33 research outputs found

    EFFECTS OF DIFFERENT RESUSCITATION FLUIDS ON NO-REFLOW PHENOMENON AFTER THE HEMORRHAGIC SHOCK

    Get PDF
    Amaç: Hemorajik şok, dolaşımdaki kan volümünün azalması ile meydana gelir.Vücuttaki tüm organlarda doku hipoperfüzyonuna ve hipoksisine sebep olur. Uzamışiskemi sonrası organların kan dolaşımında en önemli fonksiyon bozukluğu,reperfüzyon başladığında kapiller kan akımındaki azalmadır ve kapiller no-reflow olarakadlandırılır.Hemorajik şokta amaç sadece zamanında hacmi yerine koymak değil, organlardakiiskemi reperfüzyon (İ/R) sonrası no-reflow fenomenini engellemeye yönelik olmalıdır.Reperfüzyon amacıyla kullanılan sıvıların organlarda no-reflow fenomenini engellemeyeyönelik etkinliklerini belirlemek amacıyla çalışma planlanmıştır.Yöntem: Bu çalışmada hemorajik şok oluşturulan ratlara (ortalama arteriyel basıncı40 mmHg\'ye azalıncaya kadar kontrollü kanatılarak) 60 dk sonra grup 2 (n=5) de %0,9 NaCl sıvısı, grup 3 (n=5) de jelatin sıvısı, grup 4 (n=5) de hidroksi etil nişasta(hydroxyethyl starch, 130 kD) sıvısı ve grup 5 (n=5) de dekstran 40 sıvısı ileresüsitasyon yapıldı. Grup 1 (n=3) kontrol grubu olarak kullanıldı ve tüm gruplarınçeşitli organlarında (karaciğer, akciğer, böbrek, beyin, bağırsak ve kalp) resüsitasyondan60 dakika sonra çini mürekkebi ile perfüze olan kapiller sayıları histopatolojikinceleme ile belirlendi.Bulgular: Kalp, akciğer, karaciğer, bağırsak ve beyin dokularında HES 130 kD vedekstran 40 resüsitasyonunda perfüze olan kapiller sayısının, %0,9 NaCl ve jelatinresüsitasyonuna göre istatiksel olarak anlamlı fazla olduğu saptandı.Sonuç: Çini mürekkebi perfüzyon yöntemi kullanarak hemorajik şokta İ/R sonrasıno-reflow fenomenini, kalp, akciğer, karaciğer, bağırsak ve beyin dokularında jelatin ve%0,9 NaCl sıvısının engellemediği, HES 130 kD\'nin ve dekstran 40 sıvılarının ise noreflowfenomenini engellediği saptandı.Objective: Hemorrhagic shock is caused by a decrease in the circulating bloodvolume. It causes hypoperfusion and hypoxia of the tissues in all organs of the body.The principal functional impairment in circulation of these organs is reduction ofcapillary blood flow at establishment of reperfusion and it is called the "no-reflowphenomenon".The objective of treatment in hemorrhagic shock should not solely be institution ofvolume on time but to prevent no-reflow phenomenon after ischemia-reperfusion(I/R) of the organs. This study was planned to investigate the efficiency of several Method: In this study, rats were resuscitated with saline in group 2 (n=5), gelatinesolution in group 3 (n=5), hydroxyethyl starch, 130 kD (HES 130 kD) in group 4(n=5) and dextran 40 in group 5 (n=5) after formation of hemorrhagic shock(controlled bleeding till a mean arterial pressure of 40 mm Hg is reached). Group 1(n=3) constituted the control group. The number of ink perfused capillaries werecounted hystopathologically in the organs (liver, lungs, kidney, brain, colon andheart) in all groups 60 minutes following resuscitationin. Indian drawing ink wasused for this purpose.Results: In comparison with the saline and gelatine groups, capillary perfusion in theheart, lung, liver, colon and brain tissues were found to be significantly improved inHES 130 kD and dextran 40 groups.Conclusions: It was concluded that using the ink perfusion method, the no-reflowphenomenon was not prevented with saline and gelatine resuscitation in the heart,lung, liver, colon and brain tissues following IR in hemorrhagic shock, while noreflowphenomenon was prevented with HES 130 kD and dextran 40 resuscitation

    The Effect of Therapeutic Touch on Colic Symptoms in Infantile Colic Infants: A Randomized Controlled Study

    No full text
    Doktora TeziBu çalışma infantil kolikli bebeklere uygulanan terapötik dokunmanın bebeklerin infant kolik ölçek puanına, ağlama ve uyku süresine etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu çalışma tek kör, ön test-son test, paralel grup, randomize kontrollü deneysel tasarımda yürütülmüştür. Çalışma, Karaman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Ekim 2019-Mayıs 2021 tarihleri arasında yürütülmüştür. Çalışma grubunu Çocuk Hastalıkları polikliniğinde infantil kolik tanısı alan, yaşları 4 ile 12 hafta arasında olan toplam 64 bebek (Girişim n=32 ve Kontrol n=32) oluşturmuştur. Örneklem seçiminde tabakalı randomizasyon yöntemi kullanılmıştır. Girişim grubuna iki hafta boyunca rutin bakıma ilaveten haftada üç gün toplam altı kez terapötik dokunma uygulanmıştır. Kontrol grubu ise rutin bakım almıştır. Veriler Anne-bebek Bilgi Formu, İnfant Kolik Ölçeği (İKÖ), Ağlama Süresi Kayıt Formu ve Uyku Süresi Kayıt Formu ile toplanmıştır. Bebekler iki hafta takip edilmiştir. Tüm bebeklere İKÖ ilk karşılaşmada, ilk haftanın ve ikinci haftanın sonunda olmak üzere üç kez doldurulmuştur. Ağlama ve uyku süreleri 14 gün boyunca anneler tarafından kayıt edilmiştir. Veriler ortalama±s.sapma, medyan, Ki-kare, Fisher's Exact testi, Bağımsız iki örnek t testi, Mann-Whitney U testi, Eşli iki örnek t testi, Wilcoxon testi, Tekrarlı ölçümlerde iki yönlü varyans analizi, Friedman testi ile analiz edilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak kabul edilmiştir. Çalışmada girişim grubundaki bebeklerin İKÖ toplam puan ortalamasının birinci haftanın sonunda kontrol gurubuna göre daha düşük olduğu, gruplar arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu ve etki büyüklüğünün yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir (U=179,0; p<0,001; d=1,348; %95 CI=0,805-1,891). Benzer şekilde ikinci haftanın sonunda da girişim grubundaki bebeklerin İKÖ toplam puan ortalamasının kontrol gurubuna göre daha düşük olduğu, gruplar arası farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu ve etki büyüklüğünün yüksek düzeyde olduğu saptanmıştır (U=4,5; p<0,001; d=3,252; %95 CI=2,505-3,999). Girişim grubundaki bebeklerin 14 günlük ağlama süresinin ortalamalarının kontrol grubundaki bebeklere göre daha düşük olduğu ve farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0,001). Çalışmada grup ve zamanın ağlama süreleri üzerine ortak etkisi (grup*zaman etkileşimi) incelendiğinde grup zaman etkileşimi anlamlı fark olduğu ve girişim grubu ağlama sürelerinin zamana göre anlamlı derecede düştüğü saptanmıştır (F=57,097; ŋp2=0,461; p<0,001). Girişim grubundaki bebeklerin 14 günlük uyku süresinin ortalamalarının kontrol grubundaki bebeklere göre daha yüksek olduğu ve farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0,001). Çalışmada grup ve zamanın uyku süreleri üzerine ortak etkisi (grup*zaman etkileşimi) incelendiğinde grup zaman etkileşimi anlamlı fark olduğu ve girişim grubu uyku sürelerinin zamana göre anlamlı derecede yükseldiği saptanmıştır (F=17,884; ŋp2=0,211; p<0,001). Sonuç olarak terapötik dokunma uygulamasının infantil kolikli bebeklerde infant kolik ölçek puanı ile ağlama süresinin azalmasında ve uyku süresinin artmasında etkili olduğu bulunmuştur. Kolik semptomlarının azaltılmasındaki yüksek etki gücü nedeniyle terapötik dokunma uygulamasının kolikli bebeklerde kullanılması önerilmiştir. Bu çalışma Clinical Trials veri tabanına kayıtlıdır (NCT04286737).This study was conducted to determine the effect of therapeutic touch applied to babies with infantile colic on infant colic scale score, crying and sleep time. This study was conducted in a single blind, pre test-post test, parallel group, randomized controlled experimental design. The study was conducted in Karaman Training and Research Hospital between October 2019 and May 2021. The study group consisted of a total of 64 infants (Intervention n=32 and Control n=32), aged between 4 and 12 weeks, diagnosed with infantile colic in the Pediatrics outpatient clinic. The stratified randomization method was used in sample selection. In addition to routine care for two weeks, the intervention group received a total of six therapeutic touches three days a week. The control group received routine care. The data were collected using the Mother-infant Information Form, the Infant Colic Scale (ICS), the Crying Time Registration Form and the Sleep Time Registration Form. Babies were followed for two weeks. ICS was completed three times for all babies, at the first encounter, at the end of the first week and at the end of the second week. Crying and sleeping times were recorded by the mothers for 14 days. The data were analyzed by mean±s. Deviation, median, Chi-square, Fisher's Exact test, Independent two sample t test, Mann-Whitney U test, Paired two sample t test, Wilcoxon test, Two-way analysis of variance in repeated measures, Friedman test. Statistical significance level was accepted as p<0.05. In the study, it was determined that the mean ICS total score of the babies in the intervention group was lower than the control group at the end of the first week, the difference between the groups was statistically significant and the effect size was high(U=179.0; p<0.001; d=1.348; 95% CI=0.805-1.891). Similarly, at the end of the second week, it was found that the mean ICS total score of the babies in the intervention group was lower than the control group, the difference between the groups was statistically significant and the effect size was high(U=4.5; p<0.001; d=3.252; 95% CI = 2.505-3.999). It was found that the mean 14-day crying time of the babies in the intervention group was lower than the babies in the control group and the difference was statistically significant(p<0.001). When the joint effect of group and time on crying times (group*time interaction) was examined in the study, it was found that there was a significant difference in group time interaction and the intervention group crying times decreased significantly compared to time(F=57.097; ŋp2=0.461; p=0.000). It was determined that the mean 14-day sleep time of the babies in the intervention group was higher than the babies in the control group and the difference was statistically significant (p<0.001). When the joint effect of group and time on sleep times (group*time interaction) was examined in the study, it was found that there was a significant difference in group time interaction and the intervention group sleep times increased significantly compared to time(F =17.884; ŋp2=0.211; p=0.000). In conclusion, it has been proven that therapeutic touch application is effective in decreasing crying time with infant colic scale score and increasing sleep time in infants with infantile colic. Because of its high potency in reducing colic symptoms, therapeutic touch application has been suggested to be used in infants with colic. This study is registered in the Clinical Trials database (NCT04286737)

    Evidence based practices in mucositis management in children

    No full text
    Çocuklarda kanıta dayalı uygulamalar, güncel literatürün sağladığı sonuçlara ulaşarak hemşirelik uygulamalarının standartlaşmasını sağlar. Çocuklarda mukozit yönetiminde kanıta dayalı hemşirelik uygulamaları, hemşirelik uygulamalarında bakımın sonuçlarını iyileştirmek ve kalitesini yükseltmek, hastanın memnuniyet düzeyini arttırmak ve verilen hemşirelik bakımını standardize etmeyi sağlar. Bu derlemede, çocuklarda mukozit yönetiminde kanıt temelli uygulamalar; sistematik derleme sonuçları, meta-analiz, randomize kontrollü çalışmalar ve rehberler doğrultusunda ele alındı. Uygulamalar olarak; Klorheksidin, Benzidamin Hidroklorid, Sodyum Bikarbonat, Serum Fizyolojik, Kriyoterapi ve Bal başlıklar altında tartışıldı. Çocuklarda mukozitin önlenmesinde ve tedavisinde farmakolojik ve nonfarmakolojik uygulamaların kullanıldığı ancak mukozit yönetiminde standart kabul edilen bir uygulamanın olmadığı görüldü.Evidence-based practices in children provide the standardization of nursing practices by reaching the conclusions of the current literature. Evidence-based nursing practices in mucositis management in children, improve the quality of care in nursing practice, increase the patient's satisfaction level and standardize the nursing care given. In this review, evidence-based practices in mucositis management in children; were handled in the direction of systematic review results, meta-analysis, randomized controlled trials and guidelines. As applications; Chlorhexidine, Benzidamine Hydrochloride, Sodium Bicarbonate, Saline, Cryotherapy and Honey were discussed under the headings. Pharmacological and nonpharmacological applications were used in the prevention and treatment of mucositis in children, but there was no standard application in mucositis management

    Nursing students' knowledge level on identification and risks of child abuse and neglect: A descriptive study

    No full text
    The aim of this study was to determine the knowledge levels of nursing department final year students to diagnose the symptoms and risks of child abuse and neglect and to investigate their relationship with sociodemographic characteristics. Methods: The study was conducted with the senior students of the nursing department of a nursing faculty in İstanbul and a faculty of health sciences in Konya. 326 students partici- pated in the study. “Information Form” and “Scale for Diagnosing Symptoms and Risks of Child Abuse and Neglect” were used for data collection. Data were evaluated with mean, standard deviation, frequency, Student t test, One Way ANOVA test, Pearson Correlation, and Regres- sion analysis. Results: The average score of the students was 3.55 ± 0.29. The lowest score (2.96 ± 0.38) was obtained from the sub-dimension of the Characteristics of Abuse and Neglected Children; they received the highest scores Symptoms of Neglect (3.97 ± 0.50); Physical Symptoms of Abuse and Neglect in Children (3.70 ± 0.37). Conclusion: When the level of knowledge of abuse and neglect was compared with the maximum score of 5.0 in each subscale and total scale score, the level of knowledge of the students was not at the desired level. It may be suggested to make interventions (such as integrating into courses, opening elective courses) in the curriculum to increase the knowl- edge levels of students about the symptoms and risks of child abuse and neglect.Çocuk istismarı ve ihmali, ebeveyn veya bakıcı gibi bir erişkin birey tarafından çocuğa yöneltilen, profesyonel kişiler ve toplumsal kurala göre hasar verici ya da uygunsuz olarak adlandırılan, çocuğun gelişimini kısıtlayan ya da engelleyen eylem ve eylemsizliklerin hepsidir.1-3 Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tanımına göre ise çocuk istismarı; “çocuklara bir yetişkin birey, toplum veya devlet tarafından, bilerek ya da bilmeyerek, bedensel, zihinsel, duygusal veya sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyen her türlü davranış ve tutumlara maruz kalmasıdır”. 4-7 Çocuklara uygulanan bu kötü davranışların fiziksel, duygusal, cinsel istismar ve ihmal olmak üzere çok farklı tipleri bulunmaktadır.8-13 Bir yetişkin tarafından çocuğa disiplin, cezalandırma, öfke boşaltma gibi amaçlarla yöneltilen davranışlar fiziksel istismardır. Cinsel istismar yetişkin bir bireyin 18 yaşından küçük çocukları cinsel ihtiyaç ve isteklerini karşılamak için kullanmasıdır.6,7,12–15 Duygusal istismar, çocukların kendilerine bakmakla yükümlü olan kişiler tarafından olumsuz tutum ve davranışlara maruz kalarak, gereksinim duydukları ilgi, sevgi ve bakımdan yoksun bırakılmalarıdır. İhmal ise, çocuğun bakımı, güvenliği, korunması, giyinmesi, beslenmesi, eğitim gereksinimlerinin karşılanması, sağlığının korunması ve geliştirilmesi, tıbbi bakım destek ve gözetiminin sağlanması sorumluluğunun ebeveyn konumunda olan bireyler tarafından karşılanmamasıdır.10,12,13,16 Birleşmiş Milletler ÇocuklaraYardım Fonu (United Nations International Children’s Emergency Fund - UNICEF tarafından 2010 yılında ülkemizde yapılan çocuk istismarı ve aile içi şiddet konulu araştırması özet raporuna göre; 7-18 yaş arası çocuklarda duygusal istismarın %51, fiziksel istismarın %43, cinsel istismarın %3 oranında olduğu belirlenmiştir.17 Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; çocuk mağdur sayısının 2018'de 233 bin iken, 2019'da 236 bine yükseldiği saptanmıştır

    Multisystem Inflammatory Syndrome in Children.

    No full text
    As the COVID-19 pandemic continues, children can be infected with the virus that causes COVID-19. Clinical symptoms of children with COVID from China, where the disease was first reported, generally were less severe than adults. However, at the end of April 2020 in Europe, it was observed that some children with SARS-CoV-2 infection developed fever, abdominal pain, shock, myocardial insufficiency and they needed to be taken care of in intensive care unit. This new disease has been called multisystem inflammatory syndrome in children (MIS-C). Although the pathogenesis of MIS-C is unclear, it progresses with signs of multiorgan involvement as a result of uncontrolled inflammation of the immune system and even causes death. Therefore, the diagnosis and treatment of patients with MIS-C should be managed quickly. In this review, the pathophysiology, clinical and laboratory findings, diagnostic methods, and treatment regimens of MIS-C were discussed

    Complete chloroplast genome of Lens lamottei reveals intraspecies variation among with Lens culinaris

    No full text
    Abstract Lens lamottei is a member of the Fabaceae family and the second gene pool of the genus Lens. The environmental factors that drove the divergence among wild and cultivated species have been studied extensively. Recent research has focused on genomic signatures associated with various phenotypes with the acceleration of next-generation techniques in molecular profiling. Therefore, in this study, we provide the complete sequence of the chloroplast genome sequence in the wild Lens species L. lamottei with a deep coverage of 713 × next-generation sequencing (NGS) data for the first time. Compared to the cultivated species, Lens culinaris, we identified synonymous, and nonsynonymous changes in the protein-coding regions of the genes ndhB, ndhF, ndhH, petA, rpoA, rpoC2, rps3, and ycf2 in L. lamottei. Phylogenetic analysis of chloroplast genomes of various plants under Leguminosae revealed that L. lamottei and L. culinaris are closest to one another than to other species. The complete chloroplast genome of L. lamottei also allowed us to reanalyze previously published transcriptomic data, which showed high levels of gene expression for ATP-synthase, rubisco, and photosystem genes. Overall, this study provides a deeper insight into the diversity of Lens species and the agricultural importance of these plants through their chloroplast genomes

    First bathing time of newborn infants after birth: A comparative analysis

    No full text
    WOS:000468003300003PubMed:30887671PurposeThe study was designed as an experimental study to describe the effect of the first bathing time on the body temperature and skin moisture of a newborn after birth. Design and MethodsThe study population consisted of term newborns between January and June 2016 in the Istanbul University, Cerrahpaa Medical Faculty Hospital at Istanbul. The sample group was randomly divided into two groups according to different bathing times. The first group (39 infants) was given a bath 24hr after birth, and the second group (34 infants) was given a bath 48hr after birth. The infants in both the groups were dried with the first towel and then wrapped in a second dry towel, and a cap put to prevent hypothermia and to minimize any minor fluid loss. The body temperature and skin moisture level were measured before the bath, after the bath, and 10min after the bath. ResultsIt was determined that the 10th-minute body temperatures of the infants with the first bathing time 48hr after birth were significantly higher compared with the infants with the first bath time 24hr after birth (Z=-2.654; p=.008). Practical ImplicationsPostponing of the first bathing time of newborns to 48hr after birth was effective in preserving the body temperature of the infant. Postponing the bath to the 48thhr improved moisture, which may improve skin integrity and aid with skin development
    corecore