Effect of staining and bleaching on the microhardness, surface roughness and color of different composite resins

Background. There are studies that examined the effect of staining on the surface properties of composite resins, using different solutions and bleaching applications. However, the effect of both staining and bleaching on the same composite specimens is an issue that needs to be investigated. Objectives. The aim of this study was to investigate the surface microhardness, roughness and color changes (Delta E) of 2 different composite resins after staining and bleaching. Material and methods. A microhybrid and a nanohybrid composite were used in the study. One hundred and fifty specimens were prepared from each composite. The specimens were divided into 5 groups and stained for 30 days with tea, coffee, cola, red wine, or distilled water (control). Subsequently, each group was divided into 3 subgroups. Each subgroup received a 14-day application of Opalescence (TM) Boost, Opalescence PF or VivaStyle (R) Paint On Plus bleaching materials. The color as well as surface microhardness and roughness of all specimens were determined at baseline, after staining and after bleaching. Data was analyzed using the repeated-measures analysis of variance (ANOVA) and the Bonferroni method. Results. A statistically significant decrease was observed in the surface microhardness of the microhybrid composite specimens after bleaching (p < 0.05).The highest Delta E values were observed in the red wine groups for both composite resins. Conclusions. Staining and bleaching may affect surface properties and color, depending on the type, filler and matrix content of the composite resin

İzmir metropolündeki sağlıklı çocukların (6-14 yaş) kantitatif kalkaneal ultrason (stifnes indeks) normatif verileri; Fiziksel özellikler ve yaşam tarzı özelliklerinin stifnes indekse etkileri

Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.Objectives: Bone density in children is a relatively new topic of interest within the field of osteoporosis. In children, bone density measurements are important for the assessment of disease on bone mass.Quantitative ultrasonometry is attractive for children, since the technique is radiation-free, and the devices used are portable and cheaper than radiation-based equipment. Weight-bearing physical activity and calcium intake are two important behavioral influences for bone health. The purpose of this cross-sectional study was first to establish an age-dependent refference range for stiffness index (SI) at the calcaneus in the healty Turkish children and second to determine the influence of body weight, height, body mass index (BMI), pubertal stage, physical activity and Ca intake from milk and milk product on stiffness index . Methods: The participitans were recruited from 51 primary school. All children who suffered from diseases or used any drugs known to affect bone metabolism were excluded from the study. Tanner stages were evaluated through self-assesment method. For all subjects, a 7- day questionnaire containing physical activity scores and amount of Ca intake from milk and milk product were recorded. SI of the nondominant heels were measured with the LUNAR sonometer in 1617 healty schoolchildren (811 boys, 806 girls) between 6 and 14 years old randomly selected from the Izmir Metropol (TURKEY). The relation of age, body weight, height, BMI, pubertal stage, Ca intake and physical activity to stiffness index was assessed. The statistical analyses were performed using SPSS (9.0 version) for Windows. Results: Adjusted Stiffness Index (SID) increased significantly with age and pubertal stage in both sexes. In boys, age and weight were independent predictor for SI. In girls, weight was only independent predictor for SI. Children with high intake of cheese had higher SIq values than low intake group, in both sexes. In boys, children taken ayran with higher amounts, had higher SId values than low intake group. For all subjects, physical activity score, total food score, daily calcium intake from milk and milk products were found to significant positive correlation with SI. Conclusions: The results of this study could be useful as a guide for comparing the data of individual studies and may serve as refence normative data for Turkish children between 6 and 14 years of age.Keywords :Children, Puberty, Stiffness Index, Ultrasound, Normal values, Calcium, Physical activity. IVGiriş ve Amaç: Çocuklarda kemik mineral yoğunluğu konusu, osteoporozda nispeten yeni bir ilgi alanıdır. Çocuklarda kemik kütlesini etkileyen hastalıkların değerlendirilmesinde, kemik mineral yoğunluğu ölçümü çok önemlidir. Kantitatif US'un çocuklardaki avantajı; düşük maliyetinde, portatifliğinde, kullanım kolaylığında ve iyonizan radyasyon içermemesinde yatmaktadır. Yük bindirici fiziksel aktivite ve kalsiyum alımı, kemik sağlığı açısından bireye bağımlı olan oldukça önemli etkenlerdir. Bu kesitsel çalışmanın amacı; öncelikle kalkaneal ultrason parametrelerinden stiffness indeksin (SÎ) sağlıklı Türk çocuklarında yaşa bağımlı referans aralığını belirlemektir, ikinci amacı ise; kilo, boy, BMİ, puberte evresi, fiziksel aktivite ve süt ve süt ürünlerinden alman kalsiyumun stiffness indekse olan etkilerini saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Katılımcılar 51 ilköğretim okulundan seçildi. Kemik metabolizmasına etki eden ilaç kullanan veya kemik metabolizmasını etkileyen hastalığı olan olan öğrenciler çalışmaya dahil edilmedi. Tanner evrelemesine göre hazırlanan kartlar çocuklara gösterilerek, kendilerine uyan evreyi göstermeleri istendi. Tüm katılımcılara süt ve süt ürünlerinden alman kalsiyum ve fiziksel aktivite miktarını sorgulayan 7 günlük anket formu dolduruldu, izmir metropolünden (Türkiye) randomize olarak seçilen 6-14 yaş arasındaki 1617 (811 erkek, 806 kız) sağlıklı öğrencinin Sİ' i, LUNAR marka cihazla nondominant topuktan ölçüldü. Yaş, kilo, boy, BMİ, puberte evresi, kalsiyum alımı ve fiziksel aktivite miktarı ile stiffness indeks arasındaki ilişki değerlendirildi. İstatistiksel analizler SPSS (9.0 versiyon) kullanılarak yapıldı. Sonuçlar: Fiziksel özelliklere göre düzeltilmiş stiffness indeks (SID) değerleri her iki cinste yaş ve puberte evresiyle anlamlı artış gösteriyordu. Erkeklerde yaş ve kilonun, kızlarda ise sadece kilonun Sİ' i en iyi belirleyen değişkenler olduğu saptandı. Her iki cinste de, fazla peynir tüketen çocuklarda SID değerleri az tüketenlere göre yüksek saptandı. Erkeklerde fazla ayran tüketenlerde SId değerleri, daha az tüketenlere göre anlamlı yüksek saptandı. Tüm çocuklarda Sİ değerleri; fiziksel aktivite puanı, total gıda puanı, süt ve süt ürünlerinden alman günlük kalsiyum miktarı ile pozitif korelasyon gösteriyordu.. Tartışma: Bu çalışmanın sonuçlan, bu konuda araştırma yapan araştırmacılara, kendi verilerini kıyaslama açısından yararlı olabileceği gibi 6-14 yaş grubu Türk çocuklarının referans verisi olarak da kullanılabilecektir

Polimerik yüzeyler üzerinde INS-1E beta hücreleriyle adacık mikro-organının modellenmesi

Pankreatik adacık transplantasyonu özellikle hipoglisemi farkındalığı bozulmuş tip 1 diyabet hastaları için ümit vadeden bir alternatif tedavi yöntemidir. Bu konu üzerine son yıllarda yapılan araştırmalar transplante edilebilir in vitro modeller oluşturmak ve adacık canlılık/fonksiyonunu destekleyen ve iyileştiren özgün platformlar belirlemek üzerine yoğunlaşmıştır. Bu tez çalışmasında, INS-1E sıçan beta hücrelerinin insülin salgılarının düzenlenmesinde rol oynadığı düşünülen B35 sinir hücre modeliyle biyouyumlu ve biyobozunur polimerik yüzeyler üzerinde kültürü yapılarak, transplantasyonlarda primer adacıklar yerine kullanılabilecek modeller geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu kapsamda, iki hücre hattının ko-kültür koşullarının optimizasyonunu takiben, direkt temas ve özel geçirgen membran sistemlerini de içeren farklı ekim yöntemleri kullanılarak hücreler arası etkileşimler araştırılmıştır. Hücre kültürü çalışmalarına paralel olarak, poliglikolik asit (PGA), poli-L-laktik asit (PLLA), PGA/PLLA, kitosan ve kitosan/kitosan sülfat polimerik yüzeyleri, yapısal özellikler, in vitro bozunma profili ve hücre adezyonu yönünden karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. En uygun özelliklere sahip olduğu saptanan substrat üzerine aktarılan INS-1E hücreleri ile ko-kültür, morfoloji, canlılık ve işlevsellik açısından değerlendirilmiştir. Elde edilen sonuçlar, B35 ile birlikte kültürü yapılan INS-1E hücrelerinin direkt temasa bağlı olarak, morfolojik özellikler açısından rodent adacıklarına oldukça benzeyen psödo-adacıklar oluşturduğunu ve kitosan/kitosan sülfat polimerik yüzeyinin bu ko-kültürün adezyon, büyüme ve insülin gen ekspresyonunu en iyi şekilde desteklediğini ortaya koymuştur. Ko-kültür ve kitosan bazlı biyomateryali içeren bu sistem adacık transplantasyonlarında ve deneysel çalışmalarda kullanılmaya aday özgün bir modeldir

The importance of physical activity in the prevention and control of cardiovascular diseases

Kronik hastalıklar içerisinde önemli bir yere sahip olan kardiyovasküler hastalıklar (KVH), tüm dünyada ve ülkemizde en önemli morbidite ve mortalite nedenidir. İleri yaş, obezite, sigara kullanımı, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, diyabetes mellitus gibi risk faktörleri varlığında KVH gelişme riski daha da artmaktadır. Fiziksel inaktivitenin KVH riskini arttırdığı, fiziksel olarak aktif olmanın ise; kan basıncını, kolesterol düzeyini düşürme, kilo kontrolünü sağlama ve diyabetes mellitus’un kontrol altına alınmasını sağlama gibi etkileriyle KVH riskini önemli düzeyde azalttığı birçok literatürde vurgulanmaktadır. Bu derlemede KVH’ın önlenmesi ve kontrolünde fiziksel aktivitenin önemi tartışılmıştır

Personal characteristics and styles of coping with stress of nursing students of a university in Turkey.

Objective: University studentship and the university life itself have the potential to create worry and stress. Nursing education is a hard and stressful process. The purpose of this study is to identify nursing students’ ways of coping with stress. Methods: The study was designed as a descriptive and cross-sectional. Target population of this study was all the students who were enrolled in a nursing school of a university located in Turkey. The data were collected “Personal Information Form”, developed by the researchers in light of the related literature, with a view to identifying socio-demographic features of the participants and “Ways of Coping Questionnaire” with a view to finding out the ways of coping with stress. Results: The participants of the study were 467 students. An evaluation of the WoCQ sub-scale mean scores of the nursing students in the present study showed that they got 21.15 ± 3.92 from the self-confident style, 14.03 ± 2.87 from the optimistic style, and 12.04 ± 2.97 from the seeking social support. An evaluation of the WoCQ sub-scale mean scores of the nursing students according to grade level shows that first graders got 12.13 ± 2.19 from the submissive style (p = .037), who were pleased with the school tended to be more self-confident and who could not communicate with the opposite sex tended to have a more helpless style (p = .004) in coping with stress. Conclusions: Results of the present study indicate that various factors play a role in nursing students’ ways of coping with stress and they seem to cope with stress effectively

Personal characteristics and styles of coping with stress of nursing students of a university in Turkey

Objective: University studentship and the university life itself have the potential to create worry and stress. Nursing education is a hard and stressful process. The purpose of this study is to identify nursing students’ ways of coping with stress. Methods: The study was designed as a descriptive and cross-sectional. Target population of this study was all the students who were enrolled in a nursing school of a university located in Turkey. The data were collected “Personal Information Form”, developed by the researchers in light of the related literature, with a view to identifying socio-demographic features of the participants and “Ways of Coping Questionnaire” with a view to finding out the ways of coping with stress. Results: The participants of the study were 467 students. An evaluation of the WoCQ sub-scale mean scores of the nursing students in the present study showed that they got 21.15 ± 3.92 from the self-confident style, 14.03 ± 2.87 from the optimistic style, and 12.04 ± 2.97 from the seeking social support. An evaluation of the WoCQ sub-scale mean scores of the nursing students according to grade level shows that first graders got 12.13 ± 2.19 from the submissive style (p = .037), who were pleased with the school tended to be more self-confident and who could not communicate with the opposite sex tended to have a more helpless style (p = .004) in coping with stress. Conclusions: Results of the present study indicate that various factors play a role in nursing students’ ways of coping with stress and they seem to cope with stress effectively

Yaşlı İstismarı ve İhmali

Yaşlı istismarı, yaşlının sağlık ve iyilik halini tehdit eden veya zarar veren herhangi bir davranışa maruz kalmasıdır. Yaşlı ihmali ise yaşlının sosyal, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasında bilinçli veya bilinçsiz yetersizlik oluşması olarak adlandırılır. Yaşlılık dönemindeki fiziksel ve sosyo-kültürel değişimler ile ekonomik koşullardaki kötüleşme, yaşlının evde veya kurumdaki bakımının yeterince desteklenememesine, istismar ve ihmale neden olan durumlardır. Yaşlı istismarı ve ihmalinin önlenmesinde istismar ve ihmal belirtilerini ve risk gruplarını bilmek önemlidir. Sağlık profesyonelleri yaşlı istismar ve ihmalini ortaya çıkarma, yönetme ve önlem almada önemli konumdadırlar. Bu doğrultuda, bir profesyonel olarak hemşirelere önemli sorumluluklar düşmektedir. Hemşireler, istismar ve ihmali önlemeye odaklı hemşirelik bakım planı geliştirmeli, uygulamalı ve değerlendirmelidi

Perkütan İntrakoroner Girişim Uygulanan Hastaların Fiziksel Aktivite Düzeyleri ve Etkileyen Faktörler

Amaç: Çalışmanın amacı, perkütan koroner girişim uygulanmış hastaların fiziksel aktivite düzeylerini ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Yöntem: Tanımlayıcı olan çalışmanın örneklemini; en az üç ay önce perkütan koroner girişim uygulanmış ve Ekim 2009&ndash;Mart 2010 tarihleri arasında bir üniversitesi hastanesinin kardiyoloji polikliniğine başvuran çalışmaya katılmayı kabul eden, 18 yaş ve üzeri 150 hasta oluşturmuştur. Çalışmanın verileri, “Kişisel Bilgi Formu” ve “Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi” kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen verilerin analizinde, Shapiro Wilk, One Way ANOVA Welch, Bonferronni ve Games Howell, Pearson Ki-kare, Likelihood ratio ki-kare testleri ile Student T testi, tanımlayıcı istatistikler olarak ise ortalama, standart sapma, sayı ve yüzde değerleri kullanılmıştır. Bulgular: Bu çalışmada, perkütan koroner girişim uygulanan hastaların %72\'sinin kadın ve yaş ortalamalarının 60&plusmn;10.7 olduğu belirlendi. Hastaların çoğunluğunun fiziksel olarak aktif olduğu, en çok yürüme aktivitesini yaparak enerji harcadıkları ve %56.7\'sinin aktif, %20\'sinin ise çok aktif oldukları belirlendi. Ancak fiziksel aktivite düzeyleri ile kan basıncı, kolesterol düzeyi ve beden kitle indeksi ortalamaları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p&gt;0.05). Sağlık durumunu iyi algılayan, diyet önerisine uyan, şehirde yaşayan bireylerin diğer gruplara göre daha aktif oldukları ve yaş arttıkça bireylerin aktivite düzeylerinin azaldığı saptandı (p&lt;0.05). Sonuç: Çalışmada hastaların çoğunluğunun fiziksel olarak aktif olduğu, yaş arttıkça bireylerin aktivite düzeylerinin azaldığı ve fiziksel olarak aktif olan ve olmayan grupların kan basıncı, kolesterol düzeyi, beden kitle indeksi gibi klinik özelliklerinin benzer olduğu ortaya çıkmıştır