15 research outputs found

    A study on gilthead seabream (sparus aurata) fish feed replacement of fishmeal at different rates use of canola meal (brassica spp.) on growth rate, feed utilisation and digestibility

    Get PDF
    Bu çalışma, başlangıç ağırlığı 49,86±0,009 gr olan çipura balıklarında %45 protein ve %18 yağ içerikli kontrol yemi ile kontrol yemindeki balık unu yerine %10, %15, %20, %25 ve %30 oranlarında kanola (KA) küspesi ilaveli yemler kullanılmış ve balıkların büyüme performansı, yem değerlendirme oranı ve sindirilebilirlik düzeyi üzerine etkilerine göre kanola küspesinin optimum kullanım oranının belirlenmesi hedeflenmiştir. 98 günlük deneme sonunda gruplar arasında oransal canlı ağırlık artışı ve spesifik büyüme oranı 14-28. gün arası istatistiki olarak önemli (p0,05). Yem değerlendirme oranı (YDO) en düşük KA30 grubunda (4,54±0,1), en yüksek ise KA10 grubunda (5,31±0,2), protein etkinlik oranı (PEO) en yüksek KA30 grubunda, en düşük KA10 grubunda, prodüktif protein değeri (PPD) KA30 grubunda (0,318±0,02) ile en yüksek değerde tespit edilmiştir. (p<0,05). Besin maddelerinin sindirilebilirlik performanslarının belirlenmesinde kuru madde ile ham proteinin sindirilebilirliği kontrol grubunda en yüksek seviyede bulunurken en düşük KA10 grubunda elde edilmiş, ham yağı en iyi sindirebilen KA30 grubu KA0 ve KA15 grubu ile benzerlik gösterirken diğer gruplardan farklı bulunmuştur (p<0,05).This study was conducted to identify optimum exchange ratio of canola meal in fish feeds instead of fishmeal, using %45 protein and %18 fat commercial control feeds and %10, %15, %20, %25 and %30 canola meal (KA) based feeds for sea breams with a starting weight of 49,86±0,009 gr by analyzing growth performance, food conversion ratio and digestibility. After 98 days of experiment, specific growth rate and relative weight gain although was statistically significantly different during 14-28 days (p<0,05), it was insignificant at the end of the trial. Food conversion ratio (FCR) was lowest for KA30 (4,54±0,1), and highest for KA10 (5,31±0,2) group, protein efficiency was highest in KA30 and lowest in KA10 group, productive protein value was highest in KA30 with 0,318±0,02 (p<0,05). Digestibility performance for crude protein and dry matter was the highest in the control group and lowest for KA10 group and for fats lowest was KA10 where highest was (p<0,05) KA30 with similar results compared to KA0 and KA15

    CADASIL Sendromu: Nadir Bir Ailesel İnme

    No full text
    Yayın No: S-024CADASIL Sendromu: Nadir Bir Ailesel İnmeGiriş - Amaç: CADASIL (Subkortikal Enfarktlar ve Lökoensefalopatili Serebral Otozomal Dominant Arteriopati) sendromu, NOTCH3 gen mutasyonlarının neden olduğu, dördüncü ya da beşinci on yılındaki yetişkinleri etkileyen, demans ve sakatlığa yol açan bir hastalıktır (1.2).CADASIL sendromu, diffüz beyaz cevher lezyonları ve subkortikal enfarktların eşlik ettiği tekrarlayan iskemik inmelerin yol açtığı santral sinir sisteminde bir dizi hasar ile karakterizedir. Kliniğe auralı migren, inme, geçici iskemik ataklar, bilişsel bozulma, erken başlangıçlı demans, epileptik nöbetler ve mizaç bozukluğu olarak yansımaktadır (3). Tanı için mevcut araçlar genetik analiz ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) değerlendirmesidir. Özellikle aile hekimliği polikliniğine 40-50 yaş sonrası nörolojik şikayetler, baş ağrısı ve geçici iskemik atak bulgularına benzeyen şikayetlerle başvuran bireylerde bu hastalık gözden kaçmaktadır. Bu tür hastalar detaylı aile öyküsü ile birlikte değerlendirilmeli ve ailede benzer şikayetler tespit edilmesi durumunda nörolojiye sevk edilmelidir.Olgu: Vakamız, özgeçmişinde hipertansiyon ve KOAH öyküsü olan 49 yaşında kadın hastadır. Ocak 2020 tarihinde hipertansif kriz nedeniyle acil servise başvurusundan birkaç gün sonra sersemlik hissi, konuşmada hafif bozulma şikayetleri nedeniyle aile hekimliği polikliniğine başvurmuştur. Muayenesinde güç kaybı ve konuşmasında hafif bozukluk olduğu saptanarak nöroloji polikliniğine yönlendirilmiştir. Hastaya yapılan Kranial MR’da her iki tarafta bazal ganglionlar düzeyinde milimetrik laküner infarkt ile uyumlu alanlara rastlanmıştır. Hastanın aile geçmişinde CADASIL nedeniyle takipli kız kardeşinde NOTCH3 geni c.773&gt;G heterozigot mutasyonu olduğu öğrenilmiştir. Ayrıca dayısının da CADASIL ile takip edildiği öğrenilmiştir. Pedigri analizinde anneannede 50 yaş civarında SVO sonucu hemipleji geçirdiği, annede demansın olduğu, 50 yaşında ex olduğu öğrenilmiştir. Hastanın kendisinden genetik analiz istendiğinde bir allelde (heterozigot) c.773A&gt;G (p.Try258Cys) mutasyon saptanmıştır</p

    Kütahya İlinde Okul Çağı Çocuklarında Gıda Takviyesi Kullanma Oranlarının Değerlendirilmesi

    No full text
    Kütahya İlinde Okul Çağı Çocuklarında Gıda Takviyesi Kullanma Oranlarının DeğerlendirilmesiMehmet Tolga Yılmaz, Adem Durmaz, Çağla Özdemir, Yasemin KurtoğluKütahya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim DalıGiriş ve Amaç: Gıda takviyesi, beslenmede oluşabilecek eksiklik veya hatalar sonucu gelişebilecek, vücut için gerekli maddelerin eksiklikleri düzeltmek, belirli besinlerin ihtiyaca bağlı olarak yeterli düzeyde alımını sağlamak veya belirli fizyolojik işlevleri desteklemek amacıyla alınan vitamin, mineral, aminoasit ve diğer bitkisel ürünler olarak tanımlanabilir. Çocuk ve ergenlerde gıda takviyesi kullanımı, gerekli olan birçok vitamin ve mineraldeki yetersiz alım düzeyi ile ilişkilendirilmiştir. Çalışmamız Kütahya İlindeki okul çağı çocuklarının, gıda takviyesi kullanma oranları, türü ve ne için kullanıldığını araştırmak amacıyla yapılmıştır.Yöntem: Uzmanlık bitirme tezinden üretilen kesitsel, tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma Kütahya İli Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı merkez okullarda Kasım-Aralık 2022 tarihleri arasında 572 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Gönüllü olan öğrenci ve ebeveynleri üzerinde sosyodemografik özellikler ve gıda takviyesi kullanma durumu, kullanma amacı, hangi çeşit gıda takviyesi kullandığı gibi soruların yer aldığı bir anket uygulandı.Bulgular: Çocukların yaş ortalaması 10,62±3,81 yıl olmak üzere %50,9’u (n=291) erkekti. Öğrencilerin %28,5’i (n=163) ortaokul, %26,7’si (n=153) ilkokul, %26,4‘ü lise (n=151) ve %18,4’ü (n=105) de okul öncesi düzeyinde eğitim görmekteydi. %88,6’sı (n=507) devlet, %11,4’ü (n=65) de özel kurumlarda eğitim almaktaydı. Çocuklarda gıda takviyesi kullanım oranı %46,9 (n=268) idi. En sık okul öncesi sınıfta eğitim alan çocuklar (%65,7) gıda takviyesi kullanmaktaydı. Çocukların kullandığı gıda takviyesinin çeşidi incelendiğinde, en sık kullanılanı D vitamini %54,1 (n=145) idi. Ayrıca solunum sistemi enfeksiyonuna sık yakalanan çocukların (%50,2) en sık gıda takviyesi kullandığı saptandı. Çocuklar en sık bağışıklık sistemini güçlendirme amacıyla kullanmaktaydı.Tartışma ve Sonuç: Çocuklarda gıda takviyesi kullanım oranlarının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Beklenen yaşam süresinin artması, hastalıklara karşı korunma, mevcut sağlık durumunun korunması, kozmetik nedenler nedeniyle gıda takviyesi kullanılma oranları her geçen gün artmaktadır. Bu sebeple de gıda takviyelerinin hangi durumlarda, hangi amaçla ve ne şekilde kullanılacağına dair doktorlara ve diğer yardımcı sağlık personellerine gerekli eğitimlerin verilmesi önerilir.</p

    Purple Bag Sendromu: Olgu Sunumu PALYATİF BAKIM SEMPOZYUMU

    No full text
    Giriş - Amaç: Purple Bag Sendromu (PUBS) idrar sondasında mevcut olan bakteriyel kolonizasyon nedeniyle triptofan metabolizmasıyla açığa çıkan indigo (mavi) ve indirubin (kırmızı) pigmentlerin polivinilklorür (PVC) içeren materyal ile etkileşimi ile karakterize nadir görülen bir klinik durumdur. Bu pigmentler plastik bir idrar torbası veya boru ile temas ettiğinde, idrar torbasında mor bir renk olmasına neden olur.Vaka sunumumuzda, yatan hastalarda gelişen bu tür durumlarda farkındalık sağlanması amaçlanmaktadır.Olgu: Genel durum bozukluğu nedeniyle tarafımıza başvuran 85 yaşındaki kadın hasta dekübit yara bakımı amacıyla palyatif bakım servisine yatırıldı. Özgeçmişinde Alzheimer, Hipertansiyon, Diyabetes Mellitus, Epilepsi tanıları ve 1,5 yıl mesane sondası kullanımı mevcuttu.Fizik muayenesinde bilinç açık dezoryante, nonkoopere olan hastanın sakrumda evre 3, sağ trochanter üzerinde evre 3 ve her iki bacakta yaygın nekrotik dekübit ülseri mevcuttu. Akciğer sesleri olağan, batın rahat, bilateral pretibial ödemi yoktu. Diğer sistem muayeneleri doğaldı. Uzun süredir mesane sondası ile takipli hastanın sondasında ve idrar torbası açık mor renkliydi. Hastanın tam idrar tetkikinde; lökosit 74, eritrosit 24, lökosit esteraz +3, hemoglobin +2, ürobilinojen +2, protein +1 olarak görüldü. Kan tetkiklerinde; üre 59, kreatin 0,48, hemoglobin 11.1, platelet 356.000 olarak görüldü.İdrar torbasında görülen mor renk, torba ve idrar sondası değiştirildiğinde görülmedi, idrar rengi sarı olarak görüldü. İdrar kültüründe proteus üremesi görülen hastaya antibiyoterapi verildi.Tartışma - Sonuç: 2019 da yapılan bir meta-analizde 1978-2017 yılları arasında literatürde yer alan PUBS olgu sunumları ve klinik çalışmaları ele alınmış; kadın cinsiyet (%70.7), kabızlık (%90.1), yatağa bağımlılık (%76.1), uzun süre idrar kateteri kullanımı (%45.1), demans (%42.8), tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları (%14.3), kronik böbrek hastalığı (%14.1) ve alkali idrarın(%91.3) en önemli etken faktörler olduğu vurgulanmıştır. PUBS nadir görülen bir durum olmakla birlikte sağlık çalışanının deneyimi ve risk faktörleriyle birlikte değerlendirildiğinde tanı konabilen bir durumdur. PUBS ayrıca altta yatan ciddi patolojileri öngörebilmek açısından da uyarıcı olabilir.</p

    Sargoz (Diplodus sargus) Jüvenilleri İçin Alternatif Bitkisel Yağ Kaynakları:Büyüme ve Vücut Kimyasal Kompozisyonları Üzerine Etkiler

    No full text
    Bu çalışmada, farklı bitkisel yağ kaynaklarının sargoz (Diplodus sargus) jüvenillerinin büyüme ve vücut kimyasal kompozisyonları üzerine etkileri araştırılmıştır. Balık yağı (BY), soya yağı (SY), kanola yağı (KY) ve fındık yağı (FY) içeren izonitrojenik (%36) ve izolipidik (%16) dört deneysel yem formülize edilmiştir. Otuz adet balığın (başlangıç ortalama ağırlığı 6 gram) üç tekerrürlü grupları her bir deney yemi ile sekiz hafta beslenmiştir. Çalışmanın sonunda, son vücut ağırlığı ve spesifik büyüme oranı gruplar arasında önemli ölçüde farklı bulunmuştur (P<0,05). FY ve KY grupları diğer gruplara kıyasla daha iyi bir büyüme oranına sahip olmuştur. Tüm deney grupları için en iyi yem kullanımı KY grubunda bulunmuştur. KY ve FY grupları en iyi protein ve lipit kullanımına sahip olmuştur. Yağ kaynakları, balık tüm vücut kompozisyonu ve hepato somatik indeks (HSI) üzerine etkili olmuştur. SY ve FY gruplarında tüm vücut lipit içeriği BY grubundan daha yüksek olmuştur. Tüm vücut yağ asit kompozisyonu yemlerin yağ asit kompozisyonunu yansıtmaktadır. Bu çalışmanın sonuçları, SY, KY ve FY'nın balık unu bazlı sargoz yemlerinde büyüme ve yem kullanımı açısından herhangi bir olumsuz etki yaratmadan kullanılabileceğini göstermektedirIn this study, the effects of different vegetable oil sources on growth and body chemical composition of white seabream (Diplodus sargus) juveniles were investigated. Four isonitrogenous (36%) and isolipidic (16%) experimental diets were formulated containing fish oil (FO) soybean oil (SO), canola oil (CO) and hazelnut oil (HO). Each experimental diet was fed to triplicate groups of 30 fish (initial mean weight 6 gram) for eight weeks. At the end of the study, final body weight and specific growth rate were found significantly different among groups (<0.05). HO and CO groups had better growth rate when compared with other groups. The best feed utilization was found in group CO for all the experimental groups. CO and HO groups had the best protein and lipid utilization. The oil resources had an effect on fish whole body composition and hepato somatic index (HSI) values. Whole body lipid content in SO and HO groups were higher than that of FO group. The whole body fatty acid composition of fish reflected the fatty acid profiles of the feed. The results of this study suggest that SO, CO and HO can be used in fishmeal-based white seabream feed without any adverse effects in terms of growth and feed utilizatio
    corecore