47 research outputs found

    Role of dopaminergic system in oxytocin analgesia: The missing part in a puzzle

    Get PDF
    Purpose: To investigate the analgesic effects of oxytocin (OT) and elucidate the role of dopaminergic system in its mechanisms.Methods: In this study, 72 male (n=6 for each group) 230-250 gr Wistar Albino rats were used. Firstly, dose studies were performed with 100 μg/kg, 200 μg/kg and 400 μg/kg to determine the optimal analgesic effect of oxytocin. Optimal dose was found at 200 μg/kg, and then animals were divided into nine groups: Saline, D1 agonist (SKF 38393; 0.1 mg/kg), D1 antagonist (SCH-23390; 0.1 mg/kg), D1 agonist + oxytocin, D1 antagonist + oxytocin, D2 agonist (Cabergoline; 0,5 mg/kg), D2 antagonist (Sulpride; 10 mg/kg), D2 agonist + oxytocin and D2 antagonist + oxytocin. Serum physiologic saline was given to the saline group and other drugs were administered intraperitoneally at the indicated doses. Tail-flick and hot-plate tests were used to measure analgesic effects. Analgesic tests were measured in 30 min-intervals (at 30th, 60th, 90th, and 120th min) and recorded in seconds. To evaluate maximum antinociceptive effect (% MPE), the tail-flick and hot-plate latencies were converted to the antinociceptive effectivenessResults: The results show that D1 antagonist SCH-23390 (0.1 mg/kg) and D2 agonist cabergoline (0.5 mg/kg) created strong analgesia while the D1 agonist SKF 38393 (0.1 mg/kg) and D2 antagonist sulpiride (10 mg/kg) did not have any analgesic effect. However, only D2 antagonist sulpiride blocked the analgesic effect produced by OTConclusion: OT may be one of the primary agents participating in spinal analgesia, and the dopaminergic system is one of the central mechanisms of action for this important molecule. The dopaminergic system may also be one of the targets for ‘descending’ analgesic system. Keywords: Oxytocin, Tail flick, Hot plate, Dopaminergic, Analgesic, Antagonist, Agonis

    Enerji İhracatı Ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: Azerbaycan Örneği

    Get PDF
    Yapmış olduğumuz çalışmada Azerbaycan’da enerji ihracatı ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki araştırılmıştır. Bu amaçla GSYH ile elektrik ihracatı, petrol ihracatı ve doğal gaz ihracatı değerleri kullanılarak pearson korelasyon katsayı testi, ADF birimin kök testi, philips peron birim kök testi, DF-GLS birim kök testleri, JJ eş- bütünleşme testi, Granger nedensellik analizi ve CUSUM testi uygulamaları yapılmıştır. Değerler Azerbaycan Devlet Statiska sitesinden alınmıştır. Alınan değerlere göre test sonuçlarında GSYH ile petrol ihracatı ve doğal gaz ihracatı değişkenleri arasında nedensellik ilişkisi bulunmuştur. Ancak GSYH ve elektrik ihracatı arasında olan nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Teoride GSYH ile elektrik ihracatı arasında bulunan nedensellik ilişkisi olsa da bu çalışmada istatiksel olarak nedensellik ilişkisi bulunmamıştır. Pearson korelasyon analiz sonuçlarında GSYH ile elektrik ihracatı arasında negatif bir ilişki gözlemlenirken, petrol ihracatı ve doğal gaz ihracatı arasında pozitif bir ilişki gözlemlenmiştir

    Asimetrik Bilgi Çerçevesinde Mevduat ve Katılım Bankalarının Finansal Performanslarının Değerlendirilmesi

    Get PDF
    Asimetrik bilginin, sağlık, sigorta ve banka gibi sektörleri etkilediği ve bu doğrultuda ülke ekonomisi üzerinde de etkili olduğu değerlendirilmektedir. Bu çalışma, asimetrik bilgi çerçevesinde bankaların finansal performanslarının, BIST-100, reel kesim güven ve tüketici güven endeksleri üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçlamıştır. Bu kapsamda Türkiye’de faaliyetlerine devam eden mevduat bankaları ve katılım bankalarının 2013Q1-2019Q4 yılları arasındaki verileri, korelasyon, regresyon ve panel veri analizi yöntemleri ile incelenmiştir. Elde edilen veriler ışığında mevduat ve katılım bankalarının likidite/varlık ve sermaye/varlık oranları ile reel kesim güven, tüketici güven ve BIST-100 endeksleri arasındaki ilişki düzeylerinin dönemler içinde yer alan konjoktürel gelişmelere ve zamana göre farklılık gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. Tüketicilerin güveni konusunda katılım bankaları ile mevduat bankalarına duyulan güven arasında bir ayrımın olduğu belirlenmiştir. Tüketicilerin zamana ve konjonktürel gelişmelere göre katılım bankalarını mevduat bankalarına alternatif olarak değerlendirdikleri ve mevduat bankalarının katılım bankalarına oranla tüketici güvenine daha çok ihtiyacının olduğu tespit edilmiştir. Bankaların sermaye/varlık oranına reel kesim güven endeksinin etki ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Asimetrik bilgi ortamında, bankacılık ve reel sektörün birbirleri hakkında farklı bilgilere sahip olması ve reel kesim güven endeksindeki değişimler, bankaların sermaye/varlık oranını etkileyebilir. Bu etki doğrultusunda reel kesim güven endeksindeki değişimler bankaların sermaye/varlık oranlarını artırabilir veya azaltabilir. Yapılan çalışmalar doğrultusunda, asimetrik bilginin mevduat bankaları ve katılım bankaları üzerinde farklı etkiler yaratabileceği, bankaların bu konuya daha fazla önem vermelerinin finansal gelişim için önemli bir unsur olduğu değerlendirilmektedir. Asimetrik bilginin bankalar üzerindeki etkisini en aza indirebilmek, bankaların finansal sağlamlığını artırabilmek için daha fazla öz sermayeye dayalı yöntemlerin uygulanması önerilmektedir. Asimetrik bilgi çerçevesinde bankaların finansal performanslarının incelendiği çalışmaların sınırlı olması sebebiyle bu çalışmanın bankacılık sektörünün gelişimine ve literatüre katkı sunması beklenmektedir

    Association Between Bifurcation Angle and Coronary No-reflow Following Primary Percutaneous Coronary Intervention in Patients

    Get PDF
    Objective:Percutaneous coronary intervention (PCI) has become the treatment method for patients presenting with ST elevation myocardial infarction (STEMI). One of the well-known complications of PCI is no-reflow. Studies demonstrated a relationship between endothelial dysfunction and disturbed vascular flow due to angulation of vascular tree. Although the relationship between hemodynamic alterations and coronary angulation is evident, there is a lack of detailed analysis in terms of hemodynamic changes between vascular geometry and coronary no-reflow. We aimed to elucidate the relationship between vascular geometry and coronary no-reflow.Method:We reviewed PCI database of our hospital and enrolled a total of 120 patients with STEMI, who developed no-reflow following PCI, and sex and age matched 80 patients with normal flow. For each group, demographic and clinical characteristics, laboratory values and two dimensional quantitative coronary angiography measurements were evaluated.Results:Patients with no-reflow had a higher prevalence of hypertension and diabetes mellitus. In addition, serum C-reactive protein levels were higher in patients with no-reflow compared to patients with normal flow (p<0.001). On the other hand, serum hemoglobin levels were significantly lower in patients with no-reflow compared to patients with normal flow (p<0.001). With respect to 3 dimensional coronary measurements, calculated bifurcation angle of left anterior descending artery (LAD) and circumflex artery (CX) was significantly wider in the no-reflow group than in the control group [110.9° (21.8°) vs. 85.9° (15.8°), p<0.001].Conclusion:Our data showed that a strong association existed between bifurcation angle of LAD-CX and no-reflow phenomenon in STEMI patients who underwent PCI

    Endojen büyüme teorileri kapsamında Türkiye ve Güney Kore'de ekonomik büyümenin karşılaştırmalı analizi

    No full text
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Tarihsel süreç incelendiğinde, özellikle sanayi devrimi sonrası döneme bakıldığında, Türkiye de dahil bütün ülkelerde hem bireylerin hem de toplumların yaşam standardının sürekli bir artış trendinde olduğu görülmüştür. Bu refah artışlarının temelinde, Ar-Ge faaliyetleri sonucunda beşeri sermaye tarafından üretilen ve uzun dönemli makro verimlilik artışları sağlayan yeni teknolojiler yatmaktadır.Ekonomik büyümenin uzun dönemli analiz edilmesi gerektiğini ilk kez fark eden Solow ve Swan 1956 yılında yayınladıkları iki ayrı makalede sonradan iktisat yazınına neoklasik büyüme modeli olarak girecek yeni bir model ortaya atmışlardır. Modelde ekonomik büyümenin ana belirleyicisi dışsal olan teknolojik gelişmelerdir. Diğer taraftan Ar-Ge faaliyetleri, nitelikli işgücü ve kamu politikalarının ekonomik büyüme üzerinde etkisi bulunmamaktadır. Neoklasik büyüme teorileri , 1980'li yıllarda endojen büyüme modellerinin ortaya çıkışına kadar ekonomik büyüme literatürüne hakim olmuştur.Uzun dönemli ekonomik büyümenin motoru olarak ifade edilen teknoloji, endojen büyüme teorilerinde içselleştirilmiştir. Romer'e göre yeni teknolojiler Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkarken, Lucas teknoloji üretiminde beşeri sermaye birikimi üzerinde durmuştur.Endojen büyüme teorileri, Ar-Ge, eğitim, ekonomik istikrar ve kaynakların beşeri sermaye yoğun ve öğrenme potansiyelinin olduğu stratejik sektörlere kaydırılması gibi konularda ekonomik büyümenin gerçekleşmesine katkıda bulunabilecek düzenleyici hükümet müdahalelerinin olması gerektiğini savunur.Bu çalışmanın amacı uzun dönemli ekonomik büyümenin temel belirleyicisinin teknoloji olduğunu vurgulamak, Türkiye ve Güney Kore'nin uyguladığı teknoloji politikalarını inceleyerek karşılaştırmalar yapmaktır. Kalkınma yarışının başlarında Türkiye'den daha fakir olan ve emek yoğun üretim anlayışına sahip Güney Kore'nin son 40 yılda teknoloji üretmede uyguladığı Ar-Ge politikalarının neler olduğunu ve nasıl teknoloji yoğun üretim anlayışına geçtiğini araştırarak Türkiye'ye örnek bir model sunmaktır.When the historical process is examined, especially when the period after the industrial revolution is taken into consideration, it is seen that there has been an increase in life standards of both individuals and societies in all countries including Turkey. New technologies produced by human capital as a result of R&D activities and providing an increase in macro efficiency lie behind this welfare increase.Solow and Swan, the first to realize that economic growth should be analyzed in a long term developed a new model in two papers they published in 1956. This new model would be accepted as neoclassic growth model in economy literature later. In this model the main identifier of economic growth is exterior technological developments. On the other hand, R&D activities, skilled labour and public policy has no impact on economic growth. Neoclassic growth theories dominated the economy growth literature until the development of endogenous growth models.Technology identified as the motor of long-term economic growth is interiorized in endogenous growth theories. According to Romer new Technologies develop with R&D activities, while Lucas focuses on human capital saving in technology production.Endogenous growth theories argue that regulatory government interventions that will contribute to the realization of economic growth in issues including endogenous growth theories, R&D, education, economic stability and conveying the sources to strategic human capital intensive sectors whose learning potential is high.The aim of this study is to emphasize that technology is the main identifier of long-term economic growth, to analyze and compare technology policies implemented in Turkey and in the South Korea. To offer a sample model for Turkey by analyzing R&D policy used in the South Korea, poorer than Turkey in the beginning of development race, in the last 40 years for technology production labour intensive manufacturing and how they turned to technology intensive manufacturing

    Büyüme teorileri çerçevesinde Türkiye'de ekonomik büyümenin analizi

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır.SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti Tezin Başlığı: Büyüme Teorileri Çerçevesinde Türkiye'de Ekonomik Büyümenin Analizi Tezin Yazarı: Ahmet GÜLMEZ Danışman: Yrd.Doç.Dr. Mustafa ÇALIŞIR Kabul Tarihi: 16/01 /2006 Sayfa Sayısı: VII(önkısım)+86(tez)+20(ekler) Anabilimdalı: İktisat Bilimdalı: İktisat Tarihsel süreç bağlamında analiz edildiğinde, Türkiye de dahil bütün ülkelerde hem bireylerin hem de toplumların yaşam standardının sürekli bir artış trendinde olduğu görülmüştür. Kişi başına düşen gelirdeki artışı ifade eden refah seviyesi artışlarının temelindeki faktörler bir çok iktisatçının araştırma konusu olmuştur. İlk kez büyümenin uzun dönemli bir analiz olduğunun farkına varan Solow ve Swan 1956 yılında yayınladıkları iki ayrı makalede sonradan literatüre neoklasik büyüme modeli olarak girecek yeni bir büyüme modeli ortaya atmışlardır. Modelde ekonomik büyümenin asıl belirleyicileri dışsal olan nüfus ve teknolojik gelişmedir. Diğer taraftan Ar-Ge faaliyetleri, nitelikli işgücü ve kamu politikalarının ekonomik büyüme üzerinde etkileri bulunmamaktadır. Neoklasik büyüme teorileri, 1980'li yıllarda içsel büyüme modellerinin ortaya çıkışına kadar ekonomik büyüme literatürüne hakim olmuştur. İçsel büyüme teorileri, eğitim, araştırma geliştirme, ekonomik istikrar ve kaynakların beşeri sermaye yoğun ve öğrenme potansiyelinin olduğu stratejik sektörlere kaydırılması gibi konularda ekonomik büyümenin gerçekleşmesine katkıda bulunabilecek düzenleyici hükümet müdahalelerinin olması gerektiğini savunur. Bu çalışmanın amacı, ekonomik büyüme teorilerindeki son gelişmeleri incelemek ve bu teorilerin Türkiye ekonomisine uygulanabilirliğini araştırmaktır. Bu amaçla, 1980 sonrası veriler kullanılarak eğitim ve büyüme ilişkisi, emek-sermaye ve büyüme ilişkisi, teknoloji ve büyüme ilişkisi Türkiye örneği için ayrı ayrı test edilmiştir Anahtar Kelimeler: Büyüme, Eğitim-Büyüme İlişkisi, Teknoloji-Büyüme ilişkisi, İçsel BüyümeSakarya University Insitute of Social Sciences Abstract of Master's Thesis Title of the Tbesis: The Analysis of Economic Growth in Turkey in The Context of Growth Theories Author: Ahmet GÜLMEZ Supervisor: Assoc.Prof.Dr. Mustafa ÇALIŞIR Date: 16/01/2006Nu.ofPages: VII+86+20 Department: EconomicsSubfield:Economics When analyzed in the context of the historical process, it vvill be realized that the life standard of individuals and societies has boomed in ali countries including Turkey. The reasons behind the increase of welfare level meaning the increase of personal income has been a research subject for many economists. Solow and swan, fırstly realized that growth is a long term analysis, published two articles in 1956 and propounded a new growth theory named "neoclassic growth theory" later. in this model, main determinants of economic growth are technological development and population, both of them are external. On the other hand, research and development studies, qualified labor and public politics have no effect on the growth. Neoclassic growth theories are dominant until the appearance of new internal growth theories in the 1980's. Internal growth theory championed the application of regülatör public policies contributing the economic grovvth in the field such as education, research and development, economic stability and the transfer of the sources to strategic sectors having qualified labor and learning potential. The aims of this study are to analysis the latest developments in economic grovvth theories and investigate the practicability of these theories in Turkey. Using the data after 1980, the relation between education and grovvth, the relation betvveen labor-capiîaİ and grovvth and the relation between technology and grovvth vvill be tested for Turkey separately.j j Keywords: Growth, Relation Education-Growth, Relation Technology-Grovvth, internal Grovvthıj vi

    From infrastructural developmentalism to mega-projects: "the Istanbul Canal"

    No full text
    ...Scopus - Affiliation ID: 60105072Oca

    Evidence from Turkish and Syrian People for the Measurement Invariance of the CBBE Scale and Clues for the Distribution Strategies of the Brands

    No full text
    Purpose: This research aims to test the measurement invariance of the consumer-based brand equity scale on Turkish and Syrian university students who live together but are from different cultural groups. Research design, data, and methodology: The consumer-based brand equity scale developed by Buil et al. (2008) is applied to the participants. In testing the consumer-based brand equity scale, the Netflix brand, which is considered well-known by both cultural groups, is preferred. It is thought that choosing an internationally recognized brand would facilitate the conduct of this research. Structural invariance and measurement invariance are tested using structural equation modeling. Results: The consumer-based brand equity scale has measurement invariance on Turkish and Syrian university students. Therefore, it has been revealed that the responses of participants from both cultures regarding the Netflix brand are comparable. Conclusion: The findings of the study provide clues for practitioners to review their distribution strategies. As a matter of fact, cultural studies conducted in different countries are common. Still, the originality of this study is ensured by the profile of participants who live in the same country but come from different countrie
    corecore