32 research outputs found
Norms of reciprocity and compensation Among turkish students
Toplumsal yaşantıda normların, ve özellikle kişiler arası ilişkilerde
her kişinin hak ettiği payı saptayan normların - adalet normları
- önemi açıktır.
Şimdiye kadar yapılan incelemeler toplumsal gelişmenin değişik
evrenlerinde değişik adalet normlarının belirginleştiğini göstermiştir;
ilkel toplumlarda özellikle karşılıklılık (reciprocity) ve endüstrileşmiş
toplumlarda da özellikle oranlarda eşitlik (equity) normları
kişiler arasındaki ilişkileri idare eder. Karşılıklılık normu kısaca kişinin
kendisine yardım etmiş olan kişilere yardım etmesini ve kendisine
yardım etmiş olan kişilere zarar vermemesini önerir. Oranlarda
eşitlik normu ise birbirleri ile ilişki içinde bulunan kişiler için,
ilişkiye yapılan katkının o ilişkiden alınan paya oranının her kişi için:
eşit olmasını önerir. Örneğin, üç kişilik bir ilişkide;
K = ilişkiye katkı
P = ilişkiden alınan pay
Kı K2 K3
Pı P2 Pa
Antropolojik ve sosyolojik çalışmalar göstermiştir ki oranlarda
eşitlik ilkel toplumlarda bir norm olarak ortaya çıkmadığı halde karşılıklılık
normu gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda da oranlarda
eşitlik normu ile yan yana görülmektedir, yalnız kapsamı toplum
sal gelişme sürecinde giderek azalır.
Burada geliştirilen teorik çerçeve, değişme içinde görülen bir
adalet normundan bir diğerine geçişi kişiler arasındaki temel ilişkilerin
değişmesi ile açıklamağa çalışmaktadır: Karşılıklılık normu bağımsız
aktörler (kişiler, guruplar, kurumlar) arasındaki ilişkilerde
uygulanır. Bu ilişki tipinde bir aktörün ilişkiye olan katkısı olduğu
gibi diğer aktörün ilişkiden aldığı payı meydana getirir; ilişki içinde
katkı veya pay ne azalır ne de artar. Bu durumda karşılıklılık normu
ilişkinin devam etmesi için gereklidir.
Oranlarda eşitlik normu ise aynı sistemin birbirine bağlı parçaları
olan aktörler arasındaki ilişkilerde uygulanır. Bu durumda, dağıtilcin payların tümü, sistemin katkıları işleyişi sonucu, toplam katkıdan
daha faziadır ve normatif sistem payların dağıtımının katkıların
dağılımına göre yapılmasını önerir.
Bilindiği gibi toplumsal gelişme sistem içi ilişkilerin yoğunluğunu
ve tüm ilişkiler arasında önemini artırır. Oranlarda eşitlik normunun
göreli olarak belirginleşmesi de ilişkilerdeki bu değişikliğin doğal bir
sonucudur. Diğer yandan gelişme sürecinde bağımsız aktörler arası
(sistemler arası) ilişkilerin yok olmayışı karşılıklılık normunun gelişmiş
toplumlardaki geçerliliğini açıklar.
Gelişme süreci sonunda ortaya çıkan bir başka husus da dağıtılan
payların niteliği ile ilgilidir. Bilindiği gibi ilkel toplumların tek
boyutlu pay strüktürü modern toplumlarda yerini çok boyutlu bir pay
strüktürüne bırakır. Dolayısı ile pay dağılımının adaletli olabilmesi
için önemli olan tüm boyutlarda dağılımın normlara uygun olmasıdır;
her bir boyuttaki dağılım tek başına düşünüldüğünde adalet
normlarına aykırı olsa bile bütün boyutlar bir arada göz önüne alındığında
normlara uygun bir dağılım görülebilir. Diğer bir deyişle bir
boyutta hak ettiğinden fazla pay alan kişi bir başka boyutta
hak ettiğinden az alırsa dağılım adaletli olacaktır. Bir pay boyutunda
meydana gelen adaletsizliğin bir başka boyutta aksi yönde bir
adaletsizlikle dengelenmesi ödünleme mekanizması (compensation
mechanism) olarak bilinir. Biz burada yalnızca pay boyutlarında
maddi-maddi olmayan ikilemi ile ilgileniyoruz.
Araştırmanın amacı bugünkü Türk toplumunda karşılıklılık (reciprocity)
normunun maddi ve maddi olmayan pay boyutları arasında
ödünleme mekanizması ile nasıl gerçekleştirildiğini incelemektir.
Özellikle aşağıdaki üç hipotez kurulmuş ve denenmiştir.
1. Sistem arası ilişkilerde, her pay boyutunda, karşılıklılık karşılıksızlıktan
daha adaletlidir.
2. Maddi pay boyutu, maddî olmayan pay boyutundan daha
önemlidir. Bunun sonucu olarak maddi pay boyutunda karşılıksızlık
maddi olmayan pay boyutunda karşılıksızlığa göre daha az hoşgörü
ile karşılanır.
3. Maddi pay boyutundaki bir karşılıksızlık maddi olmayan pay
boyutunda aksi yönde bir karşılıksızlıkla kısmen ödünlenebilir.
Veriler üç hipotezi de destekleyecek niteliktedir, ancak .05 seviyesindeki
istatistik! anlamlılık yalnız birinci hipotez için bulunmuştur.Publisher's Versio
Preventing HIV Infection in Women
Although the number of new infections has declined recently, women still constitute almost half of the world's 34 million people with HIV infection, and HIV remains the leading cause of death among women of reproductive age. Prevention research has made considerable progress during the past few years in addressing the biological, behavioral and social factors that influence women's vulnerability to HIV infection. Nevertheless, substantial work still must be done in order to implement scientific advancements and to resolve the many questions that remain. This article highlights some of the recent advances and persistent gaps in HIV prevention research for women and outlines key research and policy priorities
Behavioral Intervention for Prevention and Control of Sexually Transmitted Diseases
xxx. 577 hal.. 26 c
Social Capital and Rates of Gonorrhea and Syphilis in the United States: Spatial Regression Analyses of State-Level Associations
We conducted spatial regression analysis to account for spatial clustering of sexually transmitted diseases (STDs) and to examine the state-level association between social capital (using Putnam’s public use data set) and rates of gonorrhea and syphilis. We conducted the analysis for the 48 contiguous states of the United States for 1990, 1995, and 2000 and controlled for the effects of regional variation in STD rates, and for state variation in poverty, income inequality, racial composition, and percentage aged 15–34 years. We compared the results of the spatial regression analysis with those of ordinary least squares (OLS) regression. Controlling for all population-level variables, the percentage of variation explained by the OLS regression and by the spatial regression were similar (mid-90s for gonorrhea and low-70s for syphilis), the standardized parameter estimates were similar, and the spatial lag parameter was not statistically significant. Social capital was not associated with STD rates when state variation in racial composition was included in the regression analysis. In this analysis, states with a higher proportion of residents who were African-American had higher STD rates. When we did not control for racial composition, regression analysis showed that states with higher social capital had lower STD rates. We conjecture that sexual networks and sexual mixing drive the association between social capital and STD rates and highlight important measurement and research questions that need elucidation to understand fully the relationship between social capital and STDs