70 research outputs found
Genelev kadınlarının psikososyal iyi oluşlarını etkileyen faktörlerin incelenmesi
Amaç:Bu çalışma, fuhuş sektöründe çalışan genelev kadınlarının psikososyal durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem:Tanımlayıcı tipte yapılan bu araştırmada hem nicel hem nitel araştırma yöntemlerinin kullanıldığı karma yöntem esas alınmıştır. Araştırmada, kadınların psikososyal iyi oluşlarının kişilik özellikleriyle olan ilişkisini belirlemek amacıyla niceliksel yöntem kullanıldı. Hayat kadını olarak çalışmanın yarattığı psikososyal sorunları ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla ise duygu, düşünce ve deneyimlerini değerlendirmek üzere niteliksel yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın verileri için, Kişisel Bilgi Formu, Psikososyal İyi Oluş Ölçeği ve Eysenck Kişilik Anketi-Gözden Geçirilmiş Kısaltılmış Formu kullanılmıştır. Aydın İli’nde bulunan 3 genelevde kayıtlı çalışan 46 kadın ile çalışıldı. Araştırmada elde edilen tüm sonuçlar çift yönlü olarak sınanmıştır.
Bulgular:Çalışmanın nicel verilerine göre, Kişilik Ölçeğide diğer alt boyutlar arasında en yüksek ortalama“Yalan” alt boyutu (4,54±1,42), Psikolojik iyi oluşlarına bakıldığında ise; en yüksek ortalamanım “Özerklik” olduğu saptandı. Katılımcıların;nörotisizm puanları ile psikolojik iyi oluş arasında negatif yönlü kuvvetli bir ilişki (p<0,01) saptandı. Nitel verilerin değerlendirilmesi sonucunda ise katılımcıların yaşadıkları psikososyal sorunlarını içeren yedi ana tema belirlendi.
Sonuçlar:Genelevde çalışan kadınların büyük çoğunluğunun parçalanmış aileden geldiği, geçmişlerinde travmaya maruz kaldıkları bulundu. Psikolojik iyi oluş ölçeğinde en yüksek ortalamanın “Özerklik” olduğu; Kişilik özellikleri açısından ise en yüksek ortalama “Yalan” olarak bulundu. Çalışma sonuçlarına göre ruh sağlığı açısından özellikle riskli grubu oluşturan genelev kadınlarının yaşamış oldukları zorluklar göz önüne alındığında ruh sağlığı hemşireleri için önemli bir alan olduğu ve bu konuda çalışmalar yapılması önerilebilir.
--------------------
ABSTRACT
Aim: This study is made to understand the psycho-social state of brothel ladies who work in the area of prostitution.
Methods: In this study which is made to be definitive/descriptive, a mixed research method is used which includes both qualitative and quantitative methods.Quantitative methods are used to define the relation between psycho-social well-being and personality characteristics of the ladies and qualitative methods are used for evaluating the emotions, thoughts and experiences to define the psycho-social problems occurred as a consequence of working in the area of prostitution and the factors that trigger those occurrences. Personal Information Form, Psycho-Social Well Being Scale and Eysenck Personality Survey-Evaluated and Shortened Form is used for gathering the necessary data in this study. 46 ladies who are registered in 3 different brothels in Aydın Province has been participated in this study. All the outcomes which gathered by this study are dually tested.
Results: Regarding to the quantitative data gathered, “Falsehood” sub-dimension is found as the highest average (4,54±1,42) among the other sub-dimensions and “Autonomy” is found as the highest average in the view of Psycho-Social Well Being.A negative sided strong relation is detected between neuroticism points of the participants and psychological well-being of theirs (p<0,01).Regarding to the qualitative evaluations, 7 main themesare detected related to psycho-social problems of the participants.
Conclusion: The first outcome found is that most of the ladies who work in brothels, had family issues, had grown in separated families and/or been exposed to traumas in the past. Among the results, the highest average in the Psycho-Social Well-Being Scale is found as “Autonomy” and in the view of Personality Characteristics, the highest average is found as “Falsehood”. Regarding to the results of the study, considering the challenges faced by ladies working in brothels who constitute an especially risky group which at the same time is an important field for mental health nurses, it can be concluded that more research should be conducted on the aforementioned matter
Genelev kadınlarının psikososyal iyi oluşlarını etkileyen faktörlerin incelenmesi
ÖZETAmaç:Bu çalışma, fuhuş sektöründe çalışan genelev kadınlarının psikososyal durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem:Tanımlayıcı tipte yapılan bu araştırmada hem nicel hem nitel araştırma yöntemlerinin kullanıldığı karma yöntem esas alınmıştır. Araştırmada, kadınların psikososyal iyi oluşlarının kişilik özellikleriyle olan ilişkisini belirlemek amacıyla niceliksel yöntem kullanıldı. Hayat kadını olarak çalışmanın yarattığı psikososyal sorunları ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla ise duygu, düşünce ve deneyimlerini değerlendirmek üzere niteliksel yöntem kullanılmıştır. Araştırmanın verileri için, Kişisel Bilgi Formu, Psikososyal İyi Oluş Ölçeği ve Eysenck Kişilik Anketi-Gözden Geçirilmiş Kısaltılmış Formu kullanılmıştır. Aydın İli’nde bulunan 3 genelevde kayıtlı çalışan 46 kadın ile çalışıldı. Araştırmada elde edilen tüm sonuçlar çift yönlü olarak sınanmıştır.Bulgular:Çalışmanın nicel verilerine göre, Kişilik Ölçeğide diğer alt boyutlar arasında en yüksek ortalama“Yalan” alt boyutu (4,54±1,42), Psikolojik iyi oluşlarına bakıldığında ise; en yüksek ortalamanım “Özerklik” olduğu saptandı. Katılımcıların;nörotisizm puanları ile psikolojik iyi oluş arasında negatif yönlü kuvvetli bir ilişki (p<0,01) saptandı. Nitel verilerin değerlendirilmesi sonucunda ise katılımcıların yaşadıkları psikososyal sorunlarını içeren yedi ana tema belirlendi.Sonuçlar:Genelevde çalışan kadınların büyük çoğunluğunun parçalanmış aileden geldiği, geçmişlerinde travmaya maruz kaldıkları bulundu. Psikolojik iyi oluş ölçeğinde en yüksek ortalamanın “Özerklik” olduğu; Kişilik özellikleri açısından ise en yüksek ortalama “Yalan” olarak bulundu. Çalışma sonuçlarına göre ruh sağlığı açısından özellikle riskli grubu oluşturan genelev kadınlarının yaşamış oldukları zorluklar göz önüne alındığında ruh sağlığı hemşireleri için önemli bir alan olduğu ve bu konuda çalışmalar yapılması önerilebilir. --------------------ABSTRACTAim: This study is made to understand the psycho-social state of brothel ladies who work in the area of prostitution.Methods: In this study which is made to be definitive/descriptive, a mixed research method is used which includes both qualitative and quantitative methods.Quantitative methods are used to define the relation between psycho-social well-being and personality characteristics of the ladies and qualitative methods are used for evaluating the emotions, thoughts and experiences to define the psycho-social problems occurred as a consequence of working in the area of prostitution and the factors that trigger those occurrences. Personal Information Form, Psycho-Social Well Being Scale and Eysenck Personality Survey-Evaluated and Shortened Form is used for gathering the necessary data in this study. 46 ladies who are registered in 3 different brothels in Aydın Province has been participated in this study. All the outcomes which gathered by this study are dually tested.Results: Regarding to the quantitative data gathered, “Falsehood” sub-dimension is found as the highest average (4,54±1,42) among the other sub-dimensions and “Autonomy” is found as the highest average in the view of Psycho-Social Well Being.A negative sided strong relation is detected between neuroticism points of the participants and psychological well-being of theirs (p<0,01).Regarding to the qualitative evaluations, 7 main themesare detected related to psycho-social problems of the participants.Conclusion: The first outcome found is that most of the ladies who work in brothels, had family issues, had grown in separated families and/or been exposed to traumas in the past. Among the results, the highest average in the Psycho-Social Well-Being Scale is found as “Autonomy” and in the view of Personality Characteristics, the highest average is found as “Falsehood”. Regarding to the results of the study, considering the challenges faced by ladies working in brothels who constitute an especially risky group which at the same time is an important field for mental health nurses, it can be concluded that more research should be conducted on the aforementioned matter
The reciprocal impact of civil and criminal courts’ decisions and bindingness to the administration
Hukuk bir bütün olmasına rağmen yapılan yargılama sonucunda daha adil kararlar verilebilmesi için yargı kolu ayrımına gidilmiştir. Bu kapsamda en temel ayrım adli-idari yargı ayrımıdır. Adli yargıda kendi içerisinde hukuk ve ceza yargısı olmak üzere ayrılmıştır. Ayrıma gidilmesinden dolayı hukuk ve ceza mahkemelerinde yapılan yargılamaya ilişkin uyuşmazlık konuları ve usuli işlemlerin tümü birbirinden farklıdır ancak haksız fiil durumunda hem ceza mahkemesi hem de hukuk mahkemesi yargılama yapacağından iki mahkemenin verdiği kararların birbirine etkisi inceleme konusu olmuştur. Nitekim mahkemelerin usuli işlemleri birbirinden farklı olduğundan verilen kararlar farklılık gösterecektir. Örneğin bir mahkemede değerlendirilen delil diğer mahkemede değerlendirilmeyebilir. Buradan yola çıkılarak her iki mahkemenin görev alanına giren uyuşmazlık konusunda, maddi vakıanın varlığı hususunda hukuk ve ceza mahkemesinin bağlı olduğu kabul gören kanıdır. Zira maddi bir olgunun varlığı olağan hayatın akışına ve hukuka göre tektir. Mahkemelerin verdiği kararların birbirine etki etmesiyle birlikte idari makamları bağlaması hukuk devletinin gerekliliğidir. Hukuk devletinin görünümü olarak hukuki güvenlik ilkesi gereğince bireylerin hukuk kurallarına ve yaptırımlarına hâkim olması gerekir. Yasal dayanağı olmayan bir işlem yapılmamalı, sürpriz uygulamalarla karşılaşılmamalıdır ayrıca taraf olunan uluslararası sözleşmelere tabi olunarak işlem tesis edilmelidir. Sonuç olarak mahkeme kararlarının birbirine etki etmesinin yanı sıra idari makamları bağlaması da hukuk devletinin gerekliliğidir.Although the law is a whole, the judiciary branch was separated in order to make more fair decisions in trials. In this context, the most basic seperation is judicial-administrative jurisdiction. Judicial jurisdiction is divided into civil and criminal jurisdictions. Due to the separation, matters of dispute and procedural actions related to judication in civil and criminal courts are all different from each other, but since boyh the criminal court and the civil court will make judgments in the case of a tortious act, the reciprocal impact of the decisions of the two courts has been the subject of examination. As a matter of fact, since the procedural actions of the courts are different from one another, the decisions made will differ. For instance, evidence evaluated in one court might not be evaluated in another court. Starting from this point of view, it is the accepted opinion that civil and criminal courts are bound by the existence of the material fact regarding the dispute, which falls into the jurisdiction of both courts. This is because, based on the flow of ordinary life and law, the existence of a material fact is undebatable. Rule of law requires that the decision of the courts affect one another and bind the administration. In accordance with the principle of legal security, which is the appearance of the state of law, individuals should have full knowledge of the rules and sanctions of the law. There should not be any procedures without legal basis, no surprise practices should be encountered. Moreover, the procedures should be in keeping with the international agreements the state is party to. As a result, it is the requirement of the rule of law that the decisions of the court bind administration as well as impacting one another
INVESTIGATION OF IDIOMS IN GÜLTEN DAYIOĞLU'S STORIES IN TERMS OF TRANSPARENCY AND FAMILIARITY DEGREES
Bu araştırmanın amacı, Gülten Dayıoğlu'nun 8 yaş ve üstü okuyucular için yazdığı öykülerindeki deyimleri saydamlık ve tanınırlık dereceleri bakımından incelemektir. Tarama modelindeki betimsel nitelikli bu araştırmanın örneklemini 53 öykü oluşturmuştur. Araştırma ikinci (256), üçüncü (423) ve dördüncü (222) sınıfta öğrenimlerini sürdüren toplam 901 öğrenci ile yürütülmüştür. Deyimlerin saydamlık derecesi beş uzman tarafından deyimin gerçek anlamı ile deyimsel anlamı arasındaki ilişkiye göre belirlenmiştir. Deyimlerin katılımcı öğrenciler tarafından tanınırlık derecelerinin belirlenmesi için üçlü likert tipi bir ölçek oluşturulmuştur. Yapılan çözümleme sonucunda, incelenen yapıtlarda saydamlık derecesi bakımından en çok, kısmen ilişkili deyimlerin yer aldığı ve deyimlerin büyük oranda orta düzeyde tanındığı belirlenmiştir. Ayrıca, deyimlerin tanınırlık düzeylerinin sınıf değişkenine göre farklılaştığı, cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı belirlenmiştir.The purpose of this study is to investigate the idioms in Gülten Dayıoğlu's stories that were written for 8 years and above in terms of transparency and familiarity degrees. The research is a descriptive survey model. The sample of the study consists of 53 stories. Research was conducted with a total of 901 students who continue their education in second (256), third (423) and fourth (222) grades. The transparency degreeof idioms were identified by 5 experts according to the degree of agreement between literal and figurative meaning of an idiom. A triple-point Likert-type scale was created to determine the degree of familiarity of idioms by participating students. In the result of analyzes, it was identified that partly related idioms are most put in appearance in terms of transparency in analyzed works. And the familiarity of idiomswere identified most as medium level. Moreover, it is identified that the familiarity degree of idioms are significantly differ according to grade variable, but not according to gender variable
Evaluation of Drug-Drug İnteractions and Their Clinical İmportance in a Pediatric Hematopoietic Stem Cell Transplantation Unit
Background and Aims: Many drugs with narrow therapeutic range and high toxicity risk are used in hematopoietic stem cell
transplantation (HSCT) Units. The increase in the number of drugs raises the likelihood of interactions. This is particularly
important in pediatric patients and may adversely affect the treatment process. In this study, we aimed to determine the potential
drug interactions and to evaluate the clinical significance of them in terms of physician’s and pharmacist’s perceptions.
Methods: The study was conducted as a prospective descriptive study over a six-month period in a tertiary care hospital’s Pediatric
HSCT Unit. A pharmacist evaluated inpatients’ drugs for drug interactions by using a drug interaction checker program
and the clinical significance of the interactions were evaluated by the physician and the pharmacist separately.
Results: Drugs used in 20 patients (median age= 8 years, range= 0.6–17 years) were evaluated. A total of 525 potential drugdrug
interactions were identified. Two hundred and forty seven interactions (47.05%) were major; 238 (45.33%) were moderate;
23 (4.38%) were contraindicated. The number of the interactions considered “clinically significant” by the pharmacist
and “clinically insignificant” by the physician at the preparative regimen and post-transplant period were 15 (35.7%) and 37
(29.4%), respectively.
Conclusion: The management of drug interactions is important in pediatric HSCT patients as a vulnerable group. Drug interactions
should be interpreted according to the patient's clinical presentation, not only theoretically. Cooperation between
physicians and pharmacists in the management of interactions will contribute to optimize the patient's treatmentTr-Dizi
- …