8 research outputs found
Semiological Analysis of the Play 'Anthony and Cleopatra' and Evaluation of ItsTurkish Translation Through Semiotics of Translation
Bu çalışmanın amacı Shakespeare'in (1950) Antony and Cleopatra oyununu göstergebilimsel açıdan çözümleme ve oyunun Türkçe çevirilerini çeviri göstergebilimi bakış açısıyla değerlendirmektir. Bu amaca yönelik olarak, Shakespeare'in (1950) oyununun özgün metni göstergebilimsel çözümlemede yükümsüz özneleri saptamak için; bu oyunun Adıvar & Urgan (1949), Eyüboğlu (1967) ve Bozkurt (2002) tarafından yapılan çevirileri ise çeviri değerlendirmesinde veri toplama araçları olarak belirlenmiştir. Özgün metinden elde edilen verilerin göstergebilimsel çözümlemesinde Coquet'nin (1997, 2007) öne sürdüğü ve Öztürk Kasar (2009, 2012) tarafından çeviri değerlendirmesinde kullanılmak için benimsenen özne odaklı göstergebilim kuramı temel alınmıştır. Çeviri değerlendirmesi için elde edilen veriler Öztürk Kasar'ın (Öztürk Kasar & Tuna, 2015) Çeviride Anlam Bozucu Eğilimler sınıflandırması temel alınarak çözümlenmiştir. Bulgular, özgün metinde çok sayıda söylemin yükümsüz özne konumundaki söyleyenler tarafından üretildiğini ve bu yükümsüz öznelerin çoğunlukla temel bileşen ve içkin bileşenin etkisi altında söylemlerini ürettiklerini göstermektedir.Ayrıca oyunun çevirilerinde yükümsüz özne saptanan 13 söylemde anlam bozucu eğilim bulunmuştur. Öztürk Kasar'ın (Öztürk Kasar & Tuna, 2015) sınıflandırmasına göre bu 13 söylemin beşinde anlamın bozulması, üçünde anlamın kaydırılması, ikisinde anlamın aşırı yorumlanması, diğer ikisinde anlamın çarpıtılması ve birinde anlamın eksik yorumlanması eğilimleri saptanmıştır. Bu bulgular göstermektedir ki edebi bir eseri çevirmeden önce göstergebilim çözümlemesi yapmak eserin çevirisi esnasında çevirmen için çok yardımcı olmaktadır, göstergebilim çözümlemesi olmaksızın yapılan çevirilerde anlam bozucu eğilimler bulunabilir.The aim of this study is to analyze the play Antony and Cleopatra by Shakespeare from a semiotics point of view and evaluate Turkish translations of the play. To this end, the original play by Shakespeare (1950) and three Turkish translations by Adıvar & Urgan (1949), Eyüboğlu (1967) and Bozkurt (2002) have been chosen as data collection tools. Data were obtained from the original play through the instance-oriented semiotics point of view by Coquet (1997, 2007), later adopted by öztürk Kasar in translation analysis. (2009). Data for the translation evaluation were obtained through öztürk Kasar's (in öztürk Kasar & Tuna 2015) classification of Designificative Tendencies in Translation. The findings show that there are quite some non-subjects in the original play. The results of the translation evaluation show that there are 13 discourses with designifactive tendencies in Turkish translations of the play, 5 of them disruption of meaning, 3 of them shift in meaning, 2 of them over-interpretation of meaning and distortion of meaning and eventualy 1 of them under-representation of meaning accordinf to Kasar's (öztürk Kasar & Tuna, 2015) Designificative Tendencies typology. This shows that conducting a semiotics analysis before translating a literary work could be instrumental in translating it proficiently while an otherwise situation might lead to designificative tendencies in translation
Prof.Dr.Ayşe Eziler KIRAN'a Armağan
Bu Armağan Kitapta ilk kez yer ve söz alıyorum. Bir makalemi seçip bu kitap için. »ermek, işin kolay kısmıydı. Önsöz yazmak ise ciddi bir sorumluluk. Çünkü > armağan etmeyi düşündüğümüz -gizlice planladığımız- kişi, akademik 1985'te kendisiyle başladığım ve 31 yıldır devam ettiğim, 27 yıldır da aynı Anabilım Dalında aynı eğitim ve bilim ortamını paylaştığım, eğitim ve bilim dışında karşıma çıkan pek çok sorunu da birlikte yaşadığım hocam Prof. Dr. Ayşe Kıran. Önsöz yazarı olarak kendime biraz yer ayırmak zorunda olduğumu hissediyorum ve bunun için şimdiden okurlardan özür diliyorum. Aslında kendimden la çıkarak söyleyeceklerim, doğrudan Ayşe hocamla ilgili bilgileri de içereceğinden, umarım kendimi affettirebilirim. İlk olarak söylemek istediğim şey şu: Benim için Ayşe Kıran öncelikle dilbilim demektir. Dilbilimin doğduğu, gelişmeye başladığı ve en temel ve en kapsamlı yayınların yapıldığı yıllarda Fransa'da doktora ve doçentlik çalışmaları yapması ve en önemli kuramcılardan ders alması nedeniyle, bu alanda -en azından Fransız ekolü açısından- Türkiye'deki dilbilim hareketinin önemli aktörleri arasında yer almıştır. Kendisinden bir kuşak önce dilbilim Türkiye'de çalışılmaya başlanmıştı elbet, ama hemen sonrasında, yine hocamız Prof. Dr. Zeynel Kıran ile birlikte dilbilim dersleri, dilbilim üzerine çalışmaları ile sosyal bilimler alanında 20. yüzyılın bu en önemli kuramının yaygınlaşmasında çok önemli katkıları olmuştur. Dilbilimin Türkiye üniversitelerinde karşılaştığı direnç nedeniyle bunun kolay olmadığını, dilbilimin ne işe yaradığının -bir işe yarayıp yaramadığının- sorgulandığı uzun yıllar boyunca Ayşe Kıranın verdiği mücadelenin önemli bir bölümüne tanık oldum. O zamanlar dil çalışması deyince ya dilbilgisi geliyordu akla ya da klasik anlamda edebiyat incelemeleri. Ben de kendisinden öğrendiğim bu kurama gönül vermiş bir öğrencisi olarak her zaman inançla ve kararlılıkla onun yanında yer aldım. Bu mücadele her zaman kolay ve eğlenceli olmadıysa da, sonuçta direnç azaldı, herkes kendi bildiği yolu tuttu. Geçen zaman içinde de önce dilbilimin, ardından da diğer dil bilimlerinin (ruhdilbilim, toplumdilbilim, sözcelem, edimbilim, göstergebilim, söylem çözümlemesi vb.) ne işe yaradığı, gerçekleştirilen çalışmalarla anlaşılmış oldu.
Ayşe Kıran hocamla ilgili konulara biraz ara verip bu Armağan Kitap fikrinin Doç. Dr. İrem Onursal Ayırıra ait olduğunu belirtmeliyim. Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalında her zaman büyüğümüz ve yol göstericimiz olmasına alıştığımız hocamızın emeklilik tarihi yaklaşmaktayken, ilk yüksek lisans ve ilk doktora öğrencisi olan ben harekete geçemiyordum, belki de veda fikrine alışamamıştım. İrem'in önerisi zamanında ve yerindeydi. "Harika bir fikir, başlayalım" dedim. Ondan sonraki süreci İrem üstlendi, benim de çok küçük katkılarım oldu. Makale isteyeceğimiz isimleri saptadık. Aslında hocamızın yetiştirdiği ve beraber çalıştığı pek çok kişi arasından, bir kitap kapsamına sığdırabileceğimiz kişileri belirlemek bile zor oldu. Davet gönderdiğimiz bazı kişiler, çalışmalarını yetiştiremediler. Ama yine de, sonuç olarak 14 çalışma elimize ulaştı. Biz bu sonuçtan memnunuz, umarız hocamız da memnun olur.
Yukarıda Ayşe Kıranın sadece dilbilimci yönünden söz ettim. Şimdi devamını getirmeliyim. Ayşe Kıran dilbilimci olduğu kadar, göstergebilimci ve edebiyatçıdır. Kitabın ilk sayfalarında okuyacağınız söyleşide, hocamızın yüreğinde yatan ilk aslanın edebiyat olduğu, sonra bu aslana anlam vermesini sağlayanın ise dilbilim, anlambilim, göstergebilim ve söylem çözümlemesi olduğu görülecektir. Edebi ağırlığı olan pek çok yapıtın yanı sıra, polisiye romanlara olan düşkünlüğünü de bildiğimiz hocamız, her dilsel veya görsel yapıtta gizli olan anlamı keşfetmekten haz alır, örtük anlamı kurcalar, hatta bunu gündelik yaşamında da uygular. Bu arada, görsel göstergebilim derslerinde doktora öğrencileri ile birlikte, reklam panolarının yanı sıra, odasındaki ya da koridordaki tabloları çözümlediği görüntüler de aklımızdadır.
Ayrıca hocamızın öne çıkan özelliklerinden biri de çok kolay iletişim kurma becerisidir. Yurt içi ve yurt dışından, tanınmış, tanınmamış, genç, daha az genç pek çok bilim insanıyla kurduğu iletişim ve bağlantı takdire şayandır. Bu vesileyle de Anabilim Dalımıza çok ünlü 8 dilbilimciye gönderdiğimiz seminer daveti karşılık bulmuş, Anabilim Dalımızda çok önemli seminerler dizisi düzenlenmiştir.
Ayşe Kıran geniş kültürü, edebiyat ve kuram bilgisi ile -bilinçli- öğrencilerinde hayranlık uyandırmıştır. Derslerinde sözünü ettiği tüm edebiyatçıları ve kuramcıları kişilik özellikleri, yaşam öyküleri, hatta fiziksel görünüşleri, duruşları ile betimler, ete kemiğe büründürür. Öyle ki bir Orta Çağ Fransız yazarı bile kalkıp yanınıza gelir sanki. Kendi deyişiyle, "ağaca bakarken ormanı görmemek" ona göre değildir. Ayşe Kıran ayrıntılara önem verir, her kavramı ve her bireyi "anlambirimciklerine" ayrıştırdıktan sonra, buradan bir sonuca -ormana- ulaşır. Ama belki de bu nedenle (?), derslerinin hep "zor", "zorlayıcı" olduğu söylenegelmiştir. Sınavları hep üç saat sürer, sınav soruları üç sayfadan az değildir. Öğrencileri sınavlarda yorulur, ama kendisi de hiç yorulmadan onlarca sınav kağıdını saatlerce, bazen iki kez okur. Hepimiz gibi, kendisi de son yıllarda öğrencilerin düşünmekte, mantık yürütmekte, çözümlemede önceki kuşaklara nazaran üşengeç olmaya başladıklarından şikayet etmektedir. Bunun yanı sıra, hangi öğrencimizin bir idari veya özel sorunu olsa (yurtta oda bulma, hastanede doktor bulma vb.) Ayşe Kıran hocamız telefonuna sarılmış, öğrencilerimizin sorunlarına çözüm bulmak için elinden geleni yapmıştır