26 research outputs found

    A Fuzzy Multi Criteria Decision Making Approach To Software Life Cycle Model Selection

    Get PDF
    Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2011Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2011Yazılım, bugünün dünyasında çok geniş bir uygulama alanına sahip ve her türlü iş için bir gereksinim konumundadır. Dolayısıyla, yüksek kalitede yazılım üretmek her türlü iş başarısı için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Yazılım kalitesini sağlamak için, yazılım mühendisliği proje yönetimi yazılım yaşam döngüsünün her aşamasında yer almalıdır. Yazılım mühendisliği proje yönetiminin olmaması yada yeterli olmaması, projelerin zaman, bütçe ve gerekli özellikleri yerine getirememekten dolayı başarısız olmalarına sebep olmaktadır. Diğer yandan, etkin ve verimli yazılım projesi yönetimi halen, yazılım organizasyonları için bir zorluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazılım mühendisliği proje yönetimi planlama, koordinasyon ve geliştirme aşamalarının kontrolünü gerektirdiğinden, paydaşların memnuniyetini, gereksinimleri ve hedefleri garantileyecek ve yazılım mühendislerine ürün ve geliştirmelerin uygulanmasında önemli kolaylık sağlayacak kararlar verilmelidir. Özetle, karar verme, yazılım geliştirme sürecinde uygulanması gereken süreçlerden biri olmalıdır. Yazılım mühendisliği proje yönetimindeki kritik konulardan birisi de, projenin başarısını etkileyebilecek öneme sahip olan yazılım yaşam döngüsü modeli seçimidir. Yazılım geliştirme sürecinin tamamı seçilen model üzerine kurulduğundan, yazılım yaşam döngüsü modelinin seçimi projenin tüm aşamalarında işgücünün verimli bir şekilde kullanılması açısından vazgeçilmez bir unsurdur. Bulanık kümeler, belirsizliği,kararsızlığı ve insan subjektifliğini temsil etmede en etkin metodlardan birisi olduğundan, bu çalışmada bir bulanık çok kriterli karar verme yaklaşımı önerilmiştir. Bulanık sayılar dilsel ve kesin olmayan verilerin temsilinde kullanılmıştır. Ayrıca, önerilen yaklaşımda, bulanık AHP ve bulanık TOPSIS metodlarının birlikte kullanılması, güvenilir sonuçlar elde etmek ve sonuca mantıklı ve kolay hesaplanabilir bir yoldan gitmek için tercih edilmiştir. Önerilen yaklaşım kullanılarak bir uygulama yapılmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise sonuç bölümüne yer verilmiştir.Software is in a wide variety of application areas in todays world and is essential for all kinds of businesses. Developing high quality software for business success is therefore prime importance. For ensuring software quality, software engineering project management needs to be in every stages of the life cycle. Lack of proper and sufficient software engineering project management cause the projects to fail, to have problems with time, budget and required features. However, the establishment of effective and efficient software project management practices still remains a challenge to software organizations. As software engineering project management needs planning, coordinating and controlling of whole development process, many decisions need to be made to guarantee the satisfaction of the stakeholders , requirements and goals, and help software engineers greatly to implement products or applications. In brief, decision making is an essential process that must be used in the software development process. In software engineering project management, one of the critical issues is the selection of the appropriate SLCM, which may affect the success of the project. All the stages of software development process is established due to the model selected, so SLCM selection is sufficient for enabling all the effort be used efficiently in all phases of the project life cycle. A fuzzy multi criteria decision making approach is proposed in the study, since fuzzy sets are inevitable in representing uncertainty, vagueness and human subjectivity. Fuzzy numbers are used for representing linguistic or uncertain data. Moreover, fuzzy AHP and fuzzy TOPSIS are used together in the proposed approach for obtaining reliable results and reaching the result with logical and easy calculations. An application is done using the proposed method and a conclusion is given at the end of the study.Yüksek LisansM.Sc

    İZOLE SIÇAN AORTUNDA ROCK EKSPRESYONU VE AKTİVASYONUNUN GÜNİÇİ RİTMİNİN İNCELENMESİ

    No full text
    Bu çalısmanın amacı; düz kas kasılması ile ilgili sorumlulardan biri olan Rho-kinaz (ROCK) ekspresyonu ve aktivasyonunun sirkadiyan ritminin olup olmadığı, kan basıncının sirkadiyan ritim paternindeki rolü incelemektir. Çalısmada Wistar, albino erkek sıçanlar kullanılmıstır. Tüm deneyler günün 6 farklı saatinde (09:00, 13:00, 17:00, 21:00, 01:00, 05:00 ve 09:00) tekrarlanmıstır. Deney saatlerinde tail cuff yöntemi ile sıçanların kan basınçları ölçülmüs, daha sonra torasik aortaları çıkarılarak damar halkaları seklinde izole organ banyosuna asılmıstır. Endoteli sağlam damar halkalarında Y-27632 varlığında ve yokluğunda fenilefrin doz yanıt eğrileri, Y-27632 doz yanıt (gevseme) eğrileri çıkartılarak Emaks’ları bulunmustur. Kalan aort parçalarında ise Western blot yöntemi ile ROCK II ekspresyonu ve aktivasyonlarına bakılmıstır. Çalısmalarımız sonunda; sıçanların sistolik kan basınçlarının sirkadiyan ritm profili gösterdiği ve karanlık periyotta sistolik kan basınçlarının daha yüksek olduğu, saat 05:00’de pik yaptığı, saat 09:00’da ise çukur yaptığı bulunmustur. Sıçanların izole torasik aortalarının fenilefrin konsantrasyon bağımlı yanıtlarında da güniçi ritm olduğu gözlenmistir. Bu ritm paterni ROCK inhibitörü Y-27632 varlığında değismemistir. Ayrıca Y-27632 gevseme yanıtlarında güniçi anlamlı fark bulunamamıstır. Western blot analizleri sonucunda gerek ROCK II gerekse pMYPT ekspresyonlarında güniçi anlamlı fark bulunmamakla birlikte ROCK II’nin gece, pMYPT’nin ise gündüz daha yüksek olduğu gözlenmistir. Sonuç olarak; ROCK II ekspresyon ve aktivasyonunun güniçi ritim göstermediği, kan basıncı regülasyonunda rolü olduğu bilinen Rhokinazların sirkadiyan kan basıncı ritim profiline çok fazla katkısının olmadığı düsünülebilir.The aim of this study is to examine the expression and activation of the rho-kinaz (ROCK) which is one of factors responsible for smooth muscle contraction, whether there is circadian rhythm, the blood pressure’s role in the circadian rhythm patern. The Wistar albino male rats have been used in this study. All the experiments have been repeated at 6 different hours of day (09:00, 13:00, 17:00, 21:00, 01:00, 05:00, 09:00). The blood pressure of the rats has been measured with the tail cuff technique at the hours of experiment, and then the rat thoracic aortas have been extracted and hanged to isolated organ bath at the form of vascular rings. Emax has been determined by fenilefrin dose response diagrams detected at vascular ring which has safe endothelium with Y-27632 and non Y-27632 and Y-27632 dose response (dilatation) diagrams. ROCK II expression and activations have been examined with Western blot tecnique at residual aort parts. The outcome of the study shows that rat’s systolic blood pressure has a circadian rhythm profile and the systolic blood pressure is higher at dark period, top at 05:00 and deep at 09:00. Rat’s isolated thoracic aorta has also daily rhythm at fenilefrin concentration related response. This rhythm patern does not change with the ROCK inhibitor Y- 27632. In addition, there is no significant difference at Y-27632 daily dilation response, either. Wester blot analysis reveals that there is no significant difference at daily expressions of both ROCK II and pMYPT, however ROCK II is higher at night while pMYPT is higher at days. As a result, it can be argued that ROCK II expression and activation has not daily rhythm and the Rho-kinaz which is well known for its role in blood pressure regulation, has not much effect on circadian blood pressure rhythm profile

    Yüksek sıcaklık ısı enerji deposu olarak kullanılan kabarcıklı akışkan yatakların sayısal incelenmesi.

    No full text
    A thermal energy storage unit designed to be used in a solid particle concentrated solar energy system is analysed with the help of a commercial Computational Fluid Dynamics tool. Hydrodynamics of the bubbling fluidized sand bed of which dimensions are 0.28 m x 1 m x 0.025 m to be used as direct contact heat exchanger are modelled and validated. Geldart B type particles with diameter of 275 micron and density of 2500 kg/m3 are used in modelling of bubbling fludized sand bed. Syamlal O’Brien drag model with restitution coefficient of 0.99 and specularity coefficient of 0.1 predicts the reported experimental data well in terms of bed expansion ratio, temporal voidage profile and pressure drop across the bed. According to thermal model results, linear relation between interphase heat transfer coefficient and bed temperature is observed. Lifetime of a single bed is found as about 5000 seconds. The obtained thermal results are used to model a particle based storage system for Ivanpah Solar Power Plant. Air Brayton cycle with thermal efficiency of 0.264 can produce 178 MW electricity for 11.22 hours. For Ivanpah, 26304 metric tons silica sand are found to be required for daily storage. M.S. - Master of Scienc

    Analysis and optimisation of transmission performance in high speed DWDM optical fiber systems regarding FWM and ASE effects

    No full text
    Optik fiberli haberleşme sistemlerinde kapasiteyi arttırmak için veri iletim hızının ya da iletim uzaklığının arttırılması gerekmektedir. Ancak kapasiteyi arttırma girişimleri sistem performansını sınırlayan bazı olumsuz etkileri de beraberinde getirmektedir. Günümüzde, optik fiberli haberleşme sistemlerinin veri iletim kapasitesini sınırlayan en önemli unsurlardan biri optik fiberde ortaya çıkan doğrusal olmayan etkilerdir.Bu çalışmada, yoğun dalgaboyu bölmeli çoğullama (DWDM) sistemindeki optik fiberde meydana gelen öz-faz modülasyonu (SPM), çapraz-faz modülasyonu (XPM) ve dört-dalga karışımı (FWM) gibi doğrusal olmayan olayların iletim performansına etkileri araştırılmış ve bu etkilerden özellikle FWM etkisinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulmuştur. Çalışmada FWM doğrusalsızlığının bozucu etkisi, kanal işaretlerinin optik fiberin çıkışındaki optik işaret-gürültü oranı (OSNR) değerleri göz önüne alınarak, azaltılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla, FWM ve yükseltilmiş kendiliğinden yayılma (ASE) gürültüsünün birleşik etkisini OSNR açısından azaltmaya yönelik olarak, her bir kanal işaretinin optik fibere en uygun giriş gücü belirli sınır değerleri içerisinde belirlenmiştir. Bu sayede optik kanalların karakterize edilmesi sağlanmıştır. Buradan yola çıkarak bir optimizasyon problemi tanımlanmış ve Matlab programı kullanılarak diferansiyel gelişim algoritması (DEA) ile çözülmüştür. Ayrıca, aynı kanal giriş güçlerine sahip işaretler için Matlab tabanlı yazılımla gerçekleştirilen benzetimlerde elde edilen sonuçların, OptiSim? benzetim programı ile elde edilen değerlerle karakteriksel uyumluluğu gösterilmiştir.Yazılan benzetim programı sayesinde, sistem performansını en üst düzeye getirecek en uygun kanal giriş güçleri kolaylıkla belirlenebilmektedir. Böylece, optimize edilmiş giriş güçlerinde optik kanallara sahip bir DWDM sisteminin OSNR performansı önemli derecede arttırılır.In order to increase capacity of communication systems, data transmission rate or transmission length must be increased. However, many attempts to increase the capacity were carried out some detractive effects which limit system performance. Today, one of the most important factors limiting the data transmission capacity of optical fiber communication systems is nonlinear effects which arise from optical fiber.In this thesis, the effects of nonlinear phenomena, such as self-phase modulation (SPM), cross-phase modulation (XPM) and four-wave mixing (FWM), occurring in optical fiber of dense wavelength division multiplexing (DWDM) transmission system are investigated for transmission performance and some recommendations are made to reduce especially FWM effect from these effects. In optical signal-to-noise ratio (OSNR) values of each channel output signal from the optical fiber, the disruptive effect of FWM nonlinearity is minimized. For this purpose, in order to degrade the combined effect of FWM and amplified spontanous emission (ASE) noise in terms of OSNR, the optimum input powers for each channel signal within a certain bound values are determined. In this way, the characterization of each optical channel is provided. Based on this, an optimization problem is determined and solved by using a differential evolution algorithm (DEA) in Matlab programme. Furthermore, the simulation results obtained in our Matlab based software for channel input signals each of which has the same power are characteristically compatible with those provided by OptiSim simulation programme.Using our simulation programme, the most appropriate channel input powers regarding the highest system performance can easily be determined as a function of different system parameters. Thus, the OSNR performance of a DWDM link having the optical channels with optimised input powers is significantly increased

    NUMERICAL INVESTIGATION OF BUBBLING FLUIDIZED BED TO BE USED AS THERMAL ENERGY STORAGE INTEGRATED TO HIGH-TEMPERATURE CONCENTRATED SOLAR POWER

    Get PDF
    A thermal energy storage unit designed to be used in a solid particle concentrated solar energy system is analyzed with the help of ANSYS Fluent 17.0. Hydrodynamics of the bubbling fluidized sand bed of 0.28 m × 1 m × 0.025 m dimensions to be used as a direct contact heat exchanger is modeled and validated. Geldart B-type particles with diameter of 275 micrometers and density of 2500 kg/m3 are used in modeling of bubbling fluidized sand bed. A Syamlal−O'Brien drag model with restitution coefficient of 0.99 and specularity coefficient of 0.1 predicts the reported experimental data well in terms of bed expansion ratio, temporal voidage profile, and pressure drop across the bed. According to thermal model results, a linear relation between interphase heat transfer coefficient and bed temperature is observed. A number of analyzed units are proposed as a particle-based storage system for the Ivanpah Solar Power Plant. It is shown that the system using an air Brayton cycle with thermal efficiency of 0.264 can produce 178 MW electricity for 11.22 h with 26,304 metric tons of silica sand that is required for daily storage

    Ahlaki Cesaret: Tanımı, Ahlaki Sıkıntı ve Ahlaki Duyarlılık ile İlişkisi ve Geliştirilmesi

    No full text
    Ortaya çıkan etik bir ikilem veya durum karşısında, bireyin etik ve ahlaki değerlerine göre, muhtemel sonuçları gözönüne alarak bir karar vermesi ve bu karar doğrultusunda harekete geçmesi olarak tanımlanan ahlaki cesaret, özelliklehemşirelik mesleğinin temel değerlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Ahlaki cesaret, ahlaki duyarlılık ve ahlakisıkıntı ile yakından ilişkili bir kavramdır. Etik sorunların varlığı durumunda, bu sorunların farkına varılabilmesi vetanımlanabilmesi, bireylerin ahlaki duyarlılıklarının yüksek olmasını gerektirmektedir. Yüksek düzeyde ahlakiduyarlılığı olan kişiler ise, karşı karşıya kaldıkları etik sorunlarda daha fazla ahlaki sıkıntı yaşamakta, bu durum daonları, etik sorunların çözümü için daha fazla cesaret göstermeye istekli kılmakta ve harekete geçmeye teşviketmektedir. Sağlık hizmetlerinde etik sorunlarla sık karşılaşılmakta ve bu sorunların çözülmesinde hemşirelere önemlirol düşmektedir. Ahlaki cesaretin geliştirilmesi için yapılabilecekler mesleki eğitim düzeyinden başlayıp ülkepolitikalarına kadar uzanabilmektedir. Bu makalede ahlaki cesaret kavramına dikkat çekmek, ahlaki sıkıntı ve duyarlılıkile ilişkisini açıklaştırmak, konunun hemşirelik açısından önemini vurgulamak ve nasıl geliştirilebileceğine ilişkinöneriler sunmak amaçlanmıştır

    Compassion Fatigue: Description, Causes and Prevention

    No full text
    Günümüzde yaşam süresinin uzamasıyla paralel olarak uzayabilen hastalık deneyimi, bireyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilenen herkesin yaşamını değiştirmektedir. Hasta birey için bu sürenin uzaması, aynı zamanda bakım ve tedavi sağlayıcı için de sürenin uzamasına ve bu yardım edicilerin hastaların acı çekme ve ölüm süreçlerinde onlarla daha fazla birlikte olmalarına yol açmaktadır. Kronik hastalığı olan bireylere, hiçbir zaman tam olarak iyileşemeyeceklerini fark ederek bakım vermek, bakım vericilerin eşduyum yorgunluğu adı verilen çeşitli sorunlar yaşamalarına neden olmaktadır. Eşduyum yorgunluğu, birey için önemli bir diğer kişinin yaşadığı travmatize edici olayları bilmekten kaynaklanan doğal davranış ve duygu; travmaya uğramış birine yardım etme ya da yardım etmeyi istemekten kaynaklanan stres olarak tanımlanmaktadır. Bu makalede eşduyum yorgunluğu kavramının tanımının yapılması, ilişkili olduğu kavramların açıklanması, ve bu yolla konu hakkında yardım edici mesleklerde çalışanların farkındalığının arttırılması amaçlanmaktadır.Nowadays, paralel to prolonging life time, illness experience can change life of everyone who takes care of the individual directly or indirectly. Prolonging of this time for patient, simultaneously causes prolonging of the time for the care and treatment providers and them to be with the patient more during illness and suffering process. Caring for chronically ill individuals by getting aware of that they won't be able to recover completely, causes them to experience various problems called compassion fatigue. Compasion fatigue is described as the natural feeling and behaviour arising from knowing the traumatizing events which a significant other has experienced; as the stress arising from helping or wanting to help a traumatized individual. The aim of this review is to describe compassion fatigue, explain the concepts with which it is related, and by this way to increase the awareness of professionals who work in helping professions

    DC~1.6 GHz GaAs MESFET’lere sahip dağılmış parametreli kuvvetlendirici

    Get PDF
    In this study, a DC ~ 1.6 GHz bandwidth distributed amplifier (DA) is fabricated in printed circuit board (PCB). The scattering (S-) parameters of the distributed amplifier are measured and compared with simulated results. In characterization of the amplifier, small-signal microwave Sparameters given at some discrete frequencies of transistors are utilized. According to obtained results, it is observed that measured and simulated results are in relatively good agreement.Bu çalışmada, DC ~ 1.6 GHz bant genişliğine sahip bir dağılmış parametreli kuvvetlendirici (DA) baskı devre kartında gerçeklenmiştir. Dağılmış parametreli kuvvetlendiricinin performans parametreleri olan saçınım (S-) parametreleri ölçülmüş ve sonuçlar benzetim sonuçlarıyla kıyaslanmıştır. Yükselticinin karakterizasyonunda, devrenin aktif elemanları olan transistörlerin bazı frekanslarda verilmiş küçük-işaret mikrodalga S-parametreleri ve pasif elemanların değerleri kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, ölçülen ve benzetilen sonuçlar nispeten uyumludur

    Farklı tipte FR4 kaplamaları için 28 GHz mikroşerit yama anteni tasarımı ve analizi

    No full text
    In this study, rectangular patch microstrip antennas operating at 28 GHz frequency compatible with 5G mobile technology are designed with Computer Simulation Technology (CST) program for different patch materials and the performances of the designed antennas are compared. For each of the same sized antennas designed with the selected patch materials, it is found that they are suitable for the 28 GHz band and the best return loss performance is obtained by using the tantalum conductor while the silver conductor has the best antenna efficiency.Bu çalışmada, 5G mobil teknolojisine uygun olarak 28 GHz frekansında çalışan dikdörtgen yama mikroşerit antenler, farklı yama malzemeleri için Computer Simulation Technology (CST) programı ile tasarlanmış ve tasarlanan antenlerin performansları karşılaştırılmıştır. Seçilen yama malzemeleri ile tasarlanan aynı boyuttaki antenlerin her biri için 28 GHz bandında çalışmalarının uygun oldukları ve en iyi geri dönüş performansının tantal iletkeninin kullanılması ile elde edilirken gümüş iletkenin en iyi anten verimine sahip olduğu görülmüştür
    corecore