117 research outputs found

    A PULMONARY THROMBOEMBOLISM CASE THAT ADMITTED WITH ATYPICAL CLINICAL COURSE

    Get PDF
    Pulmoner embolism sık görülen ve ölümcül potansiyel içeren bir hastalıktır. Birçok pulmoner emboli hastası pulmoner emboli oluşumundan sonraki saatler içinde ciddi klinik bulgular verir. İlerleyen tanısal yöntemlere rağmen pulmoner emboli tanısı koymada gecikme sıklıkla görülmektedir. Pulmoner emboli olan kişilerde erken tetkik ve tedavi ile tekrarlayan emboli atakları ve mortalite oranları düşürülmektedir. Hastalarda görülen nonspesifik klinik semptom ve bulgular nedeniyle tanı sıklıkla atlanmaktadır. Tedavi olunmadığı takdirde pulmoner emboli mortalitesi yaklaşık %33'tür. Biz bu vaka sunumunda klinik olarak huzursuzluk hissi, efor dispnesi ve subfebril ateş yüksekliği olan genç hastada saptanan pulmoner emboli vakasını bildirdik. Pulmonary embolism is a common and potentially lethal condition. Most patients who succumb to pulmonary embolism do so within the first few hours of the event. Despite diagnostic advances, delays in pulmonary embolism diagnosis are common. In patients with a pulmonary embolism, recurrent embolism and death can be prevented with prompt diagnosis and therapy. Unfortunately, the diagnosis is often missed because patients with pulmonary embolism present with nonspecific signs and symptoms. If left untreated, approximately %33 die from embolic episode. Here we report a case of a young patient only with a restless feeling, exertional dyspnea and subfebril fewer induced by pulmonary embolis

    Swallowed Three Needles and Resulting in Treatment with Three Different Approach: A Case Report

    Get PDF
    Foreign body swallowing in pediatric age group are seen more frequently than adult age group. Engulfed foreign bodies exhibits clinical medical complications. Although treatment modalities may vary, the foreign body is mostly spontaneously excreted through the gastrointestinal tract. Treatment approach against swallowed foreign bodies is performed according to the clinical presentation in patient. In this case report three different treatment approaches were reported in patient who swallowed three needle

    The association between central adiposity and autonomic dysfunction in obesity

    Get PDF
    Objective: To determine the relationship between central adiposity parameters and autonomic nervous system (ANS) dysfunction. Subjects and Methods: The study included 114 obese individuals without any cardiovascular risk factors. Weight (in kg), height (in m), and waist circumference (WC; in cm) were measured and body mass index was calculated. Echocardiographic examination was performed to measure left ventricular mass and epicardial fat thickness (EFT). All the participants underwent an exercise test and electrophysiological evaluation using electromyography. Heart rate recovery (HRR) at 1-5 min, R-R interval variation at rest and during hyperventilation, and sympathetic skin response were measured. Pearson's correlation analysis was used. Multiple linear regression analysis was used to identify the factors associated with autonomic dysfunction. Results: The HRR at 1-5 min was negatively correlated with WC and age (WC-HRR1: r = -0.32; WC-HRR2: r = -0.31; WC-HRR3: r = -0.26; WC-HRR4: r = -0.23; WC-HRR5: r = -0.21; age-HRR2: r = -0.32; age-HRR3: r = -0.28; age-HRR4: r = -0.41; age-HRR5: r = -0.42). Age was the only independent predictor of reduced HRR at 1-5 min. In addition, WC predicted a reduced HRR at 3 min. There were no significant associations between central obesity and electrophysiological parameters. EFT was not associated with ANS dysfunction. Conclusion: In this study, central adiposity and aging were associated with ANS dysfunction in obese individuals. The WC could be a marker of ANS dysfunction in obese individuals without any cardiovascular risk factors. The HRR assessment at a later decay phase could be more valuable for evaluating ANS function than during early recovery. © 2016 S. Karger AG, Basel

    COVID-19 and ethical problems in emergency departments

    Get PDF
    Giriş Tıbbın temel etik ilkeleri otonomi, fayda, zarar vermemek, adalet, dayanışma, görev bilinci, güven ve karşılıklılıktır Biz bu çalışmada COVID 19 şüphesi veya tanısıyla acil servise başvuran hastalarda pandemi ilişkili en sık görülen etik sorunları anket formu aracılığıyla sorgulayarak yorumlamayı hedefledik Materyal Metod Çalışmanın evrenini 15 Nisan 2021 15 Mayıs 2021 tarihleri arasında Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi Acil COVID 19 polikliniğine başvuran ateş, boğaz ağrısı, nefes darlığı ve ishal gibi semptomları olan hastalar oluşturdu Bu hastalara anket formu dağıtılarak veri analizi yapıldı Araştırma verileri SPSS 23 0 programı aracılığıyla değerlendirildi Kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında pearson ki kare testi ve fisherin kesinlik testi kullanıldı İstatistiksel anlamlılık düzeyi p< 0 05 olarak belirtildi Bulgular Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 45 05 18 1 aralığında olup 134 ’ü erkek 51 0 ve 129 ’u bayan 49 0 idi Çalışmaya katılan 150 57 0 hasta COVID 19 tedavisinde kullanılan ilaçlar hakkında bilgisi olmadığını söylerken, 113 43 0 hasta ilaçlar hakkında yeterli bilgisi olduğunu ifade etti Çalışmaya katılan hastaların 106 ’sı 40 3 COVID 19 tedavisinde kullanılan ilaçların faydasız olduğunu ifade ederken, 19 ’u 7 2 çok faydalı olduğunu vurguladı Çalışmaya katılan 162 61 6 hasta COVID 19 tanısı/şüphesiyle takip edildiği süre içinde yakınlarına ulaşma konusunda zorluk çekmediğini ifade ederken, 90 34 2 hasta aynı konuda zorluk çektiklerini vurguladı Cinsiyet ve COVID 19 aşısı yaptırma, hastaneye yatış oranları ve ertelenen hastalık varlığı arasında kadın cinsiyet lehine anlamlı istatistiksel oran saptandı Sonuç Pandemi döneminde tıp etiğini bilmek acil serviste görülebilecek olası etik sorunların saptanmasında ve yönetiminde kolaylık sağlayacaktır.Giriş Tıbbın temel etik ilkeleri otonomi, fayda, zarar vermemek, adalet, dayanışma, görev bilinci, güven ve karşılıklılıktır Biz bu çalışmada COVID 19 şüphesi veya tanısıyla acil servise başvuran hastalarda pandemi ilişkili en sık görülen etik sorunları anket formu aracılığıyla sorgulayarak yorumlamayı hedefledik Materyal Metod Çalışmanın evrenini 15 Nisan 2021 15 Mayıs 2021 tarihleri arasında Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi Acil COVID 19 polikliniğine başvuran ateş, boğaz ağrısı, nefes darlığı ve ishal gibi semptomları olan hastalar oluşturdu Bu hastalara anket formu dağıtılarak veri analizi yapıldı Araştırma verileri SPSS 23 0 programı aracılığıyla değerlendirildi Kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında pearson ki kare testi ve fisherin kesinlik testi kullanıldı İstatistiksel anlamlılık düzeyi p< 0 05 olarak belirtildi Bulgular Çalışmaya katılanların yaş ortalaması 45 05 18 1 aralığında olup 134 ’ü erkek 51 0 ve 129 ’u bayan 49 0 idi Çalışmaya katılan 150 57 0 hasta COVID 19 tedavisinde kullanılan ilaçlar hakkında bilgisi olmadığını söylerken, 113 43 0 hasta ilaçlar hakkında yeterli bilgisi olduğunu ifade etti Çalışmaya katılan hastaların 106 ’sı 40 3 COVID 19 tedavisinde kullanılan ilaçların faydasız olduğunu ifade ederken, 19 ’u 7 2 çok faydalı olduğunu vurguladı Çalışmaya katılan 162 61 6 hasta COVID 19 tanısı/şüphesiyle takip edildiği süre içinde yakınlarına ulaşma konusunda zorluk çekmediğini ifade ederken, 90 34 2 hasta aynı konuda zorluk çektiklerini vurguladı Cinsiyet ve COVID 19 aşısı yaptırma, hastaneye yatış oranları ve ertelenen hastalık varlığı arasında kadın cinsiyet lehine anlamlı istatistiksel oran saptandı Sonuç Pandemi döneminde tıp etiğini bilmek acil serviste görülebilecek olası etik sorunların saptanmasında ve yönetiminde kolaylık sağlayacaktır

    Investigation of relationship between blood hemoglobin level and acute pulmonary embolism ın emergency setting

    No full text
    Pulmoner emboli, toplardamar sistemindeki normal dışı pıhtı oluşumu ve bu pıhtının pulmoner arterleri tıkaması ile karakterizedir. &nbsp;Kanı oluşturan bileşenlerdeki değişkenlikler, endoteliyal fonksiyonları etkileyerek, çeşitli faktörlerin salınımına neden olur. Literatürde kan viskozitesi, hematokrit, hemoglobin ile pıhtılaşma arasındaki ilişkiyi gösteren çalışmalar vardır. Bu çalışmalarda, düşük hemoglobin nedenli azalmış kan viskozitesi sonucunda, endotel hücresinden anti-trombotik medyatörlerin salınımlarının azalacağı ve bu durumunun tromboz ile sonuçlanabileceğini yönünde sonuçlar vardır. &nbsp;Fakat literatürde kan hemoglobin düzeyi ile pulmoner emboli riski arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda kan hemoglobin düzeyi ile pulmoner emboli arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmayı hedefledik. &nbsp;Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 01.01.2007 ile 31.12.2009 arasında, Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Acil Servisine başvurmuş ve son tanı olarak pulmoner emboli hastaları ile aynı dönemdeki kontrol grubuyla birebir eşleştirmeli olgu-kontrol yöntemi kullanılarak 402 hasta (201 hasta, 201 kontrol) içericek şekilde yapıldı. Onsekiz yaş üstünde pulmoner emboli saptanan hastaların yaş, cinsiyet, hemoglobin, hematokrit, eritrosit ortalama hacmi, kırmızı küre dağılım genişliği, trombosit değerleri ve Wells skorları kontrol grubunun değerleri ile karşılaştırıldı. &nbsp;Bulgular: Çalışmaya alınan 402 kişinin, 110 tanesi kadın idi, yaş ortalaması 63,0 ± 17 olarak saptandı. Pulmoner emboli olan grupta kan hemoglobin düzey ortalaması 11,6 ± 2,0 g/dl iken, kontrol grubunun ortalaması 13,0±1,7 g/dl olarak saptandı (p&lt;0.001). Çalışmaya dahil edilen olguların kırmızı kan hücrelerinin dağılım genişliği ortalamaları yüzde 16,0±3,0 iken kontrol grubunun kırmızı hücrelerinin ortalamaları yüzde 14,0±3,0 olarak bulundu (t-test, p&lt;0.001). Çalışmaya dahil edilen 201 olgudan 61 tanesinde orta-yüksek risk wells skoru saptanırken kontrol grubunda düşük risk wells skoru saptanan hasta sayısı beş tane idi (p=0,000). &nbsp;Sonuç: Bu çalışma, serum düşük hemoglobin düzeyinin, pulmoner emboli oluşumunda bağımsız bir risk faktörü olabileceği yönünde sonuçlar göstermiştir. &nbsp; Investigation Of Relationship Between Blood Hemoglobin Level And Acute Pulmonary Embolism In Emergency Setting &nbsp;Introduction: Pulmonary emboli occur when a proximal portion of a venous clot breaks off, travels through the veins, traverses the right ventricle, and lodges in the pulmonary arteries. Haematological variables influence endothelial function through the release of several factors Clinical studies have described an association among blood viscosity, haematocrit, haemoglobin and macro and microangiopathy. These studies have emphasized that low blood hemoglobin induced low blood viscosity, through the reduction of vessel wall stress, might inhibit the anti-thrombotic functions of endotelial cells and thats the reason of thrombosis. &nbsp;There is no clinical studies in literature which emphasize that low blood hemoglobin levels increase the risk of pulmonary embolism development. The goal of this study is to determine whether there is any relationship between serum hemoglobin value and pulmonary embolism. &nbsp;Material and Method: This one-on-one case-control study made in the Dokuz Eylul University Hospital Emergency Medicine between 01.01.2007 and 31.12.2009 which included 402 cases (201 patients, 201 control). Age, sex, hemoglobin, haematocrit, mean corpuscular volume, red cell distrubution width, platelet and Wells' scores of these cases at the age of 18 or above that exhibited pulmonary embolism are compared with the control group. &nbsp;Results: The mean age of 402 cases included in this study were 63.0 ± 16.6, 110 of them were women. The mean blood hemoglobine levels were 11.6±2.0 g/dl in group with pulmonary embolism and 13.0±1.7 g/dl in the control group (p&lt;0.001). The mean blood red cell distrubution width levels were 16,0±3,0 in the group with pulmonary embolism and 14,0±3,0 in the control group. İn the group of pulmonary embolism which is included 201 cases, the 61 patient have middle-high risk wells score and the five patients have low risk well score. (p= 0,000) &nbsp;Conclusion &nbsp;This study showed that serum low hemoglobin levels may be the independent risk factor in the formation of pulmonary embolism

    Evaluation Of The Discontinuinty Case Specified In Tdy2007 With Time History Analysis

    No full text
    Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2012Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2012Bu çalışmada TDY07’nin 2.3.2.4 maddesi zaman tanım alanında hesap yöntemi ile incelenmiş ve çalışma sonunda elde edilen sonuçlar açıklanmıştır. Çalışmada TDY07 ve TS-500’e uygun olarak tasarlanarak boyutlandırılmış düşeyde B3 tipi süreksizliğe sahip 8 katlı bir konut yapısı üzerinde çalışılmıştır. Yapı üzerinde analizlerin uygulanması aşamasında 3 boyutlu sistemde çalışmak yerine düşey süreksizliğe sahip düzlem çerçeveler üzerinde çalışılmıştır. Analiz sonuçlarında kritik kesitlerde oluşan etkiler irdelenmiştir. Düzlem çerçevelerin kritik kesitlerinde oluşan kesit tepkileri ilk olarak eş değer deprem yükü yöntemi ile doğrusal analiz gerçekleştirilerek bulunmuştur. Zaman tanım alanında ise analizler hem doğrusal hem doğrusal olmayan iki şekilde de gerçekleştirilmiştir. Zaman tanım alanında doğrusal olmayan ve doğrusal analizlerin uygulamasında yatay deprem etkilerinin yanı sıra depremin düşey etkileri de hesaplarda göz önünde bulundurulmuştur. Gerçekleştirilen analizler sonunda eş değer deprem yükü yöntemi analizlerinden elde edilen sonuçlar zaman tanım alanında doğrusal olmayan ve doğrusal analizlerden elde edilen sonuçlarla ayrı ayrı karşılaştırılmıştır.In this study, TDY07 article 2.3.2.4 (b) is examined with time history analysis method and the results obtained by the study are explained. For this purpose, an 8-storey residential building, which has vertical discontinuity type B3 on structural system and is designed in according to TDY07 and TS-500, is examined. The analysis applied to plane frames which has irregularity instead of applied to whole 3-dimension system. At the end of the analysis the reactions occurred in critical sections are examined. Firstly, the internal forces occurred in critical sections of plane frames are determined by the linear analyses. Equivalent Linearization Method is used for the linear analyses. Time History analyses are performed by using both Non-linear Time History and Linear Time History Analysis Methods. During the implementation of time history analyses, vertical seismic effects of earthquakes are taken into consideration in addition to horizontal earthquake effects. As a result of the study, the results obtained from equivalent linearization method are compared with linear and non-linear time history analysis results.Yüksek LisansM.Sc

    Partial attunements: Everyday environmentalism of the food sovereignty movement in İstanbul's foodscape

    No full text
    This thesis presents an ethnography of the everyday practices of İstanbul’s food sovereignty movement, in order to understand what it means to both refuse and be involved in the capitalist and anthropocentric political economy of the existing food regime. As a social movement consisting of everyday environmental and economic practices, İstanbul’s food sovereignty movement materially and discursively emerged in an atmosphere where neoliberalization of agriculture began to be exceedingly implemented; and accelerated after the Gezi protests through ethical and logistical experimentations of the emergent food collectives and consumer cooperatives. Drawing on 18-month fieldwork, the thesis traces these ethical and logistical experimentations in order to interpret the political potentiality they offer within the form of what I call infrastructural politics. Specifically, the thesis asks this question: To what extent is it possible to economically and ecologically reinvent İstanbul’s food infrastructure by enacting infrastructural politics? Ultimately, the thesis argues that this possibility of reinventing the elements of food infrastructure – as well as scaling these elements in time and space – is enabled by the activists’ labor of mediation – or what I call attunement – between the temporalities and scalar horizons of the existing food regime on the one hand and the practices of reclaiming and recreating these temporalities and scalar horizons on the other. In other words, İstanbul’s food sovereignty movement maintains its political existence not despite but because of its partial position within capitalist and anthropocentric forms of relations

    SİİRT EKOLOJİK KOŞULLARINDA EKMEKLİK VE MAKARNALIK BUĞDAYDA UYGUN EKİM ZAMANININ BELİRLENMESİ

    No full text
    Bu çalışma Siirt ekolojik koşullarında ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinde uygun ekim zamanını belirlemek amacıyla 2015-2016 yetiştirme sezonunda yürütülmüştür. Araştırma materyali olarak bölgede yoğun olarak yetiştiriciliği yapılan ekmeklik buğday (Ceyhan 99) ve makarnalık buğday (Artuklu) çeşitleri kullanılarak, 5 farklı zamanda (1 Ekim, 15 Ekim, 1 Kasım, 15 Kasım ve 25 Kasım) ekim yapılmıştır. Çalışmada bitki boyu, başak Boyu, metrekaredeki başak sayısı, başakta tane Sayısı, bin tane ağırlığı, biyolojik verim, tane verimi, hasat indeksi, kardeş sayısı,10 başak ağırlığı ve hektolitre ağırlığı incelenmiştir. Elde edilen verilere göre incelenen kriterler arasında bulunan bitki boyu, başak boyu, bardeş bayısı, betrekaredeki başak sayısı, başakçık sayısı, başakta tane sayısı, bin tane ağırlığı ve biyolojik verim değerleri arasinda istatistiksel olarak önemli farklar bulunmuştur. İncelenen karakterler arasında en yüksek tane verimi değeri Artuklu buğday çeşidinde II. ekim zamanında 908.97 kg/da ve Ceyhan 99 buğday çeşidinden III. ekim zamanından 866.00 kg/da olarak elde edilmiştir. Bu araştırma sonucunda Siirt ekolojik koşullarında en uygun ekim zamanının ekmeklik buğdayda 28 Ekim tarihinde olduğu, makarnalık buğdayda ise 14 Ekim tarihinde olduğu ortaya konulmuştur

    A layout algorithm for graphs with overlapping clusters = Kesişen kümelenmiş çizgeler için bir yerleştirme algoritması

    No full text
    Ankara : The Department of Computer Engineering and the Graduate School of Engineering and Science of Bilkent University, 2014.Thesis (Master's) -- Bilkent University, 2014.Includes bibliographical references leaves 55-58.Graphs are often used for visualizing relational data such as social or biological networks. Numerous methods have been proposed for automatic layout of simple graphs. However, simple graphs are usually insufficient in displaying relational information, since relational information is often clustered. Clustering models traditionally assume that each data point belongs to one and only one cluster; however, in complex networks, these clusters often overlap. For effective visualization of clustered graphs, the nodes in the same cluster should be placed together, respecting general graph drawing criteria such as avoiding node-node overlaps, minimizing edge crossings, and minimizing the total drawing area. Clustered graph layout problem becomes even more challenging when cluster overlaps are allowed. Here, we present a new algorithm for automatic layout of graphs with overlapping clusters based on force directed layout approach. The graph is first divided into zones according to clusters and their intersections, and new additional forces are introduced to the traditional spring embedder algorithm to keep nodes in the same cluster together, trying to keep neighboring nodes in separate clusters at a safe distance. Spring constants had to be fine-tuned to achieve a fast and effective layout operation. The algorithm was implemented and validated within a new layout style named Cluster Layout in the layout module of ChiEd visualization tool.Cengiz, Can ÇağdaşM.S
    corecore