67 research outputs found

    Türkiye'de sentinel-3 gözlemlerinden elde edilen bütünleşik su buharı ön sonuçları

    Get PDF
    Water vapor in the atmosphere is directly related to weather conditions and climate variations. Therefore, estimation of water vapor in the troposphere has become one of the hot subjects for meteorology-related studies. Advancement of the technology allowed scientists to use different methods such as Radiosonde balloons, Global Navigation Satellite System (GNSS), Ground-based Microwave Radiometers (MWR), and satellite images obtained from different missions such as Moderate Resolution Imaging Spectro-Radiometer (MODIS). Every method has its own pros and cons with respect to spatial and temporal resolution and estimation accuracy. In this study, Integrated water vapor (IWV) values obtained from Sentinel-3 Level-2 OLCI (Ocean and Land Colour Instrument) products are compared with GNSS IWV in Turkey that has a variety of climate conditions and topographical differences between regions. Results show that in July, root mean square (RMS) of Sentinel-3 IWV are at the limit of 2-4 mm at all stations compared to GNSS IWV and have over 0.7 correlation coefficient at most of the stations. In November, results are 0.5-2.5 mm RMSE and over 0.85 correlation coefficient at most of the stations with the exception of SAMN station. In Samsun city where SAMN station is located, humidity levels are off the charts due to the coastline of the Black Sea and have rainy weather throughout the year. This study proves that the IWV values obtained from Sentinel-3 are accurate enough especially in the winter season to be used if the cloud coverage allows it.Atmosferdeki su buharı; hava koşulları ve iklim ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle troposferdeki su buharı tahmini, meteoroloji ile ilgili çalışmalar için önemli konulardan biri haline gelmiştir. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte atmosferdeki su buharı miktarının belirlenmesinde geleneksel radyosonda balonlarına ek olarak, Global Navigasyon Uydu Sistemleri (GNSS), Yer Tabanlı Mikrodalga Radyometreler (MWR) ve Orta Çözünürlüklü Görüntüleme Spektro-radyometresi (MODIS) gibi farklı teknikler de kullanılmaya başlamıştır. Konumsal ve zamansal çözünürlük ve tahmin doğruluğu açısından kullanılan tüm yöntemlerin kendi artıları ve eksileri bulunmaktadır. Bu çalışma kapsamında, farklı iklim koşulları ve ciddi topografik farklılıklara sahip olan Türkiye'de, Sentinel-3 Seviye-2 OLCI (Okyanus ve Kara Renk Enstrümanı) ürünlerinden ve GNSS ile elde edilen bütünleşik su buharı (IWV) değerleri karşılaştırılmıştır. Değerlendirme sonucunda Temmuz ayında, Sentinel-3 IWV değerlerinin karesel ortalama hatası (RMS), GNSS IWV ile karşılaştırıldığında tüm istasyonlarda 2-4 mm sınırında olduğu ve IWV değerlerinin SAMN hariç tüm istasyonlarda 0.7'nin üzerinde korelasyon ile uyuştuğunu göstermektedir. Ek olarak, Kasım ayında, IWV farklarının 0.5-2.5 mm RMS’e sahip olduğu ve IWV değerlerinin, SAMN istasyonu haricindeki istasyonların hepsinde 0.85'in üzerinde korelasyon katsayısı ile uyuştuğunu göstermektedir. SAMN istasyonunda oluşan bu farklı sonuçların sebebinin istasyonun bulunduğu Samsun ilinin, Karadeniz'e kıyısı olması ve yoğun yağış alması nedeniyle nem seviyelerinin normalin çok üstünde olması düşünülmektedir. Çalışma sonucunda, Sentinel-3 ile elde edilen IWV değerlerinin bulutluluk oranın izin verdiği sürece özellikle kış aylarında yeterince iyi olduğu ancak uydu yörüngesinin çalışma bölgesinden geçişinin limitli olması sonucunda zamansal çözünürlüğün düşük kaldığı ortaya çıkmıştır

    Relation between earthquake and the troposphere: Chile example

    Get PDF
    Depremler ile ilgili yapılan çalışmalarda yer ve uydu tabanlı birçok teknik kullanılmakta ve deplasman miktarları, fay karakteristikleri, gerilim aktarımları gibi konular araştırılmaktadır. Ayrıca, deprem uyarı sistemleri kurulmakta ve deprem tahmini konusunda tüm Dünya’da adımlar atılmaktadır. Örnek olarak; GNSS çalışmaları için önemli hata kaynaklarından biri olan atmosferin üst katmanındaki (iyonosfer) değişimler, deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası sürekli incelenmektedir. Ancak, GNSS ölçümlerinde oluşturduğu hata miktarı iyonosfere göre daha az olan atmosferin alt katmanındaki (troposfer) değişimler ile ilgili sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada, 2010 Maule ve 2015 Illapel depremlerinin ardından troposferdeki değişimler, GNSS gözlemlerinden hesaplanan troposferik zenit gecikmeleri (Zenith Total Delay - ZTD) kullanılarak incelenmiştir. Sonuçlar, depremlerin merkez üssüne en yakın GNSS istasyonlarında, ana şok sırasında ve sonrasında ciddi troposferik anomaliler olduğunu göstermektedir. Deprem öncesi ve deprem sonrasındaki günlerde atmosferik parametreler incelendiğinde, ZTD değerlerindeki bu değişimlerin atmosferik basınçtaki değişimlerle doğrudan ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Nazca tektonik plakasının Güney Amerika plakasının altına doğru hareketi sonucu oluşan fay kırılması, atmosferde ölçülen basınç değerlerinde değişime sebep olmuş ve dolayısı ile ZTD değişimlerini tetiklemiştir. Şili’de gerçekleşen iki farklı depremde de benzer sonuçlara rastlanması, fay kırılması sonucu çalışma bölgesini düşeyde etkileyen depremler ile ilgili yapılan çalışmalarda, troposferik parametrelerin incelenmesinin önemini ortaya çıkarmıştır.In studies related to earthquakes, many ground and satellite-based techniques are used and subjects such as surface displacements, fault characteristics, stress transfers are investigated. In addition, earthquake warning systems are established and steps are taken all over the world about earthquake prediction. As an example, changes in the upper layer of the atmosphere (ionosphere), which is one of the important error sources for GNSS studies, are continuously examined before, during, and after the earthquakes. In this regard, the changes in the ionosphere before the earthquake have been frequently examined and anomalies have been found before some of the earthquakes. However, there is a limited number of studies on the changes in the lower layer of the atmosphere (troposphere), which causes less amount of error in GNSS measurements than the ionosphere. In this study, the changes in the troposphere following the 2010 Maule and 2015 Illapel earthquakes, using zenith tropospheric delays (ZTD) calculated from GNSS observations, were investigated. The results showed that the GNSS stations closest to the epicenter of the earthquakes experienced severe tropospheric anomalies during and after the mainshock. Further investigations carried out using atmospheric parameters before and after the earthquake, it was found that these changes in ZTD values were directly related to changes in atmospheric pressure. Finding similar results in two different earthquakes in Chile has revealed the importance of tropospheric parameters in studies related to earthquakes that affect the study area vertically as a result of fault rupture

    SOSYAL MEDYADA SİYASAL REKLAMCILIK: 14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ ÜZERİNE FACEBOOK İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ

    Get PDF
    Siyasal reklamcılık, sosyal medyayla birlikte seçmen odaklı bir yapıya dönüşmüştür. Özellikle seçim dönemlerinde sosyal paylaşım platformlarının ücretli siyasi reklam uygulamaları yaygınlaşmaya başlamıştır. Facebook’ta yer alan Reklam Kütüphanesi uygulaması bunlardan biridir. Bu uygulamaya göre siyasal adaylar, siyasal reklam içeriklerini doğrudan hedeflenen seçmen kitlesine sunma olanağı bulmuştur. Aynı şekilde bu reklamların maliyeti, ulaşılan seçmen kitlesi ve reklamların gösterim içerikleriyle ilgili meta verilerinin araştırmacılarla paylaşılmasını da kolaylaştırmıştır. Türkiye, 2023’te Mayıs ayında iki turlu bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşamıştır. Bu seçimlerde Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Ata İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere çeşitli siyasi partiler, cumhurbaşkanı adaylarını desteklemişlerdir. Bu süreçte, hem adaylar hem de partiler ve diğer siyasi gruplar Facebook’ta çeşitli siyasal reklamlarla seçmenleri etkilemeye çalışmışlardır. Bu araştırma, Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen seçimler sırasında dört cumhurbaşkanı adayının, bu adaylara destek veren siyasal partilerin ve grupların Facebook reklam içeriklerini incelemektedir. Dolayısıyla çalışmada; seçimlerin kazanılmasında veya kaybedilmesinde siyasi adayların/partilerin/grupların etkisini ortaya koymak, hangi seçmen kitlesine ulaştıklarını tespit etmek ve nasıl bir strateji izlediklerinin tartışmasını yapmak amaçlanmaktadır. Araştırma sonunda Cumhur İttifakı’nda yer alan adayın/partilerin/grupların Facebook’ta doğru seçmen kitlesine ulaştıkları, reklamlar için önemli bütçeler ayırdıkları, yüksek reklam sayılarına ulaştıkları ve demografik analizleri doğru yaptıkları tespit edilmiştir. Buna karşın diğer ittifaklarda yer alan adayların/partilerin/grupların doğru seçmen analizi yapmadıkları, reklamlar için yeterli bütçe ayırmadıkları, reklam sayılarını düşük ve çok kısıtlı tuttukları bulgularına ulaşılmıştır

    SOSYAL MEDYADA SİYASAL REKLAMCILIK: 14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ ÜZERİNE FACEBOOK İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ

    Get PDF
    Siyasal reklamcılık, sosyal medyayla birlikte seçmen odaklı bir yapıya dönüşmüştür. Özellikle seçim dönemlerinde sosyal paylaşım platformlarının ücretli siyasi reklam uygulamaları yaygınlaşmaya başlamıştır. Facebook’ta yer alan Reklam Kütüphanesi uygulaması bunlardan biridir. Bu uygulamaya göre siyasal adaylar, siyasal reklam içeriklerini doğrudan hedeflenen seçmen kitlesine sunma olanağı bulmuştur. Aynı şekilde bu reklamların maliyeti, ulaşılan seçmen kitlesi ve reklamların gösterim içerikleriyle ilgili meta verilerinin araştırmacılarla paylaşılmasını da kolaylaştırmıştır. Türkiye, 2023’te Mayıs ayında iki turlu bir cumhurbaşkanlığı seçimi yaşamıştır. Bu seçimlerde Cumhur İttifakı, Millet İttifakı, Ata İttifakı ve Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere çeşitli siyasi partiler, cumhurbaşkanı adaylarını desteklemişlerdir. Bu süreçte, hem adaylar hem de partiler ve diğer siyasi gruplar Facebook’ta çeşitli siyasal reklamlarla seçmenleri etkilemeye çalışmışlardır. Bu araştırma, Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşen seçimler sırasında dört cumhurbaşkanı adayının, bu adaylara destek veren siyasal partilerin ve grupların Facebook reklam içeriklerini incelemektedir. Dolayısıyla çalışmada; seçimlerin kazanılmasında veya kaybedilmesinde siyasi adayların/partilerin/grupların etkisini ortaya koymak, hangi seçmen kitlesine ulaştıklarını tespit etmek ve nasıl bir strateji izlediklerinin tartışmasını yapmak amaçlanmaktadır. Araştırma sonunda Cumhur İttifakı’nda yer alan adayın/partilerin/grupların Facebook’ta doğru seçmen kitlesine ulaştıkları, reklamlar için önemli bütçeler ayırdıkları, yüksek reklam sayılarına ulaştıkları ve demografik analizleri doğru yaptıkları tespit edilmiştir. Buna karşın diğer ittifaklarda yer alan adayların/partilerin/grupların doğru seçmen analizi yapmadıkları, reklamlar için yeterli bütçe ayırmadıkları, reklam sayılarını düşük ve çok kısıtlı tuttukları bulgularına ulaşılmıştır

    Investigation into the effect of atmospheric particulate matter (PM10) concentrations on GNSS estimated zenith wet delay

    Get PDF
    Hava kirliliği, insan sağlığını ve yaşadığımız çevreyi tehdit etmesinin yanı sıra bulunduğu yerde görüş mesafesini de düşürmektedir. Bunun sebebi, atmosferin alt katmanı olarak bilinen troposferde kirliliğe sebep olan gazların ve partikül maddelerin, ışığı saçması ve emmesidir. Troposferdeki gazlar, su buharı miktarı ve diğer meteorolojik parametreler, 1214-1610 megahertz aralığındaki mikrodalga sinyaller kullanarak konum belirleyen Global Uydu Navigasyon Sistemi’nde (GNSS), troposferik zenit gecikmesi olarak adlandırılan bir gecikmeye sebep olmaktadır. Hava kirliliği seviyesini ölçmeye yarayan değişkenlerden biri olan ve 10 mikrometreden küçük, 2.5 mikrometreden büyük çapa sahip Partikül Madde (Particulate Matter – PM10) miktarlarındaki ve yoğunluğundaki değişimlerin de GNSS sinyallerinde gecikmeye sebep olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın temel amacı, hava kirliliği ölçme parametrelerinden PM10 değerlerinin GNSS sinyallerindeki troposferik gecikmeye olan etkisinin araştırılmasıdır. Bu amaçla, Türkiye’nin partikül yoğunluğu olarak en yoğun şehirlerinden biri olan Zonguldak ili seçilmiştir. Zonguldak ili Merkez ilçesinde bulunan ve devamlı ölçüm yapan Türkiye Ulusal Sabit GNSS Ağı (TUSAGA-Aktif) istasyonlarından “ZONG” GNSS istasyonundan elde edilen veriler, GIPSYOASIS II yazılımı ile değerlendirilmiştir. Birbirini takip eden ve aynı meteorolojik koşullar altında benzer ve farklı PM10 miktarına sahip günlere ait Islak Zenit Gecikmeleri (ZWD) incelenerek GNSS sinyallerine etkileri araştırılmıştır. Çalışma sonucunda, PM10 değerinin görece yüksek olduğu günlerde ortaya çıkan ZWD farklarının, PM10 değerinin görece düşük olduğu günlerde ortaya çıkan ZWD farklarından, fazla olduğu ortaya çıkarken, PM10 değerinin görece yüksek olduğu günlerde ortaya çıkan ZWD farklarına ait lineer bir korelasyon bulunamamıştır.Air pollution not only threatens human health and the environment we live in, but it also reduces the visibility range. This is because the polluting gases and particulate matters emit and absorb the light. In the lower layer of the atmosphere, which is called the troposphere, gases, water vapor and other meteorological parameters in the air cause a delay in the Global Satellite Navigation System (GNSS) microwave signals, called the tropospheric zenith delay. Particulate Matter (PM10), which has a diameter smaller than 10 micrometers and bigger than 2.5 micrometers, is one of the key parameters for measuring air pollution level. Changes in the amount and density of PM10 also thought to cause a delay in GNSS signals. The main purpose of this study is to investigate the effect of PM10 values on tropospheric delay in GNSS signals. GNSS data from Zonguldak station from Turkey National Permanent GNSS Network (CORS-TR) is used to estimate tropospheric delay by GIPSY-OASIS II software. The variations of wet zenith delays are inspected along with PM10 variations for successive days, which have same PM10 values or different PM10 values under the same meteorological conditions. As a result of the study, the ZWD differences that appeared on the days when the PM10 value was relatively high were higher than the ZWD differences that appeared on the days when the PM10 value was relatively low and there was no linear correlation between the ZWD differences that appeared on the days when the PM10 value was relatively high

    Diagnosis and management of carotid body tumor: a report of seven cases

    Get PDF
    Bozok, Sahin/0000-0002-1256-5055WOS: 000314377200038Paragangliomas are rare asymptomatic painless tumors, originating from paraganglionic bodies of autonomous nerve system of the embriological neural crest and increasing gradually. Despite their gradual developing nature, it is critical to reach early diagnosis and tailor surgical plan for carotid body tumors due to their potential of being malignant and local aggressive development, as well as invasion or pressure on the adjacent vascular and neural tissues. in this article, we present seven cases who were admitted with the complaints of pain and swelling in the neck and were diagnosed with carotid body tumor based on the further investigations and were surgically treated in the light of literature review and different surgical modalities were discussed

    The effect of combined hyperbaric oxygen and iloprost treatment on the prevention of spinal cord ischaemia-reperfusion injury: an experimental study

    Get PDF
    Bozok, Sahin/0000-0002-1256-5055; Durakoglugil, Emre/0000-0001-5268-4262WOS: 000325763500005PubMed: 23946499Hyperbaric oxygen (HBO) has been shown to be effective in preventing neurological injuries in animal models of ischaemia, whereas iloprost (IL) prevents ischaemia-related mitochondrial dysfunction and reduces infarction size after focal cerebral ischaemia in animal models. the aim of the present study was to investigate the effect of combined HBO and IL treatment on spinal cord ischaemia-reperfusion (IR) injury by neurological, histopathological and biochemical methods in an experimental study. Eighty New Zealand white male rabbits were randomly allocated into one of five study groups. the HBO group received a single session of HBO treatment and the IL group received an infusion of 25 ng/kg/min IL; the HBO + IL group received both HBO and IL and the control group received only 0.9% saline; the fifth group was the sham group. Levels of S100 beta protein, neuron-specific enolase (NSE) and nitric oxide (NO) were measured at onset, at the end of ischaemia period and at the 24th and 48th hour of reperfusion. Physical activity was assessed using Tarlov criteria 24, and the spinal cords of the sacrificed rabbits were evaluated histopathologically. Additionally, tissue malondialdehyde (MDA) and antioxidant enzyme activities [total superoxide dismutase (SOD); catalase (CAT) and glutathione peroxidase (GSH-Px) were assessed. Neurological scores in the HBO, IL and HBO + IL groups were statistically significantly better compared with the control group at the 24th (P = 0.001 for all) and 48th hour (P = 0.001 for all). Histopathological scores in the HBO, IL and HBO + IL groups were also significantly better compared with the control group (P = 0.003, 0.001 and 0.001, respectively). Whereas MDA, NSE, S100 beta protein and NO concentrations were significantly lower, CAT and GSH-PX levels were significantly higher in either sham or treatment groups compared with the control group. Since we demonstrated beneficial effects on spinal cord IR injury, we think that both HBO and IL, either alone or in combination, may be reasonable in the treatment of IR injury. Furthermore, there did not appear to be synergistic effects with combined treatment. More research is needed for practical application in humans, following thoracoabdominal aortic surgery

    Treatment of renal stones with flexible ureteroscopy in preschool age children

    Get PDF
    WOS: 000336383500008PubMed ID: 24374900The aim of the study is to evaluate the efficacy and safety of retrograde intrarenal surgery (RIRS) to treat renal stones in preschool age ( 4 mm, a second-stage RIRS was performed. The pre-operative, operative and post-operative data of the patients were retrospectively analyzed. A total of 65 patients with a mean age of 4.31 +/- A 1.99 years (6 months-7 years) were included in the present study. The mean stone size was 14.66 +/- A 6.12 mm (7-30 mm). The mean operative time was 46.47 +/- A 18.27 min. In 5 (7.69 %) patients, the initial procedure failed to reach the renal collecting system and ended with the insertion of a pigtail stent. The stone-free rates were 83.07 and 92.3 % after the first and second procedures, respectively. Complications were observed in 18 (27.7 %) patients and classified according to the Clavien system. Post-operative hematuria (Clavien I) occurred in 6 (9.2 %) patients, post-operative urinary tract infection with fever (Clavien II) was observed in 10 (15.4 %) patients, and ureteral wall injury (Clavien III) was noted in 2 (3 %) patients. RIRS is an effective and safe procedure that can be used to manage renal stones in preschool age children

    İngilizceyi yabancı dil olarak öğrenen Türk öğrencilerin konuşma kaygısı: Devlet üniversitesinde bir durum çalışması

    No full text
    Bu çalışma yabancı dil konuşma kaygısının seviyesini, ana sebeplerini, belirleyici faktörlerini ve öğrencilerin algılarını araştırmaktadır. Çalışmaya Türkiye’deki bir devlet üniversitesinin İngilizce hazırlık programında okuyan 383 ön-orta seviyede öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin kaygı seviyesini ölçmek için anket yöntemi kullanılmış, daha sonra yaşadıkları kaygı ile ilgili daha detaylı veri toplamak için rastgele seçilmiş 19 öğrenciyle görüşme yapılmıştır. Nicel veriler tanımlayıcı istatistiklerle analiz edilmiş, nitel verilerin analizinde ise içerik analizi kullanılmıştır. Nicel veriler öğrencilerin düşük seviyede konuşma kaygısı yaşadığını gösterse de, nitel veriler konuşma becerisinin öğrencilerin çoğu için kaygı yaratıcı bir faktör olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, İngilizce telaffuz, ani sorular, hata yapma korkusu ve olumsuz değerlendirmeler konuşma kaygısının temel sebepleri olarak bulunmuştur. Son olarak, bu çalışmanın sonuçları yabancı dil konuşma kaygısın kendine özgü sebepleri, değişkenleri ve sonuçlarıyla ayrı bir olgu olduğunu göstermektedir.This study investigated the level, major causes, determining factors of foreign language speaking anxiety and students perceptions of it in a Turkish EFL context. Pre-intermediate students (N=383) of an English preparatory program at a state university participated in the study. The data regarding the level of EFL speaking anxiety were collected through a questionnaire, and then, randomly selected participants (N=19) were interviewed to get in-depth data on speaking anxiety. The quantitative data were analyzed through descriptive statistics, and the qualitative data were analyzed via content analysis. Although the results of the quantitative data revealed that students experienced a low level of EFL speaking anxiety, the quantitative data demonstrated that most of the students perceive speaking skill as an anxiety provoking factor. It was also found that pronunciation, immediate questions, fears of making mistakes and negative evaluation are the major causes of EFL speaking anxiety. Finally, the present study puts forward that foreign language speaking anxiety is a separate phenomenon with its own sources, aspects, variables and effects on learners
    corecore