19 research outputs found

    Flow origins of labor force participation fluctuations

    Get PDF

    Alkali ile Aktive Edilmiş Cüruf ve Uçucu Kül Harçlarına Yüksek Sıcaklık Sonrası Hava Kürünün Etkisi

    Get PDF
    Bu çalışmada alkali ile aktive edilmiş yüksek fırın cürufu ve uçucu kül içeren harçların dayanım özelliklerine yüksek sıcaklık sonrası hava kürü koşullarının etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla uçucu kül %0, %25, %50, %75, %100 oranlarında yüksek fırın cürufu ile ikame edilerek alkali ile aktive edilmiş harçlar üretilmiştir. Harçlarda aktivatör olarak %10 oranında Sodyum (Na) içeren sodyum metasilikat kullanılmıştır. Üretilen harçlar 24 saat 90°C ısıl küre tabi tutulmuştur. Isıl kür sonrası numuneler 400, 600 ve 800oC’de yüksek sıcaklığa maruz bırakılmıştır. Referans grubu numuneleri etüv kürü uygulandıktan sonra, birinci grup numuneler yüksek sıcaklık uygulandıktan 1 gün sonra, ikinci grup numuneler ise yüksek sıcaklık uygulandıktan 28 gün sonra ağırlık kaybı, eğilme dayanımı ve basınç dayanımı testlerine tabi tutulmuştur. Yüksek sıcaklık öncesi en yüksek basınç dayanım 75,5 MPa ile %100 cüruflu numunelerde elde edilirken en düşük basınç dayanımı 44,6 MPa ile %100 uçucu kül içeren numunelerde elde edilmiştir. Yüksek sıcaklıktan sonra 28 gün havada kür uygulanan numunelerin basınç dayanım değerleri yüksek sıcaklığa maruz kalmayan numunelerin basınç dayanım değerleri ile karşılaştırıldığında,400oC, 600oC ve 800oC’de sırasıyla en fazla %32, %64 ve %93 basınç dayanımı kaybı meydana gelmiştir. Numunelerin yüksek sıcaklık sonrası 1 ve 28 gün süreyle havada kür edilmesi, basınç dayanımlarında önemli bir değişikliğe neden olmamıştır. Yüksek sıcaklık sonrası eğilme ve basınç dayanımı kaybı hemen oluşmuş, 28 gün hava kürü ile numuneler genel olarak basınç dayanımlarını korumuşlardır

    Sitomegalovirüs Gastrointestinal Hastalığının Tanısında Plazmada CMV Virüs Yükü Eşik Değeri Elde Edilmesi, Testin Tanısal Performans Ölçütlerinin Belirlenmesi ve Hastalığı Tahmin Etmeye Yönelik Skorlama Sistemi Geliştirilmesi

    No full text
    Cytomegalovirus (CMV) is a DNA virus belonging to the Herpesviridae family. In healthy individuals, CMV usually causes an asymptomatic infection or a mild illness. After primary infection, CMV remains in a latent state in tissues and organs and can be reactivated in the presence of particular circumstances, and reinfection may also occur. A more severe course of CMV infection, tissue and organ involvement can be developed in individuals with severe immunosuppression such as transplant recipients and those with acquired immunodeficiency syndrome due to the immunosuppressive medications or the disease itself. End-organ involvement is usually reported in the retina, gastrointestinal system, central nervous system, liver, and lungs. Cytomegalovirus gastrointestinal disease (CMV-GID) can involve any area of the epithelium lining the gastrointestinal tract mucosa, from the mouth to the anus. Accurate and early diagnosis is very important because it can lead to life-threatening consequences such as bleeding and perforation. The gold standard for the diagnosis of CMV-GID is demonstration of histopathological findings related to CMV in endoscopic biopsy or surgically removed tissue specimens, and confirmation of the diagnosis, if possible, by immunohistochemical examination. Difficulty or delay in diagnosis may be experienced due to the need for an invasive procedure to obtain the tissue sample; the presence of conditions that may hinder intervention in some patients; the patient's refusal to give consent for the interventional procedure; and the turnaround time for histopathological examination reports. There is a need for non-invasive and early yielding methods and approaches that can predict the diagnosis of CMV-GID with optimal diagnostic performance measures that can guide the preemptive treatment decision while pending histopathological examination results. It is emphasized that the detection of CMV viral load in plasma with polymerase chain reaction (PCR) as a method that does not require invasive procedures and can give rapid results should be used in the diagnosis of CMV-GID. In this study, demographic information, immunosuppressive medications, patient complaints, laboratory parameters, endoscopic examination findings, antiviral treatment status, and follow-up results of 125 people diagnosed with CMV-GID and 177 people who were not diagnosed with CMV-GID based on histopathological examination of tissue samples, were retrospectively evaluated. Using “Receiver Operating Characteristic” (ROC) analysis, the cut-off value for plasma CMV viral load detected by PCR which can predict the diagnosis of CMV-GID was determined; the change of this threshold in different groups in terms of the underlying disorder was established; and a scoring system was developed to predict CMV-GID. The optimal cut-off value of plasma CMV viral load for the diagnosis of CMV-GID was found to be 272 copies/mL. Separate threshold values were also obtained for each underlying medical condition. In univariate analyses, being over the age of 65; use of systemic steroids; use of azathioprine; use of more than two immunosuppressive medications; presence of ulcer, exuding ulcer, irregular ulcer, large mucosal defect, macroscopic hemorrhage, and pancolitis in endoscopic examination were determined as risk factors and findings associated with CMV-GID. A scoring system has been proposed with the model using multivariate analysis. Accordingly, 8 points for being over 65 years of age; 5 points for using systemic steroids; 9 points for erosion, 11 points for ulcer, 6 points for pancolitis, 10 points for granular appearance in endoscopic examination; 7 points for an increase of greater than 1 log10 copies/mL in plasma CMV viral load between two consecutive samples. The optimal value of the total score for predicting CMV-GID was determined as 28.1. It has been shown that patients with a diagnosis of CMV-GID have longer hospital stays and higher mortality rates than those without, and improvement in clinical signs and symptoms was significantly common in patients with a diagnosis of CMV-GID who received antiviral treatment as compared to the group that did not receive treatment. The use of the proposed scoring system and determination of plasma CMV viral load can help predict CMV-GID and facilitate early diagnosis and treatment.Sitomegalovirüs (CMV), Herpesviridae ailesine ait bir DNA virüsüdür. Sağlıklı bireylerde primer CMV enfeksiyonu genellikle belirtisiz ya da çok hafif belirtilerle seyretmektedir. Primer enfeksiyonun ardından CMV doku ve organlarda latent olarak kalıp özel durumların varlığında reaktive olabilmekte, reenfeksiyon da gelişebilmektedir. Nakil alıcıları ve kazanılmış immün yetmezlik sendromunda olduğu gibi bağışıklık sisteminin kullanılan immünsupresif ilaç veya altta yatan hastalık nedeniyle baskılanmış olduğu durumlarda CMV’ye bağlı ağır seyir gözlenebilmekte, doku ve organ tutulumları hayatı tehdit edebilmektedir. CMV’ye bağlı organ tutulumu, sıklıkla akciğer, gastrointestinal sistem, göz, santral sinir sistemi ve karaciğerde görülebilmektedir. Sitomegalovirüs gastrointestinal hastalığı (CMV-GİH) ağızdan anüse kadar gastrointestinal sistem mukozasını döşeyen epitelde herhangi bir bölgeyi tutabilmektedir. Kanama ve perforasyon gibi hayatı tehdit edebilecek sonuçlara yol açabilmesi nedeniyle doğru ve erken tanısı oldukça önemlidir. CMV-GİH tanısında altın standart yöntem endoskopik biyopsi ya da cerrahi olarak çıkarılmış dokuda histopatolojik olarak CMV’ye atfedilen bulguların gösterilmesi ve mümkünse immünohistokimyasal inceleme ile tanının doğrulanmasıdır. Doku örneğinin elde edilmesi için invazif işlem gerekmesi, bazı hastalarda girişim yapılmasına engel teşkil edebilen durumların bulunması, hastanın girişimsel işleme onam vermemesi, histopatolojik incelemenin kısa sürede sonuçlanamaması nedeniyle tanı konulmasında güçlük veya gecikme yaşanabilmektedir. Doku tanısı olmaksızın CMV-GİH tanısını yüksek performans ölçütleriyle öngörmeyi sağlayabilecek ya da histopatolojik inceleme devam ederken preemptif tedavi kararını yönlendirebilecek invaziv olmayan ve erken sonuç veren yöntemlere ve yaklaşımlara gereksinim vardır. Girişimsel işlem gerektirmeyen ve hızlı sonuç verebilen bir yöntem olarak plazmada polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ile CMV virüs yükünün saptanmasının CMV-GİH tanısında kullanılması üzerinde önemle durulmaktadır. Bu çalışmada, doku örneğinde histopatolojik inceleme sonucuyla CMV-GİH tanısı almış 125 kişinin ve CMV-GİH tanısı almamış 177 kişinin demografik bilgileri, immünsupresif tedavi alma durumları, hastalık yakınmaları, laboratuvar parametreleri, endoskopik muayene bulguları, antiviral tedavi alma durumları ve izlem sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. PCR ile saptanan plazma CMV virüs yükünün CMV-GİH tanısını öngörmeyi sağlayabileceği eşik değer (cut-off) “Receiver Operating Characteristic” (ROC) analizi ile belirlenmiş, bu eşik değerin altta yatan hastalık açısından farklı gruplarda gösterebileceği değişim ortaya konmuş ve CMV-GİH’i tahmin etmeye yönelik bir skorlama sistemi geliştirilmiştir. CMV-GİH tanısı koyabilmek için elde edilen plazma CMV virüs yükü optimal eşik değeri 272 kopya/mL olarak bulunmuştur. Altta yatan hastalıklara göre gruplar oluşturularak her hastalık için ayrı eşik değerler de elde edilmiştir. Hematopoetik kök hücre nakil alıcılarında yüksek duyarlılık ve özgüllükle 290 kopya/mL eşik değer olarak belirlenmiştir. Tek değişkenli analizlerde 65 yaşın üzerinde olmak, sistemik steroid kullanımı, azatioprin kullanımı, ikiden fazla immünsupresif ilaç kullanımı; endoskopik muayenede ülser, eksudalı ülser, düzensiz kenarlı ülser, geniş mukozal defekt, makroskopik kanama emaresi, pankolit görülmesi CMV-GİH lehine risk faktörleri ve bulgular olarak belirlenmiştir. Çok değişkenli analizler sonucunda oluşturulan model ile bir skorlama sistemi önerilmiştir. Buna göre 65 yaşın üzerinde olmak 8 puan; sistemik steroid kullanıyor olmak 5 puan; endoskopide erozyon görülmesi 9 puan, ülser görülmesi 11 puan, pankolit görünümü 6 puan, granüler görünüm olması 10 puan; ardışık alınan iki örnekte plazma CMV virüs yükünde log10 kopya/mL cinsinden bir birimden fazla artış olması 7 puan kazandırmaktadır. CMV-GİH tanısı koyabilmek için gereken skorun optimal değeri 28,1 olarak belirlenmiştir. CMV-GİH tanısı olanların, olmayanlara göre hastanede daha uzun süre kaldıkları ve ölüm oranlarının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Antiviral tedavi alan CMV-GİH tanılı hastalarda tedavi almayan gruba kıyasla, klinik belirti ve bulgularda düzelmenin anlamlı biçimde daha sık olduğu gözlenmiştir. Önerilen skorlama sisteminin ve plazma CMV virüs yükü tayininin birlikte kullanılmasının, CMV-GİH tanısının tahmin edilmesine ve erken tanı ile erken tedavinin sağlanmasına katkıda bulunabileceği kanaatine varılmıştır

    Avrupa Parlamentosu'nda Avrupa şüpheciliği : krizler ve etkileri

    No full text
    İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da barışın ve istikrarın yeniden sağlanması amacıyla tasarlanan Avrupa Birliği projesi ortaya çıktığı günden beri tartışmaları gündeme getirmiştir. Avrupa Birliği’ni destekleyen görüşler olduğu kadar Avrupa Birliği’nin kurumlarını, politikalarını eleştiren veya tamamen bütünleşme sürecine karşı çıkan görüşler de olmuştur. 1990’lı yılların başında Avrupa gündeminde önemli bir hale geldiği kabul edilen eleştirel görüşler literatürde Avrupa şüpheciliği (Euroscepticism) olarak adlandırılmıştır. Zaman zaman gündeme gelen Avrupa şüpheciliği geçtiğimiz son on yılda Avrupa Birliği’nin karşılaştığı birçok krizle tekrar ortaya çıkmıştır. Avrupa şüpheciliğinde ulusal ve ulusüstü düzeyde olmak üzere belirgin bir artış görülmüştür. Bu tez çalışmasında, krizlerin Avrupa Parlamentosu’nda güçlenen şüpheci siyasi gruplar ile etkileşiminin Avrupa politikalarına etkisi sorgulanmaktadır.--------------------The European Union project, which was designed to restore peace and stability in Europe after the Second World War, has brought to discussions on the agenda since the day it emerged. There have been opinions that support the European Union as well as criticize the institutions and policies of the European Union or oppose the integration process completely. Critical views that are accepted to have become important in the European agenda in the early 1990s have been named as Euroscepticism in the literature. Euroscepticism, which has come to the fore from time to time, has reemerged as a result of crises in the last decade. There has been a marked increase in Euroscepticism at the national and supranational level. In this thesis, the effects of the interaction of crises with Eurosceptic political groups that have gained strength in the European Parliament on European policies are questioned

    Book Review: Eco Soma: Pain and Joy in Speculative Performance Encounters

    No full text
    Z. Gizem Yılmaz Karahan is Associate Professor of English Language and Literature at Social Sciences University of Ankara, specializing in ecophobia, environmental humanities, new materialisms, ancient philosophy (old materialisms), elemental ecocriticism, early modern English drama and monster studies. She obtained her PhD degree in 2018 at Hacettepe University in the Department of English Language and Literature. Her recent publications include a co-authored book chapter with Simon C. Estok entitled “The Ecophobia/Biophilia Spectrum in Turkish Theatre: Anatolian Village Plays and (Karagöz-Hacivat) Shadow Plays” in Turkish Ecocriticism: From Neolithic to Contemporary Times (edited by Serpil Oppermann and Sinan Akıllı, Lexington Books, 2020)

    Bakırcılar Çarşısı : Antep’in gizli kahramanları

    No full text
    Ankara : İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Tarih Bölümü, 2015.This work is a student project of the The Department of History, Faculty of Economics, Administrative and Social Sciences, İhsan Doğramacı Bilkent University.by Pamuk, Fatih

    Can Fear Of Movement, Depression And Functional Performance Be A Predictor Of Physical Activity Level In Patients With Knee Osteoarthritis?

    No full text
    Objectives: This study aims to explore whether fear of movement, depression and functional performance are predictors of physical activity levels in patients with knee osteoarthritis (OA). Patients and methods: A total of 200 patients (80 males, 120 females; mean age 53.23 +/- 5.99 years; range, 40 to 65 years) with knee OA participated in this cross-sectional, correlational-design study. Oxford Knee Score (OKS) was used to evaluate physical function and pain through patient perspective. Six-Minute Walk Test (6-MWT) was used to evaluate functional performance. International Physical Activity Questionnaire-Short Form (IPAQ-SF) was used to assess subjective physical activity level. A 17-item of the self-reported Tampa Scale for Kinesiophobia (TSK) questionnaire was used to determine the fear of movement level. Beck Depression Inventory (BDI) was used as a self-reported measure for depression level. Spearman correlation analysis and the linear regression model with R-square (R-2) were used to correlate and explain the total variance. Results: International Physical Activity Questionnaire-Short Form was significantly correlated to OKS (r=-0.550), 6-MWT (r=-0.561), TSK (r=-0.693) and BDI (r=-0.429) in patients with OA (p<0.001). Linear regression analysis revealed that OKS, 6-MWT test, TSK and BDI were independently associated with IPAQ-SF in predicting physical activity level in patients with knee OA (p <= 0.001; R-2 =0.621). Conclusion: This study increases the understanding of the predictors of physical activity level related to fear of movement, depression and functional performance in patients with knee OA. Improving physical activity levels in OA population is necessary to implement early treatment strategies before the disease progresses and more costly solutions are needed.WoSScopu

    Development Of Multidimensional Nil Hallux Valgus Scale: A Reliability And Validity Study

    No full text
    Objective: The aim of this study was to develop a disease-specific multidimensional hallux valgus (HV) scale, as well as to establish the validity and reliability thereof. Methods: The 14-item Multidimensional Nil Hallux Valgus Scale was developed. The scale has a score range of 0-60, with higher score indicating increased HV symptoms, complaints, and functional disorder. Among the patients referred to our clinic with HV diagnosis based on anterior-posterior non-weight-bearing radiography of the affected foot, 129 feet of 66 patients (63 bilateral, 3 unilateral) were included in the study. In clinical evaluations of these HV patients, American Orthopaedic Foot and Ankle Society Hallux Metatarsophalangeal Interphalangeal Joints Scale (AOFAS-MTFIF), Manchester Scale, and Short Form 36 Health Survey (SF-36) were used to test the validity and reliability of the new scale. Results: From factor analyses, it was observed that the items clustered in 5 factors, which explained 73.2% of the variance. Floor and ceiling effects were observed to be within normal limits (floor effect: 3.1%; ceiling effect: 0.8%). The Cronbach's alpha level related with the overall internal consistency of the scale was estimated as 83.3%, and the Cronbach's alpha for the subheadings of the scale varied between 33.9% and 74.2%. High correlation was observed regarding test-retest reliability of the scale. Conclusion: This newly developed scale allows for the holistic evaluation of HV including the condition-specific parameters and is a valid and reliable scale that can be conveniently used by health care professionals.WoSScopu

    Kappa Carrageenan/PEG-halloysite nanocomposites: Surface characterization with an artificial intelligence technique, antimicrobial, and anticancer properties

    No full text
    Within the field of pharmaceutical technology, the design of green and multifunctional nanocarriers has received significant attention due to their excellent synergistic anticancer and antimicrobial properties. In this study, a novel kappa carrageenan/polyethylene glycol-halloysite nanocomposite (kappa CA-PEG-Hal NC) was prepared as a part of the development of the cisplatin (Cis) delivery nanosystem in pancreatic cancer treatment. The prepared nanostructure was characterized by SEM, TEM, XRD, and FTIR techniques. The spherical kappa CA-PEG-Hal NC was outperformed by a smaller particle size of 65 +/- 1 nm. The prepared nanostructure exhibited a high Cis release percentage of 90.44 +/- 0.5%. The experimental results showed that the prepared kappa CA-PEG-Hal NC had a high cytotoxic effect on HepG2 hepatocellular carcinoma and MIA PaCa-2 pancreatic cancer cells, while having low cytotoxicity against HUVEC human umbilical vein endothelial cells. Furthermore, the kappa CA-PEG-Hal NC had robust antimicrobial effects against different pathogenic microorganisms. Due to the multifunctional nature of kappa CA-PEG-Hal NC, it is proposed as an effective nanocarrier for delivery of anticancer drug (Cis) and an anti-microbial agent with excellent surface and biological properties
    corecore