18, PCB-31 and PCB-33. PMF was used to apportion thesources of PAHs and PCBs. Five sources were identified for PAHs including diesel andgasoline exhaust emissions, coal and biomass combustion, industrial activities such as ironsteelplants and unburned crude oil/petroleum products. For PCBs, the identified sources areiron-steel production, coal and biomass combustion processes, technical PCB mixtures andindustry. PMF was also used to find out the factors that affect the PM2.5 concentrations and 6factors were specified; road dust (23% contribution), vehicle emissions (20%), petroleumcombustion (19%), coal combustion (14%), dust (14%) and secondary inorganic aerosols(10%). Potancial Source Contribution Function (PSCF) was also applied to determine thelong-distance sources that affect the sampling region using these PMF results obtained forPM2.5. Algeria, West Sahara, Russia, Iran and Lebanon were found to be the possiblesources. Dry deposition studies were also conducted in same sampling points with passivesampling. The dry deposition fluxes obtained for PAHs were between 829 and 7424ng m−2 day−1 (2950 ± 1349 ng m−2 day−1) and for PCBs they were found between 47.9 and535 ng m−2 day−1 (191 ± 102 ng m−2 day−1). The average concentration of OC, EC and TCwere found as 15.8±17.7, 2.8±2.3 and 19.2±18.9 μg m-3, respectively. Especially afterNovember, the EC/OC concentrations found to be increased gradually. This can beattributed to domestic heating with decreasing temperature and lower mixing height inwinter. Risk assessment studies were also conducted for exposure to PAHs, PCBs andmetals. The highest exposure-risk levels were found in winter and summer for PAHs andPCBs, respectively. All of the estimated population risk and most of the average risk werefound to be the higher than general acceptable level (10-6). Among metals, no risk wasobserved for Ni and Pb. All of the estimated risks calculated for As for all seasons and someof risks for Cd and Co were higher than acceptable level. Estimated risks were substantiallyhigher than general acceptable levels. These results indicated that the atmosphere ofDilovasi has significant potential health risks for human beings in terms of these pollutants.Keywords: Dilovasi, PAHs, PCBs, Passive Sampling, EC/OC, Metals, Ions, Ozone, NOx,Positive Matrix Factorizatio

    Blood Lactate Level Responses and Comparison with Submaximal Running and Roller Skiing in Cross-Country Skiers

    Get PDF
    The purpose of this study is to examine the effect of 30-minute duration submaximal running and roller skiing exer- cises, which are among the most important aerobic exercise models in cross-country skiers, on lactic acid levels. The study group comprised 6 female and 4 male athletes (age: 16.87±1.87years, body height: 168.35±5.66 cm, body weight: 56.83±7.1kg) who competed in cross-country skiing at national and international level. All athletes participated in the study voluntarily. Measurements were performed three times as basal (1st measurement), immediately after exercise (2nd measurement) and 5 minutes after finishing exercise (3rd measurement).Statistical analysis was conducted using SPSS (version 11.5). A significant increase (P<0.01) in lactic acid levels was found for both 30-minute submaximal exercise types; however, this effect did not differ statistically between groups. Running exercises caused greater fatigue than ski- ing exercises, according to percentage values, but the difference in fatigue levels between exercise types was not statisti- cally significant

    Blood Lactate Level Responses and Comparison with Submaximal Running and Roller Skiing in Cross-Country Skiers

    Get PDF
    The purpose of this study is to examine the effect of 30-minute duration submaximal running and roller skiing exer- cises, which are among the most important aerobic exercise models in cross-country skiers, on lactic acid levels. The study group comprised 6 female and 4 male athletes (age: 16.87±1.87years, body height: 168.35±5.66 cm, body weight: 56.83±7.1kg) who competed in cross-country skiing at national and international level. All athletes participated in the study voluntarily. Measurements were performed three times as basal (1st measurement), immediately after exercise (2nd measurement) and 5 minutes after finishing exercise (3rd measurement).Statistical analysis was conducted using SPSS (version 11.5). A significant increase (P<0.01) in lactic acid levels was found for both 30-minute submaximal exercise types; however, this effect did not differ statistically between groups. Running exercises caused greater fatigue than ski- ing exercises, according to percentage values, but the difference in fatigue levels between exercise types was not statisti- cally significant

    Birinci basamakta izlenen erişkin obez bireylerde ve sağlıklı kişilerde fiziksel aktivite, kardiyovasküler risk, egzersiz kapasitesi ve yaşam kalitesinin karşılaştırılması

    No full text
    The aim of this study was to determine the extent to which the respiratory capacity, functional exercise capacity, quality of life and physical activity levels of adult obese individuals who applied to primary health care institutions were affected compared to healthy normal weight people. The 41 obese individuals (mean age 41,109,50 years) who volunteered to participate in the study whose BMI ≥ 30 kg / m2 applied to the Obesity Unit of Tokat Erbaa District Health Directorate and 38 healthy normal weight (mean age 37,479,02 years) were included in the study. Demographic characteristics and laboratory values were recorded. Body mass index, waist circumference, hip circumference, waist-hip ratio were calculated and bioelectrical impedance analyzes were performed. Individuals' dyspnea perception Modified Medical Research Council Scale (MMRC), functional exercise capacity six-minute walk test (6MWT), respiratory capacity three-minute breathing exercise test, health-related quality of life Questionnaire for fatness and weight loss (OWLQOL), physical activity level GODİN Leisure time Exercise Questionnaire, cardiovascular risk Systemic Coronary Risk Estimation SCORE Scale (Turkey), Cardiovascular Risk Factors Knowledge Level (CARRF-KL) Scale, Self-Stamping scale for negative attitudes towards weight (WSSQ) were evaluated. Waist circumference, hip circumference, waist / hip and waist / height ratios of obese individuals were significantly higher (p0.05). A statistically significant difference was observed between the quality of life of obese and healthy individuals (p0,05). Self-stigmatization was higher in obese individuals and there was a statistically significant difference between the groups' psychological attitudes towards body weight (p0,05). Obez bireylerin KARRİF-BD ile değerlendirilen kardiyovasküler risk faktörleri bilgi düzeyi sağlıklı bireylerden anlamlı olarak daha yüksekti (p0,05). Obez ve sağlıklı bireylerin yaşam kaliteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir fark gözlendi (p0,05). Obez bireylerde kendini damgalama daha fazlaydı ve gruplar arasında vücut ağırlığına ilişkin tutumları arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bir fark gözlendi (p<0,05). Sonuç olarak; birinci basamak sağlık merkezine başvuran obez bireylerin nefes darlığı ve kardiyovasküler hastalık riski artmakta, egzersiz kapasitesi ve yaşam kalitesi azalmakta ve kendilerinde kilo ile ilgili olumsuz bir tutum gelişmektedir. Obez yetişkinlerde kardiyovasküler riski azaltmak ve komorbiditelerin gelişimini engellemek için, sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılması ve kilo kaybı açısından erken dönemde aile hekimleri tarafından bireylerin fizyoterapistlere yönlendirilmesi gerekmektedir

    The Effect Of Shoppıng Centers In The Formatıon Of Urban Space: The Case Of Ankara

    No full text
    Gündelik hayatın bütün ihtiyaçlarını tek bir çatı altında toplamayı vaat eden alışveriş merkezleri günümüz kentlerinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Hızla değişen kentsel yaşam tarzına paralel olarak alışveriş mekânları da tarihsel süreç içerisinde sürekli değişmiş ve bugün sosyal ve kültürel dönüşümü yansıtan mekânlar olarak kent ve kentli hayatında önemli bir yer etmiştir. Küresel sistemin ekonomik düzlemde yaratmış olduğu etkinin bir ürünü olan alışveriş merkezleri günümüzde birer tüketim mekânı olmanın ötesinde buluşma noktası olarak birey ve grupların bir araya geldiği, kafe ve restoranlar ile sinema, oyun ve eğlence alanı gibi geniş bir hizmet yelpazesiyle her yaştan insana hitap edebilen boş zamanların değerlendirilebileceği mekânlar halini almıştır. Boş zaman, eğlence, kültür ve sanat gibi pek çok şeyi tüketim nesnesi haline getiren alışveriş merkezlerinin bireyleri sürekli bir tüketim akışı içine sokması kentler için çok yönlü sonuçları olan ve incelenmesi gereken bir alan yaratmaktadır. Sayıları, etkileri ve popülerliği gün geçtikçe artan alışveriş merkezlerine kıyasla kent merkezleri giderek sönükleşmekte ve önemini kaybetmektedir. Alışveriş merkezlerindeki artan kalabalıklık karşısında kent merkezlerinin terk edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Meydanlar, anıtlar, kamu binaları ve kent merkezleri gibi kentlere kimlik kazandırıcı öğelerin yerini tek düze yapıda birbirinin kopyası olan alışveriş merkezlerinin alması bugün bir örnek kentler karşımıza çıkarmaktadır. Alışveriş merkezlerinin ekonomik, kültürel, politik ve siyasal açıdan kent mekânında yarattığı etkiler Ankara kenti özelinde yapılan bir alan araştırmasıyla ortaya koyulmaya çalışılmıştır.Shopping centers that promise to meet all the needs of everyday life under one roof have become an important part of today's cities. Rapidly changing shopping areas paralel to the urban life style has changed constantly in the historical process and has an important place in the life of the city and urban spaces that reflect the social and cultural transformation today. Shopping centers, which are effective products that the global system has created in economic level, are not only a consumption place but also a place where individual sand groups come together as a meeting point; with cafes, restaurants and a wide range of services such as cinema, playgrounds and entertainment areas, they have become places can be evaluated by people of allages. The fact that shopping centers, which make many things such as leisure, entertainment, culture and art an object of consumption, put individuals in a constant habit of consumption creates a space for cities to have multifaceted results and to be examined. Numbers, compared to the effects of the increasing popularity of shopping centers and city centers are increasingly faded and lost heir importance. It will not be wrong to say that the city centers have been abandoned in the face of the increasing crowds in shopping centers. Today, the fact of shopping centers which are replicate of each other taking places of identity giving elements of cities such as squares, monuments, public buildings and city centers reveals model cities. Economic, cultural and political effects of the shopping malls in the urban space have been tried to be revealed by a field study made in Ankara city

    Sahra Çölü tozunun elemental belirleyicileri

    No full text
    The impact of Saharan dust on the ecology in the Mediterranean region had been extensively discussed in the literature. However, in most studies in this field, dusts collected on aerosol filters are assumed to have Saharan origin. Although this assumption is correct during Saharan dust episodes, dust locally produced at the arid eastern Mediterranean basin should be the main soil component in the atmosphere during most of the year. In this study, concentrations of elements and ions measured in aerosol samples collected in 1992-1993 and 1998 in Antalya station were investigated in order to understand the source regions of aerosols and potential elemental tracers, which can be used to differentiate between Saharan and local dust components at the Eastern Mediterranean region. Collected and measured samples were statistically examined for 41 elements and ions. In addition to elemental tracers, potential for soluble-to-insoluble P ratio as a tracer was also investigated. mProbable source regions at North Africa from where dust impacting Eastern Mediterranean originates by trajectory statistics. Backtrajectories, which are essential in such study, were calculated using a three-dimensional isentropic trajectory model. Monthly distribution of Saharan dust events shows that Saharan dust events mostly occurs in spring and fall and rarely observed in winter probably due to scavenging of dust particles by frequent rain events in winter. Based on the backtrajectory analysis, enrichment factor calculations and results of multivariate statistical techniques, Cr, Ni, Ca, Mg, Cs, K, Co, Rb and Nd are identified as potential tracer, to differentiate Saharan and local soil in the eastern Mediterranean atmosphere.Sahra çölü tozunun Akdeniz'de ekolojiye etkisi literatürde geniş bir şekilde tartışılmıştır. Ancak bu alandaki birçok çalışmada, aerosol filtrelerinde toplanan tozun Sahra Çölü kaynaklı olduğu farz edilmiştir. Bu tahmin Sahra tozu olayları sırasında doğru olsa da, Doğu Akdeniz bölgesinin kıraç kesimlerinde meydana gelen yerel tozlar da atmosferde yılın bir çok zamanlarında temel toprak unsuru olabilir. Bu çalismada, Antalya istasyonunda 1992-1993 ve 1998 yıllarında toplanan aerosol örneklerinin elemental ve iyon konsantrasyonları, aerosollerin kaynak bölgelerini ve Doğu Akdeniz bölgesinde Sahra Çölü tozunun yerel toprak olaylarından ayrılması için kullanılan muhtemel belirleyici elementlerini bulmak için irdelendi. Toplanan ve ölçülen örnekler istatiksel olarak 41 element ve iyonlar için değerlendirildi. Elemental belirleyicilere ek olarak, çözünür ve çözünmeyen fosfor oranı da muhtemel belirleyici olarak incelendi. Kuzey Afrika'da bulunan ve Doğu Akdeniz'i etkileyen olası kaynak bölgeleri trajektori istatistiği kullanılarak çıkarıldı. Böyle çalışmalarda kullanılan geri trajektoriler üç boyutlu isentropik model kullanarak hesaplandı.Sahra Çölü tozu olayının aylık dağılımı, toz olayının genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında olduğunu ve kış aylarında sık yağan yağmurların toz partiküllerini temizlemesinden dolayı daha seyrek gerçekleştiğini göstermiştir. Geri trajektori analizi, zenginleştirme faktörü hesaplamaları ve birçok istatiksel teknik sonucunda Cr, Ni, Ca, Mg, Cs, K, Co, Rb and Nd elementleri, Doğu Akdeniz atmosferinde Sahra Çölü tozunu yerel topraklardan ayırmak için muhtemel belirleyici olarak bulunmuştur

    Klinik ve çevre örneklerinde Legionella Pneumophila'nın kültür yöntemi ile araştırılması

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.6. ÖZET Legionella pneumophila pnömonisi, toplumdan edinilmiş veya nozokomiyal olabilmekte, sporadik ve epidemik olgular meydana getirebilmektedir. Doğal ve yapay su sistemlerinde yaygın olarak bulunabilen lejyonella türleri, bu sistemlerden çeşitli şekillerde yayılarak lejyoner hastalığına yol açabilmektedir. Bu çalışmada, EÜTF Hastanesi'nin çeşitli kliniklerinde izlenilen, radyolojik ve klinik bulguları ile pnömoni düşünülmüş 103 olguya ait 134 alt solunum yolu örneği ve hastane su sistemlerinde L. pneumophila 'nın varlığı kültür yöntemi ile araştırıldı. Ekimler için BCYEa besiyeri ve BMPA seçici besiyerleri kullanıldı. Kuşkulu kolonilerin tanımlanması için DFA testi uygulandı. Çalışmada; klinik ve çevre örneklerinde, L. pneumophila saptanamadı, örneklerden, L. pneumophildma. soyutlanamamış olması bölgemizde pnömoni etkenleri arasında önemli bir rolü olmadığım düşündürmekle birlikte, özellikle risk grubunda bulunan hastalarda, lejyoner hastalığına ilişkin tam yöntemlerinin rutin uygulanımı ile daha geniş hasta serilerinin taranmasının ve hastane su sistemlerinin belirli aralıklarla kontrol edilmesinin uygun olduğu sonucuna varıldı. 4
    corecore