51 research outputs found

    Phospholipid fatty acids analysis-fatty acid methyl ester (PLFA-FAME) changes during bioremediation of crude oil contamination soil

    Get PDF
    This study aims to develop certain perspectives based on the principle of on-site remediation of the soil through biological means known as "bioremediation" against soil pollution issues resulting from fuel contamination in our country and to reveal the fatty acid profile in the final soils. The fatty acid profile of the soils was pointed out by testing the activity of three basic bioremediation applications (biological multiplication, biological excitation and the combined application of these two approaches) established in the laboratory condition. Under biological multiplication applications, six of the selected bacterial strains (Pseudomons aeruginosa, Pseudomonas putida biotype A, Citrobacter amalonaticus-GC subgroup A, Acinetobacter genomospecies) exhibit the highest growth in crude oil environment isolated from oil-contaminated soils of Adana, Batman and Adıyaman, and they also have the highest levels of crude oil degradation. Under biological excitation applications, the organic materials being humic-fulvic acid and, in combined applications, different combinations of bacteria mixture and organic materials were examined as to the amount of crude oil they degrade in an incubation period of 120 days by qualitative hydrocarbon-type analyses. The highest level of oil degradation, being 56%, occurred under biological multiplication applications where the bacteria mixture was applied. Under biological excitation conditions where various organic materials were applied to the contaminated soil, degradation to 18% was observed. In combined applications, oil degradation was achieved to 30%. The most common fatty acids were found to be 15:0 iso, 15:0 anteiso, 16:0, 16:1 w7c, 17:0ai, 18:2w6,9 and 18:1w9c fatty acids detected in both unpolluted and oil-contaminated soils. Determination of high level 18:1w9c fatty acid in oil contaminated and clean soils may indicate the presence of Pseudomonas spp. However, fatty acid 15:0 anteiso was determined to be higher in oil-contaminated soils than in unpolluted soils. It may be explained that Gram positive bacteria were predominant in oil-contaminated environment.Key words: Soil, crude oil, bacteria, bioremediation, phospholipid fatty acids analysis-fatty acid methyl ester (PLFA-FAME)

    Evaluation of gender role perceptions in adolescents according to sociodemographic factors

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, yaşları 12 ile 17 arasında değişen bir grup ergenin toplumsal cinsiyet algılarının cinsiyet, yaş, anne babanın eğitim durumu, ekonomik durumu, çalışma durumu gibi bir takım sosyodemografik özellikler ile ilişkilerini analiz etmektir. Gereç ve Yöntem: Toplamda 100 katılımcının sosyodemografik özelliklerini değerlendirmek adına araştırmacı tarafından oluşturulan yarı yapılandırılmış Sosyodemografik Veri Formu, cinsiyet algılarını ve toplumsal cinsiyet rollerini değerlendirmek adına ise “BEM cinsiyet rolü envanteri” ve “toplumsal cinsiyet rolleri tutum ölçeği” kullanılmıştır. Bulgular: “Toplumsal cinsiyet rolleri tutum ölçeği” alt boyutları (eşitlikçi cinsiyet rolü, kadın cinsiyet rolü, evlilikte cinsiyet rolü, geleneksel cinsiyet rolü, erkek cinsiyet rolü) ile yaş, cinsiyet, anne baba eğitim düzeyi, annenin çalışma durumu, ekonomik düzey değişkenleri ile anlamlı bir ilişki bulunmuştur. “BEM cinsiyet rolü envanteri” alt boyutları (feminenlik, maskülenlik, nötr) ile de yaş, cinsiyet, anne eğitim düzeyi, annenin çalışma durumu ve ekonomik düzey değişkenleri ile anlamlı ilişki bulunmuştur. Düşük eğitim düzeyi ve düşük ekonomik gelire sahip ailelerin çocuklarının toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin daha çok “geleneksel cinsiyet rolü” algısına sahip olduğu; annenin çalıştığı, eğitim düzeyi ve ekonomik geliri yüksek ailelerin çocuklarının ise daha çok “eşitlikçi cinsiyet rolü” algısına sahip olduğu saptanmıştır. Sonuç: Ergenlerin yaşı, cinsiyeti ve ailelerinin ekonomik durumu ve eğitim düzeyi gibi sosyodemografik özellikleri ile toplumsal cinsiyet algıları arasında anlamlı ilişki bulunmuştur.Objective: The main focus of the study is to evaluate the relationship between the development of gender role perception during the adolescence and the social demographic backgrounds such as sex; age; educational level, financial situation and working status of the parents. Methods: One hundred individuals aged between 12 and 17 were chosen as a study group. To analyze the sociodemographic backgrounds of the participants, a semi-structured questionnaire designed by the researcher was applied to all subjects. To describe the sexual role and gender role perceptions of each individual, two existing measures are used: "BEM sex role inventory" (BSRI) and "gender roles attitude scale" (GRAS). Results: The subcategories of "gender roles attitude scale" (GRAS) (egalitarian gender roles, female gender roles, marriage gender roles, traditional gender roles and male gender roles) were significantly different according to different age and gender groups. Similar results were obtained for the subgroups of "BEM sex role inventory" (femininity, masculinity, and neutral) as well. Furthermore, the novel finding of this study was the significant relationship between the educational and financial situation of the parents and the gender role perception in their children. While children of the families with low education and low income were more prone to have traditional view; the children with highly educated parents, working mother and high income tended to have more egalitarian view. Conclusion: Results of the present study clearly suggest that certain sociodemographic backgrounds of adolescents are significantly associated with certain aspects of their gender role perceptions.Publisher's Versio

    Small RNA data set that includes tRNA-derived fragments from Jurkat cells treated with camptothecin

    Get PDF
    In this article, we report a small RNA data set obtained from human T cell acute leukemia Jurkat cells, which were treated with the universal apoptotic agent camptothecin. Based on the Annexin-V labeling pattern, we sorted two Jurkat subpopulations in treated cells: one that is sensitive to the drug and the other being relatively more resistant. We report new original data that include the frequency of tRNA-derived fragments (tRF) in drug-sensitive and resistant cells. We also present partially analyzed data to show the origin of reads on tRNAs as well as the borders of the fragments. We believe that this data can benefit the science community working in the field of tRF and/or apoptosis.The Scientific and Technical Research Council of Turkey ( 107T475 to BA

    ISOLATION, CHARACTERIZATION AND DETERMINATION OF PETROLEUM HYDROCARBON DEGRADING METABOLIC CAPABILITIES OF INDIGENOUS MICROORGANISMS IN TURKEY

    Get PDF
    Bu çalışmada amaç ülkemizde kirlilik sorunlarından olan petrol ve benzeri organik kirleticilerin ortadan kaldırılmasında faydalanılabilecek bir yöntem (biyoremidasyon) ve materyal geliştirmektir. Bunun için Adana, Batman ve Adıyaman illerinin petrol ile kirlenmiş topraklarından 33 adet bakteri izole edilmiştir. İzole edilen bakterilerin ön tanımlaması, taksonomik sınıflaması, Mikrobiyal Tanılama Sistemi (MIS), oksidaz ve % 3 KOH testleri yapılmıştır. Sıvı kültürde ham petrollü ortamda çoğalma yetenekleri ve petrolü parçalama kabiliyetleri test edilmiştir. Ham petrollü ortamda en iyi gelişmeyi gösteren ve ham petrolü parçalama düzeyleri en yüksek olan 6 bakteri suşu Pseudomons aeruginosa (2 suş) Pseudomonas putida (2 suş), Citrobacter amalonaticus, Acinetobacter genomospecies seçilmiştir. 120 günlük inkübasyon sürecinin sonunda bu 6 bakteri suşu toprakta % 56 oranında petrol ayrışması sağlamıştır. Bu çalışma, ülkemizde kirli alanlarda uygulanabilecek bir biyoremidasyon ürünü elde etme açısından önemli bir basamak oluşturmaktadır. The aim of this study, to do develop a method and the material is utilized to eliminate organic pollutants (bioremediation) with oil pollution problems in our country. To do this, 33 bacterial strains isolated from oil contaminated soil obtained from Adana, Batman and Adıyaman in bioremediation studies. Identification of isolated bacteria were performed from the taxonomic classification of MIS (Microbial Identification System), oxidase and 3% KOH tests. All isolates were performed their proliferation capacity in crude oil contaminated environment, and high capability of crude oil degradation in liquid culture medium. 6 bacteria (Pseudomons aeruginosa (2 strain), Pseudomonas putida (2 strain), Citrobacter amalonaticus, Acinetobacter genomospecies were identified according to their improvement capacity in crude oil contaminated environment and high capability of crude oil degradation. These bacterial strains provided that the crude oil degradation by 56% at the end of the 120-day incubation period. This study, can be applied is an important step in terms of getting the bioremediation product in polluted areas in our country

    HAM PETROL İLE KİRLENMİŞ TOPRAKLARIN BİYOREMİDASYON SÜRECİNDE YAĞ ASİTLERİNDEKİ (FLYA-FLME) DEĞİŞİMLER

    Get PDF
    Bu çalışmada amaç ülkemizde petrol bulaşmasından kaynaklanan toprak kirliliği sorunlarına karşı “Biyoremidasyon” olarak bilinen ve biyolojik yöntemler ile toprağın yerinde iyileştirilmesi prensibine dayanan yaklaşımlar geliştirmek ayrıca başlangıç ve final topraklarında bulunan yağ asidi proflini ortaya koymaktır. Bu amaca yönelik olarak laboratuvar koşullarında oluşturulan üç temel biyoremidasyon uygulamasının (biyolojik çoğalım, biyolojik uyarım ve bu iki yaklaşımın birleşik uygulaması) ham petrolden kaynaklanan kirliliğin giderilmesindeki etkinliği test edilerek toprakların yağ asidi profili ortaya konmuştur. Biyolojik çoğalım uygulamaları altında, Adana, Batman ve Adıyaman’nın petrol ile kirlenmiş topraklarından izole edilen ham petrollü ortamda en iyi gelişmeyi gösteren ve ham petrolü parçalama düzeyleri en yüksek olan 6 bakteri seçilmiştir. (Pseudomons aeruginosa, Pseudomonas putida biotype A, Citrobacter amalonaticus-GC subgroup A, Acinetobacter genomospecies). Biyolojik uyarım uygulamaları altında hümik-fülvik asit olmak üzere organik materyalin ve birleşik uygulamalarda ise bakteri karışımı ile organik materyallin farklı birleşimlerinin 120 günlük bir inkübasyon sürecinde ne kadar ham petrol ayrıştırdığı niceliksel hidrokarbon analizleri ile belirlenmiştir. En yüksek petrol ayrışmasının %56 ile bakteri karışımı uygulanmış biyolojik çoğalım uygulamaları altında meydana gelmiştir. Değişik organik materyallerin kirli toprağa karıştırıldığı biyolojik uyarım koşullarında ise %18 düzeyinde bir petrol ayrışması görülmüştür. Birleşik uygulamalarda petrol ayrışması açısından %30’luk bir başarı sağlanmıştır. Temiz topraklarda ve petrol ile kirlenmiş topraklarda en fazla 15:0 iso, 15:0 anteiso, 16:0, 16:1 w7c, 17:0ai, 18:2w6,9, 18:1w9c  yağ asitleri tespit edilmiştir. 18:1w9c yağ asidinin yüksek değerler gösterdiğinden Pseudomonas spp. bakterilerine özgü yağ asidi olduğunu vurgulayabiliriz. 15:0 anteiso yağ asidi değerleri temiz topraklara kıyasla petrol ile kirlenmiş topraklarda daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Petrollü ortamda gram pozitif bakterilerin varlığının arttığını vurgulayabiliriz

    Examining the relationship between alexithymia features in adolescents and ınterpersonal relationship styles and problem solving abilities in adolescents

    Get PDF
    Amaç: Bu araştırmanın amacı ergenlerdeki aleksitimik özellikler ile bunların kişiler arası ilişki biçimleri ve problem çözme becerileri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Metod: Araştırmaya yaşları 12-15 arasında değişen 103 ergen dahil edilmiştir. Araştırmaya katılan gruba Sosyodemografik Veri Formu, Çocuklar için Aleksitimi Ölçeği, Çocuklar için Problem Çözme Envanteri ve Kişilerarası İlişkiler Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Ergenlerin aleksitimik özellikleri ile problem çözme becerileri arasında negatif yönde anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır. Ayrıca, ergenlerin aleksitimik özellikleri ile kişiler arası ilişki tarzlarından besleyici ilişki tarzı ile negatif yönlü anlamlı düzeyde ilişkiye rastlanırken, ketleyici ilişki tarzı ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Sonuç: Ergenlerin aleksitimik özellikleri ile problem çözme becerileri ve kişiler arası ilişki tarzları arasında anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Aleksitimik ergenlerin ilişki biçimlerini değerlendirebilmek açısından kişiler arası ilişki tarzlarını anlamanın önemli olduğu düşünülmektedir.Objective: The aim of this study is examing the relationship between alexithymic features in adolescents and their interpersonal relationship styles and problem solving abilities. Methods: A hundred and three subjects were enrolled to the study. Participants were given sociodemographic properties form, Alexithymia Scale for Children, Problem Solving Skills Scale for Children and Interpersonal Relationship Styles Scale. Results: The relationship between alexithymic features in adolescents and problem solving abilities is negatively directed. In addition to this, there is a statistically significant and negative correlation between alexithymic features in adolescents and nourishing relationship style which is the subscale of interpersonal relationship styles. However, there is no statistically significant correlation between alexithymic features in adolescents and interlocking relationship style which is the subscale of interpersonal relationship styles. Conclusion: The results of the study put forth that there is a significant relationship between alexithymic features in adolescents and their interpersonal relationship styles and problem solving abilities. Evaluation of alexithymic features in adolescents could be important to understand their interpersonal relationships styles.Publisher's Versio

    Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosunun Oluşum Sürecinde Resmi Tarih Yazımı ve Kimlik Problemi

    No full text
    Çokuluslu Osmanlı Devleti’nden ulus-devlet anlayışıyla yeniden yapılaşan Türkiye Cumhuriyeti ulusal kimliği de yeniden inşa etmiştir. Çokuluslu yapıdan ulusal kimliğe geçiş sürecinde yeni bir tarih yazımı yaşanmış, bu bağlamda Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi yeni bir ideolojik zemin oluşturmuştur. Bu zemin doğrultusunda resmi ideolojinin üretilmesi ve bu ideoloji için yeni bir geleneğin icadı, yeni Türkiye Cumhuriyet’i için Tanzimat Dönemi’ndeki Doğu-Batı tartışmalarını yeniden gündeme getirmiştir. Model-kopya, dış-iç, teknik-kültür bağlamında garbiyatçı mı şarkiyatçı mıyız sorusu dönemin aydınları tarafından da sıklıkla ele alınan konular olmuştur. Bu bağlamda betimsel modele dayalı bu araştırmanın amacı cumhuriyetin resmi kimlik oluşturma sürecinde tiyatronun nasıl araçsallaştırıldığını araştırmaktır. Bu doğrultuda Orta Asya Mit Oyunları başlığı altında Faruk Nafiz Çamlıbel’in Akın, Çağdaş Uygarlık Düzeyi Oyunları başlığı altında Vedat Nedim Tör’ün Değişen Adam, Maddi Dünya ve Manevi Bütünlük başlığı altında Necip Fazıl Kısakürek’in Tohum oyunları eleştirel söylem analizi yöntemiyle ele alınmıştır. Üç oyunda da Batı algısının farklılaştığı ancak önemli ölçüde benzer olduğu görülmüştür. Orta Asya Mit Oyunları’nda bir taraftan Türk Tarih Tezi vurgusuyla Türkler’in tarihin başlangıcını ifade edip Batı’dan üstün olduğu düşüncesi savunulurken diğer taraftan kendinden daha üstün bir ırkın olmadığı görüşüyle tarihsel bir fantezi yarattığı bulgulanmıştır. Çağdaş Uygarlık İdeali bölümünde ise Batı yalnızca bilimiyle gelişmiş bir yer olduğu, Türklerin de özlerini kaybetmeden bu kadar gelişebilecekleri vurgusu görülmüştür. Son olarak Maddi Dünya ve Manevi Bütünlük açısından Tohum oyununda ise Batı’nın gelişmiş ancak bir o kadar yozlaşmış olduğu vurgusuna rastlanmıştır. Üç oyunun bu noktada ortak özelliği Batı’nın bilimini bir yere kadar alınabilir ancak asıl olanın içimizdeki öz olduğu görüşürüdür. Bununla birlikte Batı’nın aksine Türklerin tarihsel olarak kadına her zaman önem verdiğinin altı çizilmektedir. Bu bağlamda üç oyunun da Doğu’nun kültüründen kopmamak gerektiğine dair özcü bir yaklaşım sunduğu görülmüştür.</p

    The recognition and management of psychological problems among child and adolescent with chronic and fatal disease

    No full text
    Çocuklukta kronik hastalık, daha sonra ruhsal sorunların gelişmesinde çok önemli bir risk etkeni olmaktadır. Geçici bir hastalığı olan çocuklardan farklı olarak kronik hastalığı olan çocuklar hastalığın kalıcı olduğu ve daha da kötüleşebileceği gerçeğiyle başa çıkmak zorundadır. Çocuklar, hastalık ve tedavi sürecinin belirsiz olmasından duygusal olarak olumsuz etkilenir. Kronik hastalıkların anne-babaların ruh sağlığı üzerine de önemli etkileri vardır. Bundan dolayı tedavinin uygun bir şekilde yapılabilmesi için fiziksel bakımın yanında çocuklar ve anne-babalarının ruh sağlığına da doğru yaklaşım gereklidir. Tedavinin etkili olması ve uygun girişimlerin yapılabilmesi için çocuklar ve anne-babaları ile destekleyici iletişim kurmak önemlidir. Ek olarak çocukların bilgilendirilme ve desteklenmesi gereksinmesinin karşılanması için çocukların hastalık, hastaneye yatma ve ölüm konusundaki anlama düzeyinin bilinmesi gereklidir. Bu yazıda kronik ve ölümcül hastalığı olan çocuk ve ergenlerde karşılaşılan ruhsal sorunların tanınması ve yönetilmesi ile ilgili literatür bilgilerinin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca çocukların yaş dönemlerine göre hastalık (neden, önleme ve tedavi), hastaneye yatış ve ölüm kavramından ne anladığını belirleyebilecek bilişsel ve gelişimsel özellikleri ve tedavi ekibinin dikkat etmesi gereken konular incelenmiştir.The child with a serious medical illness is at greater risk for developing emotional problems. Unlike a child with a temporary sickness, the child with a chronic illness must cope with knowing that the disease is here to stay and may even get worse. The children are hurt emotionally by the uncertainity about illness and treatment. Chronic illness also affects psychological health of their parents. Hence, in addition to the physical aspects it is necessary also, to focus on the psychological health of the child and their parents in order to ensure compliance and thus treat the child comprehensively. It is important to develop a supportive communication with the child and his family for the sake of treatment and effective interventions. To meet children&amp;#8217;s needs for information and support in health care settings, it is necessary to understand the children&amp;#8217;s level of understanding about the illness, hospitalization process, and death. The purpose of this paper was to review the information on the recognition and management of the psychological problems that accompany chronic physical illnesses in children and adolescents. Also in this paper the information of children's level of understanding about the illness, hospitalization process and death are reviewed

    Mood disorder with mixed, psychotic features due to vitamin b12 deficiency in an adolescent: case report

    No full text
    Abstract Vitamin B12 is one of the essential vitamins affecting various systems of the body. Reports of psychiatric disorders due to its deficiency mostly focus on middle aged and elderly patients. Here we report a case of vitamin B 12 deficiency in a 16-year old, male adolescent who presented with mixed mood disorder symptoms with psychotic features. Chief complaints were “irritability, regressive behavior, apathy, crying and truancy” which lasted for a year. Premorbid personality was unremarkable with no substance use/exposure or infections. No stressors were present. The patient was not vegetarian. Past medical history and family history was normal. Neurological examination revealed glossitis, ataxia, rigidity in both shoulders, cog-wheel rigidity in the left elbow, bilateral problems of coordination in cerebellar examination, reduced swinging of the arms and masked face. Romberg’s sign was present. Laboratory evaluations were normal. Endoscopy and biopsy revealed atrophy of the gastric mucosa with Helicobacter Pylori colonization. Schilling test was suggestive of malabsorbtion. He was diagnosed with Mood disorder with Mixed, Psychotic Features due to Vitamin B12 Deficiency and risperidone 0.5 mg/day and intramuscular vitamin B12 500 mcg/day were started along with referral for treatment of Helicobacter pylori. A visit on the second week revealed no psychotic features. Romberg’s sign was negative and cerebellar tests were normal. Extrapyramidal symptoms were reduced while Vitamin B12 levels were elevated. Risperidone was stopped and parenteral Vitamin B12 treatment was continued with monthly injections for 3 months. Follow-up endoscopy and biopsy at the first month demonstrated eradication of H. pylori. He was followed monthly for another 6 months and psychiatric symptoms did not recur at the time of last evaluation. Despite limitations, this case may underline the observation that mood disorders with psychotic features especially with accompanying extrapyramidal symptoms lacking a clear etiology may be rare manifestation of vitamin B12 and/or folate deficiency in children and adolescents and be potentially amenable to treatment.</p
    corecore