18 research outputs found

    Mu‘tezile Akılcılığı ve Aydınlanma Aklı: Akıl ve Ahlâk İlişkisi Temelinde Bir Mukayese

    Get PDF
    Akıl teorilerinin, düşünme eylemi, bu eksende yürütülen bütün faaliyetler ve buna bağlı olarak peşi sıra gerçekleştirilen tüm edimler üzerinde etkisi bulunmaktadır. Bireyler ya da toplumlar tasarladıkları fiilleri bilerek veya bilmeyerek çoğu zaman hâkim akıl teorisi ve düşünce geleneği çerçevesinde planlamakta ve icra etmektedir. Dolayısıyla insanlık için aklın mahiyeti, konumu ve fonksiyonları kadar akla yüklenen veya akıldan ayrıştırılan anlam ve kavramlar ve akıl yürütmenin keyfiyeti de önemlidir. Bu bağlamda incelenmeye değer ve düşünce tarihinden günümüze doğru uzanan zaman seyrinde pek çok açıdan araştırma konusu yapılan ve yapılmaya da devam edilen hususlardan biri de akıl-ahlâk ilişkisidir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki benzerlerinden farklı olarak bu makalede akıl-ahlâk ilişkisi temelinde Mu‘tezile akılcılığı ile Aydınlanma aklı arasında bir mukayese yapılması amaçlanmıştır. Bu düzlemde çalışmada akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisi konusundaki düşüncelerin insanlığın tekâmülü üzerindeki etki ve sonuçları hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Araştırmada birbirine alternatif fikrî yapıların akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisine dair yaklaşımlarının insan türü ve diğer canlı yaşamı adına ümit verici veya yıkıcı tesirleri vurgulanmıştır. Belirtilen hususlar, benzerleri yanında bu çalışmanın orijinal ve alana katkı yapan yönlerinden bir kısmını ortaya koymaktadır. Dinî, felsefî gelenekler ve filoloji açısından akıl ve ahlâk kavramlarına yüklenen birbirinden çok farklı anlam ve yorumların varlığından kaynaklanan güçlüklerin bulunduğu aşikârdır. Tabi ki mukayeseli incelemenin de gaye edinilmesi meselenin araştırılması açısından ilâve zorlukların üstlenilmesi anlamına gelmektedir. Ancak akıl teorilerinin ve akıl-ahlâk ilişkisi perspektifinin kişiler, sosyal hayat, devletler ve uluslararası münasebetler, dahası metafizik âlemle bağlantılar itibariyle işgal ettiği konumun ehemmiyeti bu türden karşılaştırmaları faydalı ve kaçınılmaz kılmaktadır. Bütün bu hususlar da dikkate alınarak bu çalışmada biri kelâm ekolleri özelinde İslâm düşüncesini; diğeri Batı felsefesini temsil etmek üzere iki temel düşünce oluşumu seçilmiş ve bu düşünce geleneklerinin ürettikleri akıl teorileri ekseninde akıl-ahlâk ilişkisi hakkında ileri sürdükleri fikirler ve bunların sonuçları ana hatlarıyla incelenmiştir. Bunlardan ilki “İslâm’ın akılcıları” olarak da bilinen Mu‘tezile düşüncesi diğeri ise “akıl çağı” diye anılan Aydınlanma düşüncesini simgeleyen Aydınlanma felsefesidir. Belirlenen dönem ve ekol olarak Mu‘tezile’nin ve Aydınlanma felsefesinin tercih edilmesinde farklı etkenler rol oynamıştır. İlk planda bu etkenlerden öne çıkanı; her iki düşünce pratiğinin de içerik, anlam, mahiyet ve felsefeleri cihetinden birbirinden çok farklı olsalar da “akılcılık” paydasında buluşmalarıdır. Asıl maksat bu olmasa da makale boyunca her iki ekolün akıl anlayışlarının temel paradigma itibariyle derin ayrışma içinde olduğu da açığa çıkan sonuçlardan biri olmuştur. Akıl teorilerinin nesnel veya araçsal boyutu, akıl ile metafizik âlem arasında irtibatın varlığı/yokluğu, aklın ahlâktan bağımsız olup olamayacağı ve bu alanlarda ileri sürülen fikir ve iddiaların nihaî noktada insanlığa sağladığı tecrübeler itibariyle her iki düşünce geleneği arasında mukayeseler yapılmıştır. Diğer yandan Aydınlanmadan modern zamanlara ve günümüze doğru uzanan süreçte bugünün insanlarının Aydınlanmanın etkilerini yaşayarak bizzat tecrübe ettiğine fakat Mu‘tezile’nin teklif ettiği akıl teorisi bağlamında idealize ettiği akıl-ahlâk ilişkisinin olumlu ya da olumsuz neticelerini tatbik etmekten uzak kaldığına vurgu yapılmıştır. Bu bağlamda çalışmada “Şayet Mu‘tezile’nin ya da temsil ettiği düşünce dünyasının teklif ettiği akıl-ahlâk ilişkisine dair görüşlerin uygulanabilmesi bugün mümkün olabilseydi; mevcut konjonktür üzerinde kurucu ve dönüştürücü bir pozisyonu olanaklı kılabilir miydi ya da bu ne türden sonuçlar doğururdu?” şeklindeki sorulara cevap aranmaya gayret edilmiştir. Nihaî olarak ise Mu‘tezile’nin ve Aydınlanma felsefesinin akıl-ahlâk ilişkisi çerçevesinde vaat ettikleri şeylerin gerçekleşme potansiyelleri ve reel hayatta ortaya çıkan sonuçları tartışılmıştır. İçinde bulunulan vasatta dünyanın, tabiatın, insan yapısının ve insanlık açısından kıymet ifade eden ortak ve temel değerlerin mevcut durumları üzerinden adı geçen düşünce gelenekleri karşılaştırılmıştı

    Recent Advances in Health Biotechnology During Pandemic

    Get PDF
    The outbreak of severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV-2), which emerged in 2019, cut the epoch that will make profound fluctuates in the history of the world in social, economic, and scientific fields. Urgent needs in public health have brought with them innovative approaches, including diagnosis, prevention, and treatment. To exceed the coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic, various scientific authorities in the world have procreated advances in real time polymerase chain reaction (RT-PCR) based diagnostic tests, rapid diagnostic kits, the development of vaccines for immunization, and the purposing pharmaceuticals for treatment. Diagnosis, treatment, and immunization approaches put for- ward by scientific communities are cross-fed from the accrued knowledge of multidisciplinary sciences in health biotechnology. So much so that the pandemic, urgently prioritized in the world, is not only viral infections but also has been the pulsion in the development of novel approaches in many fields such as diagnosis, treatment, translational medicine, virology, mi- crobiology, immunology, functional nano- and bio-materials, bioinformatics, molecular biol- ogy, genetics, tissue engineering, biomedical devices, and artificial intelligence technologies. In this review, the effects of the COVID-19 pandemic on the development of various scientific areas of health biotechnology are discussed

    Tanrı’nın Sesi Vicdan ve Hakikate Ulaşmanın Muharrik Gücü Olarak Havâtır Kavramı

    No full text
    Tanrı’nın varlığı ve insanla ilişkisi gündeme geldiğinde O’nun varlığını kabul etsin veya etmesin her insan şayet varsa ve mümkünse bir şekilde Tanrı ile bağ kurma, O’nunla iletişime geçme arzusunu taşır. Çünkü yapısı gereği insan, varlığını bilip de görmediği ya da var olup olamayacağını düşündüğü şeylere yönelik olarak karşı konulamaz bir merak duygusu besler. Halbuki ilâhî dinler dünya hayatında Tanrı’nın sadece vahiy ve nübüvvet aracılığıyla ya da sadece seçilmiş bazı insanlarla iletişime geçtiğini, tüm evrene ve insanlığa ilişkin emir ve yasaklarını, arzularını ve hoşnutluğunu, reddettiği ve râzı olmadığı hususları yalnızca bu yolla bildirdiğini açıklamaktadır. Son Peygamber’in hak din olan İslâm’ı bir kez daha ve nihaî olarak tebliğ etmesiyle artık dünyada böyle bir ilişkinin de imkân dâhilinde olamayacağı aşikârdır. O halde Tanrı artık insanlarla irtibatını tamamen kesmiş midir ya da vahiy ve nübüvvetten bağımsız olarak Tanrı’nın insanlığın başlangıcından itibaren her bir insan ferdi ile bire bir ve farklı bir ilişkisi de var mıdır veya insanlık böyle bir olanağa ve kabiliyete sahip midir? Tanrı’nın bireysel olarak insanlarla irtibatı yoksa insanoğlunun imtihanı ve Tanrı ile ilişkisi nasıl ve ne şekilde gerçekleşmektedir? İnsanın özgür tabiatını gerçekleştirmesi mümkün olabilmekte midir? Bu türden mezkûr ve mevhum soru ve sorunların çözümünde düşünce tarihinde genelde vicdan kavramı ön plana çıkarılmış, vicdanın fonksiyonları tâdât edilerek onun insanda Tanrı’nın sesini, mesaj ve isteklerini açığa çıkaran bir mahal olduğu düşünülmüştür. Bu yönüyle dinî-felsefî gelenekte ve psikoloji alanındaki literatürde vicdan, insanda doğduğu andan itibaren var olduğuna inanılan ve kişide iyiyi kötüden ayırt etmeye yarayan içsel bir parametre, kişiden kişiye değişen ve geliştirilebilir soyut bir kavram olarak değerlendirilmiş ve vicdanın insanoğlu için yol gösterici bir rehber, ders veren bir öğretmen konumunda bulunduğu ifade edilmiştir. Vicdana, vicdanın, bir başka deyişle insanın iç sesine isnat edilen hususiyetlere benzer şekilde Kelâm âlimleri insanın kalbinde “havâtır” diye isimlendirilen içsel uyarıcıların bulunduğunu belirtmişlerdir. Kelamcılar iç uyarıcı diye adlandırdıkları hâtırları iyi ve kötü diye nitelendirerek derinlemesine tahlil etme cihetine gitmişlerdir. Bu makale Tanrı’nın sesi olarak nitelenen vicdan kavramını göz önünde bulundurarak, mütekellimlerin bu kavramın anlam alanına girecek şekilde ele aldıkları ve hakikate ulaşmanın muharrik gücü olarak tarif ettikleri havâtır mefhumu üzerinden bir araştırma yapmayı hedeflemektedir

    Gazzali’de kurtuluş kavramı

    No full text
    Ö Z E T “Gazzâlî’de Kurtuluş Kavramı” isimli bu tez Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans tezi olarak hazırlanmış ve ilgili jüri tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir. Tezimizde İslâm dininin kurtuluş düşüncesi ünlü İslâm âlimi İmam Gazzâlî’nin bakış açısı ve perspektifi ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada “Kurtuluş” kavramı tahlil edilmiş ve geçmişten günümüze kurtuluş probleminin seyri ve gelişimi hakkında genel bilgiler verilmiştir. İmam Gazzâlî’nin hayatı ile kurtuluş düşüncesi arasında var olan bağlar saptanarak ortaya konulmuştur. Bu bağlar yorumlanarak tarihsel arka planı hakkında bilgi verilmiştir. Gazzâlî’ye göre kurtarıcılık iddiası taşıyan ekol ve gruplar hakkında bilgi verilmiş ve bu grupların kurtuluş düşünceleri tahlil edilmiştir. Gazzâlî’nin çizmiş olduğu kurtuluş çemberi ve bu çemberin içinde ve dışında kalanlar hakkında inceleme yapılmıştır. Ünlü düşünürün İslâmî gruplara bakış açısı ve onlarla ilgili düşünceleri ayrıntılı bir şekilde ele alınarak Gazzâlî tekfir doktrininin üzerine oturduğu temeller araştırılmıştır. Gazzâlî kurtuluş düşüncesini oluşturan unsurlar ve bu unsurları oluşturan alt başlıklar incelenerek sistematik bir şekilde ortaya konulmuştur. Gazzâlî’ye göre kurtuluşun nasıl ve hangi yolla gerçekleşeceği araştırılarak ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. ABSTRACT This thesis named ‘The Concept of Salvation for Gazzali’ is prepared as a postgraduate study at Social Sciences Institute of Marmara University and accepted by the concerned committee unanimously. In this thesis, it is tried to be given the idea of salvation in Islam with the point of view and perspective of Gazzali, a famous Islam scholar. In this study, the concept of salvation is analyzed and general information about its development and progress is given. The relationship between the life of Imam Gazzali and his idea of salvation are determined and put forth. This connection is interpreted and its historical background is explained. Information about the schools and groups for which Gazzali thinks that they claim the idea of salvation is given and what these groups think about salvation is analyzed. About the salvation circle drawn by Gazzali and those both in the and out of the circle are examined. The famous intellectual’s point of view and his ideas about Islamic groups are studied in detail and the basic principles of the impiety doctrine of Gazzali are researched. These elements that form the Gazzali’s idea of salvation and these subtitles that constitute these elements are examined and put forth systematically. Gazzali’s ideas about how and by which way salvation is possible are researched and explained in detail

    Over metastazları ile seyreden iki meme kanseri olgusu

    No full text
    İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi.Amaç: Meme kanserinde en sık uzak organ metastaz bölgelerini karaciğer, akciğer, kemik ve beyin oluşturur. Ancak meme kanserinde atipik metastazlar nadir değildir. Biz burada oldukça nadir görülen, over metastazları ile seyreden iki meme kanseri olgusunu sunuyoruz

    Do tumor-infiltrating lymphocytes really indicate favorable prognosis in epithelial ovarian cancer?

    No full text
    WOS: 000407183300010PubMed ID: 28601728Objective: The aim of this study is to evaluate the impact of lymphocyte infiltration on prognostic parameters, recurrence and survival in ovarian cancer. Study design: Sixty-two patients who were primarily operated for epithelial ovarian carcinoma between 1997 and 2008 were included. CD3, CD4, CD8, CD20 and FoxP3 expressions were evaluated immunohistochemically on sections obtained from paraffin-embedded tissues. Results: Median follow up was 87 months. In whole cohort, CD3+ and CD8+ T lymphocyte infiltrations were significantly higher in patients with high-grade tumors, advanced stage tumors and the patients with omental metastasis (for CD3 p = 0.0001, p = 0.029, p = 0.016; for CD8 p = 0.044, p = 0.002, p = 0.046, respectively). DFS was significantly lower among patients with CD8+ T lymphocytes with regard to patients who did not have CD8+ T lymphocyte infiltration (p = 0.028). In univariate analysis, presence of CD8 cytotoxic T lymphocyte infiltration (p = 0.03), stage (0.0001), tumor grade (p = 0.007), omental metastasis (p = 0.0001) and lymph node metastasis (p = 0.0001) were significant risk factors for recurrence. But in multivariate analysis, only stage [HR: 116.6 (95% CI: 13.09-1039.45) (p = 0.0001)] was found as an independent risk factor for recurrence. Conclusion: CD3+ and CD8+ T lymphocyte infiltrations were related with advanced stage, high-grade tumor and the omental metastasis in ovarian cancer. DFS was significantly shorter in patients with CD8+ T lymphocyte infiltration. CD3+ and CD8+ T lymphocyte infiltrations were related with poor prognosis in ovarian cancer. (C) 2017 Elsevier B.V. All rights reserved
    corecore