İlköğretim yöneticilerinin öğretmen ve öğrencilerle ilgili aldıkları sorunlar

Araştırma ile "ilköğretim okullarında görev yapan yöneticilerin öğretmen ve öğrencilerle ilgili algıladıkları sorunlar" ve bunların kişisel özelliklere göre farklılaşma durumunun incelenmesi hedeflenmiştir. Araştırmanın evrenini İstanbul ilinde görev yapan ilköğretim yöneticileri oluşturmaktadır. Örneklemi ise, İstanbul ili, Kadıköy, Üsküdar ve Ümraniye ilçelerinde görev yapan 100 okul yöneticisi oluşturmuştur. Araştırma tarama modeli bir araştırmadır. Araştırmaya veri toplamak için araştırmacı tarafından hazırlanan anketten yararlanılmıştır. Anket iki bölümden oluşmaktadır: Birinci Bölüm "Kişisel Bilgiler" başlığı altında ele alınmıştır. İkinci Bölüm ise "İlköğretim Yöneticilerinin Öğretmen ve Öğrencilerle İlgili Karşılaştığı Sorunlar" başlığı altında ele alınmış ve "öğrencilerle ilgili konular" ve "öğretmenlerle ilgili konular" olmak üzere iki alt bölümden meydana gelmiştir. İkinci bölümdeki sorular beşli likert tipine uygun olarak hazırlanmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde frekans ve yüzdelik hesaplamaları ile t-testi ve varyans analizi teknikleri kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgulara bakıldığında şu sonuçlara ulaşılabilir: Araştırmaya katılan yöneticilerin öğrencilerle ilgili en yüksek düzeyde algıladıkları sorunlar "öğrencilerin okul içi emniyet ve güvenliği sorunu, öğrencilere istendik davranışların kazandırılamaması, birinci ve ikinci kademe öğrencilerinin aynı fiziki ortamda bulunmalarından kaynaklanan sorunlar, temizliğe ve zaman çizelgesine gerekli özenin gösterilmemesi ve öğrencilerin okul ve okul eşyalarını tahrip etmeleri"dir. Yöneticilerin öğretmenlerle ilgili en yüksek düzeyde algıladıkları sorunlar ise; "öğretmenlerin nöbetler ve zaman çizelgesine gerekli özeni göstermemesi, öğretmenlerin okul içi emniyet ve güvenliği sorunu, öğretmenlerin ek iş yapmasından kaynaklanan verimsizlik ve öğretmenlerin görev ve sorumlulukları ile mesleki ve özlük haklarını bilmemeleri"dir. İlköğretim yöneticilerinin öğrencilerle ilgili algıladıkları sorunlara yönelik verdikleri cevaplarda; yaşa, kıdeme ve görev yapılan bölgenin sosyo-ekonomik düzeyine göre anlamlı farklılıklar tespit edilirken, öğretmenlerle ilgili sorunlara yönelik verdikleri cevaplarda; cinsiyete, yaşa, sosyo-ekonomik düzeye ve öğretmen sayısına göre manidar farlılıklar tespit edilmiştir. ABSTRACT This research aims to study "the problems that face the rulers (directors and administrators) of elemantary schools with regard to the teachers and the students" and the differentiation of their behaviours according to the personal characteristics. The field of the research consists of the rulers of elemantary schools in the province of Istanbul. And the sample or the random group consists of 100 rulers from Kadiköy, Üsküdar and Ümraniye which are within the province of Istanbul. The research adopted survey method as its method and, the researcher used questionnaires for data collection. The questionnaires have two parts: The title of the first part is "Personal Information" and that of the second one is "The Problems that face the rulers of elementary schools with regard to the teachers and the students". And the second part has also two sub-parts: "Subjects related with the students" and "Subjects related with the teachers". The questions of the second part were prepared according to the five-fold likert type. And the frequency and percentage calculations and the technics of t-test and variant analysis were used in analysing the data inferred from the research. We may mention the following results: The problems that most frequently face the rulers who participated in the research are the problem of security of the students within the schools, the failure in getting the students acquire the desired behaviours, the problems arising from the use of a common physical place by the first-stage and the second-stage students, shortcomings in the necessary care for the cleanness and the timetable, and the destruction of school materials by the students. And the problems that most frequently face them in terms of the teachers are shortcomings in the care for the timetable and the duty of order-keeping, the problem of security of the teachers within the schools, unproductivity arising from doing a second job, ignorance of the teachers of the rules concerning their duties, responsibilities and professional and personal rights. Finally, the researcher found significant differences among the responses given by the rulers about the problems arising from the students in terms of their ages, length of service, and the socio-economic levels of their duty-fields, and also found significant differences among the responses given by them about the problems relating to the teachers in terms of the sex, ages, socio-economic levels, and numbers of the teachers

Kamu Kurumlarının Bilgi Güvenliği Politikalarının Kurumsal Bilgi Güvenliğinin Sağlanması Açısından Etkinliğinin Analiz Edilmesi

Bu çalışma ile kurumların bilgi güvenliğini sağlamaya yönelik yapmış olduğu çalışmaların ve bu doğrultuda hazırlamış oldukları bilgi güvenliği politikalarının kurumsal bilgi güvenliğinin sağlanması açısından mevcut durumunun tespit edilmesi amaçlanmıştır. Kurumların sahip olduğu verilerin kritiklik düzeyleri ve iş süreçlerinde bilgi sistemleri kullanılma yoğunluğu değişkenleri belirlenerek, bu değişkenlere göre kurumların sahip olduğu bilgi güvenliği politikalarının etkinliğinin istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde bir farklılık gösterip göstermeyeceği konusu üzerine odaklanılmıştır. Kamu kurumlarının bilgi güvenliği politikalarının analiz edilmesi amacıyla kritiklik durumlarına göre örneklem yöntemiyle seçilen kamu kurumlarında bilgi teknolojileri/güvenliği alanında farklı branşlarda 121 çalışanın katılımıyla anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından 55 soruluk bir anket hazırlanmıştır. Hazırlanan anket üç bölümden oluşmaktadır. Anketin birinci bölümünde katılımcıların demografik bilgilerini anlamaya yönelik sorular, ikinci bölümünde katılımcıların görev aldığı kurumun kurumsal yapısını anlamaya yönelik sorular ve son bölümünde ise bilgi güvenliği politikalarının etkinliğini ölçmeye yönelik hazırlanan 48 sorudan oluşan 5’li likert tipi sorular yer almaktadır. Elde edilen veriler bilgisayar ortamında SPSS 28.0 istatistik paket programı aracılığıyla çözümlenerek karşılaştırmalar yapılmıştır. Geçerlik güvenirlik analizi sonucu Cronbach Alpha (α) güvenirlik katsayısı anketin tümü için ,96 olarak hesaplanmıştır. Verilere uygulanan Kolmogorov-Smirnov ve Shapiro-Wilk normallik testleri sonucunda p anlamlılık değeri 0,05 anlamlılık değerinin üzerinde olduğu için verilerin normal dağıldığı hipotezi kabul edilerek normal dağılan veriler için uygulanan parametrik testler tercih edilmiştir. Verilerin analizi için tanımlayıcı istatistiksel analizler ve üç ya da daha fazla grup karşılaştırması için tek yönlü varyans analizi tekniği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, anketteki tüm sorular değerlendirildiğinde kurumların bilgi güvenliği politikalarının %77,80 oranında etkin olduğu ve kurumların sahip olduğu verilerin kritiklik düzeyleri ve iş süreçlerinde bilgi sistemleri kullanılma yoğunluğuna göre kurumların bilgi güvenliği politikalarının etkinliği arasında istatistiksel açıdan anlamlı düzeyde farklılık olduğu görülmüştür. Ayrıca kurumların sahip olduğu verilerin kritiklik düzeyleri arttıkça bilgi güvenliği politikalarının etkinliğinin arttığı sonucuna varılmıştır

A meta-analysis on the association of ACE and PPARA gene variants and endurance athletic status

INTRODUCTION: Genetics has an important role in determining the athletic ability and endurance performance potential. This study aimed to investigate the variable results obtained from endurance athletes and control participants in terms of angiotensin-converting enzyme (ACE) and peroxisome proliferator-activated receptor alpha (PPARA) polymorphism distributions. EVIDENCE ACQUISITION: Multiple electronic databases were investigated independently by two researchers. A meta-analysis was conducted on the association of ACE insertion/deletion (I/D) polymorphism and PPARA G/C polymorphisms with endurance athletes. Odds ratios (OR) and 95% confidence intervals (CI) were estimated. Twenty-six studies were identified for the ACE I/D for 2979 endurance athletes and 10048 control participants while seven studies were identified for PPARA G/C for 901 endurance athletes and 2292 control participants. EVIDENCE SYNTHESIS: There was a significant difference in ACE genotype distribution between endurance athletes and control (II vs. ID+DD: OR=1.48; 95% CI=0.30-2.67; P=0.001). On the other hand, there was not a significant difference in PPARA G/C polymorphism geno-type distribution between endurance athletes and control (GC+CC vs. GG: OR=0.93; 95% CI=-0.46-2.32; P=0.192; GC+GG vs CC: OR=0.62; 95% CI=-1.75-2.99; P=0.604). CONCLUSIONS: The results have shown that ACE I/D polymorphism may be associated with endurance performance in sports and that the predominance of the ACE II genotype in a person may play an advantageous role in being an endurance athlete. However, this effect has not been observed in PPARA G/C polymorphism. (Cite this article as: Ipekoglu G, Bulbul A, Cakir HI. A meta-analysis on the association of ACE and PPARA gene variants and endurance athletic status. J Sports Med Phys Fitness 2022;62:795-802. DOI: 10.23736/S0022-4707.21.12417-X

Statistical Scenarios for Demand Forecast of a High Voltage Feeder: A Comparative Study

The electricity demand forecasting has gained remarkable concern in energy market operation and planning with the emergence of deregulation in the power industry. Power system operators benefit from accurate demand forecasts by supporting investment decisions more objectively. As a crucial requirement, this paper focuses on hourly demand forecasts of a high voltage feeder. Moving average (MA), weighted moving average (WMA), autoregressive moving average (ARMA) and autoregressive integrated moving average (ARIMA) models have been used for creating statistical demand scenarios at 1-h, 2-h, 3-h and 4-h intervals. Many constructive comparisons have been conducted among MA, WMA, ARMA and ARIMA models comprehensively. Besides, the best statistical model employed in each hourly demand scenario provides the robust improvement percentage with respect to the persistence model

Internalized Stigma in Hidradenitis Suppurativa: A Multicenter Cross-Sectional Study

Background: Hidradenitis suppurativa (HS) causes significant physical, social, and psychological burdens. Internalized stigma, acceptance of negative attitudes and stereotypes of society regarding a person's illness, has not been studied previously in HS. Objectives: The objective of this study was to investigate the internalized stigma state of HS patients and identify the factors affecting it. Methods: This multicenter, prospective, cross-sectional study included 731 patients. Internalized Stigma Scale (ISS), Hurley staging, Physician Global Assessment, Dermatology Life Quality Index (DLQI), Skindex-16, Beck Depression Inventory-II (BDI-II), and Visual Analog Scale (VAS)-pain score were used in the study. Results: The mean ISS value (57.50 ± 16.90) was comparable to the mean ISS values of studies in visible dermatological and various psychiatric diseases. A significant correlation was found between the mean values of ISS and all disease activity scores, quality of life measures, BDI-II, and VAS-pain scores. Obesity, family history, low education and income level, vulva/scrotum involvement and being actively treated are significant and independent predictive factors for high internalized stigma in multivariate analysis. Conclusions: HS patients internalize society's negative judgements, which may create a profound negative effect on access to health care. Therefore, in addition to suppressing disease activity, addressing internalized stigma is fundamental for improving health care quality

Internalized stigma in Hidradenitis Suppurativa; A multicenter cross-sectional study

Background: Hidradenitis suppurativa (HS) causes significant physical, social, and psychological burdens. Internalized stigma, acceptance of negative attitudes and stereotypes of society regarding a person's illness, has not been studied previously in HS. Objectives: The objective of this study was to investigate the internalized stigma state of HS patients and identify the factors affecting it. Methods: This multicenter, prospective, cross-sectional study included 731 patients. Internalized Stigma Scale (ISS), Hurley staging, Physician Global Assessment, Dermatology Life Quality Index (DLQI), Skindex-16, Beck Depression Inventory-II (BDI-II), and Visual Analog Scale (VAS)-pain score were used in the study. Results: The mean ISS value (57.50 ± 16.90) was comparable to the mean ISS values of studies in visible dermatological and various psychiatric diseases. A significant correlation was found between the mean values of ISS and all disease activity scores, quality of life measures, BDI-II, and VAS-pain scores. Obesity, family history, low education and income level, vulva/scrotum involvement and being actively treated are significant and independent predictive factors for high internalized stigma in multivariate analysis. Conclusions: HS patients internalize society's negative judgements, which may create a profound negative effect on access to health care. Therefore, in addition to suppressing disease activity, addressing internalized stigma is fundamental for improving health care quality

SARS-CoV-2 seropositivity among pediatric health care personnel just after the first peak of pandemic: A nationwide surveillance.

BACKGROUND: COVID-19 pandemic affected every single person on earth one way or the other. The healthcare personnel were no exception, their responsibilities as well as their risks being immense. METHODS: 4927 healthcare personnel all working in pediatric units at 32 hospitals from seven different regions of Turkey enrolled to the study to determine the seroprevalence of SARS Co-V-2 after the first peak wave. Point of care serologic lateral flow rapid test kit for IgM/IgG was used (Ecotest CE Assure Tech. Co. Ltd.). Seroprevalence and its association with demographic characteristics and possible risk factors were analyzed. RESULTS: Nearly 6.1% of healthcare personnel were found to be seropositive for SARS Co-V- 2. Seropositivity was more common among those who did not universally wear protective masks (10.6% vs 6.1%). Having a COVID-19 co-worker increased the likelihood of infection. The least and the most experienced personnel affected more. Most of the seropositive healthcare personnel (68%) did not have any suspicion that they had COVID-19 previously. CONCLUSIONS: Health surveillance for healthcare personnel involving routine point-of-care nucleic acid testing as well as monitoring PPE adherence would be important strategies to protect healthcare personnel from COVID-19 and to reduce nosocomial SARS-CoV-2 transmission