58 research outputs found
3-6 Yaş grubu çocuğun akut bir hastalık nedeniyle hastaneye yatışa karşı davranışsal tepkilerinin belirlenmesi
The study is executed with mothers of children aged 3-6 (n=170) whose children were hospitalized for the first time between the dates of 15.07.2003 and 15.06.2006, who were reachable by phone and accepted to participate in the study aiming determination of behavioral reactions of a child of 3-6 ages group to be hospitalized due to an acute illness.In this study, for data gathering "Personal Information Form" including 15 questions and "Inquiry Form of Behavior Changes of 3-6 Ages Group Children After Being Hospitalized" with 30 questions were used. Date gathering forms were carried out as pre-test by using face-to-face interview method with mothers of 3-6 aged children who were hospitalized for the first time and were in first 12 hours of hospitalization. "Inquiry Form of Behavior Changes of 3-6 Ages Group Children After Being Hospitalized" was re-carried out with mothers by phone 1 month after children being discharged from hospital.In analyzing of datas statistical programme of SPSS 13.0 for Windows was used. In statistical evaluation; number-percent dispersion, Wilcoxon Sing Rank test and Paired Sample-t test were used.According to the results obtained from the study, 57.6% of children are male with age average of 4,46±1,18 and 52.3% of them were hospitalized due to Gastroentestinal System Illnesses. A significant difference was determined between average points of behavior changes of 3-6 ages group children hospitalized due to an acute illness before hospitalized (10,735±4,882) and after being discharged from hospital (15,0476±4,306). In the study, it is observed that there are some behavioral changes in children after being hospitalized such as being cranky before going to bed and during eating, disquiet, bed-wetting, seperation anxiety, excessive attachment to a parent, to need help even for the things he/she could accomplish, to have fear from new environments, people or objects, bad temper attacks, fear of doctor/nurse and hospital, fear from darkness, having bad dreams and awakening with crying, disorder in defecating, insomnia, anorexia, aggressive reactions to the parent, increase in playing with sexual organ, telling stories of hospital environment while playing with toys.As a conclusion, it is advised healthy children to be prepared with education programmes to the possibility of being hospitalized in the future. In preparation, child's age, level of development and past experiences are crucial.Araştırma, 3-6 yaş grubu çocuğun akut bir hastalık nedeniyle hastaneye yatışa karşı davranışsal tepkilerini belirlemek amacıyla yapılmış, tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Araştırmanın evren ve örneklemini, 15.07.2003-15.06.2006 tarihleri arasında ilk defa hastaneye yatan, hastaneye yatışın ilk 12 saati içinde olan, telefonla ulaşılabilen ve çalışmaya katılmayı kabul eden 3-6 yaş grubunda çocuğu olan anneler (n=170) oluşturmuştur. Çalışmada veri toplama aracı olarak, araştırmacılar tarafından hazırlanan 15 soruluk "Kişisel Bilgi Formu" ve 30 maddelik "3-6 Yaş Grubu Çocuklarda Hastaneye Yatış Sonrası Davranış Değişiklikleri Anket Formu" kullanılmıştır. Araştırmanın pre-test verileri, araştırmacılar tarafından yüz-yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Post-test verileri ise çocuklar taburcu edildikten 1 ay sonra telefon görüşmesi ile toplanmıştır. Verilerin analizinde SPSS 13.0 for Windows istatistik programı kullanılmıştır. İstatistiksel değerlendirmede; sayı-yüzde dağılımları, Wilcoxon Sing Rank testi ve Paired Sample-t testi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; çocukların %57,6'sının erkek, yaş ortalamasının 4.46±1.18 olduğu ve %52,3'ünün Gastroentestinal sistem hastalıkları nedeniyle hospitalize edildiği saptanmıştır. Akut hastalık nedeniyle hastaneye yatırılan 3-6 yaş grubu çocukların, hastaneye yatış öncesi (10.735±4.882) ve taburculuk sonrası (15.0476±4.306) davranış değişiklikleri puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir. Araştırmada, çocuklarda hastaneye yatış sonrası; gece yatmaya giderken ve yemek yerken huysuzluk yapma, gece yatağını ıslatma, yeni ortam/kişi ve eşyalardan korkma, doktor/hemşire ve hastane korkusu gibi davranış değişiklikleri olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda; sağlıklı çocukların ileride yaşayabileceği hastaneye yatırılma durumuna eğitim programları ile hazırlanması önerilmektedir. Hazırlıkta çocuğun yaşı, gelişim düzeyi ve önceki deneyimleri önemlidir
The effect of CRP/albumin ratio on prognosis of hospitalized patients due to COVID-19
Introduction: COVID-19 disease caused by the SARS-Cov-2 virus is characterized by clinical spectra of varying severity. Coagulopathy and inflammation are the most important factors associated with COVID-19 severity. The use of a biomarker of inflammation and coagulation factors has not yet been clarified. The present study aimed to examine the role of CRP/Albumin, an inflammation marker, in predicting the course of COVID-19 disease.Methods: The Demographic, laboratory, and prognosis of 457 patients who were hospitalized during the COVID-19 pandemic service between April and May 2020 were analyzed retrospectively. The relationship between the patients' CRP/Albumin ratio and disease severity, length of hospital stays, and prognosis were analyzed.Results: The rate of hospitalization in the intensive care unit was 10.5% (n=48), mechanical ventilation was 8.1% (n=37), and death was 1.3% (n=6). The CRP/albumin ratio was statistically higher in those with lung infiltration (p=0.005), those who were taken to the intensive care unit (p lt;0.001), and those who needed mechanical ventilation (p lt;0.001). A positive significant correlation was found between the length of hospital stay and the CRP/albumin ratio(r=0.412, p lt; 0.001).Conclusion: The CRP/Albumin ratio is thought to be an auxiliary marker for doctors in the early transfer of patients to the intensive care unit, the early detection of those in need of MV, and the determination of lung infiltration.Keywords: COVID-19, CRP/albumin ratio, prognosi
Metaproteogenomic analysis of saliva samples from Parkinson's disease patients with cognitive impairment
Cognitive impairment (CI) is very common in patients with Parkinson's Disease (PD) and progressively develops on a spectrum from mild cognitive impairment (PD-MCI) to full dementia (PDD). Identification of PD patients at risk of developing cognitive decline, therefore, is unmet need in the clinic to manage the disease. Previous studies reported that oral microbiota of PD patients was altered even at early stages and poor oral hygiene is associated with dementia. However, data from single modalities are often unable to explain complex chronic diseases in the brain and cannot reliably predict the risk of disease progression. Here, we performed integrative metaproteogenomic characterization of salivary microbiota and tested the hypothesis that biological molecules of saliva and saliva microbiota dynamically shift in association with the progression of cognitive decline and harbor discriminatory key signatures across the spectrum of CI in PD. We recruited a cohort of 115 participants in a multi-center study and employed multi-omics factor analysis (MOFA) to integrate amplicon sequencing and metaproteomic analysis to identify signature taxa and proteins in saliva. Our baseline analyses revealed contrasting interplay between the genus Neisseria and Lactobacillus and Ligilactobacillus genera across the spectrum of CI. The group specific signature profiles enabled us to identify bacterial genera and protein groups associated with CI stages in PD. Our study describes compositional dynamics of saliva across the spectrum of CI in PD and paves the way for developing non-invasive biomarker strategies to predict the risk of CI progression in PD.FEMS Research and Training Gran
Investigation of the Relationship Between Akkermansia Genomic Diversity in Gut Microbiota and Parkinson’s Disease Dementia
Parkinson hastalığında (PH), genellikle sağlıkla ilişkilendirilen bir bakteri cinsi olan Akkermansia’nın
bağırsak mikrobiyotasında artış gösterdiği bilinse de bu artışın nedeni tam olarak anlaşılamamıştır. Bu
çalışmada Türkiye’deki PH hastalarında, bağırsak mikrobiyotasındaki muhtemel Akkermansia değişimlerinin
belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, ilk kez shotgun metagenomik ve Akkermansia cinsine özgül
bir yeni nesil dizileme (NGS) tekniği kullanılarak PH’de bilişsel bozukluk evreleriyle ilişkili olabilecek belirli
Akkermansia suşlarının varlığı ve bu suşlarda bulunan potansiyel genler incelenmiştir. Bu kapsamda
Türkiye’de toplanmış dört bağırsak mikrobiyotası örneği -üç demanslı PH (PHD) ve bir bilişsel bozukluğu
olmayan sağlıklı kontrol (SK)- shotgun metagenomik dizileme yoluyla analiz edilmiş ve örneklerdeki Akkermansia cinsine ait genomlar yeniden inşa edilmiştir. Bu genomlar, veri tabanlarındaki Akkermansia
cinsine ait genomlarla bir araya getirilerek özel bir veri tabanı oluşturulmuş ve Akkermansia cinsine özgül
NGS uyumlu primerler bu veri tabanı kullanılarak tasarlanmıştır. Hedef gen bölgesinin çoğaltılması ve cins
özgül yeni nesil dizileme için kütüphane hazırlama basamaklarının optimize edilmesinden sonra, 64 PH
hastası [32 PHD ve 32 hafif bilişsel bozukluk gösteren PH (PH-MCI)] ile 26 SK’ye ait bağırsak mikrobiyotası
örnekleri cins özgül amplikon dizileme ile analiz edilmiştir. Analizler sonucunda, bağırsak mikrobiyotası
örneklerinde Akkermansia muciniphila türüne ait oldukları belirlenen yedi suşun varlığı tespit edilmiş ve iki
suşun demanslı (PHD) ve demansı olmayan (PH-MCI, HC) gruplar arasındaki dağılımının anlamlı farklılık
gösterdiği (p< 0.05) belirlenmiştir. Tespit edilen suşlara ait genomların gen içerikleri, karşılaştırmalı genomik
analizler yoluyla incelediğinde yalnızca dağılımı demanslı ve demansı olmayan gruplar arasında
anlamlı farklılık gösteren iki suşta bulunan 12 genin varlığı tahmin edilmiştir. Bu genlerin annotasyonları
yapıldığında ise daha önce rapor edilmemiş ve işlevi bilinmeyen genler oldukları görülmüştür. Bu
çalışmada, ilk kez Türkiye’de toplanmış PH hastalarına ait bağırsak mikrobiyotası örneklerinin shotgun
metagenomik analizleri gerçekleştirilmiş, özel olarak Akkermansia cinsinin analizi için cins-özgül bir amplikon
dizileme yöntemi geliştirilmiş ve bu yöntem kullanılarak PH’de bilişsel bozukluk evreleriyle ile ilişkili
olabilecek Akkermansia suşları ve genleri tespit edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, tür ya da suş düzeyindeki
farklılıkların araştırılmasının, bağırsak mikrobiyotasındaki PH ile ilişkili değişimlerin daha iyi anlaşılmasına
yardımcı olabileceğine işaret etmektedir.Although it is known that the relative abundance of Akkermansia, a bacterial genus commonly associated
with health, increases in the gut microbiota of Parkinson’s disease (PD) patients, the exact reason
for this increase remains unclear. This study was aimed to identify potential changes in Akkermansia
within the gut microbiota of PD patients in Türkiye. For this purpose, shotgun metagenomics and a
novel Akkermansia genus-specific amplicon sequencing technique was used to investigate the presence
of specific Akkermansia strains associated with cognitive impairment (CI) stages in PD and to examine
potential genes within these strains. In this context, four gut microbiota samples from Türkiye -three PD
with dementia (PDD) and one healthy control without CI (HC)- were analyzed by shotgun metagenomics
and metagenome-assembled genomes assigned to Akkermansia genus were reconstructed. Then, a
custom database was created by combining these genomes with the Akkermansia genomes in public
databases and next generation sequencing (NGS) compatible primers specific to the genus Akkermansia
were designed using this database. After optimization of amplification and library preparation steps for
genus-specific next generation sequencing, gut microbiota samples from 64 PD patients [32 PDD and
32 PD with mild CI (PD-MCI)] and 26 HCs were analyzed by genus-specific amplicon sequencing. The
results revealed the presence of seven strains assigned to Akkermansia muciniphila in gut microbiota
samples, two of which showed significant distribution differences (p< 0.05) between demented (PDD)
and non-demented groups (PD-MCI, HC). When gene contents of the detected Akkermansia genomes
were examined through comparative genomic analysis, the presence of 12 genes only in Akkermansia
genomes specific to non-demented groups were predicted. The annotations of these genes showed that
they were not reported before with unknown functions. In this study, for the first time, gut microbiota
samples from PD patients in Türkiye were analyzed using shotgun metagenomics, a novel genus-specific
amplicon sequencing method was developed specifically for the analysis of Akkermansia genus, and
then Akkermansia strains and genes potentially associated with CI stages in PD were identified using this
method. The results underscore that investigating the species or strain level differences could help better
understanding of the changes associated with PD in the human gut microbiota
The effect of brand relationship quality level on word of mouth
YÖK Tez No: 668630Bu araştırmanın amacı, marka ilişkisi kalitesi düzeyinin ağızdan ağıza iletişim üzerindeki etkisini incelemektir. Araştırmanın evrenini İzmir il merkezinde yaşayan 18 yaş ve üzeri kozmetik ürün kullanıcıları oluşturmaktadır. Çalışmada nicel araştırma yöntemi kullanılmış olup, veriler anket yoluyla elde edilmiştir. Toplamda 465 anket değerlendirmeye alınmıştır. Elde edilen veriler SPSS paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen verilere frekans analizi, açıklayıcı faktör analizi, korelasyon analizi, çoklu doğrusal regresyon analizi T-testi ve tek yönlü ANOVA analizleri uygulanmıştır. Yapılan frekans analizi sonucu katılımcıların en çok tercih ettikleri kozmetik markası Nivea, en sık satın aldıkları kozmetik ürün grubu cilt bakım ürünleri, kozmetik alışverişlerde en çok bilgi topladıkları kaynak reklamlar olduğu sonucu çıkmıştır. Yapılan faktör analizi sonucunda, marka ilişkisi kalitesi ile ilgili yedi boyut ortaya çıkmıştır. Bu boyutlar; aşk/tutku, kişisel bağlılık, nostaljik bağ, yakınlık/samimiyet, benlik bağı, ortak kalitesi ve davranışsal dayanışmadır. Yapılan faktör analizi sonucunda ağızdan ağıza iletişim ile ilgili üç boyut ortaya çıkmıştır. Bu boyutlar; satın alma öncesi ağızdan ağıza iletişim, satın alma sonrası olumlu ağızdan ağıza iletişim ve satın alma sonrası olumsuz ağızdan ağıza iletişimdir. Yapılan korelasyon analizi sonucunda marka ilişkisi kalitesi boyutları ile ağızdan ağıza iletişim değişkenleri arasında orta ve düşük düzeylerde pozitif ve negatif ilişkilerin olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan çoklu doğrusal regresyon analizleri sonucunda marka ilişkisi kalitesi boyutlarından (aşk/tutku, nostaljik bağ, kişisel bağlılık, ortak kalitesi) ağızdan ağıza iletişim boyutlarından satın alma öncesi ağızdan ağıza iletişim boyutunu etkilediği ortaya çıkmıştır. Bir diğer çoklu regresyon analizi sonucunda marka ilişkisi kalitesi boyutlarından (aşk/tutku, davranışsal dayanışma) ağızdan ağıza iletişim boyutlarından satın alma sonrası olumlu ağızdan ağıza iletişim boyutunu etkilemektedir. Yapılan farklılık analizleri sonucuna bakıldığında; marka ilişkisi kalitesi ile katılımcıların demografik özellikleri arasında, bekârların evlilere göre, yüksek eğitim seviyesine sahip olanların düşük eğitim seviyesine sahip olanlara göre, yüksek gelir sahiplerinin düşük gelir sahiplerine göre daha olumlu bir algı içerisinde oldukları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, kadınların marka ilişkisi kalitesi skorlarının erkek katılımcılara oranla daha yüksek olduğu sonucu çıkmıştır.The aim of this research is to examine the effect of brand relationship quality level on word of mouth communication. The universe of the research is made up of cosmetic product users aged 18 and over living in İzmir city center. Quantitative research method was used in the study and the data were obtained through the survey. A total of 465 surveys were evaluated. The data obtained were analyzed using the SPSS package program. Frequency analysis, descriptive factor analysis, correlation analysis, multiple linear regression analysis T-test and one-way ANOVA analyses were applied to the data obtained. As a result of the frequency analysis, it was found that the most preferred cosmetic brand of the participants was Nivea, the most frequently purchased cosmetic product group, skin care products, and the source advertisements where they collected the most information in cosmetic purchases. As a result of the factor analysis, seven dimensions related to brand relationship quality emerged. These dimensions; love/passion, personal commitment, nostalgic bonding, intimacy/intimacy, bond of singness, common quality and behavioral solidarity. As a result of the factor analysis, three dimensions related to word of Mouth communication emerged. These dimensions; mouth to mouth communication before purchase, positive word of mouth communication after purchase and negative word of mouth communication after purchase. As a result of the correlation analysis, it was revealed that there are moderate and low levels of positive and negative relationships between brand relationship quality dimensions and word of mouth communication varribles. As a result of multiple linear regression analyses, it has been revealed that brand relationship quality dimensions (love/passion, nostalgic bond, personal commitment, common quality) effect the size of word of mouth communication before purchase from word of mouth communication dimensions. As a result of another multi regression analysis, it effects the positive word of mouth communication size after purchase from brand relationship quality dimensions (love/passion, behavioral solidarity) from word of mouth communication dimensions. Looking at the result of the difference analyses; Among the quality of the demographic characteristics of the participants, it has been revealed that singles have a more positive perception than those with a high level of education than those with low educational education levels than those with low income incomes. In addition, it was found that women's brand relationship quality scores were higher than that of male participants
Diyabetli ergenlerde internet üzerinden yapılan danışmanlığın hipoglisemi korkusu ve metabolik kontrol üzerine etkisi
Araştırma, diyabetli ergenlerde internet üzerinden yapılan hemşirelik danışmanlığının hipoglisemi korkusu ve metabolik kontrol üzerine etkisini incelemek amacıyla yapılan yarı deneysel tipte bir araştırmadır. Araştırma, Haziran 2009 - Nisan 2010 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi Endokrin polikliniğinde takip edilen 12-17 yaş grubundaki Tip I diyabetli ergenler ile yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini, araştırmanın yürütüldüğü hastanedeki Tip 1 diyabetli ergenler (N=118) oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemini ise, Haziran 2009 - Nisan 2010 tarihleri arasında belirlenen hastanenin Çocuk Endokrin polikliniğinde takip edilen, araştırmaya katılmayı kabul eden ve ulaşılabilen 86 Tip 1 diyabetli ergen oluşturmuştur. Araştırma kapsamındaki ergenler, yaşa göre tabakalı rastgele örnekleme yöntemi ile Çalışma (n=43) ve Kontrol (n=43) gruplarına alınmıştır. Araştırmada, çalışma grubundaki ergenlere 3 ay boyunca internet üzerinden (e-mail ile) hipoglisemi yönetimi konusunda danışmanlık yapılmış, kontrol grubundaki ergenlere ise danışmanlık yapılmamış klinikte verilen rutin diyabet eğitimi almışlardır. Araştırmada veri toplama aracı olarak: “Ergenlere ve Ebeveynlere Yönelik Bilgi Formu”, “Çocuklar İçin Hipoglisemi Korku Ölçeği”, “Diyabet Yönetimi Çizelgesi” kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS for Windows 16.0 paket programı kullanılarak, sayı, yüzde, ortalama, Ki-kare, Independent Student t testi, Paired Samples t testi, iki faktörlü varyans analizi ve Bonferroni testi uygulanmıştır. Araştırmada, çalışma ve kontrol grubundaki ergenlerin sosyo-demografik özellikleri, hastalık özellikleri ve hipoglisemi öyküleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı (p>0.05) her iki grubun homojen olduğu bulunmuştur. Danışmanlık öncesi, çalışma ve kontrol grubundaki ergenlerin hipoglisemi korkusu puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Danışmanlık sonrası ise, çalışma grubundaki ergenlerin hipoglisemi korkusu puan ortalamasının kontrol grubundaki ergenlerin hipoglisemi korkusu puan ortalamasından daha düşük olduğu ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p0.05), ancak danışmanlık sonrası çalışma grubundaki ergenlerin HbA1c değerlerinde, kontrol grubundaki ergenlerin HbA1c değerlerine göre az da olsa bir düşme olduğu belirlenmiştir. Çalışma ve kontrol grubu ergenlerin danışmanlık sonrası hipoglisemi korkusu puan ortalamalarının diyabet kampına katılma durumu ve insülin uygulamada ebeveyninden yardım alma durumuna göre değiştiği ve bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu (p<0.05) saptanmıştır
Bireysel Banka Müşterilerinin Hizmet Kalitesi Algılarının Müşteri Sadakati Üzerine Etkisi
Bu araştırmanın amacı; bireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesi algılarının müşteri sadakatiüzerine etkisinin olup olmadığını incelemektir. İlk olarak literatür de algılanan hizmet kalitesiyle ilgiliçalışmalar incelenmiştir. Daha sonra literatür de geliştirilen SERVPERF ölçeğinden yararlanılarakbireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesiyle ilgili algıları ortaya çıkarılmıştır. Bu kapsamdaaraştırmanın evrenini Düzce il merkezinde ikamet eden 18 yaş üstü bireysel banka müşterilerioluşturmaktadır. Bu doğrultuda 384 kişiden anket tekniği kullanılarak veriler toplanmıştır. Eldeedilen veriler SPSS hazır paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen verilere açıklayıcıfaktör analizi, korelasyon analizi, çoklu doğrusal regresyon analizi, T-testi ve ANOVA testleriuygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, algılanan hizmet kalitesi ile ilgili dört boyut, müşterisadakati ile ilgili iki boyut ortaya çıkmıştır. Algılanan hizmet kalitesi ile ilgili boyutlar; güvenilirlik,fiziksel görünüm, isteklilik ve empatidir. Müşteri sadakati ilgili yapılan faktör analizinde ortaya çıkanboyutlar; davranışsal sadakat ve bilişsel sadakattir. Yapılan çoklu doğrusal regresyon analizisonuçlarına göre algılanan hizmet kalitesi boyutlarının (güvenirlilik, heveslilik, empati, fizikselgörünüm) müşteri sadakatini (davranışsal sadakati ve bilişsel sadakati) etkilediği ortaya çıkmıştır.Katılımcıların özellikleri ile ilgili yapılan farklılık analizlerinde de anlamlı sonuçlar ortaya çıkmıştır.The aim of this study is to determine the effect of bank customers’ perceived service on customer loyalty. For this purpose, at first the researches on perceived bank service were reviewed. Afterwards, service quality perceptions of bank service were determined by using SERVPERF scale that were developed in literature previously. In this context, The universe of the research is composed of individual bank customers over 18 years of age living in Duzce. Accordingly, data was gathered from 384 participants by questionnaire. Obtained data was analyzed using SPSS ready program. Descriptive factor analysis, multiple linear regression analysis, correlation analysis, T test and ANOVA tests were applied to data. As a result, 4 dimensions for perceived service quality and 2 dimensions for customer loyalty were defined. The 4 dimensions of perceived service quality are: Reliability, physical appearance, willingness, and empathy. The two dimensions of customer loyalty are: behavioural loyalty and cognitive loyalty. According to multiple linear regression results, dimensions perceived service quality (reliability, physical appearance, willingness, and empathy) effects dimensions customer loyalty (behavioural loyalty and cognitive loyalty). Meaningful outcomes has emerged the participants also analyzed the differences regarding the characteristics
The Effect of Service Quality Perceptions of Individual Bank Customers on the Customer Loyalty
anemonThe aim of this study is to determine the effect of bank customers’ perceived service on customer loyalty. For this purpose, at first the researches on perceived bank service were reviewed. Afterwards, service quality perceptions of bank service were determined by using SERVPERF scale that were developed in literature previously. In this context, The universe of the research is composed of individual bank customers over 18 years of age living in Duzce. Accordingly, data was gathered from 384 participants by questionnaire. Obtained data was analyzed using SPSS ready program. Descriptive factor analysis, multiple linear regression analysis, correlation analysis, T test and ANOVA tests were applied to data. As a result, 4 dimensions for perceived service quality and 2 dimensions for customer loyalty were defined. The 4 dimensions of perceived service quality are: Reliability, physical appearance, willingness, and empathy. The two dimensions of customer loyalty are: behavioural loyalty and cognitive loyalty. According to multiple linear regression results, dimensions perceived service quality (reliability, physical appearance, willingness, and empathy) effects dimensions customer loyalty (behavioural loyalty and cognitive loyalty). Meaningful outcomes has emerged the participants also analyzed the differences regarding the characteristics. Bu araştırmanın amacı; bireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesi algılarının müşteri sadakati üzerine etkisinin olup olmadığını incelemektir. İlk olarak literatür de algılanan hizmet kalitesiyle ilgili çalışmalar incelenmiştir. Daha sonra literatür de geliştirilen SERVPERF ölçeğinden yararlanılarak bireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesiyle ilgili algıları ortaya çıkarılmıştır. Bu kapsamda araştırmanın evrenini Düzce il merkezinde ikamet eden 18 yaş üstü bireysel banka müşterileri oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 384 kişiden anket tekniği kullanılarak veriler toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS hazır paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen verilere açıklayıcı faktör analizi, korelasyon analizi, çoklu doğrusal regresyon analizi, T-testi ve ANOVA testleri uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, algılanan hizmet kalitesi ile ilgili dört boyut, müşteri sadakati ile ilgili iki boyut ortaya çıkmıştır. Algılanan hizmet kalitesi ile ilgili boyutlar; güvenilirlik, fiziksel görünüm, isteklilik ve empatidir. Müşteri sadakati ilgili yapılan faktör analizinde ortaya çıkan boyutlar; davranışsal sadakat ve bilişsel sadakattir. Yapılan çoklu doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre algılanan hizmet kalitesi boyutlarının (güvenirlilik, heveslilik, empati, fiziksel görünüm) müşteri sadakatini (davranışsal sadakati ve bilişsel sadakati) etkilediği ortaya çıkmıştır. Katılımcıların özellikleri ile ilgili yapılan farklılık analizlerinde de anlamlı sonuçlar ortaya çıkmıştır.52253
Bireysel Banka Müşterilerinin Hizmet Kalitesi Algılarının Müşteri Sadakati Üzerine Etkisi
anemonThe aim of this study is to determine the effect of bank customers’ perceived service on customer loyalty. For this purpose, at first the researches on perceived bank service were reviewed. Afterwards, service quality perceptions of bank service were determined by using SERVPERF scale that were developed in literature previously. In this context, The universe of the research is composed of individual bank customers over 18 years of age living in Duzce. Accordingly, data was gathered from 384 participants by questionnaire. Obtained data was analyzed using SPSS ready program. Descriptive factor analysis, multiple linear regression analysis, correlation analysis, T test and ANOVA tests were applied to data. As a result, 4 dimensions for perceived service quality and 2 dimensions for customer loyalty were defined. The 4 dimensions of perceived service quality are: Reliability, physical appearance, willingness, and empathy. The two dimensions of customer loyalty are: behavioural loyalty and cognitive loyalty. According to multiple linear regression results, dimensions perceived service quality (reliability, physical appearance, willingness, and empathy) effects dimensions customer loyalty (behavioural loyalty and cognitive loyalty). Meaningful outcomes has emerged the participants also analyzed the differences regarding the characteristics. Bu araştırmanın amacı; bireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesi algılarının müşteri sadakati üzerine etkisinin olup olmadığını incelemektir. İlk olarak literatür de algılanan hizmet kalitesiyle ilgili çalışmalar incelenmiştir. Daha sonra literatür de geliştirilen SERVPERF ölçeğinden yararlanılarak bireysel banka müşterilerinin hizmet kalitesiyle ilgili algıları ortaya çıkarılmıştır. Bu kapsamda araştırmanın evrenini Düzce il merkezinde ikamet eden 18 yaş üstü bireysel banka müşterileri oluşturmaktadır. Bu doğrultuda 384 kişiden anket tekniği kullanılarak veriler toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS hazır paket program kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen verilere açıklayıcı faktör analizi, korelasyon analizi, çoklu doğrusal regresyon analizi, T-testi ve ANOVA testleri uygulanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, algılanan hizmet kalitesi ile ilgili dört boyut, müşteri sadakati ile ilgili iki boyut ortaya çıkmıştır. Algılanan hizmet kalitesi ile ilgili boyutlar; güvenilirlik, fiziksel görünüm, isteklilik ve empatidir. Müşteri sadakati ilgili yapılan faktör analizinde ortaya çıkan boyutlar; davranışsal sadakat ve bilişsel sadakattir. Yapılan çoklu doğrusal regresyon analizi sonuçlarına göre algılanan hizmet kalitesi boyutlarının (güvenirlilik, heveslilik, empati, fiziksel görünüm) müşteri sadakatini (davranışsal sadakati ve bilişsel sadakati) etkilediği ortaya çıkmıştır. Katılımcıların özellikleri ile ilgili yapılan farklılık analizlerinde de anlamlı sonuçlar ortaya çıkmıştır.52253
- …