234 research outputs found

    Child Abuse/Neglect and Depressive Symptomatology: The Mediating Roles of Early Maladaptive Schemas

    Get PDF
    Son dönemlerde, çocuk istismarı / ihmalinin erişkinlik döneminde psikopatolojinin gelişimini nasıl öngördüğünü anlamaya yönelik çalışmaların sayısında artış bulunmaktadır. Bu çalışmalar daha çok bu ilişkide etkili olan mekanizmalarının saptanması ve değerlendirmesi üzerine odaklanmaktadır. Bu bakımdan, şema terapi, erken dönem uyumsuz şemalar aracılığıyla yetişkin dönem psikopatolojisi ve çocukluk istismarı ve ihmalin arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Mevcut çalışmada, üniversite öğrencileri örnekleminde çocuk istismarı / ihmali ve depresif semptomatoloji ilişkisi arasındaki beş farklı şema alanının aracı rolleri araştırılmıştır. Bu araştırmanın örneklemini, yaşları 18 ile 32 arasında değişen 414 üniversite öğrencisinden [312 (% 75,4) kadın, 102 (% 24,6) erkek] ve [322 (% 75,4) kadın] oluşmaktadır. Beş şema alanı için yürütülen Paralel Çoklu Aracı Değişken Analizi sonuçlarına göre, tüm şema alanları arasında yalnızca zedelenmiş otonomi/ performans şema alanının, çocuk istismarı / ihmali ve depresif semptomatoloji arasındaki ilişkiye aracılık ettiğini görülmektedir. Diğer bir deyişle, çocukluk çağında karşılaşılan istismar ve ihmal düzeylerinin yüksek olduğunu bildiren bireylerin, zedelenmiş otonomi / performans şema alanından uyumsuz şemalar geliştirme eğiliminde oldukları ve bunun sonucu olarak da depresif belirtiler açısından yüksek risk altında bulundukları söylenebilir. Araştırma sonuçları alan yazın ışığında tartışılmıştır.Recently, there has been a growing interest in identifying the mechanisms of how child abuse/neglect predicts the development of psychopathology in adulthood. In that respect, schema therapy explains the origin of psychopathology with early maladaptive schemas. This study aimed to explore the mediator roles of five different schema domains between child abuse/neglect and depressive symptomatology relationship in a university student sample. The sample of this study consisted of 414 undergraduate and graduate students from the various universities of Turkey [312 (75.4%) female, and 102 (24.6%) male], whose ages ranged between 18 and 32 (M = 21.69, SD = 2.08). Parallel Multiple Mediation Analysis for five schema domains showed that among all schema domains only impaired autonomy/performance schema domain-mediated the relationship between child abuse/neglect and depressive symptomatology. Individuals who reported higher levels of childhood abuse and neglect tended to develop more maladaptive schemas from impaired autonomy/performance schema domain, and as a consequence, were at increased risk for depressive symptoms. Results were discussed in light of the relavant literature

    Psychometric properties of the Interpersonal Emotion Regulation Questionnaire (IERQ) in Turkish samples

    Get PDF
    Intrapersonal emotion regulation is accepted to have an important role on mental health. However, research investigating the effects of interpersonal emotion regulation on mental health is still in its infancy. The objective of the current study was to investigate the psychometric properties of the Interpersonal Emotion Regulation Questionnaire (IERQ) in Turkish samples. For this purpose, IERQ was translated into Turkish and psychometric properties of the scale were examined in two different samples. Structural, concurrent, and criterion validity, as well as reliability analyses, were conducted. Results confirmed the four-factor structure of the original scale. Supporting concurrent validity, IERQ score revealed moderate correlations with the measures of intrapersonal emotion regulation and interpersonal problems. Results of criterion validity analysis revealed that IERQ score successfully differentiated the group with low interpersonal problems from the group with high. The twenty-item Turkish IERQ appeared to be a reliable and valid measure of interpersonal emotion regulation.No sponso

    Madde bağımlılığı ve yasa ilişkisinin terapi sürecinde incelenmesi örneği

    Get PDF
    Günümüzde bağımlılık oranlarında ve türlerinde yüksek oranda artış görülmektedir. Bu artışla eş zamanlı olarak bağımlılığın önlenmesine yönelik kurumsal ve yasal birçok düzenleme ortaya çıkmıştır. Ancak diğer yandan toplumsal söylemde, Özne’nin keyif verici maddelere ulaşmayı hak ettiğine dair birçok ifade ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, madde bağımlılığı ile yasa ilişkisinin bir terapi sürecinde tarihi, kültürel ve güncel değerlendirmeler ışığında söylemsel temelde incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, madde bağımlılığını önleme merkezine yasal düzenlemeler sonucu gönderilmiş bağımlı kişiyle yürütülmüş bir terapi süreci analiz edilmiştir. Analiz Parker ve ekibinin Lacan’ın teorisinden ortaya koyduğu eleştirel söylemsel yaklaşımın ışığında ortaya çıkan Lacanyen Söylem Analizi metodolojisine dayandırılmıştır. Buna göre analizde, klasik söylem analizindeki sözlerin benzerlik ve farklılığından öte; sözdeki karşıtlık, yokluk, anlamın düştüğü/bozulduğu an ve Özne’nin Başka ile ilişkilenirken konumlandığı yere odaklanılmıştır. Sonuçlara göre, kişinin kendi talebinin olmadığı ve güvenin yok olduğu koşullarda yürütülen görüşmelerde terapist ve kişi arasındaki güç ve otorite pozisyonlarının önemli ölçüde etkilendiği görülmüştür. Diğer yandan, maddenin kendisinin ne olduğunun yerine, onun ilişkideki yerinin önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Madde kullanıp kullanmama konusunda şüphenin zevk nesnesi halini aldığı durumlarda, terapistin bu şüphe üzerinden kişi ile ilişkilenmek yerine, bunun analizinin sürmesine aracılık etmesi önemli görülmüştür. Son kısımda madde bağımlılığı konusunda klinik uygulamaya yönelik değerlendirmeler toplumsal söylem ışığında verilmiştir.Publisher's Versio

    Çocukluk Dönemi Sinek Korkusu Üzerine Bir Vaka Sunumu

    Get PDF
    Çocuklarla yapılan terapötik çalışmalarda, fobilerin temelinde yatan nedenlerin ortaya çıkması ve oyun içinde simgeselleştirilmesi için imkân sağlayan bir ortam vardır. Korkuların anlaşılması, çocuğun oynadığı oyunların değerlendirilmesi yoluyla mümkün olabilir. Her fobinin birey için ne anlama geldiği kişinin kendi yaşantısıyla bağlantılıdır ve kişinin korkularını nasıl ifade ettiğinin öznel olarak değerlendirilmesi söz konusudur. Bu sebeple kişinin öznel deneyimine odaklanılması, kişinin yaşadığı korkularla ilgili çok geniş bir bilgi kaynağı sunmaktadır. Ayrıca çocukluk döneminde görülen korkular oyun seanslarıyla birlikte gerileme gösterebilir ve korkular başka bir yola kanalize olma şansı bulabilir. Bu çerçevede yapılan çalışma, 7 yaşındaki A.’nın vaka öyküsüyle birlikte kliniğe getiriliş sebeplerinden biri olan “sinek korkusu”nun araştırılması amacı taşımaktadır. Araştırma kapsamına uygun 6 görüşme belirlenmiştir. Bu görüşmeler nitel araştırma yöntemlerinden biri olan söylem analizi yoluyla incelenmiş ve psikanalitik kuram kapsamında tartışılmıştır. Söylem analizi ile öncesinde oluşturulmuş belirli kategorilerin dışına çıkılır. Bu yolla kişinin deneyiminin öznel anlatımına odaklanılması zengin bir bilgi kaynağı oluşturmaktadır. Bu kapsamda yapılan çalışma sonucunda A.’nın söyleminde ihmal, rekabet ve öfkeden; terapistle kurulan benzerlikler ve öznelliğe doğru bir değişim olduğu gözlemlenmiştir. Bu yolla A.’nın yaşadığı korku, kendi öznelliği çerçevesinde değerlendirilerek çocukluk döneminde ortaya çıkan korkuların anlaşılmasında gelecek çalışmalar için katkı sağlayacağı öngörülmektedir.Publisher's Versio

    İsim Ne Söyler: Nitel Bir Araştırma

    Get PDF
    İsim, kişiyi tanımlayan ve ona doğumundan ölümüne kadar eşlik eden temel kavramlardan biridir. İsim üzerine pek çok alanda çalışmalar yapılmıştır. Bunların arasında psikanalitik çalışmaların yeri klinik anlamda önem arz etmektedir. Lacan’ın teorisine göre, isim kişiyi tanımlamanın yanında kişiye bağlı da olan bir gösterendir. Bununla birlikte, isim ismi veren kişinin kendi bilinçdışı süreçlerini de üzerinde taşır. Bu araştırmada isim olgusu; katılımcıların isimlendirilme süreçleri, çağrışımları ve aile ilişkileri çerçevesinde incelenerek elde edilen bulgular Lacanyen bakış açısıyla yorumlanmıştır. Bunun için 22 ve 27 yaş aralığında, kendisine isim koyulma süreçlerini bilen altı üniversite öğrencisi ile yaklaşık bir saat süren görüşmeler yapılmıştır. Araştırmanın veri analizi Yorumlayıcı Fenomenolojik Analiz ile yapılmıştır ve sonucunda da dört tema elde edilmiştir: “İsmim Ben’im”, “Hayal Edileni Yansıtma”, “Duruşunu İsimle Gösterme” ve “İsimle Değer Kazanma”. “Duruşunu İsimle Gösterme” teması hariç bütün temalar ayna evresinde çocuğun isimlendirilerek Başka’nın onayını alması, kendi imgesiyle özdeşleşmesi ve Başka’nın alanında yer edinmesi ile açıklanmıştır. Duruşunu isimle gösterme teması ise kişinin ayrışma çabasını isim göstereni üzerinden sahnelemesi ile bağlantılı olarak yorumlanmıştır. Sonuç olarak, isim kişinin kendi imgesiyle birlikte etiket olarak taşıdığı ve gelişimindeki temel kavramları yaşantısında tekrarlamasına aracı olan bir gösteren olarak değerlendirilmiştir.A proper name is one of the main concepts that defines a person and accompanies him/her from birth to death. The concept of the proper name has been the subject of several fields. Psychoanalytic studies related to this topic have an important place among others in a clinical manner. According to Lacanian theory, a proper name is a signifier that defines a person and is bonded to him/her. In addition, it carries the name-giver’s own unconscious processes. In the current study, the concept of the proper name was examined in terms of participants’ naming processes, associations, and family relations. The results were discussed based on Lacanian theory. For this study, approximately one hour interviews were conducted with six university students whose ages ranged between 22 and 27, who have knowledge about their naming processes. Data were analyzed through Interpretative Phenomenological Analysis. Four main themes came up at the end of the analysis: “Me Name”, “Projecting What was Dreamed of”, “Showing One’s Position by Name”, and “Gaining Worth by Name”. All the themes except “Showing One’s Position by Name” were explained by the mirror stage, at which the child gets approval from Other, identifies with his/her own image and has a place in Other’s area. The theme of “Showing One’s Position by Name” was interpreted as enacting one’s effort to be separated via name as a signifier. To conclude, a proper name was considered as a signifier that a person carries like a label with his/her own image, and it functions as a means of repeating one’s main developmental concepts in his/her life.Publisher's Versio

    Personality, posttraumatic stress and trauma type: factors contributing to posttraumatic growth and its domains in a Turkish community sample

    Get PDF
    Background: Posttraumatic growth (PTG) is conceptualized as a positive transformation resulting from coping with and processing traumatic life events. This study examined the contributory roles of personality traits, posttraumatic stress (PTS) severity and their interactions on PTG and its domains, as assessed with the Posttraumatic Growth Inventory Turkish form (PTGI-T). The study also examined the differences in PTG domains between survivors of accidents, natural disasters and unexpected loss of a loved one. Methods: The Basic Personality Traits Inventory, Posttraumatic Diagnostic Scale, and PTGI-T were administered to a large stratified cluster community sample of 969 Turkish adults in their home settings. Results: The results showed that conscientiousness, agreeableness, and openness to experience significantly related to the total PTG and most of the domains. The effects of extraversion, neuroticism and openness to experience were moderated by the PTS severity for some domains. PTG in relating to others and appreciation of life domains was lower for the bereaved group. Conclusion: Further research should examine the mediating role of coping between personality and PTG using a longitudinal design
    corecore