44 research outputs found
Malathion ve Onosma nigricaule (Boraginaceae)'nin fare böbrek dokusunda katalaz (CAT) ve süperoksit dismutaz-2 (Mn-SOD) salınımı üzerine etkileri]
The purpose of this study was to determine the effects of the plant extract, which is obtained from Onosma nigricaule due to the oxidation parameters caused in mice by malathion that is used as an insecticide in agriculture, on catalase (CAT) and superoxide dismutase-2 (Mn-SOD) in kidney tissues by immunohistochemical technique. A total of 48 male mice (Mus musculus) were used in our study. Mice were divided 6 groups (control group, maize oil group, normal saline group, Onosma nigricaule group, malathion group, Onosma nigrcaule+malathion group). Hematoxylin-eosin and triple staining methods were used for histological and pathological examinations. The localization of CAT and Mn-SOD in the renal tissue was determined using the method of streptavidinbiotin- peroxidase. CAT immunoreactivity was determined with a weak intensity in epithelium of renal tubulus proximalis of mice in the malathion group, with a moderate intensity in Onosma nigricaule+ malathion group and with a higher intensity in tubulus proximalis of other groups. A cytoplasmic Mn-SOD immunoreactivity was determined with weak intensity in renal medulla of mice in malathion group, with moderate intensity in renal medulla of mice in Onosma nigricaule plant extract+ malathion group, maize oil group, and normal saline group and with highly intensity in control and Onosma nigricaule groups. It was concluded that Onosma nigricaule might play a protective role as an antioxidant against the oxidant features of malathion.Kafkas University, BAPKafkas University [2013-KSYO-78]This research was supported by a grant from the Kafkas University, BAP (Project No: 2013-KSYO-78
A study on improving of lamb yield by three lambing in two years in Awassi sheep
İvesi koyunlarında iki yılda üç kuzulatma uygulamasının döl verim ölçütleri üzerine etkilerinin araştırıldığı bu çalışma, Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Araştırma ve Uygulama Çiftliği Selam Hayvancılık İşletmesinde yürütülmüştür. Çalışmada 3 yaşlı İvesi koyunları iki yılda üç kuzulatma (İYÜK) ve yılda tek kuzulatma (YTK) olarak iki gruba ayrılmıştır. İYÜK grubunda çiftleştirmeler Ocak, Eylül ve Mayıs aylarında yapılmıştır. Ocak ve Mayıs çiftleştirmelerinde kızgınlık oluşturmak için progesteron içeren süngerler 14 gün süreli ve intra-vaginal olarak uygulanmış, süngerlerin alınmasını takiben hayvan başına 500 IU PMSG enjeksiyonu yapılmıştır. Eylül ayı İvesi koyunlarının doğal çiftleştirme mevsimi içerisinde yer aldığı için, İYÜK grubu koyunlarına bu ayda, sadece kızgınlık toplulaştırmak amacı ile progesteron içeren süngerler uygulanmıştır. YTK grubunda ise herhangi bir hormon uygulanmaksızın Ağustos- Eylül döneminde serbest koç katımı yapılmıştır. Deneme sonucunda yılda koç altı koyun başına kuzu verimi İYÜK grubunda YTK grubundan %39.4 daha fazla olmuştur. İYÜK grubu içerisinde en yüksek kuzulama oranı ve kuzu verimi Eylül ayındaki çiftleştirmeden elde edilirken, bu dönemin kuzuları tüm deneme grupları içerisinde en düşük doğum ağırlığına sahip olmuşlardır.This study was carried out at Animal Production Unit of Mustafa Kemal University Agriculture Faculty Research and Training Farm aiming to investigate the effects of three lambing in two years on reproductive characteristics. Awassi sheep of three years old were assigned into two groups as three lambing in two years (TLTY) and once lambing in one year (OLOY). Ewes of TLTY were mated on January, September and May. Progesterone-sponges were applied for 14 days intra-vaginally on the mating periods in TLTY group. After withdrawing of the sponges 500 iu/head of PMSG was injected to ewes except the September mating. For September mating ewes were applied the sponges only for oestrus synchronisation. It is known that September is the natural mating season for Awassi sheep. On the other hand, the OLOY group were mated from the beginning of August to the end September without any hormone treatment. It was found that litter size of TLTY was 39.4% of higher than that of OLOY group. The highest fertility and litter size were obtained for TLTY group in September mating while the birth weight was lowest in this period among the groups
Risk İletişiminde Geleneksel Medya: Gazete Haberlerinin Deprem Felaketleri Örnekleminde Analizi
Bireylerin doğal afetler hakkındaki bilgilerini ve risk algılarını şekillendirmede önemli bir rol oynayan medya, bu niteliği ile risk ve afet yönetiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye için en yüksek doğal afet riskleri arasında ilk sırada yer alan depreme yönelik, medya aracılığıyla gerçekleştirilecek iletişim faaliyetlerinin niteliği, hedeflemesi, içeriği ve yoğunluğu da özel bir düzenlemeyi ve önemi gerektirmektedir. Afetler sırasında ve sonrasında olduğu kadar başta deprem olmak üzere tüm afetlere ilişkin riskler için de birincil bilgilenme, tutum geliştirme ve davranışa dönüştürme kaynağını medya oluşturmaktadır. Bu bakış açısından hareketle, geleneksel medyanın en önemli araçlarından biri olan gazetelerin depreme ilişkin içeriklerinin analizi çalışmanın odağını oluşturmuştur. Gazetelerin, deprem riski içeriklerindeki bilgi, kaynak, aktör, yoğunluk, genişlik ve tekrar düzeylerinin saptanması amacıyla, Basın İlan Kurumu 2021 yılı tiraj verileri temel alınmış ve buna göre en yüksek satış rakamına sahip Sabah, Hürriyet, Sözcü, Posta, Milliyet ve Türkiye gazetelerinden oluşan örneklem üzerinde, yakın zamanda yaşanmış İstanbul ve İzmir depremlerine ilişkin haberlere, nitel araştırma yönteminin bir tekniği olarak içerik analizi uygulanmıştır. Araştırmada medyanın sadece depremin yaşanmasının ardından konuyu yoğun olarak haberleştirdiği, konuyla ilgisinin ancak afet ile birlikte oluştuğu görülmüştür. Ayrıca, depreme yönelik açıklama ve bilgilendirme yapan aktörlerin, depremin toplumsal etkilerine göre değişiklik gösterdiği, riskin iletişimine yönelik anlamlı bir çalışmanın söz konusu olmadığı ve depreme yönelik haberlerin gündeme geliş zaman, biçim ve oranlarının medya organları açısından oldukça benzerlik taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma bulguları, ülkenin sahip olduğu en büyük risklerden biri olan depreme ilişkin ‘risk iletişimi’nde, medyanın kurumsal olarak taşıdığı işlev, önem ve sorumlulukların yeniden tartışılmaya muhtaç olduğunu göstermektedir
In a real-life setting, direct-acting antivirals to people who inject drugs with chronic hepatitis c in Turkey
Background: People who inject drugs (PWID) should be treated in order to eliminate hepatitis C virus in the world. The aim of this study
was to compare direct-acting antivirals treatment of hepatitis C virus for PWID and non-PWID in a real-life setting.
Methods: We performed a prospective, non-randomized, observational multicenter cohort study in 37 centers. All patients treated with
direct-acting antivirals between April 1, 2017, and February 28, 2019, were included. In total, 2713 patients were included in the study
among which 250 were PWID and 2463 were non-PWID. Besides patient characteristics, treatment response, follow-up, and side effects
of treatment were also analyzed.
Results: Genotype 1a and 3 were more prevalent in PWID-infected patients (20.4% vs 9.9% and 46.8% vs 5.3%). The number of naïve
patients was higher in PWID (90.7% vs 60.0%), while the number of patients with cirrhosis was higher in non-PWID (14.1% vs 3.7%). The
loss of follow-up was higher in PWID (29.6% vs 13.6%). There was no difference in the sustained virologic response at 12 weeks after
treatment (98.3% vs 98.4%), but the end of treatment response was lower in PWID (96.2% vs 99.0%). In addition, the rate of treatment
completion was lower in PWID (74% vs 94.4%).
Conclusion: Direct-acting antivirals were safe and effective in PWID. Primary measures should be taken to prevent the loss of follow-up
and poor adherence in PWID patients in order to achieve World Health Organization’s objective of eliminating viral hepatitis
Sağlık Hizmeti Kullanıcılarının Katılım Payı Hakkındaki Görüşlerinin Değerlendirilmesi
This study aims to collect the views of citizens, who applied to Hacettepe University Beytepe Hospital located in Çankaya/Ankara, about user fees and their effects on use of health services, and to examine if their views were changed according to health care utilization behaviours and demographic characteristics. Research sample consisted of 400 people accepting to be volunteer for replying the questionnaire which was used as data collection tool. Of participants, 55.6% stated that they knew user fee while the remaining (44.4%) didn’t know it. 34.3% of the participants knew the amount of user fee paid while the remaiming 65.8% did not know the amount. 26.1% of participants answered the question ‘In which situations participation share is paid’ by saying ‘yes’?” while 73.6% answered ‘no’. Of participants, 20.9% knew that the user fee was paid for the drugs, and 79.1% did not know. 9.6% of the participants had information about for which medical supplies they were required to pay user fees while 90.4% did not have any information about this issue. One of the important findings of this sutdy is that %29,9 percent of participants knew where user fee should be paid while 70,1 percent didn’t know it. In the light of these findings, it can be said that Social Security Institution (SGK) should take some measures in order to improve the knowledge level of citizens. Health care providers or pharmacists might be responsible for providing needed information about user fees at the point of health care or drug utilization, or brochures about user fees might be prepared and distributed to citizens for improving knowledge level.Bu çalışmada Ankara Çankaya ilçesi sınırları içerinde yer alan Hacettepe Üniversitesi Beytepe hastanesine sağlık hizmeti almak amacı ile başvuran vatandaşların katılım payları ve katılım paylarının sağlık hizmeti kullanımı üzerine olan etkilerinin ne olduğu konusundaki görüşlerinin toplanması ve bu görüşlerinin katılımcıların sağlık hizmeti kullanım davranışları ve sosyo-demografik özelliklerine göre farklılık gösterip göstermediğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışma örneklemini, veri toplama aracı olarak kullanılan anketi yanıtlamayı gönüllü olarak kabul eden 400 kişi oluşturmuştur. Katılımcıların %55,6’sı katılım payını bilirken, %44,4’ü katılım payının ne demek olduğunu bilmemektedir. Alınan hizmet karşılığı ödenen muayene katılım payının ne kadar olduğunu katılımcıların %34,3’ü bilirken, %65,8’i bilmediğini belirtmişlerdir. ‘Hangi durumlarda katılım payı ücretinin alındığını biliyor musunuz?’ Sorusuna katılımcıların %26,1’i ‘evet’ derken, %73,6’sı ‘hayır’ şeklinde cevaplamışlardır. Alınan ilaçlar için katılım payının alındığını katılımcıların %20,9’u bilirken, %79,1’i bilmediğini ifade etmiştir. Katılımcıların %9,6’sı hangi tıbbi malzemelerde katılım payının alındığını konusunda bilgi sahibiyken, %90,4’ü bu konuda bilgi sahibi olmadığını; katılım payı ücretlerinin nereye ödendiğini katılımcıların %29,9’u biliyorken, %70,1’i katılım payı ücretinin nereye ödendiğini bilmedikleri bu çalışmanın önemli bulguları arasındadır. Bu bulgulara bakılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun vatandaşların katılım payı ile ilgili bilgi seviyesini artırması gerektiği söylenebilir. Sağlık hizmeti kullanımı veya ilaç alım noktalarında, sağlık hizmeti sunucuları veya eczacılar halka katılım payı ile ilgili gerekli bilgileri vermeleri için sorumlu tutulabilirler ya da hastane hizmetlerinde yararlanma kılavuzu şeklinde bir broşür hazırlayarak sağlık hizmeti kullanım noktalarında vatandaşlara dağıtarak vatandaşlar arasında katılım payı konusundaki bilinç düzeyi artırılmalıdır
Muhammed Zâhid el-Kevseri's sufistic views.
TEZ13017Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2020.Kaynakça (s. 119-128) var.XI, 129 s. :_res. (bzs. rnk.), tablo ;_29 cm.İnsanlığa hidayet ve rahmet olarak gönderilen İslam’ın en güzel ifadesi olan tasavvuf, nesiller boyunca insanlığa imanın, ihlâsın ve takvanın lezzetini tattırmıştır. Müslümanları Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek anlamına gelen ihsan şuuruna erdirerek kâmil insan olmasını sağlamıştır. Tasavvufun meydana getirdiği ahlak ve yaşam şekli, İslam medeniyetine yön vermiş, onun kurucu unsurlarından biri olmuştur. Düşünce, sanat, bilim, kültür, mimari ve iktisat alanlarında önemli roller üstlenen mürşidler, İslam medeniyetinin evrensel bir kimlik kazanmasına da katkıda bulunmuşlardır. Bu çalışmamızda, tahsil hayatını tamamladıktan sonra Fatih Medresesi’nde Dersiâmlık, Daru’ş-Şafaka’da arapça ve Süleymaniye Medresesi’nde tefsir dersleri veren, hatta Ders vekâleti görevine kadar yükselen döneminin büyük âlimlerinden olan Muhammed Zâhid el-Kevserî’nin hayatını, ilmi çalışmalarını ve tasavvufî düşüncelerini ele aldık. Amacımız ilim ve irfanı kendisinde toplayan, son dönem Osmanlı âlimlerinden olan Kevserî’nin daha iyi anlaşılmasına vesile olmak ve bizden sonra onun hakkında yapılacak olan yeni çalışmalar için bilgi birikimi sağlamaktır. Kevserî, tasavvufla bir ilim olarak ilgilenmiş, zikir, vesile, rabıta, veli, mürşit, tasavvuf adabı, seyrüsülûk, tevessül, vahdet-i vücûd, vahdet-i şühûd gibi tasavvufun temel konuları hakkında görüşlerini açıklamış ve bu alanda kitaplar kaleme almıştır. Kevserî, bu ilimde ortaya koyduğu çalışmalar açısından mutasavvıf olmasının yanı sıra, yaşayışı ve ahlakı itibariyle de bir sûfîdir. Çünkü Kevserî, tekke hayatının manevi atmosferini yaşamış, birçok tarikat erbabından ders almış, mürşide intisap ederek seyrüsülûkünü tamamlamıştır.Sufism, which is the most beautiful expression of Islam sent as guidance and mercy to humanity, has tasted the flavor of faith, sincerity, and taqwa (piety) for humanity for generations. It made Muslims become perfect people by making them conscious of the meaning of worshiping as ikhlas consciousness (if they saw Allah- beneficence consciousness). The morality and lifestyle created by Sufism guided Islamic civilization and became one of its founding elements. The murshid, who played important roles in the fields of thought, art, science, culture, architecture, and economics, also contributed to the universal identity of the Islamic civilization. In this study, we discussed the life, scientific studies and Sufistic thoughts of Muhammed Zâhid al-Kevserî, who after completing his education, taught Dersiâmlık in Fatih Madrasah, Arabic in Daru'ş-Şafaka Madrasah and hermeneutics of Quran in Süleymaniye Madrasah, and even one of the great scholars of his time rising to the duty of the attorney. We aim to contribute to a better understanding of Kevserî, one of the late Ottoman scholars who gathered the knowledge (Ilm) and lore (Irfan), and to gain knowledge for new works to be done after us. Kevserî was interested in Sufism as a science, and explained his views on the basic subjects of Sufism, such as dhikr (invocation), occasion, bond (rabıta), saint, master, sufi manners, the spiritual journey (seyrüsülûk), seeking to draw close (tawessul), unity of existence(vahdet-I vücûd), unity of witnesses (vahdet-I şühûd) and wrote books in this field. In addition to being Sufi in terms of the studies he has put forward in this science, Kevserî is also a Sufi in terms of his life and morality. Because Kevserî lived the spiritual atmosphere of the dervish lodge life, took lessons from many sufi masters, and completed the spiritual journey by attending the murshid (mentor)
Research on somatic embryogenesis in some Colchicum (bitter cigdem).
TEZ13222Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2020.Kaynakça (s. 45-51) var.XVII, 53 s. :_res. (bzs. rnk.), tablo ;_29 cm.Colchicum cinsi içerisine giren türlerin kormları ve tohumları yüzyıllardır geleneksel tedavi yöntemlerinde; astım, dizanteri, romatizmaya karşı kullanılmaktadır. Günümüz modern tıbbında ise Colchicum yumru ve tohumları kolşisinoidler olarak adlandırılan terapötik aktif alkaloid kaynağı olarak kullanılmaktadır. Kolşisin Colchicum cinsi içerisine giren tüm türlerden elde edilen başlıca alkoloid türevidir. Son yıllarda farklı renkleri, tek ya da çoklu çiçek yapısına sahip farklı formlarının bulunması, acı çiğdemin süs bitkisi olarak kullanımını ön plana çıkarmaktadır, ancak türlerin yeni keşfediliyor olması çeşit geliştirme çalışmalarını geciktirmektedir Bu tez çalışmasında C. szovitsii, C. serpentinum ve C. figlalii türlerinde, yumru eksplantları kullanılarak doku kültürü ile embriyojenik yapıların oluşumu incelenmiştir. Embriyojenik yapıların elde edilmesi için farklı konsantrasyon ve kombinasyonlarda NAA, 2,4-D ve 2-iP içeren 6 farklı protokol denenmiştir. Bu protokollerin hepsinde embriyojenik yapı gözlemlenmiştir. En yüksek embriyojenik yapı oranı ise 2mg/l 2,4-D içeren ortamlarda %59 oranında gözlemlenmiştir. Elde edilen embriyojenik yapılar mikroskop altında gözlemlenmiş ve gelişim aşamalarına ait farklılılar incelenmiştir. Çalışmada embriyojenik yapı oluşumu dışında bitkicik oluşumu da gözlemlenmiştir.For centuries, the traditional treatment methods of the korms and seeds of the species that fall into the genus Colchicum; It has been used against asthma, dysentery, rheumatism. In modern medicine, Colchicum tubers and seeds are used as a therapeutic active alkaloid source called colchicinoids. Colchicine is the main alkaloid derivative obtained from all species in Colchicum genus. In recent years, the existence of different colors, different forms with single or multiple flower structures highlight the use of bitter crocus as an ornamental plant, but the new discovery of species delays cultivation development. 6 different protocols with different concentrations and combinations including NAA, 2,4-D and 2-iP were tried to obtain embryogenic structures. Embryogenic structure was observed in all of these protocols. The highest embryogenic structure rate was observed in environments containing 2,4-D and 2-iP. The embryogenic structures obtained were observed under the microscope and the differences in the stages of development were examined. Apart from embryogenic structure formation, vegetation formation was also observed in the study.Bu Çalışma TUBİTAK Tarafından Desteklenmiştir.. Proje no: 1160215
Assessment of the relationship between the engagement in leisure time and academic motivation among the students of faculty of education
he aim of the study was to determine the relationship between leisure time motivation and academic motivation among the students who studied at the Faculty of Education of Mustafa Kemal University. 260 students (Xyears: 21.29±2.11) constituted the sample of the study. For the analyses of the data; Leisure Motivation Scale and Academic Motivation Scale were employed. The data were analyzed using descriptive statistics, Pearson’s correlation test and regression analysis. According to the findings of the study; it was explored that academic motivation was significantly correlated with the leisure motivation scale’s subscales of intrinsic motivation toward knowledge and accomplishment (r=0.360), experience stimulation (r=0.219) and introjected and identified regulations (r=0.212; p<0.05). Also; the leisure motivation scale’s subscales of motivation toward knowledge and accomplishment accounted for 13% of academic motivation. In light of these findings; it may be concluded that there was a correlation between academic motivation and intrinsic motivation (toward knowledge and accomplishment, and experience stimulation) and more autonomous types of extrinsic motivation (introjected and identified regulations). As a result of the regression analysis; engagement in leisure time activities for knowledge and accomplishment significantly accounted for academic motivation. In sum; it may be interpreted that participation in leisure time activities with more intrinsic reasons may yield more positive results.he aim of the study was to determine the relationship between leisure time motivation and academic motivation among the students who studied at the Faculty of Education of Mustafa Kemal University. 260 students (Xyears: 21.29±2.11) constituted the sample of the study. For the analyses of the data; Leisure Motivation Scale and Academic Motivation Scale were employed. The data were analyzed using descriptive statistics, Pearson’s correlation test and regression analysis. According to the findings of the study; it was explored that academic motivation was significantly correlated with the leisure motivation scale’s subscales of intrinsic motivation toward knowledge and accomplishment (r=0.360), experience stimulation (r=0.219) and introjected and identified regulations (r=0.212; p<0.05). Also; the leisure motivation scale’s subscales of motivation toward knowledge and accomplishment accounted for 13% of academic motivation. In light of these findings; it may be concluded that there was a correlation between academic motivation and intrinsic motivation (toward knowledge and accomplishment, and experience stimulation) and more autonomous types of extrinsic motivation (introjected and identified regulations). As a result of the regression analysis; engagement in leisure time activities for knowledge and accomplishment significantly accounted for academic motivation. In sum; it may be interpreted that participation in leisure time activities with more intrinsic reasons may yield more positive results
Otel İşletmelerinin Erişilebilirlik Standartlarının Uygunluğu Üzerine Bir Durum Analizi: Konya İli Örneği
The growing population of elderly and disabled people not only in
Europe but also all over the world needs a special support and service,
developed the new emerging new niche as an accessible tourism in tourism
industry. Accessible tourism enables people with access requirements, including
mobility, vision, hearing and cognitive dimension of access, to function
independently and with equity and dignity through the delivery of universally
designed tourism products, services and environments. In accordance with the
International accessibility standards this study aims to do a situation
Analysis on the 30 hotels’ Parking Areas, Pedestrian Roads and Sidewalks, Steps
and Stairs, Total Room Numbers in the Hotels, The Classification of the Hotels
and the Disabled Elevators in the Hotels in the province of Konya
Diagnosis of Nephropathic Cystinosis in a Child During Routine Eye Exam
We present a 7-year-old patient who was diagnosed with asymptomatic nephropathic cystinosis following the detection of the pathognomonic corneal white crystalline opacities during a routine eye examination