26 research outputs found
Anti-candidal activity of the Lavandula stoechas L. against pathogenic Candida species isolated from the hospital
The purpose of this study is todetermine antimicrobial activity of extracts of L. stoechasL. againstfivedifferent pathogenic Candida species.As test microorganisms, species of Candida (Candida albicans, Candida krusei, Candida tropicalis, Candida guilliermondii and Candida glabrata) which were isolated from the patients appyling to Medical Faculty Hospital of Duzce University were used. Ethyl alcohol, chloroform and ethyl asetate extractions were acquired from the plant via Soxhlet. 25 μl, 50 μl and 75 μl of these extractions were impregnated into sterile discs and the anti-candidal activity spectrums were determined by using the disc diffusion method againts test microorganisms. As the control group standard antifungal antibiotics (Griseofulvin, Fluconazole, Amphotericin b, Miconazole, Nystatin, Flucytosine, Clotrimazole, Ketoconazole, Itraconazole) were used and the outcomes were compared.As a result, it is found out that the extractions acquired from L. stoechas L. plant have a very effective anti-candidal activity as compared with standard antibiotics.On the basis of our results, anti-candidal activity L. stoechas extracts more effective than standard antifungal antibiotics. So, this situation supports the ethnobotany usage of the plant. In addition to this, the potential extracts of the plant commonly used for alternative medicine may be also used for Candidemia treatment in future
Çörek otu yağı kaynaklı antiinflamatuar etkili mikroemülsiyon göz formülasyonlarının hazırlanması ve değerlendirilmesi
Oküler mikroemülsiyon formülasyonlarının geliştirilmesi, geliştirilen mikroemülsiyon formülasyonlara gerekli kontroller yapılarak ideal mikroemülsiyonların seçilmesi, ideal mikroemülsiyonlara antiinflamatuar etkili Timokinon etkin maddesinin yüklenmesi ve Timokinon yüklü mikroemülsiyon formülasyonlarının oküler kullanıma uygunluğunun değerlendirilmesi için karakterizasyon, in vitro salım çalışması, sitotoksisite ve irritasyon çalışmalarının yapılması amaçlanmıştır. Geliştirilen oküler mikroemülsiyonların kuru göz hastalığı tedavisinde kullanılması hedeflenmiştir.
Oküler mikroemülsiyon formülasyonları geliştirilmesinde iki metot kullanılmıştır. İlk olarak faz titrasyon yöntemi kullanılmıştır. Yağ fazı olarak Çörek otu yağı, yüzey etkin madde olarak Tween 20, Tween 80, Cremophor ELP, Cremophor RH40, yardımcı yüzey etkin madde olarak Gliserin, Propilen glikol ve Polietilen glikol 400 kullanılarak su ile titre edilmiştir. Üçgen faz diyagramı kullanılarak en yüksek alan değerini veren formülasyonlar belirlenmiştir. Diğer yöntem olarak yüksek devirli homojenizasyon yöntemi kullanılmıştır. Yağ fazı olarak Çörek otu yağı, yüzey etkin madde olarak Tween 20, Cremophor ELP, Cremophor RH40, yardımcı yüzey etkin madde olarak Gliserin ve Propilen glikol kullanılmıştır. Homojenizatör kullanılarak belirli oranlarda formülasyonlar hazırlanıp daha sonra hızlandırılmış stabilite şartlarında (40 °C sıcaklık ve %75 nem) stabilite kabininde 3 ay bekletilmiştir. Geçen süre zarfından sonra formülasyonların fiziksel görünümleri, damlacık büyüklüğü ve PDI değerleri belirlenerek en
199
iyi formülasyonlar belirlenmiştir. Her iki metoda göre hazırlanan mikroemülsiyon formülasyonlarının seçimi içeriklerine göre belirlenmiş ve yüksek devirli homojenizasyon yöntemi ile hazırlanan formülasyonlar seçilmiştir. Belirlenen formülasyonların yağ fazına Timokinon yüklemesi yapılmıştır ve Timokinon yüklü ve yüklü olmayan formülasyonların karakterizasyon çalışmaları yapışmıştır. Timokinon yüklü mikroemülsiyon formülasyonlarının göze uygulanabilirlik açısından karakterizasyon çalışmaları, in vitro salım çalışmaları ve kinetik çalışmaları, ARPE-19 hücre hattında sitotoksisite çalışmaları ve irritasyon potansiyelini belirlemek için HET-CAM testleri yapılmıştır.
Belirlenen oküler mikroemülsiyon formülasyonlarının oküler kullanıma uygunluğu için yapılan karakterizasyon çalışmaları sonucu formülasyonların göze uygulanabilir özellikte oldukları görülmüştür. Ayrıca yapılan in vitro salım çalışmaları ve kinetik çalışmaları, sitotoksisite ve irritasyon potansiyeli belirleme çalışmaları da mikroemülsiyon formülasyonlarının göze uygulanabilir olduğunu ispatlamıştır.It was aimed to develop ocular microemulsion formulations, to select the ideal microemulsion purification by making the necessary controls on the developed microemulsion formulations, to load the anti-inflammatory active ingredient Thymoquinone into ideal microemulsions, and to conduct characterization, in vitro release study, cytotoxicity and irritation studies, in order to evaluate the suitability of Thymoquinone loaded microemulsion formulations for ocular use. Ocular microemulsions developed are aimed to be used in the treatment of dry eye disease.
Two methods have been used in the development of ocular microemulsion formulations. First, the phase titration method was used. It was titrated with water using Black seed oil as the oil phase, Tween 20, Tween 80, Cremophor ELP, Cremophor RH40 as the surfactant, Glycerin, Propylene glycol, and Polyethylene glycol 400 as the co-surfactant. Using the triangle phase diagram, the formulations giving the highest area value were determined. A high-speed homogenization method was used as the other method. Black seed oil was used as oil phase, Tween 20, Cremophor ELP, Cremophor RH40 as the surfactant, Glycerine and Propylene glycol as co-surfactants. Formulations were prepared in certain proportions by using a homogenizer and then kept in the stability cabinet under accelerated stability conditions (40 °
201
C temperature and 75% humidity) for 3 months. The best formulations were determined by determining the physical appearance, droplet size, and PDI values of the formulations after the elapsed time. The selection of microemulsion formulations prepared according to both methods was determined according to their content and formulations prepared by the high-speed homogenization method were selected. The oil phase of the identified formulations was loaded with Thymoquinone and the characterization studies of the formulations with and without Thymoquinone be done. Characterization studies, in vitro release studies and kinetic studies, cytotoxicity studies in the ARPE-19 cell line, and HET-CAM tests were conducted to determine the irritation potential of microemulsion formulations loaded with thymoquinone.
As a result of the characterization studies carried out for the suitability of the determined ocular microemulsion formulations for ocular use, it has been observed that the formulations are applied to the eye. In addition, in vitro release studies and kinetic studies, cytotoxicity, and irritation potential studies have proved that
Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik Konferansı
Öngörülmesi giderek güçleşen, sarsıntılı ve savrulmalı zamanlardan geçiyoruz. İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ortak deneyimleri sonrasında 1950’lerden ve 1990’lardan itibaren demokratik sistemlerin peş peşe dalgalarla meşrulaşacağı, yaygınlaşacağı ve güçleneceği öngörüsü hakimdi. Ancak son yıllarda yaşanan bazı gelişmelerle demokrasilerin geleceği tekrar sorgulanmaya başladı. Gerek 11 Eylül ile başlayan ve IŞİD ile devam eden ve şiddet içeren İslamcı radikalizm, gerek Batı demokrasilerinde popülist radikal sağ hareketlerin ve beyaz ırkçı grupların yükselişi ve iktidara gelişi, bir yandan güvenlik-özgürlük ikileminin demokrasi dengesini bozdu, bir yandan da hem demokratik sistemlerin hem dünya barışının geleceğini bizi tekrar sorgular, sorgulatır hale getirdi. Demokrasileri bildiğimizi zannediyoruz, ama demokrasiler ile ilgili daha öğrenmemiz gereken çok şey var. Demokrasi kaderimiz de geleceğimiz de olmak zorunda değil belki de. Ya da belki yanlış yerden soru sormaya başlıyoruz, belki demokrasi yerine yeni bir referansa ihtiyacımız var. Aslında demokrasileri çantada keklik görmeyip, sabırla büyütüp yeşertmek, geliştirmek, korumak, ileri safhalara taşımak ve bizden sonraki nesillere aktarmak bir sorumluluk, ve bu sorumluluk bizlere ait. Popülizm, demokrasi, güvenlik kavramlarının her biri bugün sıkça ve yaygın olarak kullandığımız kavramlar olarak gündelik sohbetlerimizin içine kadar girmiş durumda. Bu yaygın kullanımlarına rağmen her bir kavram, üzerine düşünmeye, tartışmaya ve değerlendirmeye tekrar tekrar olanak verecek derinlikte. Her bir tartışma bir diğerini açarken, farklı gibi görünen bu kavramların birbirleriyle kesiştikleri zeminler bulmak mümkün. Popülist liderlerin politikaları bütün siyaset yapma biçimlerini kendine çeken ya da kendinden uzaklaştıran eksenler yaratarak her ikisini de aynı anda besleyebiliyor. Popülist politikaya angaje olan liderler ve grupların yanında bu politikaya karşı mücadele eden kişiler ve kitleler de yok değil, ancak kimi zaman bu kitleler eleştirdiği bu siyaset biçiminin kurucu öznesi haline de gelebiliyor. Bunun karşısında tabandan gelen demokratikleşme talepleri ve popülist siyasetle beraber kurumsallaşan diğer politika yapma biçimleri, demokrasi anlayışımızı farklı yönlere çekebiliyor. Bu demokratikleşme talepleri kimi zaman olumlu karşılıklar alsa da, kimi zaman devletlerin güvenlik politikaları ile etkisizleştirilmeye ve bastırılmaya çalışılıyor. Güvenlik politikalarının alanı günümüz teknolojisi sebebiyle o kadar genişledi ki, bu politikanın nesnesi haline gelmemiş varlık ve alan bulmak neredeyse mümkün değil. Ulusaldan Küresele: Popülizm, Demokrasi, Güvenlik konferansımız bu alanların kendine özgülüklerini göz önünde bulundururken, aralarındaki kesişimleri de ortaya koyan pek çok değerli sunuma ev sahipliği yaptı. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese, ve bu bildiri kitabında tam metinleri ve özetleri bulunan bütün katılımcılarımıza çok teşekkür ederiz.Publisher's Versio
Extraction of new natural cellulosic fiber from Trachelospermum jasminoides (star jasmine) and its characterization for textile and composite uses
The main aim of this study was to introduce a new sustainable natural cellulosic raw material source to the benefits of the textile and composite industry. For this purpose, natural cellulosic fibers were extracted from Trachelospennum jasminoides (TJ) plant and the characterization of the fibers were carried out. Detailed physical, chemical, and instrumental tests were applied for better understanding of the fiber properties. The chemical bonds of the TJ fibers were determined with FTIR. Crystallographic properties were analyzed with XRD. Surface morphology was monitored with SEM and optic microscope images, cotton-like ribbon shape of the TJ elemental fibers was observed. TGA, DTA and DSC were utilized to understand the thermal degradation behavior, the maximum degradation temperature of TJ fiber was determined as 338.2 degrees C. Chemical tests were applied for the determination of the chemical composition of the TJ fibers. The cellulose content of the fiber was determined as 62.7%. Mechanical characteristics of the fibers were investigated with tensile tests which supplied information about strength, Young's modulus and elongation. The tensile strength of TJ fibers was 404 MPa. Pull-out tests were applied to both raw and NaOH treated fibers for evaluation of the surface interaction of TJ fibers with polymer matrix in epoxy composites. NaOH treatment 31% increased the interfacial shear strength
Kenevir liflerinden üretilen kumaşların optimum ağartma koşullarının ve yöntemlerinin belirlenmesi
The main objective of this research was the determination of optimum bleaching conditions of hemp fibers. For this purpose, 100% hemp woven fabric was treated with oxidative (hydrogen peroxide, peracetic acid, potassium permanganate, sodium perborate, sodium percarbonate) and reductive (thiourea dioxide, sodium borohydrite, glucose) bleaching agents. Bleaching operations were performed with exhaustion or padding methods. Moreover, ultrasound and microwave applications were carried out for selected samples according to the whiteness values.Whiteness indices were determined for bleached samples and afterwards, tenacity, bending length, crease recovery angle and hydrophilicity performances were tested for the samples exhibited the best whiteness properties. Methylene blue test was performed for the determination of oxicellulose formation.Better whiteness properties were achieved with exhaustion method in comparison to pad-batch method. The best whiteness values were obtained by the application of hydrogen peroxide, peracetic acid and potassium permanganate chemicals in exhaustion bleachings. The highest whiteness was 82.73 (Stensby) which was observed at 8 g/l oxalic acid application subsequent to 7 g/l potassium permanganate application at 60oC. The highest tenacity among bleached samples was observed after hydrogen peroxide bleaching accompanied by the second highest whiteness value. Whiteness performances of reductive bleaching agents were not satisfactory.Pad-batch is a preferred method for woven fabrics for industrial scale applications. It is cheap and easy to carry out. In this study, bleaching agents which were exhibited best performances (hydrogen peroxide, peracetic acid, potassium permanganate) at exhaustion bleaching were also applied for pad-batch bleachings. Potassium permanganate exhibited the best bleaching performance according to whiteness results.Bu araştırmanın ana hedefi kenevir liflerinin optimum ağartma koşullarının belirlenmesi olmuştur. Bu amaçla % 100 kenevir lifinden üretilmiş dokuma kumaşa yükseltgen (hidrojen peroksit, perasetik asit, potasyum permanganat, sodyum perborat, sodyum perkarbonat) ve indirgen (thioüre dioksit, sodyum borohidrit, glikoz) ağartma ajanları aplike edilmiştir. Ağartma işlemleri çektirme ve emdirme yöntemlerine göre ayrı ayrı yapılmıştır. Buna ek olarak, çektirme yönteminde yüksek beyazlık değerlerinin elde edildiği kimyasal konsantrasyonları ve proses şartları baz alınarak ultrason ve mikrodalga yöntemlerinin etkisi de incelenmiştir.Ağartılmış numunelerin beyazlık indeksleri ölçülmüş, yüksek beyazlık değerlerinin elde edildiği numuneler seçilerek mukavemet, eğilme uzunluğu, kırışıklık düzelme açısı ve hidrofilite özellikleri belirlenmiştir. Ayrıca metilen mavisi testiyle oksiselüloz oluşumu incelenmiştir.Çektirme yöntemiyle yapılan uygulamalarda pad-batch (emdirme-soğuk bekletme) yöntemine göre daha yüksek beyazlık derecelerine ulaşılmıştır. Çektirmeyle yapılan ağartmalarda özellikle hidrojen peroksit, potasyum permanganat ve perasetik asit uygulamalarıyla beyazlık indeksleri açısından daha başarılı sonuçlar alınmıştır. Ulaşılan en yüksek beyazlık değeri 82.73 (Stensby), 60oC'de 7g/l potasyum permanganat aplikasyonunu takiben 8 g/l oksalik asit uygulamasıyla elde edilmiştir. Hidrojen peroksit ağartmasında ise ikinci en yüksek beyazlık değerine (78.51) ağartılan numuneler içindeki en yüksek mukavemet değeri eşlik etmiştir. İndirgen ağartıcılarla yapılan uygulamalardan tatmin edici ağartma performansı alınamamıştır.Pad-batch yöntemi, tekstil endüstrisinde özellikle dokuma kumaşlar için sıklıkla kullanılan ucuz ve pratik bir yöntemdir. Bu araştırmada çektirme yönteminde yüksek beyazlıkların elde edildiği kimyasalların (hidrojen peroksit, perasetik asit, potasyum permanganat) pad-batch kasarındaki performansı incelenmiştir. Beyazlık değerleri birbirine yakın olmakla beraber, pad-batch yönteminde en yüksek beyazlık değeri potasyum permanganat uygulamasında elde edilmiştir
Tünel çevresindeki kaya parametrelerinin metasezgisel tabanlı geri hesaplanması.
Due to uncertainities in the ground conditions and the complexity of soil-structure interactions, the determination of accurate ground parameters, which are not only used in tunnel construction but in the design of all underground structures, have a great significance in having structures that are cost-efficient. Backcalculation methods which rely not only on laborotory and field tests but also on field monitoring and field data provide real structure conditions and therefore it is gaining popularity in geotechnical engineering. In this sense, when compared to the conventional methods, backcalculation methods are able to attain accurate geomechanical parameters of materials surrounding the tunnels with the help of deformation data that is observed in tunnel constuctions. Tunnels are especially significant as they compose a great part of all underground structures. Obtaining these parameters in a fast manner is important in terms of the calibration of the parameters that are gathered during the construction. In this study, a finite element based backcalculation is developed by using Simulated Annealing and Particle Swarm Optimization methods. On the developed platform, the metaheuristic based algorithms, which are embedded into the back analysis platform as an intelligent parameter selection method which provide data for the finite element method. The response of the tunnel structure is obtained via twodimensional finite element analyses. The developed back analysis platform is tested by using the deformation data which is gathered from the T26 tunnel construction within the scope of Ankara-Istanbul Highspeed railway project. The tunnel is opened with the New Austrian Tunnel Method and therefore, not only the rock mass parameters of the graphite-schist surrounding the tunnel but also the in-situ stress around the tunnel are backcalculated. Verifications is done by comparing the ground parameters that are gathered through the calculations with the laboratory results. It is observed that the success of the results is due to the optimization algorithm that has been used and the sensitivity of the measured values. The documented parameters can be used to better undertstand the rock mass behavior and to create more realistic models for the underground structures that have the same rock mass conditions. This study enabled to obtain the correct parameters in a fast and accurate manner by using optimization algorithms and finite element method for tunnels where backcalculation methods are used.M.S. - Master of Scienc
Bleaching of cotton/lyocell fabrics with heterogeneous photocatalysis with titanium (IV) oxide under UV light and investigation of the effect of oxygen radicals on bleaching process
Cellulosic fibers, generally, are not used as final product or get further textile processes such as dyeing, printing or finishing, unless they are bleached. In this study, cotton/lyocell fabrics were bleached with ultraviolet radiation accompanied by TiO2. Photocatalytic characteristic of TiO2 was utilized for bleaching. Oxygen radical generation from TiO2 surface under UV radiation was ensured. The effect of TiO2 concentrations between 1-300 g/L was investigated. Optimum pH, temperature and durations were determined for the best bleaching effect. Hydrogen peroxide bleaching was carried out and the results were compared with photobleaching. The changes on the tenacity and hydrophilicity characteristics of the fabric were investigated. Oxygen radicals in the TiO2 bleaching bath were determined with Electron Spin Resonance technique and fluorescein assay. An alternative environmental friendly bleaching method which depends on catalytic reactions was presented as a result of the performed experiments. © Chamber of Textile Engineers
Bahar GEDİKa,*, Görkem DÜLGERb
Bu çalışmanın amacı, beş patojenik Candida türü üzerindeki Lavandula stoechas L. ekstrelerinin antimikrobiyal aktivtesini belirlemektir. Test mikroorganizmaları olarak, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran hastalardan izole edilmiş olan Candida (Candida albicans, Candida krusei, Candida tropicalis, Candida guilliermondii ve Candida glabrata) türleri kullanıldı. Etil alkol, kloroform ve etil asetat ekstreleri, Soxhlet aracılığıyla bitkiden elde edildi. Bu ekstrelerden 25 ul, 50 ul ve 75 ul si steril disklere emdirildi ve anti-candidal aktivite spektrumları test mikroorganizmaları üzerinde disk difuzyon metodu kullanılarak belirlendi. Kontrol grubu olarak, standart antifungal antibiyotikler (Griseofulvin, Fluconazole, Amphotericin B, Miconazole, Nystatin, Flucytosine, Clotrimazole, Ketoconazole, Itraconazole) kullanıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı. Sonuç itibariyle, L. stoechas L. bitkisiden elde edilen ekstrelerin standart antibiyotiklerle karşılaştırıldığında oldukça etkili anti-candidal bir aktiviteye sahip olduğu ortaya çıktı. Sonuçlarımıza göre, L. stoechas L. ekstrelerinden elde edilen anti-candidal aktivite standart antifungal antibiyotiklerden çok daha fazladır. Bu yüzden, bu durum bitkinin etnobotanik kullanımını desteklemektedir. Buna ilaveten, alternatif tıpta yaygın olarak kullanılan bitkinin potansiyel ekstreleri gelecekte Candidemia tedavisi için de kullanılabilecekti
Bahar GEDİKa,*, Görkem DÜLGERb
Bu çalışmanın amacı, beş patojenik Candida türü üzerindeki Lavandula stoechas L. ekstrelerinin antimikrobiyal aktivtesini belirlemektir. Test mikroorganizmaları olarak, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran hastalardan izole edilmiş olan Candida (Candida albicans, Candida krusei, Candida tropicalis, Candida guilliermondii ve Candida glabrata) türleri kullanıldı. Etil alkol, kloroform ve etil asetat ekstreleri, Soxhlet aracılığıyla bitkiden elde edildi. Bu ekstrelerden 25 ul, 50 ul ve 75 ul si steril disklere emdirildi ve anti-candidal aktivite spektrumları test mikroorganizmaları üzerinde disk difuzyon metodu kullanılarak belirlendi. Kontrol grubu olarak, standart antifungal antibiyotikler (Griseofulvin, Fluconazole, Amphotericin B, Miconazole, Nystatin, Flucytosine, Clotrimazole, Ketoconazole, Itraconazole) kullanıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı. Sonuç itibariyle, L. stoechas L. bitkisiden elde edilen ekstrelerin standart antibiyotiklerle karşılaştırıldığında oldukça etkili anti-candidal bir aktiviteye sahip olduğu ortaya çıktı. Sonuçlarımıza göre, L. stoechas L. ekstrelerinden elde edilen anti-candidal aktivite standart antifungal antibiyotiklerden çok daha fazladır. Bu yüzden, bu durum bitkinin etnobotanik kullanımını desteklemektedir. Buna ilaveten, alternatif tıpta yaygın olarak kullanılan bitkinin potansiyel ekstreleri gelecekte Candidemia tedavisi için de kullanılabilecekti
Bahar GEDİKa,*, Görkem DÜLGERb
Bu çalışmanın amacı, beş patojenik Candida türü üzerindeki Lavandula stoechas L. ekstrelerinin antimikrobiyal aktivtesini belirlemektir. Test mikroorganizmaları olarak, Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesine başvuran hastalardan izole edilmiş olan Candida (Candida albicans, Candida krusei, Candida tropicalis, Candida guilliermondii ve Candida glabrata) türleri kullanıldı. Etil alkol, kloroform ve etil asetat ekstreleri, Soxhlet aracılığıyla bitkiden elde edildi. Bu ekstrelerden 25 ul, 50 ul ve 75 ul si steril disklere emdirildi ve anti-candidal aktivite spektrumları test mikroorganizmaları üzerinde disk difuzyon metodu kullanılarak belirlendi. Kontrol grubu olarak, standart antifungal antibiyotikler (Griseofulvin, Fluconazole, Amphotericin B, Miconazole, Nystatin, Flucytosine, Clotrimazole, Ketoconazole, Itraconazole) kullanıldı ve sonuçlar karşılaştırıldı. Sonuç itibariyle, L. stoechas L. bitkisiden elde edilen ekstrelerin standart antibiyotiklerle karşılaştırıldığında oldukça etkili anti-candidal bir aktiviteye sahip olduğu ortaya çıktı. Sonuçlarımıza göre, L. stoechas L. ekstrelerinden elde edilen anti-candidal aktivite standart antifungal antibiyotiklerden çok daha fazladır. Bu yüzden, bu durum bitkinin etnobotanik kullanımını desteklemektedir. Buna ilaveten, alternatif tıpta yaygın olarak kullanılan bitkinin potansiyel ekstreleri gelecekte Candidemia tedavisi için de kullanılabilecekti