The effect of in-service education on nurses’ preference for the ventrogluteal site in intramuscular injection implementation

Purpose: This study conducted to determine the effect of in-service education on nurses’ preference for the ventrogluteal site in intramuscular injection implementation.Method and materials: In this intervention study, the sample comprised 45 clinic nurses, where intramuscular injection practice is frequently applied. In-service education was conducted with regards to applying intramuscular injection to the ventrogluteal site. In the content of the planned education, the transmission of theoretical information on the subject, the demonstration on the manikin and video were included. Then, the nurses carried out the intramuscular injection implementation on the manikin under the supervision of the researchers. The data were collected at 2014 through the use of the “Nurses’ VG Site Injection Preference Status Form”. The data collection form was applied before the in-service education and two months after the in-service education.Results: The results showed that 71.11% of the nurses did not receive education on intramuscular injection implementation in the ventrogluteal site in basic nursing education. In basic nursing education, 84.44% of the nurses used the dorsogluteal site and 22.22% the ventrogluteal site for intramuscular injection. The number of intramuscular injection implementations of the nurses in the ventrogluteal site was increased from 2.18 to 9.04 after the in-service education (p = 0.001). The nurses stated that, they felt more comfortable during ventrogluteal injection implementation, after the in-service education,Conclusion: After the in-service education of the nurses, it was determined that the number of IMI implementations in the ventrogluteal site increased

Development of nano-sized ketoprofen lysine incorporated Eudragit® S100 nanomedicine by double emulsion solvent evaporation and in vitro characterization.

Context: Pain has a very important effect on the biological, psychological, sociological and economic situation of a patient. Nanoparticles (NPs) are being extensively investigated as drug delivery systems worldwide for pharmaceutical applications. Aims: To design and compare the release characteristics of sustained-release formulations of ketoprofen lysine (KL) NPs. Methods: KL-Eudragit® S100 NPs were produced by double emulsion solvent evaporation method. The physicochemical characteristics of NPs were studied. Results: Particle size of NPs prepared was in the range of 99 and 141 nm. Encapsulation efficiency (%) was obtained (76%) for NP formulations prepared. Weibull models were determined to be the most appropriate kinetic models for NP containing KL. KL-loaded NPs demonstrated nanostructural character and NPs showed extended release of KL. Conclusions: NPs developed were found to be stable and representing a promising system for sustained delivery of KL

Dexketoprofen trometamol-loaded poly-lactic-co-glycolic acid (PLGA) nanoparticles: Preparation, in vitro characterization and cyctotoxity

Purpose: To design, formulate and characterize sustained-release formulations of dexketoprofen trometamol (DT) nanoparticles (NPs) Methods: Dexketoprofen trometamol (DT)-loaded poly(lactic-co-glycolic acid) (PLGA) NPs were produced by double emulsion-solvent evaporation method. The NPs were variously characterized for drug loading and release, particle profile, as well as by thermal analysis, x-ray difraction (XRD), Fourier transform infrared spectroscopy (FTIR) and nuclear magnetic resonance analysis ( 1 H-NMR). Furthermore, the NPs were evaluated for cytotoxicity against NIH-3T3 cells by 3-(4,5-dimethylthiazol-2-Yl)-2,5-diphenyltetrazolium bromide (MTT) assay. Results: The DT-loaded NPs demonstrated nanostructural characteristics and extended drug release. Particle size was in the range of 243 and 295 nm which remained unchanged in drug stability testing in simulated gastrointestinal media. Encapsulation efficiency ranged from 49 – 64 % for all the formulations. Higuchi and Korsmeyer-Peppas were the best-fit release kinetic models for the NPs containing 5 and 10 % DT, respectively. The NPs with 10 % DT presented no significant cytotoxicty at the doses and periods studied. Conclusion: Stable and non-toxic DT NPs with potential for sustained and controlled release of the drug have been successfully developed.Anadolu University Scientific Research Project Foundation 1708S47

Akışkan bulk-fill ve akışkan geleneksel kompozitlerin farklı adeziv uygulama yöntemlerine göre mikrosızıntı skorlarının değerlendirilmesi

Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı, universal adeziv sistemin farklı uygulama yöntemlerinin sınıf V akışkan kompozit restosyonların kenar mikrosızıntısı üzerine etkilerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, toplam 60 adet sağlam premolar diş kullanıldı. Dişlerin bukkal yüzeylerine, servikal kenarı dentinde ve okluzal kenarı minede olacak şekilde standardize edilmiş Sınıf V kaviteler (3 mm x 3 mm x 1.5 mm) hazırlandı. Örnekler, kompozit rezin tipi (Filtek Z250/FZ, Metafil Bulk Fill/MB ve Nova Compo HF/NC) ve universal adezivin uygulama yöntemlerine göre (selektif etch/SEE ve self-etch/SE) rastgele 6 gruba ayrıldı: Grup FZ+SEE, Grup FZ+SE, Grup MB+SEE, Grup MB+SE, Grup NC+SEE, Grup NC+SE. Örnekler, 24 saat 37° C’de distile su içerisinde bekletildi ve 10.000 döngüde termal siklusa tabi tutuldu. Ardından, %0.5 metilen mavisi solüsyonunda 24 saat süresince bekletildi. Mikrosızıntı tespiti için, stereomikroskop altında (40x büyütme) incelendi. Verilerin istatistiksel analizinde, Kruskal Wallis ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı (p<0.05). Bulgular: Okluzal kenarda, Grup MB+SE, Grup FZ+SE’ye göre ve Grup MB+SEE, Grup FZ+SEE’ye göre istatistiksel olarak daha düşük mikrosızıntı değeri gösterdi (p<0.05). Hem okluzal hem servikal kenarda, tüm restoratif materyaller için, uygulama yöntemleri arasında mikrosızıntı açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Grup NC+SE hariç, diğer tüm gruplarda servikal kenarda okluzal kenara göre istatistiksel olarak daha fazla mikrosızıntı değeri gözlendi (p<0.05). Sonuç: Universal adeziv sistemin her iki uygulama yöntemi kullanılarak elde edilen Sınıf V akışkan bulk-fill kompozit rezin restorasyonların, okluzal kenardaki mikrosızıntı performansının mikrohibrit kompozit rezinlere göre daha iyi olduğu tespit edilmiştir

İnsan kaynakları yöneticilerinin yetkinliklerinin diğer çalışanların örgütsel bağlılığına etkisi: bir banka örneği

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİCİLERİNİN YETKİNLİKLERİNİN DİĞER ÇALIŞANLARIN ÖRGÜTSEL BAĞLILIĞINA OLAN ETKİSİ İnsan kaynakları, günümüz bilgi toplumu içindeki örgütlerde en önemli değerin kaynağı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Etkili insan kaynakları yönetimi örgütler arasındaki farkı oluşturan unsurlardan olduğu anlaşılmış olup buna göre geçmişte sadece operasyonel sorumlulukları yüksek ve üst yönetim tarafından alınmış olan kararlara uyum sağlayan bir İK varken, şimdi üst yönetimin stratejik kararları alma aşamasında yönetimin yanında yer alacak ilişki yönetimi yapacak ve örgüt bağlılığını arttıracak stratejiler geliştirebilecek bir İK ihtiyacı ortaya çıkmaya başlamıştır. Geçmişte İK yöneticilerinden beklentiler ile günümüzdeki beklentiler birbirinden çok farklıdır. Bu beklentileri karşılayabilmek için İK yöneticilerinin farklı yetkinliklere, becerilere sahip olmaları beklenmektedir. İnsan kaynakları yöneticilerinin sahip olduğu yetenekler ve yetkinlikler yönetsel başarısını da etkilemektedir. İletişim yönü ve yönetsel becerileri güçlü, liderlik vasıflarına sahip İK yöneticilerinin görevlerinde başarılı olacakları düşünülmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmada, İK yöneticilerinin yetkinliklerinin diğer çalışanların örgütsel bağlılığına olan etkisi üzerinde durulmuştur. Çalışma kapsamında finans sektöründe bir bankada araştırma gerçekleĢtirilerek İK yöneticilerinin yetkinliklerinin diğer çalıĢanların örgütsel bağlılığına etkisi bulunduğu ve üst düzey yetkinliklere sahip bir insan kaynakları yöneticisinin çalışanların örgüte bağlılığını arttırma yolunda önemli katkısı olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar kelimeler: İnsan Kaynakları Yöneticileri, İK yetkinlikleri, Örgütsel bağlılık 2 ABSTRACT THE EFFECT OF COMPETENCY OF HR MANAGERS' ON THE ORGANIZATONAL LOYALTY OF EMPLOYEES Human Resources, form the most important value within organizations in today‟s knowledge society. Effective HR Management, has became an element that creates difference between organizations. Formerly, there was a perception that, HR only carries out a mass operational duty and only works in accordance with top management‟s decisions. However, nowadays, this perception changed with a need about HR that will take place with top management during strategic decisions, will carry out relation management and increase organizational loyalty. Today, expectations from HR Managers is different from past. To meet these expectations, HR Managers should have various competencies and abilities. Competencies and abilities of HR Managers also effect their managerial success. The HR Managers that have strong communication and managerial skills and have leadership characteristics are much more successfull in their jobs. In this concept, the effects of HR Managers‟ competencies over other employees‟ organizational loyalty is examined in this study. One of the banks in the finance sector is researched and in consequence of this study, it is found out that, competencies of HR Managers have an effect over employees‟ organizational loyalty and an HR Manager whose competencies are at a high level, has an important contribution to increase employees‟ organizational loyalty Key words: Human Resources Managers, HR Competencies, Organizational Loyalt

Compassion Satisfaction, Burnout and Compassion Fatigue within the Context of the Dimensions of the Professional Quality of Life Scale in Nurses: A Cross-Sectional Study

Objective: This study was conducted to determine the prevalence of compassion satisfaction, burnout and compassion fatigue, which are the dimensions of the professional quality of life, among nurses working in a university hospital, and the affecting demographic and occupational factors. Material and Methods: The population of this cross-sectional study included 349 nurses and the study was completed with 253 nurses (72.5%). The data were collected using the personal information form and “Professional Quality of Life Scale” developed by Stamm. Results: The mean scores obtained by the nurses participating in the study were as follows: 32.08±9.09 for the compassion satisfaction subscale, 25.75±5.87 for the burnout subscale, and 18.50±7.57 for the compassion fatigue subscale. The level of compassion satisfaction was significantly higher among nurses working in surgical clinics. The burnout levels of the participants were affected by the marital status. The married nurses obtained significantly higher mean scores from the burnout subscale. There were not differences between the participants’ compassion fatigue levels in terms of the demographic variables. Conclusion: While the participating nurses had low levels of compassion satisfaction, they had moderate levels of burnout, and high levels of compassion fatigue

BULAŞICI VENEREAL TÜMÖRLÜ BİR KÖPEKTE KLİNİK VE PATOLOJİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ

BULAŞICI VENEREAL TÜMÖRLÜ BİR KÖPEKTE KLİNİK VE PATOLOJİK BULGULARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Hazal ÖZTÜRK1, Evrim EGEDEN2*, Gülbin ŞENNAZLI1 1İstanbul Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Avcılar Kampüsü, İstanbul 2*Ada Veteriner Polikliniği Sülün Sokak No: 14 1. Levent 34330 Beşiktaş, İstanbul. Tlf: +90.212.3246732. E-posta: [email protected] Canine venereal tümör, köpeklerin bulaşıcı seyreden başlıca genital bölge olmakla beraber, derinin diğer bölümlerinde de gözlenebilen, hücresel orijini bilinmeyen tümöral bir hastalığıdır. Nöbet, kaşeksi, iştahsızlık ve purulent deri lezyonları şikâyeti ile 12 yaşında, melez, erkek köpek kliniğe getirilmiştir. Klinik muayenede generalize lenfadenopati ve mukozalarında solgunluk, abdominal ultrasonografik muayenede dalakta multinodüler odaklar, kan biyokimya testlerinde orta düzeyde anemi, hiperglobulinemi ve hipoalbuminemi tespit edildi. SNAP4xPlus ve SNAP- Leishmania testlerinde Ehrlichia pozitif ve Leishmania negatif olarak izlendi. Dalak ve deriden ince iğne aspirasyon yöntemi ile yapılan sitolojik yaymalarda; deride: uniform, yuvarlak morfolojiye sahip, mavimtrak sitoplazmalı neoplastik hücreler izlendi. Dalakta: atipik özelliklerde lenfositik seriden hücreler izlendi. Deriden alınan deri kazıntı örneklerinde demodeks etkenlerine rastlanıldı. Daha sonra deride düzensiz dağılım gösteren, 0,3-1 cm çaplarındaki nodüler lezyonlardan alınan punch biyopsi örneklerinde histopatolojik olarak epidermisten subkutise kadar yayılım gösteren: dizi kordonlar şeklinde sıralanmış, uniform, yuvarlak morfolojili, büyük çekirdekli ve hücre-sınırları belirgin olmayan neoplastik hücrelerden oluşan tümör alanları izlendi. Sitolojik ve histopatolojik neticesinde deri lezyonlarına bulaşıcı venereal tümör teşhisi konuldu. Çalışmanın amacı bulaşıcı venereal tümör teşhis edilen köpekteki klinik ve patolojik bulguları tartışmak ve prognostik açıdan değerlendirmektir. Anahtar kelimeler: bulaşıcı venereal tümör, köpek, der